Nouriel Roubini: Yaklaşan Resesyonun Anatomisi

    0
    92

    Üç negatif gelişmenin 2020 yılında dünyayı resesyona sürükleme ihtimali çok yüksek. Bunların tümü de uluslararası ilişkilerle bağlantılı siyasi faktörler; üçünün de merkezinde ABD var; ikisi Çin’le de bağlantılı.

    Birinci potansiyel şok Çin-ABD ticaret savaşından kaynaklanıyor. İkinci endişe konusu ise yine ABD ila Çin arasında, teknolojilerden kaynaklanan ve dozu gittikçe yükselen “soğuk savaş”. Bu iki güç yapay zeka, robotik uygulamalar ve 5G gibi geleceğin endüstrilerinde hakimiyet kurmak için birbirleriyle rekabet halindeler. ABD Çinli telekom devi Huawei’yi ulusal güvenliği tehdit eden yabancı şirketler sıralamasına dahil etti.

    Üçüncü büyük risk ise petrol tedariğiyle ilgili. Ticari, parasal ya da teknolojik bir savaş enerji talebinde ve dolayısıyla fiyatlarda aşağıya doğru bir baskı yaratma potansiyeline sahipken, ABD ila İran arasındaki olası bir savaş tam tersi bir duruma yol açabilir. Bu gerilim askeri bir çatışmaya dönüşürse, dünyada petrol fiyatları hızla yükselip, 1973, 1979 ve 1990 yıllarında Ortadoğu’da yaşanan gerilimlerin tetiklediğine benzer bir resesyonu gündeme getirebilir.

    NOURIEL ROUBINI

    Stagflasyon ve küreselleşmenin sonu

    Bu üç potansiyel şok stagflasyonist bir etki yaratıp, ithal tüketici ürünler, ara mamuller, teknolojik bileşenler ve aynı zamanda enerji fiyatlarında artışa yol açabilir; küresel lojistik zincirlerindeki aksamaların da eklenmesiyle stagflasyon kaçınılmaz olur.

    Daha da kötüsü, Çin-Amerika çatışması globalizasyonun sonunu daha da hızlandırırken hammadde, hizmet, sermaye, bilgi, veri ve teknoloji paylaşımlarının gittikçe daha belirsiz ve parçalanmış bir hal almasıyla, global üretim maliyeti tüm sektörlerde artar.

    Kısacası bir yandan parasal ve ticari savaş, diğer yandan teknolojik rekabet paralel bir şekilde büyüyor. Halen 5G ekipmanında dünya lideri olan Huawei’yi ele alalım. Bu teknoloji yakında en önemli sivil ve askeri altyapıların standart bağlanma biçimini oluşturacak; üstelik nesnelerin internetiyle birbirine bağlanan tüketim ürünlerini daha saymıyoruz.

    Talep şoku ve arz şoku

    Burada asıl cevaplanması gereken soru, para ve bütçe yönetiminden sorumlu yetkililerin kalıcı olabilecek negatif bir arz şokuna hazır olup olmadıkları. 1970’li yıllardaki stagflasyonist şoklara karşı sıkı para politikasıyla karşılık verilmişti. Şimdi ise tersine, FED gibi belli başlı merkez bankaları, enflasyon tehlikesi düşük olduğu için gevşek para politikasını benimsiyorlar.

    Zaman içinde negatif arz şokları geçici negatif talep şoklarına dönüşerek tüketici ve sermaye harcamalarındaki depresyonla hem büyümeyi hem de enflasyonu aşağıya çeker. Halihazırda üç potansiyel şokun ne kadar süreceği, derecesiyle ilgili belirsizlikler nedeniyle dünyada şirketlerin yatırımları çok azalmış durumda.

    Nitekim Amerikalı, Avrupalı ve Asyalı şirketler sermaye harcamalarını sınırladıklarından global teknoloji, imalat ve sanayi sektörleri zaten resesyonda. Şimdilik küresel çapta bir çöküş yaşanmıyorsa, bunun tek nedeni tüketimin hâlâ sağlıklı olması.

    Tehlikeyi önleyecek cephane yok

    Dünyada 2008 yılında yaşanan mali krizle yakında bizi vurması beklenen negatif arz şokları arasında önemli bir fark var. Birinci krizin özünde tüm dünyada negatif talep şoku yer alıyordu; bu durum büyüme ve enflasyon üzerinde aşağıya doğru bir baskı yarattığından, parasal önlemlerle krize karşı harekete geçilebildi. Oysa şimdiki durumda, dünya kalıcı negatif arz şoklarıyla karşı karşıya ve orta vadede çok daha farklı bir politik yanıt gerekiyor. Ortaya çıkan hasarları sürekli olarak para ve bütçe odaklı önlemlerle gidermeye çalışmak akıllıca bir opsiyon değil. (KAYNAK: LES ECHOS)