Avrupa Merkez Bankası’nda pişer, bize de düşer (mi?)

0
35

Piyasa bile bu kadarını beklemiyordu! Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi 22 Ocak’ta “tarihi” bir adım attı ve herkesi olumlu anlamda şaşırttı. Piyasalarda 500-600 milyar euro’luk bir genişleme kanıksanmıştı, 1 trilyon euro “sürprizdi”. Draghi daha fazlasını verdi. Mart 2015’ten başlayarak, Eylül 2016’ya kadar her ay 60 milyar dolarlık tahvil alınacak. Alımların toplam tutar 1 trilyon 80 milyar euro olacak ki en yüksek tahminin de üzerine çıkıldı. Eylül 2016’ya kadar net bir toparlanma olmazsa programın uzatılma ihtimalinin ucu açık görünüyor. Alımların yüzde 80’i her ülkenin kendi merkez bankası tarafından yapılacak. ECB’nin bilançosu program sonunda 3 trilyon 280 milyar euro’ya yükselecek.

Devlet tahvillerinin yanı sıra kamu kurumu statüsündeki şirketlerin tahvillerinin de alınacak olması, Yunanistan’ın dışarıda tutulmaması iyi haber. Ancak Yunanistan’ın ekstra kurtarma paketleri nedeniyle; “limitlerinin dolu” olması nedeniyle haziran-temmuz ayındaki geri ödemelerine kadar “komşu”ya pek bir şey yapılamayacak gibi görünüyor. Bu durumun nasıl değişeceği Syriza’nın izleyeceği politikalara bağlı olacak. Anlaşılan Almanlar nihayet “pes etmişler” ve böylesi bir paketin gerekliliğine ikna olmuşlar. Ya da böylesi bir paket açılmazsa maliyetin tek başına üstlerine yıkılacağından endişe etmişler.

Bizim piyasalarımız da bu “şişman paketten” hayli memnun oldular. “ECB’de pişer, bize de düşer” beklentisiyle Draghi’nin açıklamasından sonra kurlarda bir parça gerileme oldu, Borsa İstanbul yükseldi.
Bu sevinç çok da uzun sürmedi. Daha doğrusu bu beklentiyle yükselen BIST 100 endeksi, beklentinin de üzerinde gelen rakama rağmen çok da hızlı bir ralli yaşayamadı. Sanırım bazı katılımcılar da benim gibi düşünüyor: Bu paketten bize gelecek miktar beklendiği kadar olmayacaktır. Bence bunun birkaç sebebi var:

  1. Alımlar tek seferde veya kısa sürede yapılmıyor: Mart 2015’ten başlayıp, Eylül 2016’ya kadar aylık 60 milyar euro’luk alımın hangi kısmı bize gelecek? Kısa sürede “toptan” bir alım yapılsaydı, bonoları satanlar aldıkları likiditeyi nereye koyacaklarını şaşıracak olsalardı, bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan ülkelere gelebilirlerdi. Ancak alımlar kademeli/aylık olacağından hemen herkes eline geçecek parayı nereye yatıracağına, gelişmelere göre karar vereceklerdir.
  2. Yine bankalardan alım yapılıyor: ECB’nin daha önceki parasal genişlemelerinde yaşanan sorun bu kez de yaşanacak. Avrupa’nın ihtiyacı bankacılık sisteminden çok, KOBİ’lere ve/veya bireylere ulaşacak bir parasal genişleme yapmasıydı. Ortak maliye politikaları olmadığından kişilerin vergilerini indirme seçenekleri olmadığından, tek ayaklı para politikası ile sorunu çözmeye çalışıyorlar, bence yine çözemeyecekler. Bankacılık sistemine girecek likidite, yine şirketlere akmayacak, bizim ihracatçı şirketlerimize kadar ulaşamayacak.
  3. Parite 1,10’lardayken, kim euro’yu “carry trade” parası olarak kullanır? Parite 1,39’lardayken ve euro’da bir parasal genişleme olacak ve parite 1,20’lere gidecek diye bir tahmininiz varsa evet; euro borçlanıp, TL dahil gelişen ülke para birimlerine yatırım yapabilirdiniz. Ancak bu seviyeden sonra parite “1’e 1” olacaksa bile “kazanma potansiyeli ile kaybetme potansiyelini” karşılaştırdığınızda üç-beş kez düşünülmesi gereken seviyelerdeyiz. Kısa sürede euro şu veya bu sebeple 1,20-1,25’lere çıkarsa o zaman düşünülebilir. Ama bu seviyelerde bu riski alacakların eskiye oranla daha az olduğunu düşünüyorum. (Benzer bir durum 120’lere yakın olan yine sıfır faizli Japon Yeni için de geçerli!)

Kısacası; ECB’nin “şişman paketi” bir rahatlama sağladı ancak tüm sorunları çözmeye yetmeyecek. AB’nin sorunlarını çözemeyen bir paketin, jeo-politik risklerin adeta merkezinde olan bize ne kadar faydası olacağı ise ayrı bir soru.