Larry Fink: 4.3 trilyon doları yöneten adam

0
1088

 
İşine tutkuyla bağlı olan Larry Fink (61), dünyanın en büyük varlık yönetim şirketi BlackRock’un CEO’su ve kurucu ortağı. İşini seviyor, yönetim ekibini seviyor ve görünüşe göre, son derece karmaşık bir Rubik küpüne benzeyen hayatını da seviyor. İşte onun hayatından bir kesit ve sıradan bir gününün hikayesi. 

Fink güne sabah 5.15’te uyanarak başlıyor; saat 5.45’te özel aracı Manhattan’ın Yukarı Doğu kesimindeki evinden alıyor ve birkaç dakika içinde şirketin şehir merkezindeki ofisine ulaştırıyor. Buraya bir gece önce internet üzerinden okumuş olduğu üç gazeteyi -the New York Times, the Wall Street Journal ve the Financial Times- ofise gelirken yanında getiriyor. Sabah saat 6.00’da ofisinde bir saatlik bir düşünme zamanının olacağını umut ediyor. Saat 7.30 gibi rutin randevuları başlıyor; kahvaltısını ofisinde yapıyor; öğle yemeği ya ofisinde ya da finans dünyasından ünlü bir isimle saygın bir restoranda; belki üç akşam- dört olmamasını umuyor- dışarıda iş yemeği. Sonrasında eve dönüş, haberleri okuma ve 22.30’da uyku vakti… Ertesi sabah 5.15’te aynı hayata tekrar uyanmak üzere…

Boğucu bir tempo değil mi? Ama bu resimde, Fink’in askeri disiplinli günlük yaşamıyla BlackRock’un kısa ama çarpıcı tarihi arasında mükemmel bir uyum var. Fortune, 2013 yılında Dünyanın En Beğenilen 50 Şirketi’nin listesini yayımladığında, bunlardan sadece beşi en fazla 25 yaşında ya da daha gençti.  Şirketlerden dördü teknoloji dünyasının Amazon, eBay, Facebook, Google gibi bilinen isimleriyken, bu beşliden aykırı olanı 1988 yılında Fink ve yedi ortağı tarafından kurulan BlackRock’tu.

Fink ve ortakları tabii ki Wall Street’ten… First Boston ve Lehman kökenliler. Hepsi de tahvil pazarlama uzmanı. Ama uzmanlıkları sadece satış değil. Yeni ürün yaratmada da öncülük yaptılar. 1980’li yılların sonunda yeni başlayan varlığa dayalı menkul kıymet pazarında en yenilikçi ürünleri onlar yarattılar. Ve bu ekip bir pazarlama ekibiyken, varlık yönetim ekibi haline geldi.

Önce tahvilde büyüdü
BlackRock öncelikle tahvil piyasasında büyüdü. 30 yıllık boğa piyasasının hemen başında bulunulduğu bu dönem, şirket yavaş yavaş hisse senedi piyasasına kaymaya da başladı. 2005-2006’da ciddi satın almalar gerçekleştirdi. Önce State Streeğt Research’ü ardından Merrill Lynch Investment Managers’i satın aldı. Sonra o dönemde piyasanın en büyüğü olan Barclys Global Investors’u. Bu son satın almayla birlikte bünyelerine aldıkları dev ETF’ler (borsada işlem gören fonlar) BlackRock’u başka bir dünyaya taşıdı. Fink’in hayali daha önce görülmemiş şekilde her alanda faaliyeti olan dev bir varlık yönetim şirketi yaratmaktı.

Varlık yönetim portföy büyüklüğü sıralamasında 2004’te makul bir yerdeyken 2009’da bir numaraya yükseldiler. Bu müthiş yükselişte borsanın yükselmesi, pasif bir yatırım aracı olan ETF’lere ilginin beklenenden de fazla olması etkili oldu. 2013 sonunda BlackRock’un yönettiği fonların toplamı tam 4.3 trilyon dolar. Şirket bu büyüklükteki fonların yönetiminden yılda 9 milyar dolar “yönetim ücreti” elde etti. Diğer faaliyetlerinden gelen 1 milyar dolarla, toplam gelirleri 10 milyar dolar, net karları ise 2.9 milyar dolar oldu. 8 ortağın kurduğu şirket şu anda 11 bin çalışana sahip. 4.3 trilyon dolarlık fonun yaklaşık 2.9 trilyonu ETF ve benzeri fonlarda değerlendiriliyor.

Hisselerin performansı da dikkat çekiyor
BlackRock hisselerinin performansı da şirketin başarısını yansıtıyor. 1999’daki halka arzda 14 dolara satılan hisseler şu anda 320 dolar. İlk satış fiyatının tam 22 katına çıkmış durumda. Fink, bu başarıya dikkat çekmeyi, bununla övünmeyi ihmal etmiyor. Son 15 yılda S&P500’ün ortalama performansını kat kat geçtiklerini hatta Buffet’ın Berkshire Hathaway’ini bile 3 kat geride bıraktıklarını hatırlatıyor.

4.3 trilyon doların bonoların yanı sıra hisse senetlerine de yönelmesi BlackRock’a iş dinyasında inanılmaz bir güç de veriyor. BlackRock’un fon yöneticileri pek çok şirkette oy hakkına sahip. Örneğin İngiliz şirketi Astra Zeneca’nın Pfizer’ın cazip teklifini hızlıca reddetmesinin ardından, BlackRock’un fon yöneticileri şirketi “görüşmelere devam etmesi yönünde” uyarmışlardı.

Bu konuda bir başka örnek de Fink bu yılın Ocak ayında S&P 500 şirketlerinin tamamının CEO’larına yolladığı kişisel bir mektup. Fink mektubunda dev şirketlerin yöneticilerine “Kimi ortakların kısa vadede kar getirecek taleplerine direnerek, uzun vadede istikrarlı gelir getirecek politikalara odaklanmalarını” tavsiye etmişti. Bu oldukça radikal bir çıkış, ancak Fink CEO’ların kendine olan desteğinden memnun görünüyor.

BlackRock’un ilk sahibi Blackstone
Dünyanın en büyük fon yönetim şirketi BlackRock ile en büyük private equity şirketlerinden Blackstone’un geçmişteki birliktelikleri de ilginç. BlackRock’un ilk sahibi aslında Blackstone.
1994’te Blackstone’un kurucu ortaklarından Steve Schwarzman ile Fink arasında anlaşmazlık çıkıyor. Sorun giderilemeyince Fink, yönettiği şirkete yeni bir sahip aramaya başlıyor. Pittsburg merkezli finans şirketi PNC 240 milyon dolar ödeyerek BlackRock’u satın alıyor. Aynı anda şirdketin yüzde 18’ini 39 üst düzey yöneticisine devrediyor.
 
Schwarzman sonraki yıllarda, iş hayatında verdiği en kötü kararın Blackrock’u satmak olduğunu itiraf etmişti. PNC ise müthiş karlı bir yatırım yaptı. Ödediği 240 milyon dolara karşılık şu ana kadar BlackRock’tan 12 milyar dolar vergi öncesi kar sağladı. PNC’nin elinde halen BlackRock’un yüzde 21 hissesi bulunuyor. Bunun değeri şu anda 11 milyar dolar civarında. Bugün elindeki hisseleri satsa, ilk yatırımı olan 240 milyon doları yaklaşık olarak 100’e katlamış olacak.
 
Fink ise geçtiğimiz yıllara kadar BlackRock’un yüzde 4 hissesine sahipti. Son dönemde yüzde 3 hisseyi bazı aile fertlerine ve yardım kuruluşlarına bedelsiz olarak devretti. Elindeki yüzde 1 hissenin değeri ise 500 milyon dolardan fazla.