Tutkulu organikçi

0
78

Organik tarımın dünyadaki öncülerinden HİPP’in Yönetim Kurulu Başkanı Stefan Hipp ile Polonya’daki organik tarım arazilerini geziyoruz. Arazi araçlarından kısa duraklamalar için sık sık iniyor ve her seferinde Hipp’ten yeni ve şaşırtıcı bir şey daha öğrenip araçlara dönüyoruz. HİPP bebek ve küçük çocuklara özel organik mamalar üreten bir firma ve aynı zamanda dünyanın en büyük organik hammadde işleyicisi.

Bebek mamasının ilk endüstriyel üretimiyle eş zamanlı olarak George Hipp 1956 yılında doğal topraklar üzerinde ve kimyasal kullanmadan meyve ve sebzelerin ekimine başlıyor. Organik-biyolojik tarımın öncüsü, İsviçreli Dr. Hans Müller’in fikrinden yola çıkarak organik hammaddelerden bebek mamaları üretiyor ve bir yandan da Claus Hipp (George Hipp’in kardeşi), farkındalık yaratmak için tüm çiftçileri tek tek ziyaret etmeye başlıyor. Kademeli olarak çiftçileri ikna eden ve organik tarım üreticilerinden meydana gelen bir ağ oluşturmaya başlayan Claus Hipp, temel olarak küçük çiftliklere ve bunların nasıl korunabileceğine odaklanırken, Dr. Hans Müller, konvansiyonel tarımın reddedilmesinde, toprak biyotasının korunmasında ve yüksek kaliteli ürünlerin üretilmesinde kırsalın kendi kendine yardım edebileceğini görüyor.

Hipp ailesinin organik tarımda öncü rol üstlenmesinin arkasında çok dramatik olaylar yaşamış olmaları yatıyor. Aile 1899 yılında sekiz çocuğunun yedisini gıda yetersizliğinden kaybedince; süt, bisküvi ve galeta ununu karıştırarak bir mama hazırlıyorlar. Yaptıkları bu mamayı Almanya’nın Pfaffenhofen şehrindeki pastanelerinde önce kendi yakınlarına dağıtmaya başlıyor ve ardından 1901’de de mamayı paket haline getirerek kendi pastanelerinde satıyorlar. Bu pastane hâlâ Münih’te faaliyette. Çiftçilikle uğraşan aile, 1932 yılında Almanya’da ilk fabrikalarını kurarken; 1950’li yılların ortalarında da, ellerindeki arazileri Dr. Hans Müller’in de katkılarıyla organik tarım arazilerine dönüştürüyor.

İşin çıkış noktasındaki manevi taraf, HİPP’in üretim çiftliklerini gezerken hâlâ ticari kaygıların çok önünde olduğunu hissettiriyor. Bu tarım alanları kanunun öngördüğünden daha sıkı kuralların uygulandığı yerler. Örneğin HİPP bünyesinde yapılan kontaminasyon testleri, her ürün başına 260’tan fazla kontrol anlamına geliyor. Ayrıca buradaki döngüye bakınca her şeyin başlı başına bir işlevi olduğu görülüyor. Örneğin yılda birkaç defa ekilen kırmızı yoncalar, Stefan Hipp’in anlattığına göre, kökleri çok derin olduğu için toprağın havalanmasına ve dinlenmesine yardım ederek, bir sonraki yıl angusların gıdasına dönüşüyor. Ya da ekilen yaz buğdayı, beslenen küçük baş ve büyük baş hayvanların atıkları ile gübreleniyor.

Bugün 72 ülkede satışta olan HİPP toplam 540 çeşitten oluşan ürün gamıyla annenin hamilelik döneminde başlayan, hem anneyi hem de bebeği çocukluk dönemini de kapsayacak geniş bir dönemde destekleyen gıda ve kozmetik ürünlere sahip. HepOrganik bebek sütleri, hepsi organik olan kaşık mamaları, meyve ve sebze püreleri, bisküviler, atıştırmalıklar, menüler, çaylar, anne sütü artırıcı çaylar, anne ve bebek kozmetik ürünleri bunlar arasında. Türkiye pazarında bebek maması pazarında en büyük üç marka arasındaki Hipp, özellikle 1 yaş üstü ürünlerden çocuk gofretleri, çocuk barları, çocuk püreleri ile yeni bir segment oluşturarak bebek maması pazarının sadece ek gıda ve bebek sütlerinden oluşmadığını da anlatmaya çalışan bir misyonu üstleniyor. Türkiye’de aktif olarak 80’in üzerinde ürün çeşidi satılıyor. Dünya üzerinde HİPP’i diğer ürünlerden ayıran en büyük farkı klinik araştırmaları. Şekersiz olan Combiotik serisi, anne sütüne en yakın biberon maması.

6 binin üzerinde anlaşmalı çiftçi ile çalışan, dünyanın en büyük organik hammadde üreticisi Hipp’in başlıca Almanya, Avusturya, Hırvatistan, Fransa, Belçika, Macaristan, Rusya, İsviçre ve Ukrayna’da olmak üzere, toplam 22 üretim tesisi bulunuyor. Anlaşmalı 6 bin çiftçinin yaklaşık bin 500’ü ise Türkiye’de bulunuyor. Türkiye’de iki ayrı merkeze sahip Hipp; İzmir’de 13 sene önce kurulan ve organik hammadde ihracatı yapan (elma, kayısı, soğan, çilek hammadde olarak ihraç edilirken ihtiyacın ancak yüzde 3’ü Türkiye’den karşılanıyor) ofisin yanısıra, 2008 yılında İstanbul’da kurulan, ithalat, satış ve pazarlama merkezi bulunuyor.

Sağlıklı, lezzetli gıdaların doğayla uyum içerisinde yetiştirilerek yüksek kaliteye sahip olduğunu bizzat garanti ettiklerini belirten Hipp, “56 yıldan uzun bir süredir tutkulu bir şekilde organik tarıma kendimizi adadık. Bebeğinizin doğal ve sağlıklı gelişimi için taşıdığımız sorumluluğun haricinde; bu iş hayat felsefemiz haline geldi” diyor.

“Politikacılar zaman içinde kimyasal kullanma konusunda tereddütlü insanları ikna etti. Özellikle 1960-1970’li yıllarda ikna edildiler ve DDT kullanımı da o yıllarda başladı. Bütün Avrupa’da tarımda kullanılmaya başlandı” diyen Hipp, organik üretimden verimlilik ve maliyetler gerekçesiyle uzak durulduğu iddialarını da tek tek çürütüyor. “İyi ve sağlıklı bir toprak, sağlıklı ürünler üretir ve o da sağlıklı hayvanları ve sağlıklı insanları… Toprak bozulduktan sonra ise iyileşmesi uzun zaman alıyor; bir jenerasyon, yaklaşık 25 yıla ihtiyaç var” diyen Stefan Hipp şöyle devam ediyor: “Kimyasal atıkların toprağa karışması da uzun zamanda düzeltilebiliyor. Bozuk topraktan aynı verimi almak için kimyasal eklemeye başlıyorsunuz. Ve bu artarak devam ediyor.”
Yanlış zamanlama ve yanlış gübreleme de toprağı bozabiliyor. Normalde yağmur sularını toprak çekse de konvansiyonel tarım yapılan yerlerde toprak, su depolama özelliğini adeta kaybediyor ve suyu emmiyor. Bir metrekare genişliğindeki sağlıklı toprak 150 litreye kadar su depolayabilirken, günümüzde topraklar 10-15 litre suyu ancak depolayabiliyor.

“Toprağın kendisi bitkinin en büyük ilacıdır. Mısır’da, Azteklerde bir hektar toprakla 15 insan beslenebilirken şimdi ABD’de bir hektar toprak bir insanı besleyebiliyor. Sağlıklı topraklarda o döneme göre şimdikinden çok verim alınıyordu. Gen tekniğinin gereksizliği bununla da ispatlanmış durumda. Sağlıklı bir toprak süngerimsi yapıdadır. İçinde milyarlarca mikroorganizma yaşar ve sağlıklı toprak uzun dönemde kendi kapasitesini de artırır” diyen Hipp toprağın esas verimli kısmının en üstteki 20 cm derinliğindeki kısım olduğuna işaret ederek, toprağı büyük makinelerle karıştırmanın verimliliği kötü yönde etkilediğine de dikkat çekiyor. “Bitki ruhu denen bir şey vardır; bitkilerin kendi programları bulunur. Bitki bu programı kendi kendine, kendi içindeki yapıyla uygular. Eğer sağlıklı bir toprakta yaşıyorlarsa, kendini değiştirebilir ve düzeltebilir. Gen teknolojisine karşı çıkıyoruz. Sonuç olarak doğanın kendi programını bozuyoruz ve bunun bize dönüşünün nasıl olacağını henüz tam olarak bilmiyoruz. Büyük sanayiler, politik durumlar bizim fikrimize 40-50 yıl önce saldırmaya başladılar ve buna devam ediyorlar” diyor.

HİPP Türkiye ise, pazara giriş yıllarından bu yana Türk tüketicisine bebek ve küçük çocuk ek gıdalarının neden özel olduğunu ve organik ürünleri tüketmenin gelecek nesiller için faydalarını anlatmaya çalışıyor. Yine orta vadede inovatif ve organik ürünlerin lansmanını yapmayı planlıyorlar.