Trene Binmeden Önce Makarna İçin Kim Durur?

By Fortune Türkiye

Terminal Kadıköy’ün koşuşturmacasında, Şef Ömer İbrahim Sayıalioğlu’nun el açması makarnaları bir anda her şeyi yavaşlatıyor. Trattoria Fontana, kalabalığın ortasında bir durak değil, durmak için bir sebep.

Kadıköy Terminal’e giden yolda, aklıma gelen ilk soru şu oldu: “Trene binmeden önce makarna için kim durur?”

Bu soruyu sormama sebep olan oğlum Başar’ın daveti ve onun da arkadaşı Tan’dan aldığı tavsiyeydi.

Tan, makarnalarının el açması olduğunu söylemiş.

Başar da bu bilgiye sarılıp beni Terminal Kadıköy’deki Trattoria Fontana’ya getirdi.

İçimde bir şüphe vardı. Her gün on binlerce kişinin geçtiği bu aktarma noktasında gerçekten İtalyan mutfağının ruhu olabilir miydi?

Masaya oturmadan önce çevreye göz gezdiriyorum.

Terminal dediğimiz yer, Marmaray’la Metrobüs’ün kucaklaştığı, ritmi yüksek bir yer.

İnsanlar ya bir yerlere yetişmeye çalışıyor ya da kısa bir nefes almak için bir masa bulmuş.

O kalabalığın içinde, Trattoria Fontana’nın dışarının yoğunluğunu izole eden peyzajı, sakin bir nefes gibi duruyor.

Sıralı ağaçlar farklı bir atmosfer katmış.

İçeride ışıklar sıcak, mekân ferah, mutfak açık.

Beyaz mozaik taşlarla kaplı taş fırını görünce içim rahatlıyor. En azından pizza işi şansa bırakılmamış.

Osman Tunç, Yunus Tekin, Kerim Uçan, Ömer İbrahim Sayıalioğlu, Ali Sezgin Soran, İpek Yılmaz, Recai Balık

Makarna El Yapımıysa, Sos Da Ona Göredir

Şef Ömer İbrahim Sayıalioğlu masamıza uğrayıp gülümsüyor.

28 yaşında ve mutfağın başındaki duruşu çok net. Neyi neden yaptığına hâkim. MSA mezunu. Ekibi de öyle. Genç, eğitimli, daha da önemlisi heyecanlı.

Sofraya önce burrata geliyor.

Pesto sosla birlikte servis edilen bu peyniri tanımayanlar için not düşeyim.

Güney İtalya’ya özgü, tereyağı gibi yumuşak, içinde krema saklı bir lezzet. Ama buradaki burrata, sadece doğru malzeme değil, aynı zamanda doğru zamanda masaya geldiği için etkili.

Ardından makarna geliyor.

El açması olduğu ilk çatalda kendini belli ediyor.

Sosu iyi tutmuş, ne çok sulu ne de yapışkan. Isırdığında “taze” kelimesinin ne anlama geldiğini hatırlıyorsun.

Makarna taze olsa da mesele sadece hamur değil. Şefin her tabakta küçük bir o kadar da karakterli dokunuşları var.

Baharat dengesi, pişirme süresi ve sunumda sade ve özenli bir yaklaşım var.

Bu küçük detaylar, burayı terminal kalabalığı içinde bir “ara durak” olmaktan çıkarıp, varış noktası haline getiriyor.

Ekşi Mayalı Pizza

Başar’ın tercihi pizzadan yana.

Hamuru ekşi maya. Tadı ceviz gibi hafif kavruk ve doygun.

Üzerindeki domatesler taze, mozarella kıvamında, zeytinyağı ise İtalya’dan değilse de ruhen oradan.

Taş fırında pişmiş olması, kenarlarını çıtır çıtır yapmış.

Bu da hem aromayı hem dokuyu artırmış.

Menüdeki fiyatlar şehir standartlarında.

Sunum ve malzeme kalitesiyle uyumlu. Makarna 350 TL’den pizza ise 380 TL’den başlıyor. Türk kahvesi 100 TL.

Bir detay dikkatimi çekiyor.

Menüde yemeklerin yanında semboller var.

Alerjen uyarıları, çocuklara uygunluk, içerikteki malzemeler… Bu sistem, hızlı karar vermek zorunda kalan şehirli için büyük kolaylık.

Hem bilgilendirici hem de düşünülmüş bir incelik.

Tüm bu özen, aslında restoranın sadece yemek değil, deneyim sunmak istediğini gösteriyor.

Terminalde Biten Yol, Burada Yeniden Başlıyor

Mutfakta genç bir ekip var. Şef ise özgüven ve tevazuyu birlikte taşıyor.

Restoranın mekân tasarımıyla bu duruş arasında bir bağ kuruyorum.

Her şey sade, samimi bir o kadar da özenli.

Terminal gibi gelip geçilen bir yerde, burayı “durup biraz kalın” dedirtecek bir yere çevirmişler.

Akşamın karanlığına dönerken dışarıdaki masalarda oturanların dinginliği dikkatimi çekiyor.

Trattoria Fontana, belki bir “fine dining” mekânı değil.

Ama bir yerin fine olması için illa gösterişli olması gerekmiyor.

Doğru yerde, doğru malzemeyle, doğru insanlarla buluşunca, her tabak ince oluyor zaten.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...