İş dünyası, 2015’ten neler bekliyor?

By Fortune Türkiye

MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak ise döviz kurunda şu an gelinen seviyenin üretim maliyetlerini artırmak suretiyle sanayi sektörünü nisbi olarak etkilediğini, ancak sanıldığı ya da söylendiği gibi karamsar bir tabloyla karşılaşılmadığını söyledi.
 
Mevcut kur seviyesinin 2015 yılında da devam etmesi durumunda sanayi üretimi nispeten hız kaybına uğrasa bile, olumlu seyrine devam etmesini beklediklerini belirten Olpak, Türkiye gibi dış finansman ihtiyacının yüksek olduğu ülkelerde, kur seviyesinin volatil olmasının normal karşılanması gerektiğini kaydetti.
 
“Döviz kuruna yönelik hafızamız, bizi döviz kurundaki hareketliliğe karşı hassaslaştırmaktadır” diyen Olpak, önemli olanın kurun bu veya başka bir seviye olması olmadığını, hangi seviyede olacağının makul toleranslar içinde öngörülebilir olması olduğunu dile getirdi.
 
Uzun süredir piyasalarda Fed’in faiz artırımına gideceğine dair beklentilerin devam ettiğini de vurgulayan Olpak, şöyle devam etti:
 
“ABD ekonomisindeki son gelişmeler de bu beklentiyi kuvvetlendirmektedir. İç piyasada ise TCMB’nin bir miktar faiz indirimine gitmesi beklenmesine karşın, enflasyonla mücadele amacıyla henüz bu konuda bir adım atılmadığını görmekteyiz. Enflasyonda henüz bir iyileşmenin sağlanamaması da kısa vadede TCMB’nin faizi düşürmesine dair beklentilerinin ertelenmesine neden olmaktadır. Ancak ABD’de yapılacak bir faiz artırımının, Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye kaçışına neden olacağına dair söylentiler, yatırımların teşviki adına yurt içi piyasalarda TCMB’nin faiz politikasının yeniden değerlendirilmesi gerektiğine dair beklentileri artırmaktadır. Bu bağlamda, TCMB’nin en azından psikolojik eşiği pozitif yönetmek anlamında dahi olsa, bir miktar indirim yapmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Cari açığın finansmanı için Türkiye ekonomisinde dış finansmana ihtiyaç yüksek seviyededir. Ancak petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün devam etmesi durumunda Türkiye’nin maliyetlerinin ve dolayısıyla dış finansmana ihtiyacının azalabileceği söylenebilir.”
 
“Enflasyon oranlarının iyileştirilmesine dair henüz bir ilerleme kaydedilemedi”
Olpak, 2014 yılının ilk 2 çeyreğinin kompozisyonuna bakıldığında; dış talebin büyüme rakamları üzerinde önemli ölçüde etkili olduğunun görüldüğünü söyledi.
 
BDDK tarafından tüketici kredilerindeki artışı sınırlayıcı yönde alınan önlemlerle TCMB’nin faiz oranlarında yaptığı artışın özel tüketim harcamaları üzerindeki etkisinin iç talepteki hız kaybının en önemli sebepleri olarak ortaya çıktığını belirten Olpak, dış talebin 2014 yılının ilk yarısında Türkiye ekonomisi için büyümenin lokomotifi olduğunu kaydetti.
 
2015 yılında da dış talep kaynaklı büyümenin devam etmesinin muhtemel göründüğünü anlatan Olpak, OVP’de 2015 yılı için net ihracatın büyümeye katkısının olmayacağı, buna karşılık özel kesim tüketim ve yatırım harcamalarının büyümeyi yüzde 4’ler seviyesine çıkaracağının öngörüldüğünü anımsattı.
 
Yurt dışı piyasaların durumu ve yurt içinde sürdürülecek makro ihtiyati tedbirlerin OVP hedefleri bağlamında bir risk unsuru taşımadığını vurgulayan Olpak, “Yine de AB ekonomisinin ilave tedbirlerle canlanması durumu, Merkez Bankası’nın enflasyon ve FED kısıtı ile faiz indirimine gitmeyeceği, ilaveten yur tiçi tüketimi canlandıracak makro ihtiyati tedbirlerin aynen devam ettirileceği bir ortamda 2015 yılında da net ihracatın büyümeye olumlu katkı vermesi beklenmelidir” ifadelerini kullandı.
 
Enflasyon oranlarının iyileştirilmesine dair henüz bir ilerleme kaydedilemediğine de işaret eden Olpak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
“Bu durum faiz politikasında TCMB’nin elini güçsüzleştirmektedir. Kasım ayı enflasyon rakamlarına baktığımızda yüzde 9,15’lik oranın en önemli kısmının bir önceki yılın aynı ayına göre, 37 olarak gerçekleşen gıda enflasyonundan kaynaklanmıştır. Bunun yanında geçtiğimiz ay açıklanan ve 2015-2017 yıllarını kapsayan OVP’de birinci önceliğin enflasyona verilmesi, enflasyonla mücadelenin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. OVP’de 2015 yılı için yüzde 6,3 olarak belirlenen enflasyon hedefine varılabilmesine, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının düşmesi maliyet anlamında bir avantaj sağlayacaktır. Ayrıca yurt içi fiyatlarda (ÜFE) kasım ayındaki düşüş, tüketici fiyatlarının da aşağı yönlü seyre başlayabileceğinin ilk sinyali olarak değerlendirilebilir.”
 
Olpak, Türk sanayisinin döviz borcuna karşı hazırlıklı olup olmadığına ilişkin ise şunları söyledi:
 
“TCMB’nin açıkladığı özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun, eylül 2014 itibariyle 163,6 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Bu, 2013 yılsonuna göre 6,1 milyar dolarlık bir artış anlamına geliyor. Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun sektör dağılımı incelendiğinde, toplam borcun yüzde 52,5’ini oluşturan finansal olmayan kuruluşların yurt dışından sağladığı 85,8 milyar dolar tutarındaki borcun, yüzde 60,5’i hizmetler sektörü, yüzde 39,1’i sınai sektörler ve yüzde 0,4’ü de tarım sektörü tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Küresel piyasalardaki para bolluğu, borçlanmanın kolaylaşması, faiz oranlarının düşük olması özel sektör borç stokunun büyümesinde başta gelen nedenler arasında görünüyor. Döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar, özel sektörün kredi borcunun risk faktörünü oluşturan en belirgin unsur olarak ortaya çıksa da mevcut döviz kuru seviyesi kısa ve orta vadede, özel sektör tarafından tolere edilemeyecek bir durum teşkil etmemektedir. 2013 yılı, 2014 yılında yaşanan gerek iç siyaset ve ekonomi gerekse dış konjonktür dalgalanmalarından daha sakin değildi. Keza, iç ve dış konjonktür beraber ele alındığında 2015 yılında da önceki yıllarda yaşananların üzerinde ilave dalgalanmalar mevcut haliyle beklenmiyor. Bu sebeple, özel sektör 158 milyar dolarlık bir borcu 2014 yılında çevirebildiyse 2015 yılında da çevirebilecek şekilde hazırdır. Diğer taraftan, özel sektörün dış borcunun önemli bir kısmının, kendi dış varlığının teminatıyla sağlandığı dikkate alındığında, döviz borcunun çevrilme riski, özel sektör için gözüktüğünden daha düşük seviyelerdedir.”

“Türkiye, 2015’te kendisine yönelen olası risk faktörlerini minimize etmeyi başaracak”
Olpak, küresel ve yerel boyutlarda ekonomik ve siyasi risklerin artış gösterdiği ve siyasi/ekonomik istikrarsızlıkların oluşturulmak istendiği bir ortamda ekonomik dönüşüm paketlerinin, Türkiye ekonomisinin içerde ve dışarıda elini güçlendirecek niteliklere sahip bir koz olarak ortaya çıktığını söyledi.
 
10. Kalkınma Planı kapsamında açıklanan bu yapısal dönüşüm programının Türkiye’nin 2002 yılından bu yana kat ettiği mesafeyi bir son değil, bir başlangıç olarak gördüğünü gösterdiğini vurgulayan Olpak, söz konusu programı Türkiye’nin 2023 hedeflerine varabilmek amacıyla yapması gereken “ekonominin kabuk değiştirmesi” hamlesinin ilk adımları olarak görmenin doğru olacağını kaydetti.
 
Olpak, bu bağlamda Yeni Türkiye’nin yeni ekonomisinin pozitif yönlerini ön plana çıkararak, geçmiş dönemlerden bir fark yaratmayı başaracağını anlattı.
 
Küresel ölçekli ekonomik belirsizlik ortamının 2015 yılında da devam etmesi durumunda, Türkiye’nin de bu belirsizlik ortamından etkileneceğine dikkati çeken Olpak, “ABD’nin faiz artırımına gideceğine dair beklentiler, Euro Bölgesi’nde devam eden ekonomik durgunluk ortamı, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında meydana gelen düşüşler ve Rusya’da baş gösteren ekonomik sıkıntılar… Bütün bunlar ekonomik açıdan küresel piyasada birer risk unsuru taşımaktadır” diye konuştu.
 
Ayrıca iç piyasada her ne kadar 2014 yılında önemli ölçüde bir ilerleme sağlanmış olsa da cari açık sorunuyla hedeflerin üzerinde seyreden enflasyon ve işsizlik problemlerinin Türkiye’nin göze çarpan risk alanları olarak ortaya çıktığına işaret eden Olpak, şunları kaydetti:
 
“Suriye’deki iç savaş ve kargaşa ortamı da siyasi yönden bir risk unsuru oluşturmaktadır. 2015 haziranında gerçekleştireceğimiz genel seçimler de iç siyasette gündemi bir hayli sıcak tutacaktır. Bütün bu siyasi/ekonomik belirsizlik ortamında, Türkiye’de siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanmış olması bu bağlamda oldukça önemlidir. Sağlanan mevcut siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte Türkiye küresel ve yerel ölçekli çıkabilecek krizlere karşı dirençli bir yapıya kavuşmuştur. Burada mutlaka söz edilmesi gereken önemli bir nokta da Çözüm Süreci’nin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesinin ehemmiyetidir. Çözüm Süreci’nde herhangi bir hız kaybı yaşanmaksızın devam edecek olan çalışmaların, bölgede ve ülke genelindeki huzur ortamına önemli katkıları olacaktır. Bu vesileyle dile getirmek gerekir ki Türkiye, 2015 yılında da kendisine yönelen olası risk faktörlerini minimize etmeyi başaracaktır.”
 
Olpak, 2015 yılında büyüme, dolar/TL ve faiz seviyelerine ilişkin beklentilerini ise şöyle özetledi:
 
” ‘Cari Açığa Karşı KOBİ’ler ve Tarım’ ismini taşıyan 2014 Ekonomi Raporu’muzda 2014 yılına dair büyüme beklentimizi 3,8-4,0 arasında belirlemiştik. 1. çeyrekte beklentilerin biraz üzerinde 4,7 puan büyüyen ekonomi, 2. çeyrekte hız kaybetmiş ve 2,1 puan büyümüştü. Böylece yılın ilk yarısındaki büyüme oranı yüzde 3,3 olarak gerçekleşti. 3. çeyrekte nisbi olarak yavaşlayan ekonominin 4. çeyrekte yeniden hız kazanması ile birlikte, büyüme hedeflerimize alttan yaklaşacağını tahmin ediyoruz. Yılın son çeyreğinde hız kazanması beklenen ekonominin, 2014’ün ilk çeyreğinde olduğu gibi, bu performansını yeni yıla da taşıyacağını ve 2015’in büyüme rakamlarının 2014 yılına göre daha olumlu olmasını bekliyoruz. Mevcut dolar/TL paritesinde ise 2015 yılında herhangi bir sürpriz öngörmüyoruz. Faizlerle ilgili beklentimiz sanayici ve işadamı olarak tabii ki düşmesi yönündedir. Bununla birlikte, masanın diğer tarafında bulunan TCMB ise enflasyona bağlı olarak sıkı para politikası duruşunu devam ettirmektedir. Bununla birlikte 2015 yılı için küresel piyasalarda özellikle ABD’nin faiz politikası ve AB’nin genişlemeci politikası belirgin olacaktır. Bundan da ülkemizin etkilenmemesi mümkün değildir.”

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...