Yapay zekacılar bunu ne zaman yapabilecek?

0
34

Huawei’nin Tokyo’daki Mobil Broadband Forum etkinliğinden dönerken üç bölümlük Sherlock’un son bölümünü izliyorum. Acaba yapay zekacılar da izledi mi?

Rutin olarak Sherlock’un maceralarını yazan Watson ile Sherlock arasındaki tartışma, Sherlock’un canı sıkıldığı için duvarlara ateş etmesi ile mi yoksa öldükten sonra salyanın nasıl bir davranış gösterdiğini anlamak için buzdolabına koyduğu kesik baş yüzünden mi çıkıyor bilmiyorum. Ancak bunlara sabreder görünen Watson daha sonrasında başlıktaki pembe adından marazayı çıkarıyor. Sonrası tam bir yapay zeka dersi: Üstelik rutin işleri yapan bir robot ile zeki bir organizma arasındaki etkileşimi bundan daha iyi gözler önüne seren bir örnek daha önce karşıma çıkmamıştı.

Sherlock, pembe soruşturma gibi başlığı sevmediğini söyledikten sonra, “Sherlock herkesin ve her şeyin içini saniyeler içinde görürken” diye başlıyor konuşmaya ve bu yapılanın bunu görmüyormuş gibi davranma çabası olarak değerlendiriyor.

Sherlock’un yerine Watson’ı -ama IBM’inkiniveya sayısı 50 milyara çıkacağı söylenen sensörlerin haysiyetli miktarını yöneten bir analitik robotunu düşünün. İşi sadece rapor yazmak olan veya hiçbir halttan anlamayan birisi karşısında aynı tavrı sergilemez mi? Daha önemlisi, buradan yola çıkarak; kendi hikayesindeki ayrıntıları küçümseyerek, “Kimin başbakan olduğu ya da kimin kiminle yattığı beni ilgilendirmiyor” diyen Sherlock’un bu sözleri üzerinden yeni ve “sanat sanat için midir yoksa toplum için midir” zekasızlık düzeyinin ötesinde bir sanat tartışması yapmak gerekmez mi? Bunu insan olarak bizler yapmazsak, yerimize robotlar yapmaz mı? Şu andaki Z Kuşağı’nın saçma bulduğu hayatlarımız bir darbe de yapay zeka dünyasından almaz mı? Bu konuda daha iyimser olabiliriz; Watson edebiyat ve müzik konularında insanla birlikte çalışmayı şimdilik lütfediyor. Bunu yazının sonunda bağlayacağım; şimdilik kalsın. Sherlock-Watson tartışmasına dönersek; Watson sürekli okuyarak öğrendiği bilgiyi, “Bunlar ilkokul çocuğunun bileceği şeyler, sen nasıl bilmezsin” tadında bir cümle ile Sherlock’un karşısına çıkarıyor. Sherlock, pozisyonunu değiştirerek ve parmağını kafasına dayayarak, “Bu benim sabit diskim ve oraya sadece yararlı olanları koymak anlam taşıyor. Gerçekten yararlı olanları. Bazı insanlar beyinlerini çöple dolduruyor; sonra da onun içinde değerli olanları bulmaya çalışıyor” diyor. Watson, “Ama güneş sistemi…” diye konuşmaya başladığında Sherlock patlıyor. Önce saydırıyor; sonra neyin neyin etrafında döndüğünün “hiçbir fark yaratmadığını” haykırıyor: “Benim için önemli olan iş” diyor. Burada kullandığı “work” sözcüğü sanat eserinden tanrının yaratısına kadar birçok şeyi kapsıyor. Sherlock, Watson’a dünya hakkında fikir yürütmeyi bırakıp blogunu yazmasını söyledikten sonra sırtını dönüp yatıyor.

Bu tartışmanın başlarında bir yerde Sherlock’un bir vakayı dinlemek için çok uzağa gittiğini ancak vakayı soruşturmaya değer bulmayarak sildiğini öğreniyoruz. Watson’ın asıl sorunu, Sherlock’un bu tercihlerinin onun blogunu yeni hikayelerden mahrum bırakması. Watson, kendisini bitiren bu hareketin ardından sevgilisinin evine gidip salondaki kanepede yatıyor. Giderken arkasından bakan Sherlock, dingin, sakin, huzurlu sözcüklerinin ardından “nefrete layık” ifadesini kullanıyor.

Bu aslında rutin insan ile yaratıcı insan arasındaki çekişmenin yüzyıllardır süren hikayesi. Her iki taraf da kendisini sürdürmek istiyor. Ortada bıraktığım yere dönersem, Sherlock  Holmes  romanlarında asıl kahramanın Watson olduğu; Sherlock’un kurgu olduğu söylenir. Sherlock’un deyişiyle “Ne fark eder ki?” Sonuçta bu, insanın zihninde tanrı mı yarattığı; yoksa tanrının insanı mı yarattığı gibi bin yıllık bir tartışma. İkincisini savunanların puta tapma ihtiyacı dışında beni rahatsız eden bir boyutu da yok. Watson’ı düşünüyorum gözlerim kapalı ve gelecek sayıda da düşünmeye devam edeceğim.