Negatif faiz oranlarının kısır döngüsü

0
43

UZUN SÜRE faiz oranlarının hiçbir zaman sıfırın altına inemeyeceği düşünülmüştü. Ancak bu yıl Avrupa Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankası ve diğerleri resmen negatif faiz oranları sahasına girdi. Bu, ekonomiyi teşvik açısından son derece cüretkar bir adım ve küresel yatırımcılar için de büyük riskler taşıyor.

Fitch Ratings’in raporuna göre, halen tüm dünyada negatif faiz oranlı 10 trilyon dolarlık tahvil dolaşımda. Durumun vahametini anlamak açısından bir örnek: JP Morgan’ın küresel devlet tahvili endeksinin toplam değerinin yüzde 28’i sıfırın altında bir faiz oranına sahip. Şirketlerin ellerindeki negatif faiz oranlı tahvillerin değeri ise 300 milyon doların üzerinde.

Bu da para yöneticileri ve özellikle de Avrupa’da, sayısı gittikçe azalan görece korunaklı ama pozitif getirisi olan tahviller için mücadele eden emeklilik fonları ve sigorta şirketleri açısından ciddi sıkıntılara yol açtı.

Her ne kadar FED pozitif faiz oranlarını korusa da, ABD de bu durumdan etkilenmiş bulunuyor. J.P.Morgan’da ABD faiz stratejisi sorumlusu Alex Roever’a göre, merkez bankalarının elinde olmayan pozitif faiz oranlı tahvillerin yüzde 48’ini ABD hazine bonoları oluşturuyor ve bu da ABD bonolarıyla ilgili rekabetin daha da kızışacağı anlamına geliyor; bunun sonucunda da, talep hazine bonosu faiz oranlarını daha da düşürebilir.

Aslında, negatif faiz oranlarının Avrupa ve Japonya ekonomilerini besleyebilmesi halinde bu tablo yönetilebilir olabilirdi. Ancak negatif faiz politikasının daha fazla büyüme sağladığı ve kredi musluklarını daha da açtırdığına dair bir kanıt yok. Bu arada, sistem içindeki bozulma sinyalleri de büyüyor; nitekim Japonya’da gittikçe artan kasa satışları hane halkının birikimlerinin korunması konusunda bankacılık sistemine olan güvenlerini gittikçe kaybettiklerinin göstergesi.

Deutsche Bank Securities’ten Torsten Slok, hükümetlerin hedefe odaklı teşviklerle daha iyi sonuçlar elde edebileceklerini kaydediyor. Merkez bankalarının ellerinden geleni yaptığını söyleyerek, şimdi artık politikacıların kendilerine düşen görevi yerine getirmeleri gerektiğine dikkat çekiyor. 

NYSE yeni NASDAQ mı?
NASDAQ uzun süre, ülkenin en önemli teknoloji halka arzlarının merkezi oldu.

Ancak kısa süre önce, bellibaşlı teknoloji şirketleri NYSE’yi (New York Borsası) tercih etmeye başladı. Bu yönelimde, Facebook’un Nasdaq’taki sallantılı halka arzı rol oynamış olsa da, daha çok NYSE’nin Silikon Vadisi’ndeki kapsamlı hizmetleri ve yoğun pazarlama kampanyasının etkili olduğu söylenebilir. Halihazırda halka arz sürecinde olan en büyük teknoloji şirketleri (Elevate Credit, Line Corp ve Twilio) ve bu yılın şimdiye kadarki en büyük teknoloji arzı (Acacio Communications) NYSE’yi tercih etti. Box, Fitbit First Data, GoDaddy ve Square gibi geçen yılki bellibaşlı halka arzların büyük bir bölümü için de aynı durum söz konusu.

Ama yine de Nasdaq için fazla ağlamaya gerek yok. Bu borsa en çok halka arza imza atan biyoteknoloji sektörüne hakim durumda. 2015 yılının başlarından itibaren ABD’de 145 halka arz gerçekleşti (teknolojide bu rakam 82). Ve bu 145 halka arzdan tam tamına 142’si Nasdaq’ta yer aldı.
DAN PRIMACK