Siemens 170 yaşında ve Z kuşağı

0
97

Houston Havalimanı’nda yurtdışından gelip iç hatlardan Las Vegas’a devam etmek için aktarmayı yakalamaya çalışanların bir kısmının dikkatini çekmese de buraya yerleştirilmiş reklam Siemens’in yeni kimliği ile ilgili muhteşem bir ipucu sunuyordu. “Amerika’nın petrol ve doğalgaz endüstrisine yeni bir enerji katıyoruz” sloganı ve altındaki “Siemens teknolojisi, ABD’nin enerjisini üretme biçimini dönüştürerek petrol ve doğalgaz endüstrisini değiştiriyor” ifadesi kadar bunun Teksas’a yerleştirilmiş olması da ilgi çekici. Avrupalı Siemens, mühendislik kadar başarılı olmadığı pazarlama tarafında kendisini aşma çabası içine girmiş.

Alman mühendisliğinin en çarpıcı örneklerinden olan Siemens, bu özelliğini farklı soslarla tatlandırmaya karar vermiş görünüyor. Bu adım, zaman içinde bütün yemeği değiştirmeyi de beraberinde getirebilir. Almanya’nın geleneksel hızı düşünüldüğünde çok hızlı sayılabilecek değişim, şirketi şimdiden üç yeni ayak üzerine oturtarak kendisini gösteriyor.

Daha önce endüstri, sağlık, enerji ve bunların yanına daha sonra eklenen altyapı ve şehirler bölümleri ile tanınan Siemens, artık kendisini elektrifikasyon, otomasyon ve dijitalizasyon ile tanımlıyor. Bu, Sanayi 4.0 ile yaşanmaya başlanan ama daha çok başında olan büyük değişime adaptasyon yönünde güçlü bir adım. Bu, ilk aşamada şirketin kurumsal körlüğe saplanmamış olduğunu gösteren bir “iyiye işaret” olarak kendisini gösteriyor.
Geleneksel mühendisliğin getirileri, Siemens’in yeni yollar aramasını engelleyecek düzeydeydi. Erlangen’daki doğalgaz türbini üretim tesisinde Alman espritüelliğinin en üst düzeyi sayılabilecek bir üslupla Alman yöneticiler türbinlerde kullanılan pervanelerin birini göstererek “Bunu geliştirmek için bir Volkswagen fiyatı kadar harcama yapıyoruz” diyor ve ekliyorlardı: “Sonra her birinden bir Porsche fiyatı kadar para kazanıyoruz.”

Böyle bir işi olan şirketin, 2016 mali yılında 4,8 milyar euro’ya çıkaracağı Ar-Ge harcamalarının ana bacaklarından birini şirketin kurucusu Werner von Siemens’e kadar uzanan kültürünü ve startup bakış açısını destekleyecek bir birim olarak belirlemesi, önemli bir adım. Çalışanlardan gelecek fikirler için 100 milyon euro’luk bir fon ayrılırken Çin ve Münih’te açılacak yeni araştırma merkezleri ile müşteriye yakın olarak taleplerini birinci elden anlama yaklaşımı global olarak bir üst aşamaya taşınacak. Yeni artışla, 2014’ten bu yana Ar-Ge harcamalarındaki artış yüzde 20’yi bulurken 2015’te Ar-Ge harcamalarının ciro içindeki payı ya da Ar-Ge yoğunluğunun, bir önceki yıla göre yüzde 0,3 artışın ardından yeni bir zirve yapması bekleniyor.

Bu bir kerelik bir artış değil: Siemens’in C düzeyi yöneticilerinin Ar-Ge’de en önemli noktayı harcama düzeyinin dans etmemesi olduğu konusuna defalarca yaptıkları vurgu, bu yeni düzeyin en azından bir süre korunacağına ve şirketi besleyeceğine işaret ediyor. Ar-Ge harcaması tek başına bir gösterge oluşturmuyor: Siemens AG Başkanı ve CEO’su Joe Kaeser’in ortaya koyduğu yönetici profili ve şirketin yeni sloganı, bu yaklaşımın anlam kazanmasını sağlıyor.

Kaeser’in ev sahipliğinde Aralık 2015 başında Münih’teki Deutsche Museum’da düzenlenen basın ve analist etkinliğinde kendisinin ve ekibinin kravatsız beyaz gömlekleri ile sahne almaları, sadece görüntüde kalan bir şov olmadı. Kaeser, Siemens’in Silikon Vadisi düşünüşünü DNA’sına eklemesini sağlayacak lider olduğunu ilk andan itibaren gösteriyor. Bunun bir yanında Deutsche Museum’da bünyelerine kattıkları startupların kurucularından bahsederken “Biraz farklı giyiniyorlar ama bugün ceket giymişler” sözlerindeki samimiyet diğer yanında şirketin üç boyutlu (3D) yazdırma teknolojisi ile malzeme olarak metali birleştirerek ürettiği pervanede somutlaşan ileri teknoloji kimliği yer alıyor.

Siemens’in yeni sloganı “Ingenuity for Life” da bu iki yönlü kimlik arayışının parçası olarak ortaya çıkıyor. “Yaşam için” diye başlayan sloganın sonunu oluşturan “ingenuity”nin Türkçe’deki karşılıkları beceri ve hünerden pratik zeka ve yaratıcılığa kadar uzanıyor.

Kaeser, bu tanımlamayı tek tek sözcüklerin çevirisinden öteye taşıyor: “Benim için ‘ingenuity’nin anlamı, mühendislik uzmanlığı, girişimci ruh, inovasyonun gücü ve günlük temelde topluma yapabileceğimizin en iyisini sunma isteği. ‘Yaşam için’ ise Siemens’te bizlerin, bütün kuşaklar olarak, -toplumun geneli için olduğu kadar tekil müşteri, çalışan ve müşteri için- uzun vadeli değer yarattığımız anlamına geliyor” diyor.
Bu öz önümüzdeki dönemde de değişmeyecek ancak Ar-Ge harcamalarına eklenen kaynağın aslan payı, otomasyon, dijitalizasyon ve merkezi olmayan enerji sistemlerine harcanacak. Büyük şirketlerde zorlu bir konu olan, asıl işin performansını bozmadan dümeni kırmayı sağlayacak adımları atma konusunda Siemens’in yaratacağı örnek izlemeye değer olacak. Siemens’in 32 bin 100 kişilik Ar-Ge ordusunun 2015 mali yılında yaptığı 3 bin 700 patent başvurusu ve 7 bin 650 buluştaki değişimin kolayca takip edilebilecek ölçütleri sunacağı açık. Ancak Siemens’te değişimi takip edebilmek için Ar-Ge harcamaları ve sonuçlarının dışında da takip edilmesi gereken unsurlar bulunuyor.

Siemens, sürdürülebilirliğini sağlamak için kendi içinde yarattığı yeteneğin yanına dışarıda oluşan zekayı da katmak için hiç olmadığı kadar büyük bir iştah duyuyor. Şirket zaten 15 yıldan uzun bir süredir, yeni teknoloji trendlerinin ve inovatif iş modellerinin simgesi olarak gördüğü startuplar ile işbirliği geliştiriyordu. Bu ilişkide Siemens’in startuplara katkısının sadece finansal olmasının ötesine geçilerek endüstri devinin bu küçük şirketlere gereken doğrultudaki uzmanlığa ulaşma, pazarlara erişim ve müşterilerde doğru isimleri bulma konusunda destek boyutları ile birlikte kapsamlı bir ilişki sağlanmıştı.

Günümüzde ortaya çıkan işbirliği yapısı, kurumsal teknoloji (CT) tarafında Siemens Innovative Ventures ve finansal hizmetlerde (SFS) Siemens Venture Capital birimleri üzerinden paketlenmiş durumda. Bu yapı, startuplar ile işbirliği, startup kurma ve startuplara yatırım yapma olmak üzere üç ayak üzerine oturuyor. Stratejik olarak her bir ayak, farklı bir hedefe odaklanıyor. İşbirliği ile şirket dışındaki inovasyona erişim sağlanırken, startup kurma ile hedeflenen yeni işlere yönelik fikirlerin hızla ve esnek bir ortamda sınanmasına olanak tanınıyor. Yatırım ise, inovatif startuplar ile bağ kurulmasını sağlayan bir araç olarak işlev görüyor.
Siemens Inovative Ventures, Berkeley, Şanghay ve Münih’teki üslerindeki “izcileri” ile yılda bin genç şirket ile temas ederek “en iyi fikirleri” yakalamaya çalışıyor. Listeye yakında eklenecek Tel Aviv merkezi ile, New Ventures Forumları düzenlemekten iş ağı geliştirme toplantılarına ve girişimci etkinliklerine katılmaya kadar uzanan faaliyetler daha geniş bir coğrafyaya taşınacak. Şirketin Frontier adlı hızlandırma programı da eklendiğinde, bu faaliyetler, günümüze kadar geçen15 yıllık sürede 100 patent ile korunan Siemens ürünlerini ortaya çıkarmış durumda.

Siemens’e ürün, iş fikri ya da ortaklık kazandıracak şekilde şirket dışındaki radikal inovasyon ile kurulan bu köprünün son örneklerinden biri, 2014’te California’da kurulan freeWire ile yapılan işbirliği. FreeWire, elektrikli araç kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte önem kazanan elektriğin mobilitesi alanında faaliyet gösteren bir startup. Elektriğin mobiliitesi, daha anlaşılabilir biçimde, şarj istasyonları inşa edilmesine gerek bırakmadan mobil şarj istasyonları ile araçların şarj edildiği bir sistem oluşturmak anlamına geliyor.

FreeWire’ın mobil şarj sisteminin kullanıcı tarafında sağladığı fayda, aracı istasyona götürmeye gerek kalmaması. Günümüzün iki favori terimi olan mobilite ve enerji alanında yaratılan bu inovasyon, istasyonların kendilerinin gece şarj edilmesi sayesinde şebeke üzerindeki yükü de azaltıyor. Projenin çarpıcılığı, ilk uygulama yerinin yeni ekonominin öncü şirketlerinden LinkedIn’in ABD’deki kampüsü olmasında da ifadesini buluyor. Silikon Vadisi’ndeki kampüsteki pilot uygulamada Siemens, şarj istasyonlarını ve veri yönetimi yazılımını sağlayarak yer alırken eCar Operasyonlar Merkezi üzerinden faturalamanın yapılmasını da sağlıyor.
FreeWire’ın web sitesindeki maliyet hesaplama motoru, bu sistemin sabit bir şarj istasyonu inşa etme seçeneği karşısındaki avantajını ortaya koyuyor. Hiç tesis olmaması durumunda, günde ortalama 30 mil (50 kilometre) gitmesi gereken 50 araçlık bir filo için sabit şarj istasyonu kurulmasının maliyeti 1 milyon 74 bin dolar olarak hesaplanırken, FreeWire çözümünde bu tutar 1 milyon 6 bin dolara geriliyor. Burada ilgi çekici rakam, FreeWire modelinde 900 bin doların servis kalemi altında yer alması. Yeni ekonominin parlayan yıldızı olan servis burada bütün sistemin servis olarak sunulması şeklinde kendisini gösteriyor.

Siemens Innovation Ventures’ın Siemens’in şu anda aktif olmadığı ancak gelecekte şirket ile ilgili hale gelecek iş alanlarında startup kurması, şirketin startup politikasının bir diğer ayağını oluşturuyor. Siemens’in yeni iş modellerini hızla ve esneklik içinde sınamasını; bunların başarılı olması durumunda da gelecekte şirkete entegre etmesi hedeflerini taşıyan bu yaklaşımın kritik noktalarından biri, bu şekilde oluşturulan startupların Siemens’ten bağımsız olması. Deneyimli seri girişimciler tarafından yönetilen bu startuplarla Siemens’in ilişkisi, bu şirketlerin Siemens tarafından bir girişim sermayesi şirketi mantığı ile finanse edilmesine dayanıyor. İlgili stratejik çıkara bağlı olarak ortak yatırımcıların da dahil edilebildiği bu startup projelerinin sayısı Aralık 2015 itibariyle 10’un üzerine çıkmıştı.

Bu şekilde oluşturulan startupların örneklerinden biri, sürdürülebilir kaynakların da eklenmesiyle yapısı değişen enerji karmasının iletimi ile ilgili çözüm geliştiren Caterva. Münih’te kurulan şirket, Almanya’da yaygın olarak kullanılan, konutlara yerleştirilmiş güneş panelleri ile elektrik üretme uygulamasını enerji depolama olanakları ile tamamlıyor. Sistem fotovoltaik sistemlerin kurulu olduğu konutlardaki depolama bataryalarının şebeke yöneticileri tarafından kiralanarak “elektrik park yeri” olarak kullanılmasına dayanıyor. Konut sahiplerinin yeni gelir elde etmesini sağlayan bu çözüm elektrik şebekesi işletmecilerine de enerjiyi merkezi olmayan noktalarda depolayarak daha esnek ve istikrarlı bir sistem oluşturma olanağı sağlıyor.

İşin çarpıcı noktası, Almanya’nın kuzeyi ile güneyini elektrik otoyolları ile birleştirip ülkenin enerji arz güvenliğini artıran Yüksek Gerilim-Doğru Akım (HVDC) teknolojisini geliştiren Siemens’in bu alanlarda da kendi içinde çözüm üretmeye çalışmak yerine startupların gücünden faydalanarak daha dinamik bir şirket olmanın daha faydalı olduğunu görebilmesi. Aynı yaklaşım startuplara yatırım yaklaşımına da yansıyor.

Siemens’in ABD, Avrupa ve Asya’da ofislere sahip olan girişim sermayesi birimi, genç şirketleri tanıyarak bunları startup aşamasında fonluyor. 20 yıllık bir süredir faaliyette olan Siemens Venture Capital, kurumsal girişim sermayedarları arasında 2014 yılında ilk 10’da yer alırken şimdiye kadar 180’den fazla startup’a yaptığı yatırımın tutarı 800 milyon euro’yu aşıyor. Bu yatırımların yapıldığı startupların faaliyet alanlarının başında sınai yazılımlar ve siber-güvenlik, enerji yönetimi, mobilite yönetimi ve moleküler tanı gibi Siemens açısından önem taşıyan alanlar yer alıyor.

Bu yatırımların arasında yer alan Magazino, geleceğin bireyselleştirilmiş mal ve imalat lojistiğine hizmet eden anahtar bir teknolojiyi sunuyor. 2014’te Münih’te kurulan şirket, birçok ürünün tekli olarak müşterilere gönderildiği ve hatta sipariş üzerine imal edildiği yeni dünyanın lojistik ihtiyaçlarını karşılıyor. Sanayi 4.0’ın hayata geçmesiyle önemi daha da artacak olan bu şirketin finansal yatırımcıların elinde olan hisselerini satın almış durumda.

Yatırım yapılan bir diğer şirket olan thinkstep, karbon yönetiminden ürünlerin mevzuata uygunluğuna kadar geniş bir yelpazede komple sürdürülebilirlik çözümü sunan bir şirket. Siemens, 1991’de kurulan şirketin çözümü ile kapsam olarak tek olduğunu vurgularken 2010’dan bu yana şirketin azınlık hissesini elinde tutuyor. 1999’da kurulan Sternico’nun faaliyet alanı ise sınai süreçlerin dijitalleştirilmesi ve otomasyonu için yazılım geliştirme. Siemens’in enerji sağlama, dijitalleştirme ve otomasyona dayanan yeni iş stratejisine bakıldığında Ekim 2014’te bu şirketten alınan pay açıklama gerektirmiyor.

Almanya, startup anlamında henüz bir ABD ya da daha spesifik olarak bir Silikon Vadisi değil ancak Kaeser liderliğindeki yönetim oradaki düşünüşü iyice hazmetmiş olarak stratejik bir yaklaşım oluşturmuş durumda ve dönüşüm adımlarını atmayı sürdüreceğinin işaretlerini açıkça veriyor. Bu sadece Almanya özelinde değil Avrupa ve dünya ölçeğindeki sonuçları ile de izlenmesi gereken bir gelişme.