Avrupa’da Sistemik Riskin Yönetimi

0
39

Aiza Consulting Kurucusu Zeynep Stefan, Fortune Türkiye için Sistemik Risk üzerine bir yazı kalem aldı. Sigorta sektörü için Avrupa Birliği Para Bölgesi’nde (EMU – European Economic and Monetary Union) düşük faiz oranlarının yarattığı yetersiz yatırım gelirleri ve bu durumun hayat poliçelerinde tetiklediği taahhütlerin karşılanamaması sorunu üzerine detaylı bir yazı.

Sistemik Risk yeniden!

Özellikle sigorta sektöründe sistemik riskin, COVID – 19’un tetiklediği hasar talepleriyle hızla arttığı, şirketler üstü bir işbirliği ile ve mutlaka ülke yönetimlerini de dahil ederek kollektif çözümler aranması sıklıkla gündeme getirilmekte. Avrupa Birliği’ne mensup ülkelerin düzenleyici kurumlarının işbirliği içerisinde ve önceden belirlenmiş standartlar çerçevesinde faaliyet göstermesinden sorumlu olan EIOPA’yla (European Insurance and Occupational Pensions Authority – Avrupa Sigorta ve Emeklilik Düzenleyici Kurumu) çalışırken kuruluş olarak benzer yapıda olan ESRB (European Systemic Risk Board – Avrupa Sistemik Risk Yönetim Kurulu) hakkında detaylı bilgi sahibi olma fırsatım oldu.

Genellikle sistematik risk kavramı ile karıştırılan ve ülkemizde henüz hak ettiği ilgiyi bulamamış olan sistemik risk, ilgili sektörde faaliyet gösteren oyuncuların tümüne etki edebilecek ve sistemi bütünüyle işlevsiz hale getirebilecek riskler için kullanılmakta. Bulaşma riski (contagion risk) ile yakın ilişkide bulunan ve genellikle beraber değerlendirilmesi gereken sistemik risk, sayısal ölçüm yöntemleri ile birlikte ve orta vadeli projeksiyonlarla takip edilmekte. Sigorta sektörü için Avrupa Birliği Para Bölgesi’nde (EMU – European Economic and Monetary Union) düşük faiz oranlarının yarattığı yetersiz yatırım gelirleri ve bu durumun hayat poliçelerinde tetiklediği taahhütlerin karşılanamaması sorunu, yakın zamanda görülen tipik bir sistemik risk örneğiydi. Pandemi sırasında önceden öngörülememiş ve genel yayılma hızı dolayısıyla birçok kişiyi etkileyen COVID – 19 virüsünün tetiklediği tedavi talepleri de ikinci bir sistemik risk dalgası olarak karşımıza çıkmakta. Sistemik riskle ilgili görüşlerimi ‘Asıl Tehlike Sistemik Risk mi?’ yazımda detaylandırmıştım. (https://zeynepstefan.com/asil-tehlike-sistemik-risk-mi/) Sistemik riskin ESRB kanalıyla özellikle Avrupa piyasasında nasıl yönetildiği ise bu yazıda değinmek istediğim bir konu.

Avrupa Birliği üyelerinin finansal sektörlerinin bütünü üzerinde söz sahibi olan ESFS’nin (European System of Financial Supervision – Avrupa Finansal Düzenleme Sistemi), bir parçası olan ESRB, Euro Bölgesi’ndeki bütün oyuncuların finansal yapılarını kontrol etmekte. EIOPA, EBA ve ESMA ile aynı kategoride yer alan ESRB, sadece sistemik riskin tespit edilmesinden ve yönetilmesinden sorumlu ve çalışmaları sonucunda elde ettiği tespitleri ilgili alanın düzenleyici kurumu ve ESFS bünyesindeki sorumlu birimi ile paylaşarak gerekli aksiyonların alınmasını sağlamakta. ESRB’nin 2018 yılı raporunda altını çizdiği dört önemli sistemik risk; küresel piyasada risklerin yeniden fiyatlanması faaliyetleri, EU Bölgesindeki finansal kurumların mali tablolarındaki zayıflıklar, kamu sektörünün ve özel sektörün borçlanma faaliyetlerindeki sürdürülebilirlik ve son olarak yatırım fonlarındaki zayıflıklar ve artan gölge bankacılık faaliyetlerinin yarattığı riskler olarak sıralanmakta. 2017 yılı faaliyet raporunu okuduğumuzda da benzer bir risk listesini görmekteyiz. COVID – 19 pandemisinin etkilerini ise Temmuz 2020 içerisinde kamuoyuna sunulacak olan 2019 yılı değerlendirme raporunda görüyor olacağız. Öncelikle ilgili sektördeki rekabetin ve tüketici haklarının korunmasını amaçlamakta olan ESRB, ana sistemik risk kaynaklarından olan konsolidasyon – satınalma faaliyetleri ve şirketlerin pazar paylarını üç aylık periyotlarla gerçekleştirdiği kontroller ile yakından izlemekte. Ayrıca, 2018 ve 2017 yılı raporlarında Avrupa Birliği (AB) üyesi olmamasına rağmen Türk bankacılık sisteminin de takip edildiği, A.B.D., Hong Kong, Singapur, İsviçre, Çin, Brezilya ve Rusya ile birlikte AB üyesi ülkeler tarafından Türkiye’ye yapılan yatırımların incelendiğini görmekteyiz. EIOPA’nın Türk sigorta şirketlerinin sermaye yapısıyla alakalı benzer bir yaklaşımı olduğunu da belirtmeliyiz.

Sistemik riskleri konjonktürel (cyclical) ve konjonktürel olmayan (non-cyclical) olarak sınıflandıran ESRB, periyodik takip için de sistemik riski oluşturan ve tetikleyen kaynaklar olarak tanımlayabileceğimiz SyRB (Systemic Risk Buffer) değişkenlerini kullanmakta. Yılda iki kez ilgili ülkenin düzenleyici kurumu tarafından gözden geçirilen SyRB değişkenleri, hem makro takibi mümkün kılmakta, hem de periyodik artışın görüntülenebilmesi ve belirlenen sınırların içerisinde tutulabilmesini sağlamakta.

GSYIH’ya katkısının azlığı ve Türk finansal sistemi içerisinde bankacılığa kıyasla küçük bir paya sahip olması dolayısıyla Türkiye sigorta sektörü, AB pazarına nazaran düşük seviyede sistemik riske sahip. Bununla birlikte, şirket üretim paylarındaki dağılımın bozukluğu ve Türk Varlık Fonu altında birleştirilmek istenen şirketlerin portföylerinin yaratacağı yoğunlaşma gibi faktörler kendi içerisindeki sistemik risk baskısını her geçen gün arttırmakta. Türk sigortacılığındaki sistemik riskin öncelikle azami sınırlarının belirlenmesinin, sonrasında ise mevcut durum analizleriyle ve yapıya özel metotlar kullanılarak öngörülen seviyeye çekilmesinin sektörümüze ihtiyacı olan yapısal sağlamlığı getireceğine inanmaktayım.

Makale: ZEYNEP STEFAN / Aiza Consulting Kurucusu