Ant Group’un Ertelenen Halka Arzı ve Alınacak Dersler

    0
    99

    Anahid Hazaryan

    COVID-19 pandemisi sadece insanları değil, ülke ekonomilerini de komaya sokmuş durumda. Küresel ekonominin itici gücü olan ABD ve AB resesyona girerken, Asya kıtasında farklı bir tablo ortaya çıkıyor: Aldığı sıkı önlemlerle korona sorununu en azından şimdiye kadarki süreçte çözmüş gözüken Çin hız kesmeden yola devam ediyor. AB 2023’ten önce ekonominin tam bir randıman kazanamayacağını öngörürken, IMF gelecek yıl tek büyüyecek ekonominin Çin olduğunu deklare etti. IMF’nin tahminlerine göre, Çin ekonomisi 2021’de yaklaşık yüzde 8,2 oranında büyüyecek.

    Sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinde Çin, 1990’ların küreselleşen yeni dünya düzeninde gelişmiş Batı ülkelerinin ucuza mal ürettiği, pek çok ünlü markanın da taklitlerinin yapıldığı bir ülke olarak ön plana çıktı. “Çin malı” herhangi bir ürün kalitesizse, Çin’de yapılmamışsa bile, vasatlığın göstergesi bir slogana dönüştü. Ancak Çin büyük bir atılımla bu olumsuz imajından kurtulmayı başardı. Kısa sürede gelişmiş ekonomileri yakalamakla kalmayıp, onları geçti de. Bunun en çarpıcı kanıtı ise Fortune 500 global sıralaması; dünyanın en prestijli şirket sıralaması olan Fortune 500’de ABD 29 yıl boyunca hiçbir zaman birinciliği kaptırmazken, bu yılki listede Hong Kong dahil Çin’den 124 şirket yer aldı. Buna Tayvan da eklendiğinde sayı 133’e çıktı. ABD ise 121 şirketle ikinci sıraya düştü.

    Çin kısa sürede, Huawei, Xiaomi gibi dünya sahnesinde iddialı oyuncu olabilecek teknoloji markaları üretmeyi başardı ve bunun devamı da geliyor. Küresel çaplı “Kuşak ve Yol” projesi için eski İpek Yolu’na benzer şekilde Asya, Afrika ve Avrupa’yı da içine alan büyük bir lojistik ve ticaret projesi olarak dünya ekonomisini ve buna paralel coğrafi ilişkileri yeniden düzenlemeye hazırlanıyor.

    Öte yandan Çin, her ne kadar küresel kapitalizme entegre olsa da, ekonomi ve özellikle finans piyasaları üzerinde sıkı bir devlet kontrolü söz konusu. Tabiri caizse ipler asla salınmış değil. Bunun en çarpıcı örneği ise geçenlerde yaşandı.

    Çinli e-ticaret devi Alibaba’ya bağlı fintech kuruluşu Ant Group’un hafta başında34,5 milyar dolarla rekor kırması beklenen Şanghay ve Hong Kong’taki halka arzı ani bir kararla askıya alındı. Askıya alınmasının nedeni ise, Çin devletinin (yani Çin Komünist Partisi’nin) finans teknolojilerine yeni bir yasal düzenleme getirmesiydi. Ant Group’un halka arz koşulları bu yeni düzenlemeye uygun olmadığından işlemler askıya alındı.

    Dünyada finans piyasaları yakın geçmişte “free riding”in hakim olduğu bir alana dönüştü. Küresel ekonomide yaşanan sert dalgalanmalar, birbirini kovalayan mali krizler (en son dünyanı kasıp kavuran 2008 yılı mali krizi) de bu kısa sürede baş döndürücü kârlar elde etmeye zemin oluşturan, zincirlerinden boşalmış serbestliğin sonucu.

    Nitekim Çin’in benimsediği devlet kapitalizmiyle Batı’nın serbest piyasa ekonomisi bu noktada ayrışıyor. Çin finans piyasalarındaki dizginsiz kazançları ekonomiye, sosyal düzene tehdit olarak görüyor.

    Batı medyası ve analistler Çin devletinin Ant Group’un devasa halka arzına müdahalesini olumsuz bir durum olarak yorumluyor ancak Çinli yetkililer kaldıraçlı ve şişirilmiş rakamları tehlikeli buluyor. Nitekim Alibaba’ya yönelik bu frene basma kararının gerekçesiyle ilgili, China Global Television Network CGTN’in internet sitesinde yatırım ve teknoloji uzmanı Jiahe Chen tarafından kaleme alınan şu yazı yukarıda anlatılanları destekliyor:

    “Hükümetlerin çeşitli yasal düzenleme hedefleri arasında en önemlilerinden biri de, finansal kaldıraçlamanın dizginlenmesi.

    Modern şirketlerin yer aldığı bir dünyada, bir şirketin hissedarının sorumluluğu şirkete yaptığı yatırımdan daha fazla olamayacağında dair altın bir kural vardır. Çok fazla mali kaldıraçlaması olmayan normal bir şirket için bu modern şirket tasarımı fazla sorun yaratmaz. Ancak mali kaldıraçlama ticari faaliyete taşındığında, ortaya farklı bir tablo çıkar.

    Örneğin, bir hissedar bir şirkete 100 dolar yatırmışsa ve şirketin mali kaldıraçlaması yoksa, bu işin yıllık normal getirisi yüzde 5 ila 20 arasında olacaktır. Bu da yıllık potansiyel kârın 5 ila 20 dolar, potansiyel zararın ise 100 dolar olacağı anlamına geliyor. Kısacası zarar yatırdığı para kadar olacak. Böyle bir senaryoda insanlar sağduyulu hareket edecek, adımlarını daha dikkatli atacak.

    Ancak eğer kaldıraçlama çok büyükse, örneğin 100 katıysa, başka bir durum ortaya çıkıyor. Potansiyel kazanç baş döndürücü bir rakama ulaşacak ve 500 dolarla 2,000 dolar arası bir yerde duracak. Buna karşılık, potansiyel risk hâlâ 100 dolarla sınırlı oranını koruyacak. Sermayenin 5 – 20 katı kazancın söz konusu olduğu bir kumarda insanlar farklı davranacaktır.

    İşte 2008 yılı mali krizine yol açan tam da bu aşırı yüksek kaldıraçlama. 2008 yılından önce, modern finansal türevlerin ortaya çıkmasıyla, uluslararası yatırım bankaları ve yatırım fonları çok yüksek mali kaldıraçlar elde ettiler. Bazı raporlara göre, bu şirketlerden bazıları ABD emlak piyasasının ve küresel mali türev piyasalarının çöküşünden önce 200 kata varan mali kaldıraçlamalar elde etti. Bu mali kriz sadece şirketleri değil sıradan insanların hayatlarını da olumsuz etkiledi.

    İşte bugünlerde, Ant Group’a yönelik mevzuat da aynı bakış açısından kaynaklanıyor: Aşırı yüksek mali kaldıraçlama tehlikeli olabilir. Bazı raporlara göre, Ant Group bir defasında yaklaşık yüz katı mali bir kaldıraçlama elde etti. Bu mali kaldıraçlama Çin ekonomisinde şimdiye kadar herhangi bir soruna yol açmadıysa da, birincil görevi Çin finans piyasalarının istikrarını gözetmek olan Çinli yetkilileri oldukça kaygılandırdı.

    Şişirilmiş bir kaldıraçlamanın çöküşünün yaratabileceği potansiyel tehlikenin bir başka boyutu ve daha da önemlisi ise, bu zararın etkilerinin toplumda yaratacağı tahribattır.”

    Kıssadan hisse, Çin “kontrolsüz güç, güç değildir” diyor ve dünyadaki gelişmeler de haklı olduğunu gösteriyor.