İletişim Yönetimi Danışmanlığı, Şirketlerin İtibarını Nasıl Etkiliyor?

0
642

Türkiye’de yatırım yapmak veya yer almak isteyen firmalara pazarın potansiyelini ve dinamiklerini en anlaşılabilir şekilde sunarak onların gündelik faaliyetlerini kolaylaştırmayı ve yüksek verimlilikle çalışmalarını sağlamayı amaçlayan ERAI, bu firmaların pazardaki yerlerini hızlıca stabil konuma getirmelerine imkân sağlıyor. Ayrıca işlerini geliştirme noktasında güvenli ve konforlu bir alan açmayı vadediyor. Konuyla ilgili olarak ERAI Türkiye Ülke Direktörü Simay Kocaoğlan Soylu ve İletişim Aktivisti K. Gönenç Atakan,  yatırım ve yönetim danışmanlığı konusunda güncel bilgileri Fortune ile paylaştı.  

FORTUNE TÜRKİYE

ERAI Türkiye Ülke Direktörü Simay Kocaoğlan Soylu

Kendinizden ve uzmanlığımızdan kısaca bahseder misiniz?

Simay Kocaoğlan Soylu: Çalışma hayatına Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü tamamladıktan sonra, bir Fransız bankasının Türkiye temsilciliğinde danışman olarak başladım. Bu arada aynı üniversitede Siyaset Bilimi Yüksek Lisansını tamamladım. İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini esas alan bu görevi Fransız ortaklı başka bir danışmanlık firmasında proje müdürü olarak sürdürdüm. Sonrasında, Fransa’nın Lyon ve çevre bölgesinin ekonomik kalkınma ajansının Türkiye ülke müdürlüğünü üstlendiğim. Bu ajans 2015 yılında Fransa’daki politik sebepler yüzünden kapatılınca şirketin Türkiye operasyonunu satın aldım ve çalışmalarımı ERAI Türkiye çatısı altında devam ettirdim. 2010 yılında ajansın Türkiye ofisini kurarken yalnız başladığım bu serüvende bugün 30 kişiden fazla, çok-kültürlü bir ekiple hem yabancı şirketlerin Türkiye projelerinde stratejik danışmanlık veriyoruz hem de onların günlük aktivitelerini kolaylaştırmak yönünde yönetim desteği sağlıyoruz.

ERAI Türkiye olarak buradaki faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Hangi sektörlere hizmet veriyorsunuz?

ERAI’ın temel faaliyet alanını, yabancı firmalara ülkemizde şirket kurarak ya da kurmadan her türlü ticari faaliyette bulunabilmeleri için danışmanlık hizmeti vermek olarak özetleyebilirim. Bu doğrultuda stratejik danışmanlık (pazar araştırması, partner araştırması, sourcing [satın alma], stratejik yönetim, kurumsal iletişim vs.) ve iş yönetimi (finansal ve muhasebe danışmanlığı, şirket yönetimi, insan kaynakları, bordrolama, işe alım, şirket kuruluşu, ithalat- ihracat, satış yönetimi ve back-ofis-idari departman) olmak üzere iki ana başlık altında danışmanlık sunuyoruz. Verdiğimiz hizmetler çalıştığımız firmaların Türkiye’de iş geliştirme faaliyetlerine yönelip zaman kaybetmeden daha odaklı ve hızlı yol almalarını kolaylaştırıyor. Ağırlıklı olarak otomobil, savunma, sivil havacılık, enerji, kimya, plastik ambalaj, inşaat, gıda sanayi gibi endüstriyel sektörler olmak üzere tarım, hayvancılık ve hizmet alanlarında da bütünsel ve sürdürülebilir danışmanlık hizmetleri sunuyoruz.

Başka hangi ülkede veya ülkelerde hizmet veriyorsunuz? Hedeflediğiniz başka ülkeler var mı?

Şu anda başta Fransa, Almanya, İspanya, Belçika, İtalya, ABD ve Kanada olmak üzere, Brezilya’dan Avusturalya’ya kadar farklı ülkelerden pek çok yabancı firmaya hizmet veriyoruz. İleriki süreçte ise Orta Doğu pazarında iş geliştirmek üzerine planlarımız var.

Türkiye’de yatırım ve yönetim danışmanlığı neden önemli? Özellikle yatırıma gelen firmaların dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?

Türkiye’nin jeopolitik konumunun ülkemizi dünya ticaretinin çok önemli bir parçası haline getirdiği tartışılmaz bir gerçek. Üç kıtanın kesişim noktasında yer almanın sağladığı bu avantaj, nitelikli işgücü potansiyelimizi de göz önünde bulundurduğumuzda ülkemizi Avrupa ve Amerika’dan gelen şirketlerin stratejik olarak yatırım yaptıkları önemli bir yer haline getiriyor. Tabii sosyokültürel ve ekonomik anlamda Avrupa’yla olan benzerliğimiz, kendi iç pazarımızın canlılığı ve Orta Doğu, Rusya, Türki cumhuriyetler ve Afrika pazarlarına olan yakınlığımız da Türkiye’nin Batılı şirketler nezdindeki çekiciliğinde önemli bir pay sahibi. Bu noktada ülkemize yatırım yapmak isteyen yabancı şirketlerin hem ülkeyi iyi tanıyan hem de Batılı firmaların iş yapış şeklini bilen, çok kültürlü, çok dilli danışmanlık şirketleriyle çalışmaları oldukça önemli. ERAI olarak, Türkiye’de yatırım yapmak veya yer almak isteyen firmalara pazarın potansiyelini ve dinamiklerini en anlaşılabilir şekilde sunarak onların gündelik faaliyetlerini kolaylaştırmayı ve yüksek verimlilikle çalışmalarını sağlamayı amaçlıyoruz. Bu profesyonel yaklaşım onların pazardaki yerlerini hızlıca stabil konuma getirmelerine imkân sağladığı gibi onlara işlerini geliştirme noktasında güvenli ve konforlu bir alan da açıyor.

Ticari ilişkiler ölçeğinde bakıldığında siz Türkiye’nin dış ticaret ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son yıllarda yaşanılan tüm krizlere rağmen, Türkiye’nin dış ticaret ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Kültürel olarak baktımızda bulunan ülkelere yakınlığımız, iş yapma şeklimizdeki esneklik ve pratik zekamızla Batılı şirketlere yeni açılımlar sunabiliyoruz. Bu hem onlar için hem de bizim için çok büyük bir avantaj. Bu nedenle dış ticaret alanında yapılacak iş birliklerinin önümüzdeki süreçte de gelişerek artacağına, Batı ve Doğu arasında bir köprü olan Türkiye’nin iki farklı dünya arasında hak ettiği yeri bulacağına inanıyorum.

Bir kadın yönetici ve aynı zamanda girişimci olarak kadınlara ve genç kadınlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Açıkçası biz kadınların doğamız gereği sorunlar karşısındaki direncimizin çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Aynı anda birden çok işi yapma becerisine, analitik düşünceyle sezgileri birleştirme yeteneğine sahibiz. O yüzden genç kadınlara tavsiyem sahip oldukları bu yeteneklerin farkında olmaları ve denemekten asla çekinmemeleri… Denemek, statik duruştan dinamik duruşa doğru irade göstermenin en güzel ifadesidir ve doğası gereği yapıcıdır; ilerlemeye yol açar. Sonuç her ne olursa olsun atomlar artık yer değiştirmiştir. Yani hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yola koyulmak yeni bir serüvene çıkmaktır. Bazen emekler bazen yürür bazen koşarız ama esas olan gittiğimiz bir yol olduğunun farkındalığını yaşamaktır. Yeter ki ilerlemeye ve hayallerimizi gerçekleştirmeye cüret edebilelim. Bir de mutlaka hobileri olsun, kendilerini mutlu eden şeylere zaman ayırsınlar. Örneğin, ben yelken ve doğa yürüyüşü yapıyorum. Bunları sadece hobi olarak değil bireysel ve ruhsal dengelerine katkı sağlayan yan etkenler gibi değerlendirsinler. Hepsinin gelişimde ve başarılı olmakta payı var ve yadsınamazlar.

İletişim Aktivisti K. Gönenç Atakan

İletişim Yönetimi Danışmanı ve İletişim Aktivisti K. Gönenç Atakan

Kendinizden ve uzmanlığınızdan kısaca bahseder misiniz?

K. Gönenç Atakan: 18 yıldır kesintisiz basın ve iletişim sektörünün içinde yer alan sosyoloji mezunu bir İletişim Yönetimi Danışmanı ve İletişim Aktivistiyim. Türkiye’de bilinen, ilk 10 içerisinde yer alan ulusal ve uluslararası iletişim ajanslarında üst düzey yöneticilik yaptım. Küresel ve yerel ölçekteki birçok sektörde hizmet veren, çözüm üreten şirketlere danışmanlık verdim. İletişimin kurumsal ve basın tarafında yer almadım ancak düzenli olarak hem basın emekçileriyle bir arada çalıştığımdan hem de markaların/kurumların iletişim çalışmalarını yürüttüğümden iki tarafla ilgili süreçlere oldukça hâkim olduğumu söyleyebilirim.

Uzun süredir odağında teknoloji olan (sadece teknoloji markası değil) kurumlara yoğunlaştım. Bunun yanında, gençlerin bulunduğu platformlar da ilgi alanımda yer alıyor. Mesela şu an adını açıklayamadığım, Avrupa Birliği tarafından da desteklenen bir gençlik platformu için ön çalışma yapıyoruz. Bu ve benzeri projeler aracılığıyla hem iletişimin hem de gençlerle iletişimin geleceğini yeni bir kulvara taşımayı hedefliyoruz.

İletişim Yönetimi Danışmanlığı/Danışmanı (İYD) tanımlamasından ne anlamalıyız?

İletişim Yönetimi Danışmanlığını, bir şirketin/kurumun iletişim stratejilerini planlayıp geliştirmek ve uygulamak için uzmanlık sağlayan bir hizmet olarak açıklayabiliriz. Bu danışmanlık aracılığıyla, kurumun hedef kitlesine doğru yöntemlerle ve en etkili şekilde ulaşması için kullanılması gereken iletişim araçlarını ve taktikleri belirliyoruz. Bununla birlikte kriz yönetimi, iç iletişim, kamuoyu yönetimi gibi diğer iletişim konuları da sunulan danışmanlık hizmetlerinin önemli bir parçası…

Kısacası, İletişim Yönetimi Danışmanlığı, şirketlerin hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için çok önemli bir araçtır ve ancak doğru uygulandığında şirketlerin itibarını artırabilir.

Bu tanımlamanın ERAI’ın ana hizmeti olan Yönetim ve Yatırım Danışmanlığıyla (YYD) bağlantısı tam olarak nedir?

ERAI alanında oldukça uzman ve önemli bir firma. Türkiye’de yatırım yapmayı düşünen/planlayan şirketler için sunduğu Yönetim ve Yatırım Danışmanlığı hizmetleri son derece kıymetli. Tabii bunun yanında, yatırımcı firmaların ülkemizdeki çok yönlülüğe ve kültürlülüğe uyum sağlamaları, burada kurulacak iletişimin ve kullanılan yöntemlerin dinamiklerine hâkim olmalarına da bağlıdır.

Bu noktada ERAI ile gerçekleştirdiğimiz stratejik ortaklık sayesinde, şirketlerin yatırım ve yönetim süreçlerindeki finansal durumlarının yanı sıra, yerel arenada, kişi ve kurumlarla kurmak istedikleri iletişim noktasında da bağlantı vazifesi göreceğiz. Açıkçası danışmanlık kavramını çok daha katmanlı ve çok daha profesyonel bir seviyeye getirdiğimizi söyleyebilirim.

İletişimin sektörünün bir değişim içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii ki… Hatta bu hamlemizle birlikte, iletişim sektörünün farklı bir yöne ve değişime doğru gitmesine katkı sunduğumuzu düşünüyorum. Son yıllarda, iletişim sektöründe hızlı bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin sebepleri arasında teknolojideki gelişmeler, internetin yaygınlaşması ve mobil cihazların kullanımının artması yer alıyor. Özellikle yapay zekâ, nesnelerin interneti, dijital asistan gibi teknolojiler ve çözümler iletişim sektöründe büyük bir değişim yaratıyor. Bunlar sayesinde, müşterilerin ihtiyaçlarına daha hızlı ve etkili bir şekilde cevap verilebiliyor.

Artık hemen hemen herkes internete erişebiliyor ve bu da müşterilerin iletişim tercihlerini değiştiriyor. Öte yandan, geleneksel iletişim kanallarının yerini dijital iletişim kanallarına bıraktığı düşünülse bile hâlâ geleneksel alanda kalıp günlük yaşantısını buna göre şekillendiren yaş grupları da var. Dolayısıyla, iletişimin ihtiyacına göre dijital iletişime ne kadar ihtiyaç varsa geleneksel yapılara da bir o kadar ihtiyaç var. İşin aslı şu ki çok yönlü bir bakış açısına sahip olmak ve bunu iletişime yansıtabilmek eskisinden çok daha önemlidir.

Bir yandan da kendinizi İletişim Aktivisti olarak tanımlıyorsunuz? Neden?

Çünkü daha önce de değindiğim gibi artık iletişime dair ezberlerimizin bozulduğu, onun kendi kendini başka biçim ve yöntemlerle yeniden inşa ettiği bir sürecin içindeyiz. Bu; aynılaşmanın yadsındığı, farklı yaklaşımların da benimsenip uygulamaya koyulduğu ve hatta zorunlu hale geldiği bir dönemdir. Bu yüzden samimi ve yeni bir dile ihtiyacımız var. Bireyler ve toplum nezdinde de şirketler nezdinde de böyle. Tüketici artık basmakalıp ve resmî, söylenmiş olmak için söylenen sözlerin, aktarılan mesajların içtenliği hakkında derin sorgulamalar yapıyor ve bunu çok kıymetli buluyorum.

Son senelerde yaptığım okumalar ve tüketici davranışlarındaki değişimler de bunu gösteriyor. Tüketiciler markasıyla kurduğu bağı o kadar önemsiyor ki oradan gelen bir davranışı (olumlu veya olumsuz) içselleştiriyor ve bunu hızla satın alma, harcama alışkanlıklarına yansıtıyor. Örneğin bunun en somut örneğini 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem felaketinden sonra, markalar özelinde ziyadesiyle gördük. Kullanıcı gözünde uzun süre olumsuz algılanan markalar (bile), bu talihiz dönemde attıkları adımlarla olumlu veya daha olumlu marka algısı yarattılar. Bu tabii ki kötü bir olaydan iyi bir sonuç çıkarma veya pay alma yarışı değildi, olmamalıydı da fakat kullanıcı bunu kendi geleneksel tepkisi içinde eritip davranışına da bu bağlamda yansıttı. Demek istediğim, içinde bulunduğumuz bu dönüşüm sürecinde kullanıcılar, markalara karşı hiç olmadığı kadar açık ve markalardan da kendilerine aynı samimiyetle yaklaşmalarını bekliyorlar, talep ediyorlar. Bu nedenle iletişim aktivisti söylemiyle, bu samimi dilin gelişimine katkı sağlamayı ve bu bakış açısını bazı çalışmalarımın temeline yerleştirmek istiyorum.

Markaların iletişim yatırımları neden önemli? Olmazsa olmaz mı?

İlk sorunuzun tek bir yanıtı var: İtibar.

İkici sorunuzdaki “olmazsa olmaz mı” kısmına göre yanıtlarsam; eğer doğru şekilde yapılmazsa, olmasa daha iyi olur diye yanıt verebilirim. Evet, iletişim yatırımlarının önemli büyük; bu çalışmalar tüketiciyle etkileşim kurmanın en önemli yollarından biri. Evet, iletişim yatırımları markaların hedef kitlesiyle doğrudan iletişime geçerek ürünlerini ve hizmetlerini tanıtmalarına yardımcı olur. Evet, markaların iletişim yatırımları aynı zamanda marka bilinirliğini artırır. Evet, iyi bir iletişim stratejisi markanın tüketiciler tarafından hatırlanmasını/tanınmasını sağlar; bu da markanın pazar payını artırır. Evet, müşterilerin markayla duygusal bir bağ kurmasına yardımcı olur ve uzun vadede sadakat oluşturur. Fakat… Tüm bunları yaparken, itibarınızın yönetilmesi adına yapmanız gerekenleri gerçekleştirmiyorsanız, tüm iletişim yatırımlarınız boşa gider. İletişim yatırımlarının temeline itibarınızı yerleştirmez, buna yönelik algınızı ve güvenirliğinizi yansıtamazsanız, tüketiciyle markanızın arasında kurulacak bağlantı noktası da yeterince sağlam olmayacaktır.

Genç iletişimciler için tavsiyeleriniz neler?

Her şeyde olduğu gibi en başta eğitim ve öğrenim yer almalıdır fakat bu, ilgili alandan mezun olmak anlamına gelmez.

  • Staj yapın/yapmaya çalışın.
  • Çalıştığınız süre boyunca iyi bir gözlemci olun.
  • Herkesle çalışabilirsiniz ancak herkesle anlaşamazsınız, anlaşabildiğiniz ve öğrenebildiğiniz kişiye/kişilere tutunun.
  • İyi bir takım oyuncusu olun fakat bir yandan da bireysel becerilerinizi ön plana çıkarın.
  • İletişim becerilerinizi geliştirin. Bunun için iyi bir örnek olduğundan siyasilere dikkat çekeceğim. Yerli ve yabancı siyasileri izleyin. Vücut dilleri, söylemleri ve aktardıkları ne kadar tutarlı ve çelişkili, bunları çözümlemeye çalışın.
  • Ağınızı genişletin fakat doğru kişilerle…