Finans Sektöründe Sürdürülebilirlik, Sektörleri Nasıl Etkiliyor? 

0
242

İşletmeler sürdürülebilir uzun vadeli değer yaratmak için paydaşların artan beklentileriyle ve müşterilerin daha çevreci, daha sosyal ve Z ve Y kuşaklarının alışkanlıklarına uygun talepleriyle karşı karşıya. EY 2021 Yatırımcı Anketi’ne göre, yatırımcıların % 86’sı güçlü bir çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) programı ve performansının bugün analist tavsiyeleri üzerinde önemli ve doğrudan bir etkisi olacağını belirtiyor. EY Sürdürülebilir Finans Endeksi Raporu ile ilgili olarak EY Türkiye Denetim Bölümü Şirket Ortağı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ece Sevin ve EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı Melike Kılınç Fortune’a değerlendirmelerde bulundu. 

EY Türkiye Denetim Bölümü Şirket Ortağı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ece Sevin

EY Türkiye Denetim Bölümü Şirket Ortağı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ece Sevin

Finans sektörü, sürdürülebilirlik anlayışı ve uygulamalarının geliştirilmesinde doğrudan ve dolaylı olarak etkili olduğu için tüm sektörlerde dönüştürücü ve yönlendirici bir güce sahiptir. Bu güç beraberinde atılacak adımlar, süreçleri oluşturan faaliyetlerin denetimi, raporlaması ve finansmanını içeren çok boyutlu bir ekosistemi getiriyor.

İşletmeler sürdürülebilir uzun vadeli değer yaratmak için paydaşların artan beklentileriyle ve müşterilerin daha çevreci, daha sosyal ve Z ve Y kuşaklarının alışkanlıklarına uygun talepleriyle karşı karşıya. EY 2021 Yatırımcı Anketi’ne göre, yatırımcıların %86’sı güçlü bir çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) programı ve performansının bugün analist tavsiyeleri üzerinde önemli ve doğrudan bir etkisi olacağını belirtiyor. Yani ESG faktörlerinin sadece isteğe bağlı bir “iyi seçenek” olmanın ötesinde, başarının temel belirleyicileri olduklarını söyleyebiliriz. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında atılacak adımların hedefindeki faktörler ve bu faktörlerin oluşturduğu likidite ve kredi riskleri gibi finansal risklerin yönetimi yeşil finansı öncü konumuna getiriyor. Özellikle son dört yılda bankalar ve sigortacılar gibi finansal aktörler müşterilerinin daha yeşil tutumlar belirlemesinde öncülük ediyor. Kısaca, finansal aktörlerin aktif rollerini, sektörel otorite ve oluşumlar kurarak ESG risklerini anlamak ve pozitif etkiye sahip oluşumlara finansman sağlayarak riskleri yönetmek olarak özetleyebiliriz.

Finansal hizmet şirketlerinin gelişmelerini takip etmek için oldukça iyi ve kapsamlı bir kaynak  olan EY Sürdürülebilir Finans Endeksi’ne (SFI) göre, birçok finansal hizmet kuruluşu çabalarını artırarak hem ESG açıklamalarını hem de temel ESG önlemleri performansını iyileştirmiş durumda. Bu yılki endekste belirtildiği gibi, daha fazla açıklama daha iyi performansı da beraberinde getiriyor. Tüm kurumların “raporlama” ve “sürdürülebilirlik performansı” parametrelerini geliştirmeleri gerektiği de kuşkusuz. 

Finans sektörü özelinde gerçekleştirilen sürdürülebilirlik raporlamaları, içerikleri açısından gereken ölçüde detaylı, net ve açık mı? Bu raporlamalara baktığınızda hangi ESG bileşenlerinde geliştirmeler yapılabileceğini düşünüyorsunuz? 

Kuşkusuz, tüm kuruluşların “raporlama” ve” sürdürülebilirlik performansı” parametrelerini iyileştirmesi gerekiyor. Daha iyi veriler ve tutarlı metodolojiler, finansal kurumların daha güçlü eylemler gerçekleştirmesini ve iyileştirmeye yönelik daha cesur adımlar atmasını sağlayacaktır. 

ESG liderleri ve diğer firmalar arasındaki en büyük fark çevresel parametrelerdir. Birçok kurum hala yeni raporlama gereklilikleriyle başa çıkmaya çalışıyor. EY Sürdürülebilir Finans Endeksi’ne baktığımızda sektör liderleri ve diğer firmalar arasındaki farkın, raporlama sıklığının düzensizliği ve metodolojilerin hala değişmekte olması nedeniyle tutarlı ve kaliteli veri eksikliği olduğunu görüyoruz. 

Küresel ölçekte incelediğimizde Avrupa kurumlarının en yüksek ESG puanlarına ve en yüksek çevresel açıklama oranlarına sahip olduğunu görüyoruz. Bunun sebebini AB’deki düzenleyici kuruluşların AB dışındaki benzer kuruluşlara kıyasla daha fazla düzenleme (Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi – CSRD gibi) getirmesi olarak açıklayabiliriz. 

Firmaların yalnızca üçte biri kapsam 1-3 emisyon verilerini açıklıyor. 2018 ile karşılaştırıldığında 2021 yılında, emisyon verilerini tutarlı bir şekilde rapor edenlerin yaklaşık %40’ı emisyonlarını düşüremedi. Emisyonların azaltılması, ancak önümüzdeki birkaç yıl içinde emisyon yoğun projelere yatırım yapmaktan eş zamanlı olarak uzaklaşarak, iklime uyumlu yatırımların ve finansman kaynaklarının artırılmasıyla sağlanabilir. Daha fazla finansal hizmet kuruluşu, kredileri ve yatırımlarıyla ilişkili sera gazı (GHG) emisyonlarını açıkladıkça, finanse edilen emisyon yoğunluğunun artması muhtemeldir. Daha fazla şeffaflık, finansal kurumların portföylerini karbondan arındırırken bilinçli eylemler gerçekleştirmelerine yardımcı olacaktır.

Finans sektörünün sürdürülebilirlik ajandasındaki temel öncelikleri neler olmalı?

Değer zincirlerine, iş modellerine ve operasyonlara dahil olan çevresel risk açıklamalarının iyileştirilmesi öncelikli olmalı. Bu risklerin ortalama açıklanma oranı 2018’de %20’den 2021’de %31’e yükseldi. Bu kazanımlara rağmen, bugün bankaların sadece %36’sı, sigortacıların %35’i ve varlık yöneticilerinin %34’ü bu açıklamaları sağlıyor.

EY Sürdürülebilir Finans Endeksi tarafından vurgulanan bir diğer fırsat alanı, ürün tekliflerinin yeşil stratejilere uyumlaştırılmasıdır. Şu anda, tüm finansal kurumların yarıya yakını yeşil ürünler veya çözümler sunduğunu bildiriyor. Kurumların detayına baktığımızda sigortacılar, servet ve varlık yönetimi şirketleri önemli ilerleme kaydederken bankaların daha geride kaldığını görüyoruz.

Dünyanın dört bir yanındaki finansal hizmet kuruluşları, çeşitliliklerini ve fırsat eşitliği girişimlerini açıklama konusunda son yıllarda önemli adımlar attılar.  Bu, finansal hizmet şirketlerinin itibarlarını güçlendirmelerini ve insan kaynağı açısından önemli yetenekleri çekmelerini sağlayacaktır.

Türkiye’de finans sektörü birçok teknolojiyi dünyada en önce benimseyip uygulayan ve hatta geliştirenler arasında ilk sıralarda. Bu durum, sürdürülebilirliğe de yansıyor mu? 

Türkiye’nin finans sektörü, dijitalleşmenin yanı sıra yeşil krediler, leasing gibi konvansiyonel borçlanma ürünlerinde olduğu kadar yeşil/sosyal tahvil, sukuk gibi alternatif borçlanma ürünlerini ve teknolojilerini benimsemek ve uygulamak için de önemli çabalar sarf etmiştir. Bu finansal araçlar, yenilenebilir enerji, enerji, su ve kaynak verimliliği, sera gazı emisyonlarını azaltan ve sosyal etki yaratan diğer faaliyetlere yönelik özel sektör yatırımlarını desteklemek için kullanılıyor. Buna ek olarak, bazı Türk bankaları da alternatif sürdürülebilir finans ürünleri ihraç ediyorlar.  Bu gibi ürünler (yeşil tahvil, ipotek vb.) uluslararası yatırımcıların yanı sıra Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslar üstü kalkınma bankaları tarafından destekleniyor.

Bu durumda, Türkiye ile Avrupa ve ABD’yi kıyasladığımızda ESG konularına giderek daha fazla odaklanan ve sürdürülebilirlik konularını finansal karar alma süreçlerine entegre eden Türkiye’nin küresel eğilimlerle uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.

EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı Melike Kılınç 

EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı Melike Kılınç 

Dünyada sürdürülebilirlik, vergi düzenlemeleri açısından da önemini artırmaya başladı. Bu açıdan yaklaştığımızda Türkiye’de sürdürülebilirlik çerçevesindeki vergi düzenlemeleri hangi aşamada? Vergi yöneticilerinin şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerini yakalamasında nasıl bir rolü olacak?

Devletler için sürdürülebilirlik ile ilgili en yaygın kullanılan araçlar; vergi politikası, sübvansiyon politikası, regülasyon ve kontrol politikaları olarak sayılabilir. Bunlar arasında en etkili olan ve en kısa sürede yanıt alınabileni ise vergi politikalarıdır. “Yeşil vergiler” olarak da adlandırılan bu vergiler, sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için gerekli olan koşulların sağlanmasına katkıda bulunacak bir araç olarak görülüyor. Ülkemizde ise henüz çevre temizlik vergisi, motorlu taşıtlar vergisi ve GEKAP’ın ötesinde çevreyi koruma anlamında bir politika aracı olarak getirilmiş bir vergi düzenlemesi olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak halen taslak halde olan İklim Kanunu’nun yayımlanması sonrasında karbon vergisi, ETS sistemi ve bu sistem kapsamında yapılacak işlemlerin vergilendirilmesi gibi ek vergi düzenlemeleri ile sıfır karbon hedefini sağlamaya yönelik teşvik mekanizmalarına ilişkin düzenlemelerin hızlı bir şekilde gündeme gelebileceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda, Türkiye’deki şirketlerin vergi ve uyum yöneticilerinin hem Türkiye’deki hem de Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB ülkelerindeki gelişmeleri yakından takip ederek şirketlerinin operasyonlarını gözden geçirmeleri ve bu düzenlemelerden doğrudan etkilenecek taraflar olarak ilgili mevzuatın oluşturulması sırasında uygulamaya ve ihtiyaçlara yönelik geribildirim ve önerilerde bulunmaları önemli olacaktır.