Kurumsal yazılımın dengesi

    0
    41

    Kurumsal kaynak planlaması (ERP) yazılımları piyasada güncel konular olan tahsilat ve ihracatı artırmanın gereklerini karşılarken ERP 4.0 çağının getireceği ihtiyaçları da karşılamak zorunda. IAS, bunun için gereken odaklanmayı sağlamış durumda

    Canias ERP yazılımı ile tanınan ias, kurumsal kaynak planlamasını odaklarken hem güncel hem de geleceğe ait ihtiyaçları karşılamaya sağlayan hassas bir dengeyi yakalamış durumda. IAS Yazılım Genel Müdürü Hakan Özkara, “Biz kendi yazılımımızın müşterisi de olduğumuz için her iki konuda da hazırlıklıyız. İç piyasadaki şirketlerin yaşadığı tahsilat problemi olsun, gerek ihracatla ilgili konular olsun; hem tahsilat hem de ihracat yapan bir şirket olarak bunların farkındayız ve uygun çözümleri geliştiriyoruz” diyor.

    Ias’nin kendisinin müşterisi olmasından kasıt, firmanın bütün süreçlerinin Canias üzerinde yönetilmesi. Firmanın projeleri, etkinlikler ve hatta iç iletişim –Collaborator adı verilen bir modül kullanılarak- bu platformda yönetiliyor. Özkara, “Biz Outlook falan kullanmayız. Dünyadaki bütün ias şirketleri, bizim kendi ERP yazılımımızın içindeki mail, etkinlik, takvim, adres defteri uygulamalarını kullanır. Aslına bakarsanız o ihtiyaçları genellikle önce kendimiz yaşıyoruz çoğu zaman; önden koşmaya özen gösteriyoruz ve genellikle çözüyoruz” şeklinde konuşuyor.

    Firmanın tahsilat konusunda geliştirdiği çözüm takdire şayan. Tahsilat sorunu, ias’nin son iki senedir önden önlemini aldığı bir konu olarak şirketin gündeminde. Canias ERP, alacağın vadesi bir hafta geçtiğinde otomatik olarak e-posta yollayabiliyor. Bir hafta daha geçtiğinde, ikinci mektup istenirse posta yoluyla gönderilebiliyor. Bununla ilgili farklı ayarların da yapılabilmesine olanak tanıyan sistem, farklı içeriklerde bir dizi yazının e-posta ya da mektup formatında gönderilmesi için ayarlanabiliyor. Özkara, bu sürecin yönetilmesindeki püf noktasını “E-posta ve mektuplar sistemden çıktığı için müşteri ‘Ayıp değil mi? Bana da mı gönderiyorsunuz’ tepkisi vermiyor. Satın alma davranışını biliyorsanız; kimden daha fazla tepki alınıyorsa, ona daha önce ödeme yapıldığını da bilirsiniz” sözleriyle yazılım ile dikey ve yatay uzmanlıklar arasındaki bağlantıyı çok anlaşılır bir biçimde ortaya koyuyor. Firma her iki alana da sistematik yaklaşmak gerektiğini düşünüyor. Bu sistematik yaklaşım, çözümün bir platform üzerinde sunulduğu iş modelini de beraberinde getiriyor. 

    Özkara, “Biz altyapısını kendi geliştirdiğimiz bize ait Troia adlı bir platform sunuyoruz müşterilerimize. Bu platformu kullanarak, başka hiçbir şey kullanmadan geliştirdiğimiz iş uygulaması Canias ERP’yi sunarken platformun içindeki geliştirme araçlarını ve kaynak kodları da müşterimize veriyoruz. Müşterimizin o kaynak kodlar üzerinde her türlü geliştirme yapma ve bu kodları kullanma hakkı var. Bizim ofisimizde finans modülü geliştiren arkadaşların elinde hangi imkanlar varsa müşterinin elinde de aynı imkanlar var” diyor.

    Troia’yı daha kolay iş uygulaması geliştirmek ve bakımını yapmak için geliştiren IAS, zaman içinde hayatın bununla sınırlı olmadığını görmüş. İşin içine iş zekası girince platform bunu da barındıracak şekilde evrilmiş. Özkara, “Troia platformunu oyun yazmak için kullanan arkadaşlarımız bile oldu. Tavla yazan oldu, tetris yazan oldu. Platformu kullanarak matbaacılık ve ambalaj gibi dikey sektörel çözümler de geliştirildi” diyor. Bu, IAS’nin paket yazılım kategorisinden çıkararak ürünü ile birlikte üzerinde geliştirme yapılabilen bir platformun sağlayıcısı haline getiriyor ki, bu özellikle günümüzdeki dijitalleşmeyi yakalamak açısından önem taşıyor.

    Bugünkü müşteri talebi ise daha büyük ölçüde multi-disipliner ciddi bir birikim gerektiren ias yazılımını satın aldıktan sonra kurulumu gerçekleştirip faydayı hızla sağlamak şeklinde. Bu tür bir yaklaşım ilk anda, oradan elde edilecek tasarrufa ve iş süreçlerini iyileştirip oradan elde edeceği katma değere kıyaslandığında zaman kaybı olarak karşımıza çıkıyor. Başlangıçta bu yazılım alıp kaynak kodlarına bakayım ve şirket ihtiyaçlarına uydurayım şeklinde bir ihtiyaç da bulunmuyor. Hızlı kurulum ve geliştirilebilmenin yanında konfigüre edilebilme özelliğine de sahip olması, kurallar belirlemeyi kural bazlı işlem tanımlamayı sağlıyor. Bu, yazılımın sürdürülebilirliğini getiriyor. Dünya genelinde 40’tan fazla sektörde deneyimi bulunan ias, yeni bir sektöre girdiğinde buradan gelen birikimle daha doğru bir yol haritası belirleme ve hızlı kurulum gerçekleştirme gücüne de sahip.

    Ias, bunun testini yakın zamanda daha önce yakın olmadığı kamu sektöründen gelen taleple yapıyor. 15 Temmuz’un ardından yerli ve milli yazılıma daha büyük önem verilmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkan bu trendi Özkara, “Özellikle stratejik kurumların içinde milli yazılımın önemi daha fazla arttı. Büyük bir kamu kurumu, özel olan insan kaynakları mevzuatı kapsamında memur bordrosu da dahil olmak üzere çözüm talep edince iki hafta içinde bunu çalıştırıp konfigürasyonlarını, yetmediği yerde geliştirmelerini yapıp yerinde bir demo yaptık ve onlara çözümü gösterebildik. Bu, Türkiye’den özel bir örnek ama sadece uyarlama aşamasında değil, daha ilk aşamada müşterileri ikna ederken de yapabildiklerimizi göstermek açısından önem taşıyor. Bu bize önemli bir esneklik sağlıyor” şeklinde konuşuyor.

    Esneklik, ias’nin çok sık kullandığı bir kavram ve firma bu konuda aldığı ödüllerle gurur duyuyor. Almanya’da bağımsız kuruluşlardan alınan ödüllerin ayrı bir yeri var. Bu müşteri tarafında da yansımasını bulan bir kavram. Firmanın Avusturya’daki bir müşterisinin 60-70 yazılım geliştiricisi Troia platformu üzerinde geliştirmeler yaparak bu müşterinin ihtiyaçlarını karşılamasını sağlıyor.

    Bu, günlük ihtiyaçları karşılama ve dinamik bir biçimde geliştirme yapma boyutuna diğer yanda gelecek vizyonu ile yürütülen diğer geliştirme çalışmaları eşlik ediyor. Özkara, “Dünyayı değiştirecek iki büyük dalga artırılmış gerçekliği de içeren sanal gerçeklik ve katmanlı üretimden geliyor. İkisi de müthiş çünkü bütün pazarlama teorisini altüst ediyorlar” diyor. Bu, ias açısından da çok önemli bir dinamik oluşturuyor ve firmanın bu alandaki tavrı, takip etmek değil değişimin bilfiil içinde yer almak şeklinde ortaya çıkıyor. Ias, bir süredir Sanayi 4.0 ve nesnelerin interneti (IoT) üzerinde çalışmalar yürütüyor.

    Bunun ilk aşaması, makinelerle konuşup sensörlerden veri alarak üretimle ilgili veriyi toplayacak birtakım teknolojiler geliştirmek oluyor. Özkara, “Bizim yaptığımız işin farkı, ERP’nin içinde entegre olarak bu süreci işletiyor olmak. ERP 4.0 olarak olaya bakarsak, ERP’de bir değişimin yaşandığını görüyoruz. Bir piramit olarak düşünürsek ERP, eskiden o piramidin tepesinde olan bir şeydi. İnsan ile anlatmak gerekirse ERP’nin işlevi beyninkine benzerken işi yapan makineleri ellerimiz ve kollarımız olarak düşünebiliriz. ERP 4.0’da, beyinden aşağı inen bir sistem yerini, ellerimiz, kollarımız ve sensörler olarak düşünebileceğimiz parmak uçlarımızın organik olarak birleştiği yeni bir yapıya bırakıyor. Bu sistemin özelliği, veriyi gerçek zamanlı olarak işleyebilmek ve kararları dinamik olarak alabilmek” diyor. Bunun nedeni, artık zamanın çok değerli hale gelmesi.

    Çok konuşulmayan pazarlama teorisi ile Sanayi 4.0 bağlantısı, bu yeni sistemi anlama konusunda çok önemli bir role sahip. Pazarlama teorisi açısından, sanayinin ilk döneminde önemli olanın ürün; ikinci döneminde ürünü üretebilmek ve dağıtabilmek; üçüncü dönemde herkesin üretip dağıtabilmesine bağlı olarak promosyon ve fiyat olduğu bir kurgu var. Üçüncü döneme damgasını vuran rekabet üretilen her şeyin satılmadığı bir dünya yaratıyor. İlk iki dönemde üretici patron olurken, üçüncü dönemde yeni dengeler oturmaya başlıyor ve Sanayi 4.0 bambaşka bir dünya yaratıyor.

    İlk dönemde “bana ne satabilirsin” sorusunu yönelten tüketici, ikinci dönemde bu soruyu “ne kadar satabilirsin” şekline çevirirken üçüncü dönemde artık “hangi fiyata satabilirsin” sorusuna geçiyor. Özkara, “Sanayi 4.0’ın farkı, artık tüketicinin ‘Ben şu üründen istiyorum ama şu kadar tanesinin şurası şöyle burası da böyle olacak. Bu kadar tanesi de başka şekilde tasarlansın. İlk partiyi şu fiyata alacağım; ikinci partide ise şu fiyatı vereceğim. Şu tarihte de bana teslim edeceksin ve kalitesi bu olacak’ demeye başlaması. Bu çağın en önemli değişkliği bu ve bunu yapabilmek için çok dinamik bir ERP sistemine ihtiyaç var” diyor. Bu yeni kurguda, maliyeti doğru hesaplamak, teslimat tarihini yakalayacak şekilde üretim planlaması yapmak, üretim sırasında hatta bazı olağanüstü şeylerin gerçekleşmesi durumunda üretimi yeniden planlayabilmek gerekiyor. Bu, çok esnek bir ERP sistemini gerektiriyor. Özkara “Eskisi gibi ‘ben planlayayım, siz üretin, sonra ben sonuçları işleyeyim’ kurgusu bu dönemde geçerli değil” diyor. Bunun ne kadar önemli bir değişim olduğunu zaman içinde anlayacağız.