Ebola nasıl durdurulur?

    0
    30

    Bu yaz, Liberya’daki Amerikalı tıp misyonerleri Dr. Kent Brantly ve Nancy Writebol’a öldürücü Ebola virüsünün bulaştığı yönünde haberler çıktığında, bu iki sağlık uzmanının yaşayabileceğine pek ihtimal verilmiyordu. Dahası, her beş Amerikalıdan birinin ölümüyle ilişkilendirilen tütünün Ebola virüsü bulaşmış bu iki insanı kurtarabileceği, kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecek bir şeydi. Mapp Biopharmaceutical tarafından geliştirilen ve Brantly ve Writebol’u tedavi etmek üzere kullanılan, deney aşamasındaki anti Ebola ilacı ZMapp tütün bitkisinden ve daha da tuhaf olanı, Camel sigaralarının üreticisi R.J. Reynolds Tobacco’nun kurumsal ana şirketi olan Reynolds American’a ait tütünlerden elde edilmişti. Reynolds ocak ayında Owensboro’da kurulu, Mapp’in ilacını üreten Kentucky BioProcessing’i satın aldı. Neyse ki, Brantly ve Writebol hayatta kaldı. Üç antikordan hazırlanan ve halen klinik öncesi deney aşamasında bir kokteyl olan ZMapp’in bu iyileşmeye ne derece katkıda bulunduğu bilinmese de, -tedavinin uygulandığı diğer Ebola hastaları hayatta kalamadı- bu haberler, az bilinen ve ilaç üretiminde fazla fon alamayan bir kategori olan bitkiden elde edilen ilaçlara ışık tuttu.

    Aslında bitkilerden ilaç elde edilmesi yeni bir konsept değil. Fortune ilk kez 1988 yılında bundan söz etmişti ve Monsanto da 90’lı yıllarda, biri zona tedavisinde kullanılmak üzere, soya fasulyesinden antikorlar üretti. Ancak genetik olarak değiştirilmiş bitkileri ve açık hava ekimini içeren ilk zamanlardaki yöntemler hantaldı; ayrıca gıda ve eczacılık amaçlı ekinlerde çapraz döllenme olabileceği korkusu vardı. Bu nedenle de, bu alana fazla ilgi yoktu ve ilaç endüstrisi de bunun üzerine, tütünden çok daha tuhaf sayılabilecek bir malzemeye yöneldi: Çin hamsterı yumurta hücreleri; namı diğer CHO. CHO hücrelerinin yer aldığı paslanmaz çelik fıçıları içeren, özel olarak tasarlanmış ve son derece düzenli tesislerde gerçekleştirilen işlem hem çok fazla sermaye gerektirir hem de yavaş bir süreçtir. Ancak buna rağmen hamster ve diğer memeli hücrelerinden hazırlanan ilaçlar büyük ilaç şirketlerinin gözettiği standartlara uygundu. 

    Bununla birlikte, son 20 yılda, devlete ait ajansların, nakdi bol biyoteknoloji firmalarının ve evet, tütün endüstrisinin de teşviğiyle, çarpıcı bir ilerleme kaydetti. İlaç üretiminde kullanılan bitkiler artık kapalı, doğa dışı alanlarda yetiştiriliyor ve sıklıkla da, tek tip ürün elde edilmesini sağlayan, hidroponik (topraksız bitki yetiştirme) yöntemi uygulanıyor. Bitkiler de genetik olarak değiştirilmiyor yalnızca değiştirilmiş bir bitki virüsüyle çözeltiye batırılıyor; bu virüs bitkileri istenilen eczacılık proteinini üretecek şekilde yeniden programlıyor. Çözeltiye batırıldıktan sonra yapraklar birkaç saat içinde ilacı üretmeye başlıyor. Birkaç gün içinde de, bu ekinler toplanıyor, öğütülüyor ve filtre ediliyor, böylece ilaç diğer maddelerden arınmış oluyor. 

    Bu yöntem diğer bitkilerde işe yararken -örneğin, havuç hücreleri yalnızca, genetik bir bozukluk olan Gaucher’s hastalığının tedavisinde yararlı olan ve halen FDA’nın onay verdiği, bitki kökenli tek ilaç niteliğindeki Elelyso’nun üretiminde kullanılıyor- tütünün de bu sürece özellikle katkıda bulunduğu görülüyor. Bunun nedeni ise, tütün bitkisinin yapraklı olması (yapraklar protein çıkarmak için daha fazla biyokütle anlamına geliyor), hızlı büyümesi ve sigara şirketleri sayesinde, ayrıntılı olarak bilinmesi.
    Arizona State Üniversitesi’nde profesör ve aynı zamanda serada üretilen ilaçlar konusunda tanınmış bir uzman olan Charles Arnzten bitkilerden elde edilen antikorların CHO hücrelerinden elde edilenler kadar etkili (ve hatta belki daha fazla) olduğunu söylüyor. Bunları üretmek de daha hızlı ve daha ucuz. Journal of Commercial Biotechnology’de yayımlanan 2011 tarihli bir araştırmada ortaya konulan tahminlere göre, bitki hücrelerinden ilaç üretmenin maliyeti memelilerden üretilen ilaçların maliyetinin üçte ikisi kadar. 
    Bununla birlikte, eczacılık endüstrisi doğaya yönelmede yavaş davrandı. (Fortune’un iletişime geçtiği pek çok büyük ilaç şirketi bitki bazlı ilaç üretimi yapmadıklarını söylemek dışında herhangi bir yorumda bulunmadı.) Bu da, bu alanın keşfini başkalarına bırakmış oldu. Bunlardan biri de Pentagon’du. 2009 yılında, the Defense Advanced Research Projects Agency ya da kısa adıyla DARPA Blue Angel projesini hayata geçirdi; proje, bir ayda 10 milyon doz grip aşısı üretmek üzere üç tütün üretim tesisine yoğunlaşmayı öngörüyordu. Peki ödül mü? On milyonlarca dolarlık fon aktarımı. 

    Öte yandan, bu yöntemi enfeksiyon hastalıkları ve göz ardı edilen hastalıkların tedavisi için de önemli bir potansiyel olarak gören, kâr amacı gütmeyen kuruluşların da dikkatini çekmeyi başardı. Nitekim, bunlardan Gates Vakfı, borsada işlem gören az sayıdaki bitki türevli ilaç şirketlerinden biri olan iBio’yla işbirliği yaparak, gelişmekte olan ülkeler için düşük maliyetli aşılar üretiyor.

    Batı Afrika’da patlak veren halihazırdaki Ebola salgınına gelince, ilaç elde etmek üzere bitkilerden yararlanma yöntemi belki salgının kontrol altına alınması için bir test işlevini üstlenebilir. ZMapp’in virüse karşı etkililiğinin kanıtlanması halinde, uzmanlar gelecek aylarda üretimin gerekli ölçeklere ulaşabileceğini kaydediyor. Avustralya’da Commonwealth Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Organizasyonu’nda tarım, gıda ve sağlık birimini yöneten Maurice Moloney herhangi bir salgınla mücadelede hızlı davranmanın kritik önemde olduğunu söylüyor. Moloney’ye göre, insanlara hızlı bir biçimde ilaç ulaştırılması halinde, “dünya epey bir sıkıntıdan kurtulmuş” olur.