Kur savaşları: Aynı filmin farklı bir versiyonu mu?

0
51

Bu satırları yazdığım sırada Azerbaycan Merkez Bankası Manat’ı yüzde 34 devalüe etti. Böylece bir dolar çıpası daha bozuldu. İsviçre Frangı-euro bağının kopmasından sonra pek çok kur çıpasında benzer beklentiler var. Gerek Hong Kong Doları gerekse parasını dolara sabitleyen Körfez ülkeleri değerlenen dolar ve düşen petrolle deflasyon ithal eder hale geldi. Uzak olmayan bir gelecekte dolara bağlı hareket eden pek çok kurda değer kayıpları gelecek. Büyük savaş denilince akla İkinci Dünya Savaşı geldiği gibi kur savaşı denilince 1929 geliyor. İçinde bulunduğumuz dönemi 1929 sonrası ile karşılaştırmadan önce birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.
 
1- Para sisteminin büyük ölçüde altın standardında olduğu dönemden bahsediyoruz. Altınınızı korumak istiyorsanız faizleri sıfıra indirerek ekonomik çöküşe müdahale mümkün değildi. Bugün böyle bir sorun söz konusu değil. Bu esneklik nedeniyle arada sırada heyecan yaratan “XYZ ülkesi parasını altınla destekleyecek” haberleri gerçek olmayacak.
2- 1930’larda yaşanan basit bir devalüasyonlar silsilesi değildi. Koruma duvarlarının ciddi yükseltildiği ve vergi salındığı bir dönemdi. Bu da söz konusu değil.
3- O dönemde devletlerin açık verecek harcama yapması söz konusu değildi.
 
1932-1936 yılları arasında yüzde 10’dan büyük devalüasyon yapan gelişmiş ülke sayısı 25’ti. Bu ülkeler arasında ABD, İngiltere ve Japonya da var. Aslında paraların altın veya gümüşle olan bağlarının kopartılmasından bahsediyoruz. Ancak gerçek bir savaş sadece paranızın değer kaybıyla yapılmaz. İkinci maddeye geri dönersek; Almanya’da 1928’de ortalama gümrük vergisi yüzde 6’ydı. 1935’te yüzde 30’a, 1938’de yüzde 34’e gelmişti. İngiltere’de ise sırasıyla yüzde 10,24 ve 23,5 olmuştu. 
 
Diğer ülkeler daha sert bir tutum izlemiş olsa da genel olarak ithalat koyulan gümrük vergisi denildiğinde akla Smooth Harley yasası gelir. Ancak tek tetikleyici o olmamıştır. 1931’de Avusturya bankası Creditansltat’ın batmasıyla savaş tazminatlarını ödemeye çalışan ve kredilerle ayakta duran Almanya, sermaye ve mal hareketlerine yukarıda bahsettiğim kontrolleri getirmiştir. Asıl şok faizlerin artmasına rağmen altın stokunu kaybeden İngiltere’nin 19 Eylül’de altın standardından çıkması ve poundu devalüe etmesiyle gelir. Onu 20 ülke takip eder: Finlandiya, Norveç, İsveç, Japonya… Eylül-Aralık 1931’de Yunanistan, Yugoslavya, Arjantin, Avusturya, Belçika kur kontrolleri getirir. Fransa, İngiliz mallarına yüzde 15, Hollanda ithalata yüzde 25 vergi açıklar. 1931’in üçüncü çeyreğinden 1932’nin üçüncü çeyreğine kadar dünya ticareti yüzde 16 daralmıştır. 1929’dan aynı tarihe ise yüzde 25 daralmadan bahsedilebilir. Günümüzde Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet başvuruları geçmiş yıllara oranla artsa da benzer büyüklükte gümrük duvarları söz konusu değil.
 
İngiltere’nin hareketi o sırada dünyaya iki sinyal vermiştir: 1- Altın standardı gözden çıkarılabilir. Bugün FED’in QE’yi yapmasından sonra herkesin peşinden gitmesi ve hiperenflasyon efsanesinin boş çıkması gibi… 2- Pound satışı doları etkilemiş, FED faiz artırmak zorunda kalmış ve diğer ülkelerin harekete geçmesine neden olmuştur.
 
Böylece altın sisteminden çıkmayan, altın ve yabancı para rezervini korumaya çalışan ve ödemeler dengesine önem veren ülkelerin elinde iki yol kalmıştır: Sermaye hareketlerini veya ithalatı kısıtlamak veya her ikisi. Ekonomik performanslarına bakarsanız bu ülkelerin krizden en geç çıkanlar olduğunu görürsünüz.
 
Özetin özeti: 1930’larda yaşanan devalüasyonlar ve bugün olan biten nette sıfır kazançlı bir oyun silsilesi gibi görünebilir. Araştırmacılar açısından 1930’da olan biten deflasyona karşı gevşek para politikaları uygulamaya geçiştir. Bugün de benzer bir tespit yapılabilir. “Eğer gelecekse” (ki ben gelmeyeceğini düşünüyorum) toparlanma devalüasyonların işe yaramasıyla ticaret üzerinden değil, “gevşek” para politikalarının uygulanıyor olması nedeniyle gelecektir. 1930’da olan budur. Devalüasyonun alternatifi altın standardı ve denk bütçede kalmaktı. İçinde bulunduğumuz sistem doların değer kazanmasına neden olacak. Ancak “hedge etme” terimini iyi anlamalı. Volatilitenin düşük olduğu Temmuz 2014’te hedge etmenin maliyetiyle şu andaki maliyeti çok farklı.