Teoride Teori Ve Pratik Aynıdır, Pratikte İse Farklı

    0
    52

    Her yıl olduğu gibi bu sene de 2020 yılı beklentilerimi paylaşmak istiyorum. Ancak bu kez enstrüman bazında incelemek yerine önümüzdeki yıllarda öne çıkmasını beklediğim bir dinamiğe yoğunlaşacağım.

    2010 yılında ünlü akademisyenler ve fon yöneticileri dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke’ye bir mektup yazarak yol yakınken varlık alımlarından vaz geçmesini aksi takdirde doların değer kaybedeceğini ve enflasyonun çok yükselebileceğini belirtmişlerdi. Daha sonraki yıllarda ise enflasyon ve işsizlik oranı arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan Phillips eğrisi baz alınarak düşen işsizlik oranının doğal sonucu olarak enflasyonun yükseleceği gündeme gelmişti. Beklentilerin her ikisi de gerçekleşmedi. Aslında Fed, BOJ gibi dünyanın en kuvvetli merkez bankalarının yıllardır enflasyon hedeflerini ıskaladıklarını göz önüne alırsak enflasyon dinamikleri kitaplarda yazıldığı gibi olmayabilir. Sevdiğim bir tespittir: Teoride teori ve pratik aynıdır, pratikte ise farklı. Ancak konumuz akademisyen ve analistlerin başarısız tahminlerinden ziyade üçüncü denemede enflasyonun ortaya çıkma riskinin olup olmadığı. Benim bu soruya cevabım “evet var”. Önce standart argümanlarla başlamak istiyorum. İşsizlik oranı son 10 yılların en düşük seviyesinde seyrederken yüzde 3 üzerine yerleşen ücret artışları da son 10 yılın en yüksek seviyesinde. Nitekim Fed ana gösterge kabul ettiği PCE’de bir türlü yüzde 2 üzerinde bir enflasyon seviyesi göremese de piyasaların takip ettiği diğer bir gösterge CPI yüzde 2.3 ile kriz sonrası en yüksek seviyesinde. Yani aslında enflasyon yok demekten ziyade henüz Fed’i korkutacak oranda yok diyebiliriz. Ben birkaç dinamiğin de enflasyonun önümüzdeki yıllarda gündeme gelmesini sağlayacağını düşünüyorum. Öncelikle emtia fiyatları ve finansal varlık fiyatları, yani hisse ve bono, makası çok açılmış durumda ve bu bana emtia fiyatlarında yükseliş göreceğimizi düşündürüyor. Özellikle gıda fiyatlarına da dikkat etmek gerek. Petrol fiyatlarını kontrol altında tutan ABD kaya petrolü üretiminde yorgunluk işaretleri görüyoruz. Sudi Arabistan’ın kırılganlığına ve bu kırılganlığın petrole olası etkisine değinmiyorum. İkinci bir kritik gelişme ABD-Çin arasında yaşanan ticaret savaşının tedarik zincirinde yer değiştirmeleri tetiklemiş olması. Şayet savaşın kısa sürede biteceğine inanıyorsanız kaygılanacak bir durum yok. Ancak benim gibi uzun vadeye yayılan bir savaş beklentisi içindeyseniz tedarik zinciri yer değiştirecek ve ideal bölgelerde olmak yerine “dost” ülkelere kayacak. Bu fiyatlamanın da ideal koşullardan ayrışması demek. Diğer bir gelişme “yeşil ekonomiye geçiş”. Bugün bir kömür şirketinin Batı piyasalarında borçlanması imkânsıza yakın diyebiliriz. Ancak kömüre dayalı sanayi değişim göstermiş değil. Veya IMO’nun 2020 sülfür regülasyonlarının devreye girmesi ile fiyatlamalarda yukarı yönlü bir değişim beklenebilir. Yeşil ekonomi etik ve geleceğimiz açısından doğru yön olsa bile ekonomik anlamda enflasyonist bir etki yaratabilir. Diğer yandan uzun süredir VC’lerin halka arz etme umudu ile internet bazlı şirketleri, örneğin paylaşım ekonomisine ait, fonladığını görüyoruz. Uber büyük karlar etmese de düşük fiyatlama stratejisi ile taksi sistemini fiyat kırmaya zorluyor. Ancak bu şirketler sonsuza kadar (aslında IPO’ya kadar) fonlan(a)mayacak ve bir noktada fiyatlarını kar elde edecekleri seviyelere yükseltmek zorunda kalacaklar. Global enflasyonun kontrolden çıkmasını beklemiyorum ama köşenin hemen ardından saklanıyor ve kendisini 2020 yılından itibaren göstermeye başlayacak.