Vergi mahkemelerindeki uzun süreli yargılamalar hak ihlali kapsamına alındı

0
35

Değerli Fortune okuyucularım, hepinizin yeni yılını kutlar, 2015 yılının ülkemize huzur ve refah getirmesini dilerim. Bu yazımda Anayasa Mahkemesi’nin vergi ihtilafları ile ilgili vermiş olduğu bireysel başvuru kararını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi 12 Eylül 2010 tarihli halk oylaması sonucu TC Anayasası’ndaki değişiklikle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirilmiştir. Bireysel başvuru hakkı, bireylerin temel haklarının, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali sonucu, ihlal edildiğine inandığı ve diğer tüm başvuru yolları tükendikten sonra, istisnai ve ikincil nitelikte sağlanan bir hak arama yoludur. Bu yolla ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların sayısının azalması öngörülmüştür. Bireysel başvuru kurumu birçok Avrupa ülkesi başta olmak üzere 40’tan fazla ülkede uygulanmaktadır.
 
Yazımıza konu olan ve Anayasa Mahkemesi’ne taşınan vergi ihtilafı ise KDV ile ilgili bir uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Yasal kayıtları vergi müfettişlerince incelenen turistik tesisler işleticisi bir şirketin başka bir şirketle yapmış olduğu yönetim anlaşması sonucu, işletmenin yönetimini belirli şartlarla bu şirkete bıraktığını, belirtilen tesislerin yurtdışı tanıtım ve pazarlama faaliyetlerinin de yine bu şirketçe yapıldığı, bu hizmetler karşılığı ödenen bedellerin KDV’nin konusuna girdiği, buna rağmen 2 no’lu KDV beyannamesi verilmediğinden şirket hakkında düzenlenen rapor sonucu vergi ziyaı cezalı tarhiyatta bulunulduğu; halbuki 2 no’lu KDV beyannamesi ile ödenen KDV’nin indirim konusu yapılıyor olması dolayısı ile herhangi bir vergi ziyaı doğmayacağından bahisle dava yoluna başvurulduğu belirtilmiştir. Dava mükellef aleyhine sonuçlanmış, bunun üzerine mükellef yürütülen yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
 
Anayasa Mahkemesi konuyu “Yargılamanın Adil Olmadığı İddiası Yönünden” incelemiş ve başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde olması, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermemesi, başvurunun bu kapsamda “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle, kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi başvuruya konu uyuşmazlığın yurt dışında yaptırılan reklam ve pazarlama hizmetlerinden Türkiye’de faydalanılıp faydalanılmadığı ve bu durumun KDV beyannamesi verilmesi gereken bir sorumluluk ortaya çıkarıp çıkarmadığına yönelik olması ve uyuşmazlığın çözümünde başvurucu dilekçeleri ve davalı idare savunmaları dışında yargılama mercilerince herhangi bir araştırmaya gidilmemiş olmasına karşın, derece mahkemelerindeki incelemenin toplam 5 yıl 17 gün sürmesi ve bu sürenin 4 yıl 1 ay 4 gününün kanun yolunda geçmiş olması nedeniyle şikayete konu yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğunu, bu çerçevede de başvurucunun Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkının” ihlal edildiğine karar vermiştir. Buna karşılık, başvurucu tarafından talep edilen tazminat talebi ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığından başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmiştir. Ayrıca başvurucu şirket yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığından bu konuda da bir hüküm verilmemiştir.
 
Mahkemenin, vergi uyuşmazlıklarında gözlemlenen son derece uzun yargılama sürecinin, hak ihlali olduğuna karar vermesi, bu alanda ilk olup, bundan sonraki uyuşmazlıklara ilişkin yargılamaların makul süreyi aşması halinde, Maliye Bakanlığı’ndan tazminat talebinde bulunulması mümkün olabilecektir.