Moody’s: Sermaye akımlarına en bağımlı ülke Türkiye

0
34

Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Moody’s yaptığı açıklamada Türkiye’nin küresel dışsal risklere karşı en kırılgan ülkeler arasında olduğunu belirtti. Türkiyenin cari dengesinin iyileştiğini aktaran Moody’s buna rağmen açığın hala büyük olduğunu bildirdi. Moody’s enerji fiyatlarının desteğiyle daralan cari açığın finansmanının dış borç ve portföy yatırımlarına dayandığını iletti.

Türkiye’nin kamu dengesinin güçlü, döviz rezervlerinin ise yetersiz olduğunu belirten Moody’s Türkiye’nin en kırılgan 5 ülke arasında sermaye akımlarına en bağımlı ülke olduğunu açıkladı. Kuruluş, Türkiye’de yapısal reform yapılmazsa büyümenin orta vadede yüzde 2.5-3 civarında kalacağını kaydetti.

Çin riskinin Türkiye’yi doğrudan etkilemeyeceğini belirten Moody’s, Türkiye ve Hindistan’ın düşük emtia fiyatlarından faydalanabileceğini aktardı.

Moody’s’in Başkan Yardımcısı ve Kıdemli Türkiye Analisti Alpona Banerji, 1 Kasım Genel Seçimi sonuçlarının siyasi belirsizliği büyük ölçüde azalttığını belirterek, “Siyasi ortam, politikaların uygulanması için daha uygun hale geldi” dedi.

Banerji, Moody’s’in İstanbul’da düzenlenen “9. Yıllık Türkiye Kredi Riski Konferansı”nda bir sunum gerçekleştirdi.

Türkiye’yi gelişmekte olan ve “Baa” derecelendirmesine sahip Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika ile kıyasladıklarına değinen Banerji, bu ülkelerin gelişmekte olan piyasalardan kaçıştan kaynaklanan aşağı ve yukarı giden risklerle karşı karşıya olduğunu ifade etti.

Banerji, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasının normalleşmesi ve Çin’de beklenen yavaşlamanın söz konusu beş ülkenin kredi durumunu farklı şekilde etkileyeceğini vurgulayarak, “Bu ülkeler bu risklere karşı farklı politikalar yürüttüğünden dolayı sonucunda farklı tepkiler göreceğiz. Türkiye, diğer ülkelerden daha kırılgan görünüyor çünkü hem dış dengesizlikleri var hem de riskten kaçmanın en yüksek noktasına ulaştı” diye konuştu.

Türkiye ve Brezilya’nın son 18 ayda ciddi finansal çalkantılar yaşadığını aktaran Banerji, “Türkiye’de bunun nedeni; dışarıya bağımlılık, büyük dış borç miktarı ve kısa vadeli borçlarının fazlalığıdır” değerlendirmesini yaptı.

Banerji, Türkiye’nin doğrudan Çin riskine maruz olmadığını çünkü Çin’le ticaretinin az ve emtia riskinin de düşük olduğunu kaydederek, şunları söyledi:

“Derecelendirmemize göre, Brezilya “Baa3 durağan”, Hindistan “Baa3 pozitif”, Endonezya “Baa3 durağan”, Güney Afrika “Baa2 durağan” ve Türkiye “Baa3 negatif”. Bu yüzden Türkiye en hassas noktada bulunuyor. Türkiye’de cari açık bilinen bir zafiyet ama diğer ülkelerde de bu durum söz konusu. Türkiye cari açık meselesinde tek başına değil ancak Türkiye’yi ayrıştıran bir faktör var. Türkiye’de cari açık öncelikle portföy açıklarından ve uzun vadeli borçlardan kaynaklanıyor.”

 “Siyasi ortam, politikaların uygulanması için daha uygun hale geldi”
Banerji, Türkiye’de kısa vadeli borç miktarının diğer dört ülkeden yüksek olduğunu belirterek, “Kırılganlık endeksi Türkiye’de diğer ülkelere göre çok daha fazla. Ülkenin ciddi bir sıkıntıya düştüğünde bir yıl içinde yapılacak ödemeleri karşılayacak döviz rezervi yok. Halbuki diğer ülkelerdeki dış borç rezervi bu tür şoklara karşı çok daha yüksek miktarlarda” şeklinde konuştu.

Ülkede döviz rezervinin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYH) oranının diğer dört ülkeye göre daha düşük, dış borçluluğun ise daha yüksek olduğunu dile getiren Banerji, “Bütün bu faktörler Türkiye’nin kırılganlığını, yükselen riskten kaçınma ortamında artırıyor” yorumunu yaptı.

Banerji, sonuç olarak Brezilya, Hindistan, Endonezya, Türkiye ve Güney Afrika’da finansal çalkantı yaşandığını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Söz konusu 5 ülkedeki finansal çalkantının tamamı riskten kaçıştan kaynaklanıyor. Bunda da Fed’in para politikalarında normalleşmeye gitmesi ve Çin’deki yavaşlama etkili. Söz konusu ülkelerin bu çalkantıya karşı ne kadar dayanıklı olduğuna baktığımızda, Brezilya ve Türkiye’nin bu baskıları en güçlü hissettiğini görüyoruz. Hindistan ise en az hisseden ve en iyi yere sahip olan ülke. Çünkü bu ülke dış etkilere daha az maruz kalıyor ve daha yüksek bir büyümeye sahip. 

Endonezya’nın şokları absorbe etme kapasitesi ise kamu borcunun az olmasından dolayı yüksek. Ancak bu ülke de diğer küresel risklere daha fazla maruz kalıyor. Türkiye’nin finansal çalkantıları ise dış borcundan, düşük döviz rezervinden ve şimdiye kadar gösterdiği büyüme performansından kaynaklanıyor.”

Türkiye’de 1 Kasım Genel Seçimi sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Banerji, şunları ifade etti:

“Seçim sonuçları siyasi belirsizliği büyük ölçüde azalttı. Siyasi ortam, politikaların uygulanması için daha uygun hale geldi. Hükümet şimdiye kadar yapısal reformlar duyurmuştu. İş ortamının geliştirilmesi, istihdam piyasasının daha esnek hale getirilmesi gibi konular ertelenmişti. Bunların uygulanmaya başlamasını bekliyoruz. Çünkü bu bir sinyal olacak ve cari açık ile büyüme arasındaki bu dengesizlik uzun vadede giderilebilecek.”

“4 Aralık’ta mutlaka bir şey yapmamız gerekmiyor”
Sunumun ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Banerji, Türkiye’nin Fed’in politikalarından mı yoksa Çin’deki yavaşlamadan mı daha fazla etkileneceğine ilişkin bir soruya, şöyle yanıt verdi:

“Fed’in faiz artırımına gitmesi ve Çin’deki yavaşlamadan kaynaklanan şokları birbirinden ayrı tutmak mümkün değil. İkisi aynı anda gerçekleşiyor ve bu nedenle de bunların kombine şok etkisi var. Türkiye’ye geldiğimizde bu asimetrik olabilir. Çünkü Çin’in yavaşlaması emtia fiyatlarını etkileyebilir ama aynı zamanda küresel büyüme de bir şok yaşamakta.

Bundan dolayı da Türkiye ekonomide tüketimden ihracata yönelme konusunda geri kalabilir. Avrupa Çin’deki yavaşlamadan etkilenirse, Türkiye’nin birinci ticaret ortağı Avrupa olduğu için de bunun sonucu olumsuz olabilir. Aslında bizim ihracatın nasıl davrandığına bakmamız lazım.”

Banerji, “Moody’s’in 12 aydan fazla bir ülkeyi olumsuz görünümde tutmama gibi bir kuralı var. Türkiye epeydir olumsuz görünümde. Acaba Türkiye’nin görünümü aşağı mı, yoksa yukarı mı revize edilecek?” sorusunu da “Geçmişe yaptığımızda genelde negatif görünümü 12-18 ay içinde bir şekilde düzeltiyoruz ve ya aşağı ya yukarı düzeltiyoruz. Ancak burada 18 ayı geçenler de oldu. Bu tam bir kural değil” şeklinde cevaplandırdı.

Banerji, Moody’s’in gelecek ay Türkiye için yapması beklenen not değerlendirmesinde, hangi noktaları dikkate alacağı sorusu karşısında ise şunları söyledi:

“Öncelikle piyasadaki şeffaflığa ve düzenlemelere bakmak gerek. Not değerlendirmesi için belirlenen takvimi mutlaka takip etmiyoruz. Gerekirse belirlenen takvimin dışında da bir duyuru yapabiliriz. Yani 4 Aralık’ta mutlaka bir şey yapmamız gerekmiyor. Eğer gereken koşullar oluşmadıysa hiçbir şey de yapmayabiliriz.”
 
“Durağan görünüm için daha sürdürülebilir bir politika olması gerekir”
Banerji, Moody’s’in 4 Aralık’ta yayınlanması planlanan Türkiye’nin kredi notu değerlendirmesine ilişkin, “Negatif değişimin olması için mali göstergelerde belirgin bir bozulma ve sermaye girişini azaltacak ani bir dış şokun yaşanması gerekir. Ayrıca büyümenin uzun vadede olumlu olmasını engelleyecek bir durum yaşanması gerekir. Çünkü dış sermaye girişlerinin azalması aynı zamanda küresel bir risktir ve büyümeyi de etkileyebilir” ifadelerini kullandı.

Banerji, öte yandan, global büyüme ve enflasyon oranlarının düşük olduğu ve dış sermaye zorluklarının yaşandığı bir ortamda görünümün durağana çevrilmesi için ülkede çok daha sürdürülebilir politikaların olması gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye’nin en büyük ekonomik zayıflığının düşük tasarruf oranları olduğuna işaret eden Banerji, bunun mutlaka aşılması gerektiğini vurguladı.

Banerji, söz konusu sorunun aşılması için yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiğine dikkati çekerek, “Ülkede rekabet gücünün ve ihracatın artırılması, yatırımların genişletilmesi gerek. Bunun için de istihdam politikasında reformlar yapılması, daha iyi bir vergi politikası uygulanması ve daha ciddi bir para politikasıyla enflasyonun düşürülmesi lazım” yorumunu yaptı.
 
“Türkiye, büyümesini ciddi yapısal önlemlerle 1 puan artırabilir” 
Alpona Banerji, Türkiye’nin ciddi yapısal önlemlerle büyümesini 1 puan artırabileceğini aktararak, “Biz büyümenin 2015 yılında yüzde 2,5 civarında olmasını, 2016’da ise bu oranın 2,5 ila 2,9 arasında gerçeklemesini bekliyoruz. Orta vadede büyüme potansiyeli yüzde 3 civarında” diye konuştu.

Hem jeopolitik hem de yurt içi siyasi risk bileşiminin, ekonomik politika ortamını etkilediğini belirten Banerji, bundan dolayı Türkiye’de son aylarda ilerlemenin geciktiğini kaydetti.

Banerji, Fed’in potansiyel faiz artırımının Türkiye ekonomisine olası etkilerine ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak, “Fed’in faiz artırımının Türkiye’de ciddi bir sermaye çıkışına neden olacağını düşünüyorum. Hali hazırda da bu sebepten ötürü Türkiye’de sermaye çıkışı yaşandı. Ben gelişmekte olan ülkelerde riskten kaçınmanın artacağını, yatırımcının ABD ve gelişmiş ülkelere yöneleceğini düşünüyorum” şeklinde sözlerini tamamladı.