Yaşam koşullarının değişimine bağlı olarak sağlığımızı tehdit eden etkenler değiştikçe, ona uygun yeni çareler üretmenin peşine düşüyoruz. Sağlık verilerini takip etmek adına üzerlerinde taşıdıkları sensörlere her yıl yenilerini ekleyen akıllı saatler bu konuda ilginç bir duruş sergiliyor. Samsung’un yeni akıllı saati Samsung Galaxy Watch 5 ile ormanda yaptığımız küçük gezinti ve devamındaki izlenimlerimizi sizlerle paylaşıyoruz. – LEVENT DAŞKIRAN
Tabanını kaplayan ıslak çamurdan kısa bir süre önce su altında kaldığı belli olan İğneada’nın longoz ormanlarında ilerliyoruz. Longoz, bir ağaç türünü değil bitki ekosistemini tanımlıyor. Birkaç çeşit ağaçtan oluşan bu ekosistemin yılda birkaç kez köklerini tamamen su altında tutmaya ihtiyacı var. Dünyada bu koşullar sayılı coğrafyada varmış. Rehberimiz İğneada’nın dünyanın en büyük longoz ormanları arasında üçüncü sırada olduğunu söylüyor. Diğer rehberimiz ormanda karşılaşacağımız mantarların hangilerinin yenilip yenilmeyeceği konusunda halk arasındaki söylentilerin hemen hepsinin yanlış olduğunu anlatıyor. Oksijenden başımız dönmüş halde dinliyoruz.
Etkinlik sırasında denememiz için bize birer tane saat verdiler. O gün üzerime sarı bir mont giydiğim için sarı renk kadranla donattığım akıllı saate bakıyorum. Saat öğleyi biraz geçiyor. Bana titanyum gövdeli Samsung Galaxy Watch 5 Pro modeli denk gelmiş. Yürüyüşe çıkmadan önce egzersiz ayarı yaptığımız için ekranın altında bir figür hafiften depar halinde. Dokunuyorum, o zamana kadar kaç kalori yaktığımdan geldiğim yere geri nasıl döneceğime kadar bir dolu bilgi karşımda beliriyor.
Kolumdaki cihaz o kadar çok şeyi bir arada yapabiliyor ki bazılarını hatırlamakta zorlanıyorum. Sanırım vücut parametrelerini takip etmek adına damardan kan almanızı gerektirmeyen tüm tetkikleri yapabiliyor. Adım sayıyor, kalp atışını ve kandaki oksijen oranını ölçüyor, vücut ısısını takip ediyor, elektrokardiyografi çekiyor, kalibre ederseniz tansiyonunuzu ölçüyor. Gece uykusu sırasında horlamanızı bile kaydedebiliyormuş, enteresan. Orta ve yüzük parmağınızı iki düğmenin üzerine yaslıyorsunuz, kas kütleniz nedir bedeninizdeki yağ su oranı ne alemde ayrıntısıyla raporluyor. Daha önce bunun için vücut kitle indeksi ölçen bir tartıya çıplak ayak çıkmak gerekiyordu.
Başka? Ani basınç düşmesiyle yaklaşan sert fırtınaları haber verebiliyor ki açık otoparkta aracınız varsa koşup üzerine kilim battaniye örtebilesiniz. Çok oturursanız kalk biraz hareket et diye dürtüyor. Geniş arazide kerteriz almayı bilmeyip de kaybolursanız kolunuzdan tutup size evin yolunu gösteriyor. Telefon geliyor kolunuzdan cevaplıyorsunuz, mesaj geliyor kolunuzdan yanıtlıyorsunuz. Bu kadar yazdım ama kesin unuttuğum bir şeyler vardır.
Ha en temel fonksiyon olarak size bir de saati söylüyor. Görmek istediğiniz kadranın rengi şekli tamamen size kalmış.
Yürüyüşün ardından dönüp yemeğimizi yiyoruz. Akşam öncesi kısa bir mola için odalarımıza çekilmeden önce sobanın başında Samsung Türkiye Akıllı Cihaz Ürün Stratejileri Yöneticisi Yasemin Yıldırım’la karşılaşıyorum. Hazır vakti de varken bu işin hikayesi nedir, bir teknoloji şirketi olarak bu kadar sensörü kolumuza yığmaya neden bu kadar heveslisiniz diye soruyorum.
“Bu cihazların aktif yaşama olan katkısı göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaştı” diyor Yıldırım. “Böyle bir cihazı hayatınıza entegre edebilirseniz zaman içinde hareket ve egzersiz kayıtlarınızın analiziyle daha aktif ve sağlıklı bir hayata adım atmanıza yardımcı oluyor. Olur da bu özellikleri kullanmasanız, o zaman da ruh halinize ve kıyafetinize uyum sağlayabilen, akıllı telefonunuzun yeteneklerini genişleterek gündelik hayatınızı kolaylaştıran teknolojik bir araca sahip oluyorsunuz.”
Yıldırım’a göre Türkiye’de akıllı saat penetrasyonu halen yeterli değil. Akıllı telefon kullananlarla akıllı saat kullananların oranı tek haneli rakamlarda seyrediyor. Bununla birlikte Türkiye’de akıllı saat penetrasyonu düşük olsa da akıllı saat sahiplerinin bağlılığı yüksekmiş. Yani bir kere alan yenisi çıktıkça alıp kullanmaya devam ediyormuş. İdeali ne olurdu diyorum, yarı yarıya diyor. Bunun böyle olduğu ülkeler de varmış. Hangileri diye soruyorum, Norveç ve Finlandiya gibi şaşırtıcı olmayan yanıtlar geliyor.
Sonra Yıldırım ufuk açan şeyler söylüyor. “Bundan 50 yıl önce insanlar veremden ölüyordu, enfeksiyondan ölüyordu, kazadan ölüyordu” diyor Yıldırım. “Bugün yüksek tansiyondan, kalpten, şekerden ölüyor. Bu cihazlar yeni yetenekler kazandıkça günümüzün risk faktörlerini önceden haber veren, belki de bu yolla hayat kurtaran birer aksesuara dönüşüyor.”
Yıldırım’ın da vurguladığı üzere, eski çağlarda düşmanın savurduğu mızrağı durdurmak için bileğimize taktığımız kalkan misali, bu kez sağlığımızı tehdit eden yaygın riskleri azaltmak için bileğimizi akıllı saatlerle donatıyoruz. Daha çok hareket etmek için motive oluyor, uzun vadede sağlığımızı tehlikeye atabilecek belirtilerin belki de çok öncesinde, önüne geçebileceğimiz bir noktada farkına varma fırsatı yakalıyoruz.
Giyilebilir cihazların her yeni nesilde kazandığı yeni özellikler beni gerçekten şaşırtıyor. Önümüzdeki yıl belki de kan şekerini ölçen saatler piyasaya çıkacak. Sonraki yıllarda kilo almaya dair genetik eğiliminizi raporlayacak. Bu kadar farkındalık belki herkese göre değildir, ama buna ihtiyaç duyanlardan neden esirgeyesiniz ki?
Odama yürürken ağaçların arasından sıyrılan yağmur damlaları hafifçe yüzüme çarpıyor. Nemli dallara, yapraklara dokunuyorum. Kolumdaki saatin ışığı parlıyor.
Bugünkü hareket hedeflerine ulaştığım için beni tebrik ediyor.