Wall Street’teki Petrol Lekesi

By Fortune Türkiye

Bankalar ve yatırım kuruluşları son yıllarda “sıfır karbon” vaatlerinde bulundular. Ancak bu kurumların gelirinin ağırlıklı olarak fosil yakıt projelerine bağlı olması, vaatlerini gerçekleştirmelerini zorlaştırıyor.

Protestolar kışın en soğuk günlerinde başladı ve havalar ısındıkça daha da büyüdü. Minnessota’nın kırsal kesimindeki Clearbrook civarında toplanan göstericilerin sayısı genellikle kasabadaki 500 kadar nüfustan daha fazlaydı; aktivistler, çiftçiler ve yakınlardaki Yerli Amerikan rezerv alanlarının ahalisi bir felaketi önlemek için bir araya geliyorlardı.

Protestocular, Kanada’daki Alberta katran kumlarını ABD’deki rafinerilere bağlayacak olan Enbridge Energy Line 3’ün 1600 km’lik boru hattı projesinin yapımını durdurmak için toplanmışlardı. Projeye karşı çıkanlar, borunun patlaması ya da sızıntı olması halinde geçimlerini sağladıkları nehirler ve yer altı sularının kirlenmesinden endişe duyuyorlardı; ayrıca buradan geçecek olan hidrokarbonlar global iklim krizini daha da vahim hale getirebilirdi.

Protestolar genellikle barışçıydı ancak kalabalık arttıkça yetkililer yasanın borulardan yana olduğunu açıkça ortaya koydular. Haziran 2021’de gerilimin arttığı birgünde, Gümrük ve Sınır Koruma’nın helikopteri birdenbire kalabalığın üzerinde alçaldı. Pilot, helikopteri çakıl yola inecek duruma getirdi ve kuyruğun rüzgarının yarattığı toz ve taş bulutu protestocuların üzerine yağdı. Polis daha sonra kalabalığın arasına dalıp yüzden fazla göstericiyi tutukladı.

Bu güç gösterisi protestoları dur- durmadı ancak protestolar da boru hattının yapımını engelleyemedi. Line 3 Ekim 2021’de açıldı ve o günden beri de, ABD’ye günde 760 bin varil ham petrol pompalamaya başladı. Line 3’le taşınan petrolün gelecek 30 yılda atmosfere, kömürle işleyen 50 termik santralin emisyonuna eşdeğer 5,8 mil- yar ton karbon dioksit salgılaması bekleniyor. Üstelik bu rakam, Alberta’da karbonu emen 8 bin kilometre karelik bir ormanın yok olmasının ya da katran kumlarından petrol çıkarılması için enerji yoğunluklu işlemlerin tarif edile- mez boyutlardaki zararını içermiyor.

Ancak Line 3’ün çevre üzerindeki bariz zararına rağmen dünyanın en büyük bankalarından bazıları, üstelik net sıfır karbon taahhütlerine karşın bu projeye destek olmaktan çekinmediler. Nitekim, Enbridge 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasından beri büyük bankaların başlıca fosil yakıt müşterisi sıfatıyla 2021 yılında yaklaşık 100 milyar dolar tutarında kredi ve varlık yatırımı elde etti.

Üstelik daha da inanılmaz olanı, Enbridge yeterince “yeşil” olduğu için bazı kredilerde indirim de aldı.

2021 yılı başlarında, protestocular Clearbrook dışında gösteri düzenlerken, Calgary merkezli Enbridge, aralarında Citigroup, Bank of America, JP Morgan Chase, Barclays ve Credit Suisse’in de yer aldığı belli başlı bankalardan Line 3 ve diğer projelerin finansmanı için 1 milyar dolarlık bir kaynak elde etti; bu bankaların tümü de iklim değişikliğiyle mücadele vaadinde bulunmuşlardı. Bu tahviller Enbridge’in, 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşması için “karbon ayak izini” azaltmayı da içeren bir dizi sürdürülebilirlik hedefini yerine getirmesi şartıyla verilecekti. (Enbridge’in hedefi, sayısız boru hattından geçecek petrolün kullanım alanlarını da içermiyor; sonuç itibariyle, petrolü Enbridge değil başkaları kullanacak.) Enbridge bu ve diğer kriterlere uyarsa, yüzde 2,5 oranında bir faiz ödeyecek. Enbridge başarısız olursa-hedefler muğlak ve süre de anlamsız derecede uzun olduğundan bu pek mümkün gözükmüyor-faiz oranı yüzde 3,5’e yükselecek.

Line 3’e karşı çıkan pek çok çevreci gruptan biri olan Rainforest Action Network’ün yakın zamana kadarki politika yöneticisi Alison Kirsch, “İklim krizi yaşanırken, bankaların Enbridge’e fosil yakıt tesisleri için yeni fonlar sağlaması mantıklı değil” diyor. “Bu finansmanı ‘sürdürülebilirliğe bağlı’ şeklinde tanımlamak ise yaraya tuz dökmekten başka bir şey değil.”

Anlaşmaya dahil olan bankalar Enbridge’le olan ilişkileri hakkında yorum yapmak istemediler. Enbridge Fortune’a yaptığı açıklamada, “Emisyonlarımızı azaltmak için elimizden geleni yapıyoruz” dedi. Şirket, Line 3’ten taşınan petrol için boru hattının değil “tüketiciler tarafından kullanılan ürünlerin üretimi için ham petrole yönelik sürekli talebin” suçlanması gerektiğini söylüyor.

Bu savunması kuşkusuz doğru. Dünya hâlâ kullandığı için enerji şirketleri fosil yakıtları pompalamaya devam ediyorlar. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) rakamlarına göre, fosil yakıtlar küresel enerji arzının yüzde 80’ini oluşturuyor. Petrol şirketleri de, otomobil üreticilerinden sneaker ve bilgisayar üreticilerine kadar her kesimle küresel ısınmada kendi payına düşen sorumluluğu taşıyor. Ancak endüstriyel aktivite iklimevasıl en büyük zarar veren kesimin suçunu gölgeliyor; bu kesim finansal hizmetler çünkü onların desteği olmadan bu aşırı çevre kirliliğine yol açan projeler hiçbir zaman uygulamaya konulamayacaktı.

Rainforest Action’ın araştırmasına göre, dünyanın en büyük 60 ticari ve yatırım bankası 2016 ve 2021 yılları arasında, kredi, borç silme ya da tahvil ihracı şeklinde fosil yakıtlara toplamda 4,6 trilyon dolar kanalize etti. En son rakamların mevcut olduğu 2021 yılındaki toplam yatırım, Paris İklimvAnlaşması’nın yürürlüğe konduğu 2016 yılındakine göre çok daha yük- sekti. JP Morgan Chase fosil yakıtla- rın bir numaralı destekçisi olurken, Citigroup, Wells Fargo ve Bank of America da onu izledi. Bu finans- man, Line 3 gibi karbon bombalarına devasa yatırımları içeriyor; bu tür projeler, işledikleri sürece en az bir milyar metreküp CO2 salgılayacaklar. (Ortalama bir araba üç ayda yalnızca bir ton CO2 salgılar.)

Bu yatırımlar her yıl finans şirketlerinin kasalarına menkul kıymet getirisivya da kredi faizi şeklinde milyarlar yağdırıyor. Bankalar aynı zamanda fosil yakıtların yaygınlaşmasına yönelik tahvillerden de önemli kazançlar elde ediyorlar. Toxic Bonds’un raporuna göre, bankalar 2016 yılında kömür, petrol ve doğalgaz şirketlerinin sigorta işlemlerinden 8,5 milyar dolar tutarında bir komisyon elde ettiler. En büyük kazançları elde eden kurumlar ise tanıdık isimler: JP Morgan Chase, Citigroup, Bank of America ve Barclays.

Bu istatistikler, karbondan çok sermayenin hareketini gösteriyor. Finans hizmetleri şirketlerinin küresel ısınmadaki kilit rolü çok çarpıcı. Center for American Progress ve the Sierra Club’ın bulgularına göre, Amerika’nın en büyük on bankasına ek olarak BlackRock, Fidelity, Goldman Sachs ve Vanguard’ın bütünü bir ülke olsaydı, fosil yakıt yatırımlarının fonladığı projeler onları en çok karbon salanlar sıralamasında beşinci sıraya yerleştirecekti.

Daha da önemlisi, bu rakamlar Scope 3 emisyonlarını içermedikleri için sorunu olduğundan daha az önemli gösteriyorlar. Bunlar doğ- rudan projeye dahil olmayan sera gazları; tüketici tarafından enerji ya da ulaştırma için kullanılan petrolden kaynaklanan emisyon buna örnek olarak verilebilir. Bazı uzmanlar Scope 3 emisyonlarının enerji şirketinin CO2 salımının yaklaşık yüzde 90’ını oluşturduğunu belirtiyorlar.

Son zamanlarda daha yeşil bir perspektif benimsenmeye başlanmasına rağmen Wall Street’in petrole bağımlılığının devam ettiği gözleniyor. 2020 yılında, BlackRock CEO’su Larry Fink, sektörünün karbon emisyonlarının azaltılmasına önemli bir katkıda bulunmaya ve bu konuda diğer sektörler üzerinde de baskı oluşturmaya hazır olduğunu belirtmişti. O dönemde, şu açıklamayı yapmıştı: “Sürdürülebilir yatırımın müşteri portföyleri için en güçlü temel olduğuna inanıyoruz,” ve BlackRock da, çevreye yararlı uygula- malar ortaya koyan şirketleri desteklemeye niyetliydi. Diğer yatırım şirketle- rinin CEO’ları da benzer yorumlar ve taahhütlerde bulunuyordu.

Ancak son 12 ayda bu iyimserlik büyük ölçüde azaldı. Bazı müşterilerin geri adım atması ve iklim üzerindeki karbon ayak izlerinin azaltılması için iş yapış biçimlerinde önemli değişikliklerin gerekmesi üzerine, büyük bankalar yeşil taktiklerini gözden geçirmeye başladı. Uzun vadeli portföy riskini fosil yakıtları kısıtlamak suretiyle azaltma planı birdenbire yanlış bir stratejiye dönüştü.

Fosil yakıtlara fon aktarımıyla ilgili büyük bankaların ve yatırım kuruluşlarının görüşünü almak için başvur- duk. Bazıları konuyla ilgili geçmişte yaptıkları açıklamalara dikkat çekti ancak tümü de yeni bir yorumda bu- lunmayı reddetti. Bu şirketler, uygulamadan ziyade vaatlerde bulundukları daha yeşil bir stratejiden söz ederken aslında dikkatleri de gerçek rakamlar- dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE YÖNELİK YATIRIMIN

başarısızlığı Glasgow Net Sıfır için Mali İttifak’ın zafiyetinde görülebilir; yatırım kuruluşlarından oluşan söz konusu konsorsiyum 2030 yılına kadar emisyonları yarı yarıya azaltma ve 2050 yılında da net sıfıra ulaşmayı taahhüt ediyordu. Söz konusu ittifak 2021 yılında, IEA’nın yatırımcıların ve petrol şirketlerinin yeni fosil yakıt faaliyetlerini hemen durdurmamaları halinde, Paris İklim Anlaşması’nın gezegenin ortalama sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlanmasını öngören hedeflerinin tutturulamayacağını bildirmesinden hemen sonra kuruldu.

Ancak kasım ayında Mısır’da düzenlenen COP27 İklim Değişikliği Konferansı’nda, Glasgow’da verilen sözlerin yerine getirilmesinde pek ilerleme sağlanamamış olması hayal kırıklığı yarattı. Bir yıl boyunca bu konuda hiçbir şey yapmadıktan sonra, katılımcılardan biri, büyük bankaların 2030 yılı için belirlenen hedefe ulaşabilmeleri amacıyla fonladıkları karbon emisyonlarını yılda yaklaşık yüzde 8 oranında azaltmaları gerektiğine dikkat çekti; ancak tam tersine, yatırım dünyasının fosil yakıta olan desteği daha da artmıştı.

Birleşik Krallık’ta yatırım kuruluşu Abrdn’da sürdürülebilirlik ve iklim stratejisti Eva Cairns’a göre, bunun nedeni kısmen yetkililerin, petrol ve gaz sübvansiyonlarının yerine dekarbonizasyon için fonlama ve vergi indirimi gibi seçenekleri sunarak yenilenebilir enerjiyi daha cazip kılmak istememeleri. Cairns, “Sıfır karbon taahhüdünde bulunan yatırımcılar için bu konuda politikacıların teşvikleriyle, hedefleri ya da kendilerinden bekle- nenler arasındaki kopukluk ne yazık ki gittikçe büyüyor” diyor.

Öte yandan, Rusya-Ukrayna savaşı durumu daha da vahim hale getirdi. Petrol fiyatları o kadar arttı ki, politikacılar enflasyonu dizginlemek umuduyla yeni petrol kuyuları açmaya başladılar. Bu arada, enerji hisseleri de 2022 yılının en iyi performansını sergiledi.

Sektörden olanlar böyle bir ortamda da, hem yatırımcıları hem de dışarıdan olan müşterileri yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya ikna et- menin gittikçe daha da zorlaştığını belirtiyorlar. Nitekim, yatırım fonu devi Vanguard, Glasgow ittifakına benzer bir kampanya olan Sıfır Karbon Varlık Yöneticileri girişiminden çekildiğini

açıkladı. Bu tür yatırımları takip eden Reclaim Finance’a göre, Vanguard fosil yakıtların yaygınlaşmasına yönelik yatırımlarda BlackRock’un ardından ikinci sırada yer alıyor. Vanguard yaptığı açıklamada, “bu tür sektör girişimlerinin yapıcı bir diyaloğu teşvik edebileceğini” belirtmekle beraber şirketin “yatırımcıları açısından önemli konularda bağımsız davranacağını da açıkça ifade etmek” istediğini kaydetti.

En fanatik çevreciler bile dünyanın bir anda fosil yakıtlardan vazgeçemeyeceğini, bir geçiş süreci olması gerektiğini kabul ediyorlar. Büyük bankalar da, yeşil enerjiye belli ölçüde kaynak sağlamaya başladılar. Bununla birlikte, temiz enerjiye sağlanan kay- naklar hala petrol, doğalgaz ve kömüre verilen mali desteğe kıyasla çok cüzi bir miktar oluşturuyor. Bloomberg verilerine göre, fosil yakıt şirketleri 2016 yılından beri borçlanma piyasalarından 3,6 trilyon dolar elde ettiler; yenilenebilir enerji üreticileri ise yalnızca 160 milyar dolar elde edebildi.

Finans kuruluşlarını eleştirenlere göre, bu kurumların dekarbonizasyon taahhüdünü yerine getirmekte ayak sürümelerinin nedeni, iklim değişikliği tehdidini ciddiye almamaları. Seawolf Sustainability Consulting’in kurucusu ve idari direktörü, HSBC’de sürdürülebilir finansın eski sorumlusu Rebecca Self, “Finans sektörü, henüz krizin boyutunu ya da sektörün bu konudaki rolünü anlamamış gibi davranıyor” diyor.

Çevreci aktivistleri asıl sinirlendiren de bankalar ve yatırımcıların sözleriyle eylemleri arasındaki kopukluk. Örneğin, Citigroup web sitesinde yer alan açıklamasında, “Sürdürülebilir kalkınma, tüm dünyada düşük kar- bonlu ekonomiye geçişi desteklemek amacıyla iklim değişikliğini ele alacak çözümlerin ortaya konulması taahhüdümüze dayanıyor” ifadesine yer veriliyor. Citi ESG’sinde (çevresel, sosyal ve yönetişim) son altı yılda dünyanın en büyük kömür enerjisi destekçisi olduğundan ve 8 milyar dolar kredi sağladığından söz etmiyor. Citi her ne kadar 2022 yılında kömürden uzaklaş- ma planlarını açıkladıysa da, reformlar reformcuları hayal kırıklığına uğrattı:

Citi yeni projeleri doğrudan fonlamayı durdurdu ancak kömür üreticilerine ve kömür kullanan sektörlere kredi desteğini aşamalı olarak azaltacak ve bu süreç de 2025 yılına kadar başlama- yacak. Citi kömür yatırımlarıyla ilgili konuşmayı kabul etmedi.

Finans hizmet şirketleri, yatırımla- rının fosil yakıt şirketlerine yenilenebilir enerjiye geçişi teşvik için kaldıraç hizmeti sunduğunu belirtiyorlar. Bu dedikleri doğru olabilir ancak finansörlerin bundan pek yarar sağladıkları söylenemez. 30 büyük Avrupa ve Amerikan bankasının yalnızca dördü kömüre yapılan yatırımları sınırlamaya başladı. Reclaim Finance’ın analizine göre de, hiçbiri henüz uzun vadede bile petrol ve doğalgaz projelerini fonlamayı durdurma sözü vermedi. Reclaim aynı zamanda, şimdiye kadar hiçbir büyük yatırım kuruluşunun üretimi azaltmaları ya da yeni projeleri rafa kaldırmaları için petrol ve doğalgaz şirket- leri üzerinde hissedarlığını kullanarak baskı oluşturmadığına dikkat çekiyor.

Nitekim bazı bankalar ve yatırım kuruluşları siyasi tehditler karşısında geri adım atarak, petrol şirketleri üzerinde baskı oluşturmayacaklarını belirtiyorlar. Geçen yıl, Teksas’taki murakıp, eyalete bağlı kurumların fosil yakıtları boykot eden yöneticilere sahip emeklilik ve yatırım fonlarına 330 milyar doları yatırmalarını yasaklayacağını açıklamasının ardından, pek çok finans şirketi sürdürülebilirlik vaatlerine rağmen petrol ve doğalgazı desteklemeye devam edeceğine dair güvence verdi.

O zamandan beri de en az yedi eyalet Teksas’takilere benzer kurallara onay verdi. Ağustos ayında 19 Cumhuriyetçi eyaletin savcıları BlackRock’a gönderdikleri yazıda, kuruluşun “fosil yakıtların kullanımını azaltmaya zorlamak” için emeklilik fonlarını öne sürdüğünden şikayet ettiler. BlackRock’ta dış işlerinden sorumlu Dalia Blass, “yanlış anlaşılmaları gidermeyi” amaçlayan bir mektupla yanıt verdi. Blass, BlackRock’un “iklim riskinin yatırım riskine yol açtığına” inandığını belirttikten sonra “bununla birlikte, şirketlere uymaları gereken spesifik emisyonlar dayatmadığını” not etti. Ayrıca şu ifadelere yer verdi: “BlackRock enerji şirketlerini ya da diğer sektörleri boykot etmez.” Aynı zamanda, fonun ABD’li enerji şirketlerine yaklaşık 170 milyar dolar yatırdığını da vurguladı.

İklimle ilgili girişimleri yüksek sesle desteklerken uygulamada çekimser kalmanın mantığı belki de en dobra şekilde bir bankacı tarafından, 2021 yılında Houston’da düzenlenen konferansta yüksek sesle dile getirildi. Amegy Bank’ta enerji bankacılığından sorumlu Steve Kennedy, “Kendinizi korumak için ne yapabiliyorsanız yapın” dedi. “ESG’yi göz ardı etmek hepimiz için hata olur bununla birlikte insanların şirketin eylemlerini çok fazla eleştirmelerini engellemek için de bu kadar ileriye gitmeye gerek yok.” Kısacası, şunu demek istiyor ki, temiz olduğunuza dair yeterince ikna edici olmanız eleştirilerin kesilmesini sağlar ve siz de bu arada kirli yakıtlardan para kazanmaya devam edebilirsiniz.

Avrupada’da bir yerlerde, Tariq Fancy absürd bir hayat yaşadığının farkına vardı. İşi, Suudi Arabistan’dan İspanya’ya, İsviçre’ye seyahat edip, müşterileri BlackRock’un sürdürülebilir, düşük karbonlu şirketlere yaptığı yatırımlara dahil olmaları için ikna etmesini gerektiriyordu. Ancak Fancy bu seyahatleri, saatte 1,703 litre benzin yakan BlackRock’a ait G650 jetle gerçekleştiriyordu.

Bununla birlikte Fancy, sorunun özel uçakla ilgili olmadığını anladı. Sorun, kendisiydi. BlackRock’un sürdürülebilir yatırım sorumlusu olarak, güçlü ESG puanları olan şirketlere yatırım yapılmasını tavsiye eden ve BlackRock’u da belli başlı çevre kirletenlerden uzak durması için uyaran bir ekibi yönetiyordu. Ancak kendisi zaman içinde bu uyarıların büyük bir bölümünün “güvene dayalı sorumluluğun ihlali” düsturunu hatırlatan, yani BlackRock’un asıl sorumluluğunun olabildiğince çok kâr yaratmak olduğu mesajını veren avukatlar ya da varlık yöneticileri tarafından dikkate alınmadığını fark etti.

Fancy, “BlackRock’un birincil amacı getiriyi maksimize etmek ve kârı artırmaktır” diyor. “Ve hemen hemen her alanda da, ESG yatırımları bu hedeflerle örtüşmüyordu.” Fancy bunun üzerine 2019 yılında BlackRock’tan ayrıldı ve kurumsal sürdürülebilirlik hareketini ciddi şekilde eleştirmeye başladı. “Şirketle aynı doğrultuda olmadığımı fark ettim” diyor.

BlackRock ve diğer finans şirketlerinin sığ bakış açısı değişmiyor; nedeni ise, şirketlerin ve yöneticilerin bunun için ödüllendirilmeleri. Kazanç çağrılarında, yatırımcılar ve analistler kısa vadeli mali hedeflerle ilgili olarak yöneticileri azarlıyorlar ancak sürdürülebilirlik konusunda nadiren soru soruyorlar. Bu tür girişimlere para koyan yöneticiler kovulabiliyor. Fransız tüke- tici ürünleri devi Danone’un CEO’su Emmanuel Faber, şirketin karbon ayak izini ölçmeyi öngören “Bir Gezegen, Bir Sağlık” stratejisini hayata geçirmek için dört yıllık bir mücadele verdi. Ancak 2021 yılında, Evian su gibi amiral gemi markanın satışı yerinde saymaya baş- layınca, iki kurumsal hissedar Faber’i görevden almaları için yönetim kurulunu ikna etti. Yatırımcılardan birinin dediği gibi, “Danone, değer yaratmayla sürdürülebilirlik arasındaki dengeyi kuramadı.”

Fancy, bu baskılar göz önüne alındığında, finans şirketlerinin ancak fosil yakıt projeleri daha az cazip olduğunda bu yatırımlarından vazgeçebileceklerini düşünüyor. Bu da ancak hükümetlerin karbon ya da çevre kirliliği vergisiyle karbon gazı salımına tavan fiyat belirlemeleriyle gerçekleşebilir. Fancy, “Bu basit bir denklem ve sermaye sahipleri de bunu içgüdüsel olarak biliyorlar” diyor. “Blackrock’taki portföy yöneticilerinden biri bana, ‘İklim değişikliğine inanıyorum. Eğer karbona fiyat biçilseydi, kar- bon ayak izimi bir gecede düşürürdüm ve başkaları da aynı şekilde davranırdı. Ancak bunu tek başına yapmak bir an- lam taşımaz ve üstelik beni dezavantajlı konuma düşürür’ demişti.”

Fosil yakıt projelerini finanse etmek kâr açısından mantıklı gözükse de, bazı bankacılar ve yasa koyucular, bu strate- jiyi sürdürmenin yatırımcıları uzun vadede risklerle karşı karşıya bırakabileceğine dikkat çekiyorlar. Sigorta şirketi Swiss Re, iklim değişikliğinin küresel GSYİH’yi 2050 yılında yüzde 14 oranında azaltabileceğini belirtiyor. Moody’s de, finans kuruluşları süratle trilyonlarca dolarlık karbon ayak izini azaltmadıkları sürece, bu şirketlerin bilançolarındaki zarar eden varlıkların artacağını söylüyor. Bu da hisse fiyatlarının düşmesine, kâr ve kârlılığın azalmasına ve gelecekteki yatırım fırsatlarının sınırlanmasına yol açacak.

Ancak tüm uzun vadeli riskler bir yana pek çok finans şirketi kısa vadeli olanlara bile dikkat etmiyor. Avrupa Merkez Bankası kısa süre önce, AB bankalarının iklim değişikliğine yönelik hazırlıklarını değerlendirdi. Hemen hemen hiçbiri iklim değişikliğinin işleri üzerindeki maliyetini ölçecek en temel programa bile sahip değil. Bunlardan bazıları iklim riskiyle karşı karşıya olmadıklarını söylediler.

Reformcular, finans sektörünün iklimle ilgili girişimlerinin daha şeffaf ve açık olmasının bu konuda daha fazla ilerleme sağlanmasında kilit rol oynayacağını ifade ediyorlar. AB 1 Ocak’ta başlattığı yasal uygulama kap- samında, varlık yöneticilerini yatırım- larından her birinin karbon ayak izini ve iklim değişikliği üzerindeki etkisini daha ayrıntılı olarak ortaya koymaya zorlamayı öngörüyordu. Ancak finans şirketlerinin yoğun lobisi sonucu AB şimdiden biraz geri adım attı. Pek çok değişiklik arasında, doğalgaz fosil yakıtlarla yenilebilir enerji arasında “geçiş enerjisi” olarak adlandırıldı.

Benzer şekilde, Sermaye Piyasaları Kurulu (SEC) borsaya açık her tür şirketin iklim riskinin işlerini nasıl etkilediğini, yatırımlar dahil faaliyetle- rinin sera gazı salımını hesaplamalarını ve karbon ayak izini azaltmaları için hedefler belirlemelerini talep eden ku- rallar getirdi. Bu yasal düzenlemelerle ilgili yorumların sunulması temmuz ayında tamamlandı ve SEC bunları 2024 ve 2025 yıllarında uygulamayı ümit ediyor. Ancak iklim aktivistleri Scope 3 dolaylı emisyonların bildirilmesine dair kesin kuralların esnetilerek, bazı şirketlerin muaf tutulacağını ve diğer kurallar için gereken başlangıç tarihinin erteleneceğini düşünüyorlar.

Sürdürülebilirlik taraftarları kuralların ağır işlemesinden ve sulandırılmasından şikayet ediyorlar. İklim konusunda sert ve tavizsiz standartlar olmadan, ne kadar yol katedildiğinin ölçülmesinin ya da yanlış ve yalan beyanda bulunan şirketlerin ifşa edilmesinin imkansız olduğunu söylüyorlar. Ayrıca, karbon emisyonu vergisi gibi temiz projelere yatırımları teşvik edecek çözümler ancak ve ancak sera gazı bildirimi zorunlu olduğunda işlevsel olabilir. Sürdürülebilirlik danışmanı Self, “İklim değişikliğini azaltmak için atmamız gereken adımlar kesin olarak uygulanacak şeffaflıkla başlamalı” diyor. “Peki ama bu konuda siyasi irade ve acil önlemler nerede? Bir dizi etkisini yitirmiş kural için üç yıl bekleyemeyiz. Her tahmin, iklim değişiklini durdurması gereken girişimlerimizin yıllarla değil aylarla ölçülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.”

Öte yandan, finans şirketleri ise süreci yavaşlattıkları için memnunlar. Bankacılık çevreleri yeni ESG düzen- lemelerine ısrarla karşı çıkıyorlar. Bazı durumlarda, önerilen kuralların aşırı olduğunu savunuyorlar; bazılarında ise, finans şirketlerinin iklim sorunu- nu çözebileceklerini ancak bunun için yeni raporlara ve prosedürlere devasa paralar harcamaya zorlanmamaları gerektiğini söylüyorlar.

Finans şirketlerinin karbon ekonomisine devasa katkısını haklı gören argümanlar JP Morgan CEO’su Jamie Dimon’ın hissedarlarına gönderdiği ve nisan ayında kamuoyuyla paylaşılan, 2022 yılı değerlendirmesi mektubunda açıkça yer alıyor. Dimon, iklim değişikliğinin önemsenmesi gerektiği görüşüne katılıyor. Hükümetlerin ve şirketlerin net sıfır hedefi tutturmanın çok gerisinde kaldıklarını da kabul ediyor. Ancak aynı zamanda petrol ve doğalgaz üretiminin ABD ve müttefiklerinin güvenliği için yaşamsal önemde olduğunu belirterek, “yeni petrol ve doğalgaz boru hattı projelerinin hemen onaylanması” çağrısında bulunuyor. Bu da, JP Morgan’ın önemli bir fosil yakıt finansörü olma konumundan yakın zamanda vazgeç- me niyetinde olmadığını gösteriyor.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...