Üç Kelimeyle 60 Yıl: Uluslararası Ortaklıklar, Büyüme, İnovasyon

0
234
Pierre Fabre Grubu’nun CEO’su Eric Ducournau

Fransa merkezli ilaç ve dermokozmetik markası Pierre Fabre, bu sene 60’ıncı yaşını kutluyor. Türkiye dahil 41 ülkede faaliyet gösteren Pierre Fabre Grubu’nun CEO’su Eric Ducournau, markanın 60 yıllık başarı hikayesini özetleyecek anahtar kelimelerin büyüme, uluslararası ortaklıklar ve inovasyon olduğunu söylüyor. SEBLA KUTSAL

Eczacı ve Botanilkçi Pierre Fabre’ın 1962 yılında Fransa’da kurduğu Pierre Fabre Grubu bu sene 60’ıncı yaşını kutluyor. Onkoloji, dermatoloji, dermokozmetik, kadın sağlığı, üroloji ve tüketici sağlığı alanlarında hizmet veren grubun CEO’su Eric Ducournau, Fortune Türkiye’ye verdiği özel röportajda sektöre ilişkin öngörülerinden kanser çalışmalarına, Yeşil Etki Endeksi’nden Türkiye özelindeki hedeflerine kadar pek çok konuda aydınlatıcı bilgiler paylaştı. Ducournau, grubun 60 yıllık başarısında; sağlanan büyüme, kurulan uluslararası ortaklıklar ve inovasyonun etkili olduğunu düşünüyor.

1951 yılında bir eczane olarak yola başlayan, ardından şirketler grubuna dönüşen Pierre Fabre’ın bugün hisselerinin büyük kısmı, kamu yararı güden bir vakfa ait. Gelirin anlamlı bir bölümü Pierre Fabre Vakfı üzerinden geniş kapsamlı sosyal sorumluluk projelerinde kullanılıyor. Benzerine nadir rastlanan bu hissedarlık yapısının şirkete başlıca katkısının istikrar olduğunu belirten Eric Ducournau, şöyle devam ediyor: “İnovasyon ihtiyacı olan mesleklerde risk almak gerekir, çünkü yenilik demek risk demektir. Başarılı olunup olunmayacağı bilinmez. Borsaya kote şirketler gibi, hissedarlar için düzenli olarak finansal raporlar yayımlamak zorunda kalmamak belli bir istikrarı beraberinde getiriyor. Vakfa bağlı olunca, temettü olarak her sene ne kadara ihtiyacımız olacağını, bunun zamanla değişmeyeceğini biliyoruz. Vakfa karşı yükümlülüğümüz ise, üç senelik insani yardım programlarını başarıya ulaştırmasına olanak sağlamak. Çoğunluk hissesinin bir vakıfta olmasının yarattığı istikrar sayesinde, bizim uzun vadeli inovasyon programlarına girişmemiz mümkün oluyor.”

Vakıf fikrinin, Pierre Fabre’ın bir Afrika ziyareti sırasında, çok sayıda sahte ilaç kullanıldığını, aşı yerine hastalara su enjekte edildiğini fark etmesiyle doğduğunu belirten Ducournau, vakfın misyonunu; Afrika ve Uzakdoğu’daki dezavantajlı ülkelere yüksek kaliteli sağlık hizmeti götürmek, ilaç erişimini ve ilaç araştırmalarını geliştirmek olarak özetliyor. Afrika ülkelerinde albinizm ve orak hücreli anemi gibi hastalıklarla mücadele konularında aktif olarak çalışmalar yürüten Pierre Fabre Vakfı, bir yandan da Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde görev yapan doktor Denis Mukwege ile birlikte çalışıyor. Cinsel şiddete maruz kalan 50 bini aşkın kadının tedavisine öncülük ettiği için 2018 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi olan Dr. Mukwege’nin kurduğu hastanelerde tedavi gören kadınların tüm medikal tedavi süreçleri Vakıf tarafından karşılanıyor.

GRUBUN 2023 HEDEFLERİ
Vakfın bu çalışmaları, grup şirketlerinin işleyişinden bağımsız olarak ilerliyor. Dünya çapında 9 bin 600 çalışanı bulunan ve 41 ülkede faaliyet gösteren Pierre Fabre Grubu, hem dermokozmetik hem de ilaç alanında çalışıyor. Grup Fransa merkezli, ancak 2021’de uluslararası satış hacmi, Fransa’dakini geçti. Ar-Ge, grubun bel kemiği niteliğinde. 2021 yılında Ar-Ge’ye ayrılan bütçe 136 milyon euro olarak açıklandı. 60 yıllık tarihinde ilk kez aynı anda dört farklı klinik çalışmayı birlikte yürüttüklerini ifade eden Ducournau, 2023’e dair önceliklerinin devam eden klinik çalışmaların tamamlanması olduğunu belirtiyor. Grubun hedefleri arasında ikinci sırada yeni ürünlerin piyasaya sunulması yer alıyor. Grubu lansmanlar açısından yoğun bir yılın beklediğini belirten CEO, dermokozmetik alanındaki yeni veya yenilenen ürünlerin yanı sıra, kanserle mücadelede kullanılan ilk hücresel tedavilerini lanse etmeye hazırlanmanın heyecanını yaşadıklarını söylüyor.

“KANSERE BAĞLI ÖLÜMLER AZALACAK”
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, kanser hastalığı dünya genelindeki ölüm nedenlerinin ikinci sırasında yer alıyor. Kanser alanındaki Ar-Ge çalışmalarıyla ön plana çıkan Pierre Fabre’ın en tepedeki ismine, kanserin insan hayatı üzerine etkisinin gelecekte nasıl olacağını sorduğumuzda, şöyle yanıt veriyor: “Kansere bağlı ölümler git gide azalacak, hastalık daha az ölümcül hale gelecek, çünkü geçmişe kıyasla daha fazla sayıda hasta düzgün bir şekilde tedavi ediliyor. Örneğin, benim annemin jenerasyonunda meme kanseri ölümcüldü, bugün meme kanserli hastaların yüzde 90’ı iyileşiyor. Araştırmalardan umudu kesmemek lazım. Günümüzde, hücresel tedavi gibi çok daha hedef odaklı terapilere yöneliyoruz. Böylece tedavi kişiden kişiye değişiyor, başarı şansı çok daha fazla oluyor. Bir yandan da, hastalığın yinelemesini önlemek için araştırmalar yapılıyor. Hastalığın tekrar etmesini engellemek için çalışmalar yapan ABD’li bir biotek firmasıyla ortaklığımız var ve yeni bir ürün lanse ediyoruz. Kanser yineleyebildiği için, geçiren insanlarda bundan böyle kronik bir hastalık olarak kabul edilecek, hastalar kanser sonrasında nasıl yaşamaları gerektiğini de öğrenecekler.”

GREENWASHING VS. YEŞIL ETKI ENDEKSI
Kuruluşundan beri botanikçilik geleneğini sürdüren bir marka olarak ekolojik bilince önem veren Pierre Fabre, bu hassasiyetini bir adım öteye taşıyarak şeffaf derecelendirme sistemi Yeşil Etki Endeksi’ni hayata geçirdi. Böylece, çok yaygınlaşan “greenwashing” örneklerinden farklılaşmayı sağlayacak olan Endeks sayesinde, ürünler çevresel ve toplumsal etkilerine bakılarak 20 ayrı kritere göre sınıflandırılıyor. Ürün ambalajlarında A-B-C-D sınıfları işaretlenerek ürünün ne derece çevre dostu olduğu belirtiliyor ve tüketicilerin ürün tercihlerinde bunu göz önüne almasına imkan veriliyor. Yeşil Etki Endeksi’ne göre ürünler; biyo-çözünürlük, geri dönüştürülebilir ambalaj ve organik içerik gibi çevresel kriterlerin yanı sıra, ürünün satışından elde edilen gelirle doğaya ve insana yönelik sosyal sorumluluk projelerine kaynak ayrılması gibi bir çok sosyal kritere göre değerlendiriliyor. Tüm bu kriterlerin sağlamlığı ve güvenilirliği ise, bağımsız kuruluş AFNOR Certification tarafından değerlendiriliyor. Ducournau, şu an bütün ürünlerinin A sınıfında yer almadığını, bu ürünlerin notlarını şeffaf bir biçimde tüketicilerle paylaşmanın yanı sıra, onları daha doğa dostu hale getirmek için neler yapılacağını izah ettiklerini, böylece üretici- tüketici arasında bir tür ortaklık ilişkisi kurulduğunu belirtiyor.

PIERRE FABRE TÜRKIYE’NIN BAŞARISI
Pierre Fabre, Türkiye’de İlaç ve Dermokozmetik olarak faaliyet gösteren iki şirketini 2020’de aynı çatı altında birleştirdi. Pierre Fabre Türkiye’nin başına genel müdür olarak, daha önce ilaç tarafında aynı görevi sürüdüren Dr. Hande Demirdere getirildi.

Yönetim yapısındaki değişikliğin ardından pandemi sürecini başarıyla atlatan Pierre Fabre Türkiye, grubun faaliyet gösterdiği ülkeler arasında en çok büyüyen ilk beş ülke arasına girmeyi başardı. Eric Ducournau bu başarının nedenlerini şöyle açıklıyor:

“Birinci neden kesinlikle takım çalışması, özellikle Türkiye’de. İkinci neden, rakip markalara kıyasla Türkiye’de yeni sayıldığımız için, bazı tüketiciler tarafından da yeni keşfedilmemiz… Ayrıca, tüm markalarımızda renovasyona gitme sürecine girmemizin de etkisi var. Yeni ürünlerle bu büyümenin devam edeceğini düşünüyorum. Çevre duyarlılığı yüksek yeni nesillere ulaşmayı hedefliyoruz. Onlardan önceki nesiller zaten ürünlerin kalitesini biliyorlar. Böylece, çok geniş bir yaş aralığındaki tüketiciye hitap
ediyoruz. Bu açıdan da, Türkiye geliştirmeye devam edebileceğimizi düşündüğümüz bir pazar.”

Pierre Fabre Türkiye için hedeflerini, “İlaç portföyümüzü genişletmek, markamızı güçlendirmek, üretim için daha fazla ortaklık kurmak” olarak özetleyen Ducournau’ya göre, Türkiye pazarının diğer ülkelerden başlıca farkları; büyüme potansiyeli, çevre ve biyo- çeşitlilik konusundaki bilinç, Pierre Fabre için üretim yapan partnerlerin üretim tesislerinin kalitesi ve dijitalden sanayiye her alanda beraber çalışılan kişilerin çok iyi eğitimli olması.