Dünyadaki değişimin farkında mısınız?

0
56

Bretton Woods’tan sonra Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası uluslar üstü finans kurumları olarak kuruldu ve öne çıktılar. IMF daha çok “parasal” konular ile ilgilenirken, Dünya Bankası ağırlıklı olarak bölgesel gelişim ve kalkınma ile ilgili konuları “üstlendi.” 1945’lerden bu yana olan dönemden söz ediyorum.

Her iki kurum da gelişmiş ülkeler tarafından kontrol ediliyor. IMF’nin başkanı Avrupa’dan, Dünya Bankaıs’nın başkanı da Amerika’dan seçiliyor. Her iki kurumda, ama daha çok IMF’de, ABD’nin “katkısı” daha çok olduğundan dolayı “parayı veren düdüğü çalıyor!”

Artık bu “kurumların” eskidiği konuşulmaya başlandı. Hele ki son krizden sonra IMF’nin misyonunu bir anlamda ABD Merkez Bankası’nın (Fed) üstlenmesinden, Avrupa Birliği’ndeki krizde dahi IMF’nin rolünün sınırlı kalması ülkeleri yeni arayışlara itti.

Yepyeni kurumlar, yeni işbirlikleri ülkelerin gündemine girmiş durumda. Bizim de dahil olduğumuz gelişen ülkelerin ama ağırlıklı olarak BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti) ülkelerinin başı çektiği New Development Bank (NDB) bu konuda atılması planlanan adımlardan birisi. Yeni işbirlikleri, yeni oluşumlar son yıllarda artarak dünya gündemine geliyor.

Asia Pacific Economic Cooperation (APEC), Association of Southeast Asian Nations (ASEAN), Trans-Pacific Partnership (TPP), Transatlantic Trade and Investment Partnership (T-TIP) bunların önde gelenleri. T-TIP’i saymazsak diğerleri özellikle Uzakdoğu’da ortaya çıkan işbirlikleri ve önümüzdeki on yıllarda sıkça duyacağımız ülkelerüstü organizasyonlar.

Bunlara bir yenisi daha ekleniyor: Asian Infrastructure Investment Bank (AIIB). Asya Altyapı Yatırım Bankası, Ekim 2013’te Çin’in APEC toplantısında gündeme getirdiği bir kalkınma bankası fikri. Dünya Bankası başta olmak üzere ülkelerüstü kalkınma bankalarının ana amacı yoksulluğu azaltacak projelerin desteklenmesi. AIIB bu amaca hizmet etmenin yanı sıra Asya’da artan altyapı yatırımlarının finanse edilmesi, altyapıların “bağlantılandırılması” konularına öncelik verecek bir yapı. Asya Kalkınma Bankası (Asian Development Bank – ADB) bölgede bu konuda faaliyet gösteren kurumlardan birisi. Ancak Japonların kontrolünde olması ve sermaye yetersizlikleri bankanın amaçlarını ifa etmede kifayetsiz kalmasına neden oluyor.

Çin’in 100 milyar dolarlık sermayesinin yarısını karşılamayı kabul ettiği AIIB, gündeme adeta bomba gibi düştü. 21 ülkenin; Çin, Tayland, Singapur, Hindistan, Malezya, Bruney, Filipinler, Pakistan, Kamboçya, Bangladeş, Katar, Kazakistan, Kuveyt, Laos, Myanmar, Moğolistan, Nepal, Umman, Sri Lanka, Özbekistan ve Vietnam; “Önce Asya, sonra Asyalı olmayanlar” prensibi ile yola çıkan bu yeni organizasyona ABD, Japonya katılmamış. Hatta ABD’nin bu konuda çekimserliğini yüksek sesle dile getirmesi sonrasında Güney Kore de bu yapıya dahil olmaktan imtina etmiş durumda. Avustralya henüz tartışmalarına devam ederken asıl İngiltere’nin 22’nci kurucu üye olmak istemesi mart ayının son haftasında gündeme adeta “bomba gibi” düştü.

Fransa, Almanya ve İtalya’nın da bu “yeni” yatırım bankasının kurucu üyesi olmak istemelerini açıklamaları ve hele ki bu dört NATO üyesi ülkenin bu konudaki niyet beyanları gelecek açısından önemli değişimlerin eşiğinde olduğumuzun habercisi.

Dünyanın en büyük döviz rezervine sahip ülkesi Çin’in bu konudaki adımları ABD tarafından pek de “takdirle” karşılanmıyor. Yine de AIIB kuruluşu “emin adımlarla” ilerliyor. Çin sermayesinin yarısını koyduğu bankaya yeni katılımlar olması durumunda sermaye ağırlığını azaltmayı peşinen kabul ettiğini söylüyor. İnanırsınız, inanmazsınız.

Ancak yaşanan gelişmeler artık ABD’nin uluslarüstü kurumlardaki egemenliğinin sonuna gelindiğini gösteriyor. Bu konuda ülkemizde çok da fazla politika üretildiğini söylemek hayli zor. Eğer bu gelişmeleri, değişimi okuyamazsak, yine “takipçi” olmaktan öteye gidemeyeceğiz. Hâlbuki 2008 küresel krizinden sonra ciddi değişimler yaşanıyor.

Yeni Türkü’nün “Çember” adlı parçasındaki gibi “Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın…”

Çemberin varlığından haberdar olsak belki…