Trump’ın iş karnesi

    0
    34

    O bir milyarder (dediği kadar zengin olmayabilir ama yine de milyarder). Borçtan nefret ettiğini söylüyor (ama sahip olduğu kumarhaneler borç yüzünden battı). Basın kendisine ilgi göstersin diye can atıyor (ama en ufak bir hoşnutsuzlukta hemen dava açıyor). Trump’ın karnesi nasıl bir lider olacağı hakkında neler anlatıyor?
     
    DONALD TRUMP’IN SÖYLEMİ BASİT.
    Kendisi size gayet mutlu bir şekilde, dünyanın en seçkin iş adamlarından biri olduğunu söyleyecektir. Geçen haziran ayında Manhattan’da yer alan Trump Tower’da yürüyen merdivenlerden ihtişamlı bir şekilde inip, aralarında parayla getirilmiş kişilerin de yer aldığı kalabalığa başkanlık adaylığını açıkladığında, emlak geliştiricisi olarak 40 yıllık kariyerine ve profesyonel kimliğine büyük ölçüde vurgu yapan bir konuşma yaptı. (Bununla birlikte, konuşmasının büyük bir bölümünde başlıklar “tecavüzcü” olarak adlandırdığı Meksikalılarla ilgiliydi.) 1987 yılında yazdığı, çok satan kitabına atıfta bulunarak, “The Art of the Deal’ı yazan bir lidere ihtiyacımız var” dedi. “ABD markasını alıp yeniden saygın hale getirecek birisine ihtiyacımız var!”
    Daha sonra da, Trump kimliğiyle mali durumunu ortaya koyarak, servetinin “10 milyar doların çok üzerinde” olduğunu belirtti; böyle bir servet elde etme yeteneği ise “bu ülke için gerek duyduğumuz düşünce biçimiydi.”
    Siyaset çevrelerini şaşkınlığa uğratan şu ki, seçmenlerin büyük bir bölümü bu argümanı satın almışa benziyor. Trump Cumhuriyetçiler’in aday tercihlerinde, seçilmesi mümkün olmayan bir isim olarak gündeme geldi; sonradan avukat olmuş, aslen altyapı hizmetleri şirketi yöneticisi Wendell Wilkie’nin 1940 yılında Franklin D. Roosevelt’e rakip olmasından beri, partisinin seçim kampanyalarında başı çekecek şekilde şimdiye kadar herhangi bir politik görev üstlenmemiş ilk adayı olarak ortaya çıktı.

    Trump’ın başarısının temel faktörlerinden birinin toplumun algısında yer alan iş zekası olduğu bir gerçek. Geçen yılın sonunda Bloomberg tarafından yapılan bir anket, Cumhuriyetçiler’in yüzde 73’ünün emlak kralının “işlerin nasıl yapılacağını bildiğini” düşündüğünü ortaya koydu; bu oranla Trump bu konuda rakiplerine açık ara fark atmış oldu.

    Peki ama Trump gerçekte nasıl bir iş insanı? 69 yaşındaki bu adam yıllardır kamuoyunun gözü önünde bir isim olsa da, aslında gerçek hayattaki yöneticiliğinden çok televizyondaki bu rolüyle biliniyor. Nitekim Trump 2004 ile 2015 yılları arasında reality show serisi The Apprentice (Çırak) ve The Celebrity Apprentice’ta (Ünlü Çırak) misafir olarak yer alıp zaten var olan şöhretine şöhret katmıştı.

    Bu tablo, Trump’ın kendi gizemini ve Donald Trump markasının büyüsünü pazarlama takıntısıyla daha da belirsiz bir hal alıyor. Bu durum ismini bir dizi tartışmalı girişime vermesine yol açmış ve Cumhuriyetçi son başkan adayı dahil pek çokları tarafından alay konusu olmuştu. Mitt Romney mart ayında, Trump’ı sert bir şekilde eleştiren konuşmasında, “Peki ya Trump Havayolları’na ne oldu? Ya Trump Üniversitesi?” demişti. “Ayrıca Trump Dergisi ve Trump Votkası, Trump Steaks ve Trump Mortgage’ı da unutmamak lazım. Aslında var olmayan bir iş dehası.”

    Trump hakkında ne düşünürseniz düşünün, on yıllara yayılan kariyeri boyunca kayda değer bir direnç örneği sergilediği bir gerçek; kendisi, diplerdeyken yukarıya çıkıp her zamankinden daha zengin olmayı başarmış birisi. (Ayrıca daha sonra, servetini kamuoyuna daha da büyük göstermek için şişirdiğini de not edelim.)
    Trump bu parayı nasıl kazandı? Sonuç olarak, TV çekimlerinden gelen ödemeler ve telif haklarının çok büyük bir servet oluşturduğu söylenemez. Servetinin asıl kaynağı, kendisinin kurup büyüttüğü işi, yani emlak. Büyük bir patlama yaşayan pazar Trump’ın belli başlı emlak varlıklarının değerini önemli ölçüde artırdı. Aynı zamanda kendisinin parlamasını sağlayan gayrimenkul geliştirme ve yönetim işinin başkaları tarafından önemsenmemesi, ışıltısız bir alan olarak görülmesi de fırsat yarattı. Trump bu rolüyle, Washington DC’nin halihazırdaki dönüşümünde, D.C.’nin tarihi Eski Posta Binası’nın (Post Office) lüks bir otele dönüştürülmesinde, girişim sermayesi kuruluşu Colony Capital’la birlikte ciddi bir getiri elde etti. Seçim kampanyasında olduğu gibi bu girişimlerinde de, ekibini küçük tutuyor ve en güvendiği stratejik danışmanı da yine bizzat kendisi.
    Trump’ın karikatür versiyonu aslında gerçek. Meksika sınırına örülecek duvarın parasını Meksika hükümetine ödeteceği taahhüdünde bulundu. Aynı zamanda, kürtaj olmak isteyen kadınların “bazı cezalara maruz kalmaları” gerektiğini söyleyerek, muhafazakar ve liberaller tarafından sert bir şekilde eleştirilen kişiydi. Çin’den ithal edilen ürünlere yüzde 45 gümrük vergisi uygulanması gerektiğini söyledi, daha sonra da bunu asla yapmayacağını, amacının yalnızca tehdit olduğunu dile getirdi. Mart ayı sonunda Japonya’nın belki de nükleer silah geliştirmesi gerektiğini belirttiğinde, Kuzey Kore bile afalladı; Kuzey Koreli yetkililerden biri bu açıklamaları “absürd ve mantık dışı” olarak değerlendirdi. Ancak bütün hikaye bundan ibaret değil.

    Partisi tarafından aday gösterilme yolunda ilerlerken, Trump’ın başkanlık işini nasıl yürüteceği hakkında bir fikir sahibi olmak için çılgınlığın damga vurduğu günlük kampanyaların ötesine uzanıp, CV’si olarak kullandığı kariyerine yakından bakmak gerekiyor. Özgür Dünya’nın lideri olarak acaba nasıl yönetecek?
    Bizler, işlerin Trump tarzı yönetimi için taslak oluşturacak bellibaşlı beş tema belirledik.
     
    O HER ZAMAN BAŞTA GELİR
    İNİŞLİ ÇIKIŞLI iş hayatı boyunca, Trump’ın karar alma mekanizmasının özü dört kelimeyle şu şekilde özetlenebilir: Trump her zaman başta gelir. Konu ne olursa olsun, Trump her zaman yıldız olmalıdır. Onun için her zaman her şeyden ve hatta para kazanmaktan da daha önemli olan iki şey vardır: Patron olmak ve reklamını yapmak. Kimse Trump markasına Trump’ın kendisinin verdiğinden daha büyük bir önem atfedemez.
    Hatta ismini neon ışıklarla görme tutkusu bazı zamanlarda hissedarlarına ve Trump’ın bizzat kendisine de zarar verdi. Trump’la yakından çalışan eski bir iş arkadaşı, “Basında adından övgüyle söz edilmesi için yaşıyor” diyor; “Daha fazla reklam yapmakla iyi iş anlaşmaları arasında bir seçim yapmak gerekirse, bunların birbiriyle ilintili olduklarını söyleyebilirim.”

    Trump’ın egosunun muhakeme gücünün önüne geçtiği en çarpıcı olay ise Atlantic City’de yaşananlardır. Kendisi 1995 yılının ortalarında, ilk başta kumar cennetinde yalnızca bir casino’ya sahip olan, borsaya açık holdingi Trump Hotels & Casino Resorts’u, Trump Plaza’yı kurdu ve daha sonra Trump Tac Mahal’i ve Trump Castle’ı satın aldı. Bu süreçte, Trump Hotels devasa bir borç biriktirdi.

    1996 yılının sonlarında Trump Hotels sallantıya girdi ama destek bulmayı başardı. Hard Rock zincirinin sahibi olan Rank Group Castle’a yatırım yapmayı önerdi; bu durum, Trump Hotels’in makus talihini tersine çevirmeye yardımcı olacaktı. Taj’da Hard Rock Cafe açmış olan Rank, ilk olarak Castle’da 350 milyon dolara yüzde 50’lik bir pay satın alma teklifinde bulundu; bu rakam mülke Trump’ın ödediğinden 180 milyon dolar üzeri bir değer biçmiş oluyordu. Rank bunun karşılığında yalnızca emlağın adının Hard Rock olarak değiştirilmesini istedi. Ancak Trump son dakikada adının mülkten çıkarılmamasını, bunun yerine Trump’s Marina’nın Hard Rock olarak değiştirilmesini önerdi. Bunun üzerine Rank anlaşmayı iptal etti ve Trump Hotels’in hisse değeri de inişi sürdürdü. Trump Fortune’a (ABD) yaptığı açıklamada, Rank’le pazarlıkla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.
    Trump mülk satmayı hiç sevmez. Ancak özellikle de üstünde isminin kazılı olduğu bir binayı elden çıkarmaktan nefret eder. Şu örneği hatırlatmakta yarar var. Trump 1994 yılında Hudson River kenarındaki devasa bir gayrimenkul geliştirme sahası olan Riverside South’u Hong Kong’lu bir gruba satarak önemli bir borç yükünden kurtuldu. Bu satışta ortaklıkta yüzde 30’luk bir payı elde tutmayı başardı. Bunu izleyen 10 yıl içinde, Trump markalı sayısız kule binanın yükseldiğine tanık olundu; böylece, logosu Manhattan’ın batısında çok geniş bir alana yayıldı. Ancak 2005 yılına gelindiğinde, çoğunluk hissesini ellerinde tutan ortakları söz konusu binaları satıp, elde edecekleri parayla Trump adını taşımayan iki gökdeleni satın almaya karar verdi; bu iki binadan birisi, Manhattan’da 1290 Avenue of the Americas ve San Francisco’daki 555 California Street’ti. Ancak Trump bu anlaşmadan hiç hoşlanmadı ve bu girişimi bloke etmek için ortaklarını mahkemeye verdi. Trump adını taşıyan mülkün değerinin ortaklarının kararlaştırdığı fiyattan 1 milyar dolar daha pahalı olduğunu ileri sürdü. Ancak ironik bir biçimde, daha sonra bu anlaşmadan büyük ölçüde kârlı bir şekilde çıkmayı başardı. 2007 yılında, Vornado Realty Trust ortaklarının hisselerinin tamamını iki bina için yaklaşık 2,6 milyar dolarlık bir fiyat üzerinden satın aldı. Tump ortaklıktaki yerini korurken, hissesinin değerinin de yükseldiğine tanık oldu.
     
    NE KADAR ZENGİN OLDUĞUNU BİLMENİZİ İSTER
    TRUMP’IN FAVORİ konularından biri de kendi servetidir ve zaten rakamların tabloyu kendiliğinden ortaya koymasından hoşlanmaz. Kendisinin birkaç yıl önce verdiği yazılı açıklamada, servetiyle ilgili hesabının o günkü “ruh haline göre” değiştiğini söylemesi büyük ses getirmişti.

    Trump’ın sevmediği şeylerden biri de vergi iadelerini beyan etmek olduğundan, parasıyla ilgili fazla bir şey söyleyemiyoruz. Ancak en azından şunu rahatlıkla dile getirebiliriz: Trump imparatorluğunun boyutunu abartıyor.
    Trump 15 Temmuz 2015’te, Federal Seçim Komisyonu’na şahsıyla ilgiki servet beyanında bulundu. Bu beyana eşlik eden basın bülteninde “Bu tarih itibariyle Trump’ın net serveti 10 MİLYAR DOLARDIR” yazıyordu. (Büyük harfler kendisine ait.) Basın bülteni aynı zamanda Trump’ın 2014 yılındaki gelirinin 362 milyon dolar olduğunu beyan ediyordu; bu toplama da “sermaye kazançları, kira, temettü ve telif hakları dahil olmadığı” vurgulanıyordu.

    Ancak 92 sayfalık belge yakından okununca, 362 milyon dolarlık rakamın Trump’ın giderler çıkarıldığında elde kalan kârı değil, toplam geliri olduğu anlaşılıyor.

    Her ne kadar başarılı bir işadamının gelir ile kâr arasındaki farkı bilmesi gerektiğini düşünseniz de bu durum, Trump’ın bir şey sakladığı anlamına gelmiyor. Zaten bu konudaki kanıtlar da servet beyanında yer alıyor. Ancak bilinen kârı baz alındığında, net değerin 10 milyar ya da üzeri olması pek akla yatkın değil.

    Bunun niçin böyle olduğunu anlamak için ayrıntılara inelim. 362 milyon dolarlık rakam, apartman daireleri satışından golf sahalarına ve resort’lara kadar 15 kategorideki 2014 rakamlarını kapsıyor. Kiralarla ilgili beyan ise oldukça yüzeysel çünkü bu konuda açıkladığı bilgiler yetersiz. Daha küçük çaplı emlak için bir aralık belirtiyor. Bunlar için olası en yüksek rakam olan 46 milyon dolar diyelim. Daha büyük metrekareli gayrimenkuller için ise, metrekare bazında daha önceki kiralara dayanarak, yılda toplamda yaklaşık 130 milyon dolarlık bir kira bedeli tahmininde bulunduk. Buna 362 milyon doları ve ayrıca teliften elde edilen 37,5 milyon doları (yine maksimum bir tahmin) ekleyelim, toplam 576 milyon dolarlık bir kârla karşı karşıya kalıyoruz. Bu oldukça büyük bir rakam ama 10 milyar doların çok gerisinde.

    Bir perspektif sunmak açısından, Trump’ın işini hemen hemen aynı boyuttaki, borsaya açık -ve dolayısıyla şeffaf- bir emlak şirketiyle karşılaştıralım. Amerika’da 179’u aşkın emlağı portföyünde bulunduran emlak yatırım fonu Brandywine Realty Trust 2015 yılında 603 milyon dolarlık bir gelir beyan etti; bu rakam Trump’ın işleriyle ilgili tahminimizden biraz fazla. Halihazırda Brandywine’ın piyasa değeri 2,5 milyar dolar.

    Kuşkusuz, Trump markasının büyüsünün kendisini desteklediğini ileri sürecektir. O halde, Trump’ın kaşesinin işletme geliri marjını endüstri için en iyi oran sayılan yüzde 30’a ya da Brandywine’ın yüzde 20’lik değerinin oldukça üzerine çıkardığını varsayalım. Trump için biraz daha cömert davranalım ve örneğin, 302 milyon dolarlık menkul portföyünde yüzde 10’luk iyi bir kazanç elde ettiğini düşünelim. Bunların tümünü hesaplayalım -faiz ödemeleri için de yılda yaklaşık 40 milyon dolarlık bir miktarı düşelim-; bunun sonucunda, Fortune vergi öncesi tahmini 166 milyon dolarlık bir kâr hesaplamış oluyor. Trump’ın yaptığı işlerin değerinin kazancının 20 katı olduğunu varsayarsak, imparatorluğunun değeri de yaklaşık 3,3 milyar dolar yani söyledği rakamın üçte biri kadar olabilir. (Bir önceki sayfada yer alan grafikte, Trump’ın varlıklarının her birinin değerini ayrı ayrı hesapladık ve 3,72 milyar dolar gibi daha yüksek bir rakama ulaştık. Ancak her halükarda, toplam 10 milyar doların oldukça altında.)

    Trump iyi bilinen servetini uzun süre bir pazarlık aracı olarak kullandı. Kreditörler 1990’lı yılların başlarında binalarını elinden almakla tehdit ettiklerinde, ismi son derece değerli olduğu için onu binalardan silmenin değerlerine cddi bir darbe indireceğini belirtmişti. Bu taktik işe yaradı.

    Fortune tahmini servet hesaplamasıyla ilgili olarak Trump’ı aradığında, rakamın tam olarak düzeltilmesini istedi. Bizim bulduğmuz rakamın çok düşük olduğunda ısrarcıydı. “166 milyon dolar gerçek rakamla karşılaştırıldığında, fındık fıstık parası” diyor. Şirketi borsaya açık olmadığı için “Bu tür rakamları açıkça paylaşmıyoruz” sözleriyle devam eden Trump “gerçek rakamlar”ın ise bunun dört katı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Halen tüm dünyada müzakere sürecinde olan 121 anlaşma var ve dünyada en çok gündemde olan markayız.”

    Trump şu sonuca vardı: “Fortune’un sahip olduğum varlıkların değeri hakkında hiçbir fikri yok. Nakit akışından haberleri yok, anlamıyorlar, nakdimi oluşturan pek çok başarılı anlaşma hakkında da bilgileri yok. Fortune tamamen yolunu kaybetmiş durumda.”
     
    İLK ÖNCE DAVA AÇAR, SONRA SORU SORAR
    TRUMP BUNU OKUDUĞUNDA, dava açmakla tehdit edecek mi? Bu hiç de sürpriz olmaz. Kendisi 1984 yılında, Chicago Tribune’de mimarlıkla ilgili yazılar yazan birisine, aşağı Manhattan’daki gökdelen projesine yönelik eleştirilerinden dolayı 500 milyon dolarlık tazminat davası açmıştı. (Dava reddedildi.) 2006 yılında ise TrumpNation’ın yazarı olan Tim O’Brien’a, gerçek servetinin beyan ettiği rakamdan daha düşük olduğunu ileri sürdüğü için bu kez 5 milyar dolarlık bir dava açmıştı. (Temyiz mahkemesi daha sonra O’Brien lehine karar verdi.)

    Aslında bu alışkanlığı nasıl edindiğini anlamak için biraz geriye gitmek lazım. 1963 yılında Trump henüz 27 yaşındayken büyüdüğü Queens’ten ayrılıp, Manhattan’ın büyülü ve şaşaalı dünyasına yöneldi. Burada, Doğu tarafında özel bir gece kulübü olan Le Club’a dahil oldu ve kulüp ortamında tehlikeli bir avukat, siyasette ağırlığı olan bir simsar ve iş bitirici Ray Cohn’la tanıştı. Senatör Joseph McCarthy’nin başdanışmanı olarak görev yaptığı 1950’lerde homofobik ve kızıl düşmanı Cohn kelimenin tam anlamıyla rahatsız edici, provokatif bir tipti. Kendisi yolsuzluk ve daha pek çok illegal işten dolayı barodan atılmıştı ancak bu men etme kararı da ancak, AIDS’ten kaynaklı komplikasyonlar nedeniyle 59 yaşında ölmesinden bir yıl önce 1986’da alınmıştı.

    Trump Management 1973 yılında zor bir sürece girdiğinde, o sırada şirketin başkanı olan Trump Cohn’a başvurdu. New York Times’ın o dönemdeki dökümüne göre, Donald’ın babası Fed Trump tarafından kurulan Trump Management, Brooklyn Queens ve Staten Island’daki 39 binada yaklaşık 14 bin konut kiralamıştı. Ekim 1973’te hükümet şirketi kiralama tercihlerinde ırk ve renk ayrımcılığı yapmakla suçladı.

    Trump ise suçlamaları reddederek, hükümetin evleri zenginlere kiralaması için baskı yapmaya çalıştığını ilerü sürdü. Aralık 1973’te Cohn hükümete karşı 100 milyon dolarlık -o zaman için çok büyük bir paraydı- hakaret davası açtı. Federal yargıç bu karşı davayı tam beş hafta sonra ele aldı. Trump 1975 yılında dava için uzlaşma yoluna gitti.

    Ancak Cohn’un 1973 yılındaki şoke edici karşı atağı -Trump’ın kendisini eleştirenlere karşı atağa geçmekten hiçbir zaman çekinmeyeceğinin işareti olan yasal olarak mantık dışı, medyayı kıskaç altına alma hamlesi- Trump’ın bundan böyle iş cephaneliğinin en önemli silahını oluşturacaktı.

    Trump 2013 yılında bu stratejiyi gazeteci William D.Cohan’a anlattı. Trump Cohan’a şöyle diyecekti: “İnsanlar gerçekleri anlatmadıklarında, kazanmayacağımı bilsem bile peşlerinden giderim. Böyle yapıyorum çünkü en azından yasal ödemeler ve diğer zorunluluklarla birisine acı vermeyi başarmış oluyorsunuz.”

    Trump’ın kendisi de halihazırda bir davayla karşı karşıya. Davaya meydan okuyarak seçilmesi halinde, kamuoyunda tanınmış kişilerle ilgili -Donald Trump gibi- yazılar için hakaret davaları açılmasına karşı basına büyük oranda özgürlük tanıyan, 1964 yılındaki New York Times – Sullivan davasında ABD Yüksek Mahkemesi’nin ülke anayasasına getirdiği ek maddeyi değiştireceğini vurguladı.
     
    TRUMP ÜNİVERSİTESİ DAVASI 
    DAVA KONUSU: Trump Üniversitesi emlak dersi katılımcılarından Tarla Makaeff 2010 yılında dolandırıcılık savıyla dava açtı. Trump suçlamaları reddetti ve mayıs ayında karşı atağa geçerek, Makaeff’a karşı 1 milyon dolarlık hakaret davası açtı.

    2012 yılındaki ifadesinde ayrıca davayı kazandıktan sonra Makaeff’in hukuk bürosunu ve davaya bakan avukatı da mahkemeye vereceğini söyledi.
     
    SONUÇ: Trump’ın karşı atağı kabul edilmedi ve geçen aralık ayında savcı Trump’ın 800 bin dolarlık makheme masraflarını ödemesini talep etti. Makaeff geçen ay sağlık nedenleriyle çekildi ama dava devam ediyor ve haziran ya da ağustos aylarında duruşma yapılabilir.
     
    SINIRSIZ BORÇLANMAKTAN ÇEKİNMİYOR
    TRUMP BAŞKAN olması halinde, iş deneyimini Amerika’nın en acil sorunlarından birini ele almak üzere kullanacağını söyledi: Devasa miktardaki borç. Buna kanıt olarak da, yönettiği işin “çok düşük bir borç ve devasa bir nakit akışı”na sahip olmasını gösteriyor. Trump’a göre, bu verdiği örnek “19 trilyon dolar borcu olan bu ülkenin ihtiyaç duyduğu düşünce tarzını” kanıtlıyor.

    Ancak Trump’ın ABD’nin en büyük kumarhane işletmelerinden birini nasıl yönettiğine yakından bakıldığında, kendisinin kampanyalarda dile getirdiği kemer sıkma retoriğinden tamamen farklı bir düşünce biçimi ortaya koyuyor. Nitekim, Trump’ın yıkıcı sonuçlar doğurmuş, gelişigüzel borçlanma karnesi oldukça kabarık.
    Trump 1995 yılının ortalarından 2009 yılı ortalarındaki ikinci iflasına kadar olan sürede, daha sonra Trump Entertainment olarak yeniden adlandırılan borsaya açık Trump Hotels’in yönetim kurulu başkanı ve bazen de CEO’su olarak görev yaptı. O süreçte kumarhane varlıklarında borcun özsermayeye olan oranını o kadar artırdı ki, gekeceklerini ciddi şekilde tehlikeye attı.

    Trump Hotels 1995 yılında halka arz olduğunda en büyük varlığı tek bir kumarhaneydi: Trump Plaza. Bir sonraki yılın başlarında Trump Hotels “Dünyanın Sekizinci Harikası” olarak adlandırılan Trump Taj Mahal’ı 898 milyon dolara satın aldı. Bu anlaşmada, Trump Hotels çok maliyetli bir borç yükü altına girmiş oldu: Yüzde 11,25 faiz oranıyla 817 milyon dolarlık çöp tahviller satın alındı. Taj ilk baştan itibaren devasa faiz yükü nedeniyle zarardaydı. Trump o sırada anlaşmanın abartılı reklamını yaparak, “İnsanlar rakamları duyduklarında şoke olacaklar. O kadar büyük rakamlar ki” demişti.

    Ancak Trump yine Tump’tan satın aldığı kumarhanelerle yetinmedi. Haziran 1996’da bir başka kumarhanesi olan Trump’s Castle’ı satın aldığını bildirdi. Taj’da yarısına sahip olsa da, Castle’ın yüzde 100’ü kendisine aitti. Trump Hotels Castle’ı yaklaşık 520 milyon dolara satın almayı kabul etti ve Trump bu anlaşma için kendisine prim verdi. Açıklanan prim miktarı nakit akışının 18 katıydı . Castle’ın 350 milyon doları aşkın bürç yüküne değip değmediği ise hâlâ net değil.

    Bu borcun zararlarının ortaya çıkması fazla uzun sürmedi. Trump Hotels halka arz olduğunda, uzun vadeli borçlanmada yalnızca 494 milyon dolarlık bir getirisi oldu; bir sonraki yılın sonunda, iki büyük satın almanın ardından, borçlanma miktarı şişip 1,7 milyar dolara ulaştı. 2002 yılına gelindiğinde, Trump Hotels’in borcu 2,1 milyar dolar oldu ve kaldıraç oranı da 27’ye çıkıp, mali kriz sırasında Lehman Borthers’ı batıran seviyelere yaklaştı.

    1995 yılındaki halka arzdan 2004 ve 2009 yıllarındaki iki ayrı iflasa kadar olan süreçte Trump Hotels ve onun devamı Trump Entertainment hiç para kazanmadı. Yıllar geçtikçe, işletme kârı devasa faiz oranları tarafından yutuldu. Trump’ın yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptığı 15 yıl boyunca casino şirketi yaklaşık 1,7 milyar dolarlık bir zarar yazdı.
     
    HER KONUDA ÇOK BAŞARILI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR 
    DİĞER PEK ÇOK emlak titanından farklı olarak Trump hiçbir zaman emlağa yapışıp kalmadı. Sıklıkla, kendi uzmanlık alanı dışındaki endüstrilerde de şirket satın almak ve yönetmek için hamlelerde bulundu. Trump’la çalışmış olan ancak hışmından çekindikleri için isim vererek konuşmak istemeyen pek çok yönetici, “Donald’ın egosu o kadar büyük ki, her şeyi yönetebileceğini sanıyor” diyen müdürler tarafından sık sık uyarıldıklarını söyledi.

    1980’li yılların sonlarında, Trump Plaza Hotel’i ve eski Eastern Shuttle’ı satın aldı (Trump Shuttle olarak yeniden adlandırdı) ve daha sonra aşırı borç ve kötü yönetim nedeniyle her iki işletmeyi de kaybetti. Aynı zamanda Bally ve American Airlines gibi iyi hesaplanmamış satın almalarda bulundu. Bu korsanca tavırları özellikle de periyodik bir sektör olan kumarda son derece isabetsizdi. Rakibi Steve Wynn kumara girip ancak daha sonra iniş trendini tahmin edip çekildiğinde, Trump Atlantic City’nin daha da büyüyeceğinden emin gözüküyordu; kendisi, kumar sektörünün yavaş yavaş diğer eyaletlere yayılmasından kaynaklanan tehdidi algılayamamıştı.

    Aynı yaklaşım Trump’ın politikadaki tavrında da net bir şekilde görülüyor. Kendisi başkanlık koltuğu için yalnızca en iyi aday olmakla kalmayıp aynı zamanda başkanlık kampanyasını da en iyi yürüten kişi olduğu iddiasında. Kısa süre önce New York dergisine verdiği röportajda, “Ben bir stratejistim” sözleriyle böbürlendi; diğerlerinden farklı seçim kampanyasının ve beklenmedik siyasi başarısının mimarının bizzat kendisi olduğunu belirtti. Yine bir kez daha, Trump sandığı kadar bilmiyor olabilir. Bu işin üstatları sürecin özellikle de delege bağlamanın inceliklerini bilmemesinden kaynaklanan deneyimsizliği nedeniyle, Cumhuriyetçilerin konvansiyonunda aday gösterilmeme gibi bir bedel ödemek zorunda kalabileceğine dikkat çekiyorlar. Bu durumda da, Trump tekrar full-time Trump olma işinin başına dönebilir.
      
    DONALD KONUŞUYOR
    Bir işadamını büyük kılan nedir?
    Sezgisi, bu çok önemli. Sınırları bilmek. Hayal gücü, bu da çok önemli.
     
    Bir işadamını büyük kılan özellikler o kişiyi aynı zamanda iyi bir başkan yapar mı?
    Bu özellikler yardımcı olabilir ama başkanlık farklı bir konu. İşadamı özelliklerinin yanı sıra daha pek çok farklı beceriye sahip olmanız gerekiyor. Bir işadamı için çok da gerekli olmayan iyi bir iletişim becerisine sahip olmanız gerekiyor. Ayrıca iyi yürekli olmanız, insanlara sempatiyle yaklaşmanız gerekiyor. İşadamı için ise bu özellikler şart değil.
     
    Ülkenin borçlarını 10 yılda ödemeyi planladığınızı söylediniz. Bunu nasıl yapacaksınız?
    Hayır 10 yıl demedim. Ancak düşük faiz oranlarıyla yeniden finanse edebilirsiniz. Borcu daha hızlı kapatabilmek için bazı şeyler yapabileceğimize inanıyorum. En önemlisi, ekonominin güçlü olduğundan emin olmak.
     
    10 yılda borcun ne kadarını ödeyebilirsiniz?
    Belli bir yüzdesini ödeyebilirsiniz.
     
    Ne kadarlık bir yüzde?
    Ne derece agresif olmak istediğinize bağlı. Ben fazla agresif olmamayı tercih ederdim. Şunu unutmayın: Ülkemizin altyapısını yeniden inşa etmez durumundayız. Askeri gücümüzü yeniden inşa etmek durumundayız. Şu anda bizim lehimize olan şu ki, son derece düşük faiz oranları sayesinde, yapılmamış olan pek çok iyi şey yapılabilir; bu da olağanüstü bir durum.
     
    O halde faiz oranlarının düşük olmasından memnunsunuz?
    Kuşkusuz, bir emlak geliştiricisi olarak düşük faiz oranları hoşuma gidiyor. Ancak düşük faizin adaletsiz olan tarafı şu ki, Amerikan hayat tarzının başı çeken yani her bir peniyi biriktirmiş, yapmaları gereken her şeyi yapmış olan ve şimdi makul bir gelirle emekliliğini bekleyen insanlar yüzde 1’in sekizde birini alabiliyor. Bunun da bu insanlar için haksızlık olduğunu düşünüyorum.
     
    FED faiz oranlarını artırmalı m?
    İnsanlar FED’in faizleri artırması gerektiğini düşünüyor. Ama ülke olarak hem faizleri artırmaya başlayıp hem de borç almak zorundaysanız ve faiz oranları önemli oranda yüksekse, bu ülke için son derece ürkütücü bir tablo.
     
    Sizce Janet Yellen işini iyi yapıyor mu?
    Kanımca yararlı bir hizmette bulunuyor. Ancak insanlar görevlerinden ayrıldıktan ortalama beş yıl sonra işlerini iyi yapıp yapmadıklarını anlarsınız.
     
    Onu tekrar görevlendirir miydiniz?
    Tekrar görevlendirmeler hakkında konuşmak istemiyorum. Tercihim başka insanlara fırsat vermekten yana olurdu.
     
    İnsanlar sizi bir zorba olarak tanımlıyor. Öyle misiniz?
    Hayır, sanmıyorum. Kesinlikle değilim.
     
    Müzakere becerilerinizden söz ettiniz…
    Ben bu konuda konuşmadım. Başka insanlar bunu söylüyor. Ben yalnızca nasıl müzakere yapılacağını bildiğini söylüyorum. Ülkemizin yaptığı anlaşmalara bakıyorum. İran’la yapılan anlaşma, şimdiye kadar gördüğüm en berbat anlaşmalardan biri. Ticari anlaşmalarımız fecaat. Ben olsam, bu anlaşmalarla ilgili müzakerelerde önemli iş adamlarımızı devreye sokardım. Oysa halihazırda bu anlaşmaları yapanlar, beceriksiz siyasiler.
     
    Neleri iyi yapamadığınızı da biliyor musunuz? Çok güçlü olmayan yönleriniz hangileri?
    Odaklanmak istediğim alanlarda olduğumu düşünüyorum. Bir şey yapmak istediğim konularda hep iyi oldum.