ABD seçimleri FED’den rol çalar mı?

0
65

Yılın son çeyreği hem dünyada hem de Türkiye’de yoğun bir gündemle geçecek gibi görünüyor. İçeride Moody’s’in kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına çekmesinin ardından gözler tek yatırım yapılabilir kredi notu veren Fitch’in değerlendirmelerine çevrildi. Ayrıca, Merkez Bankası’nın faizleri indirip indirmeyeceği, OHAL’in uzatılıp uzatılmayacağı ve Suriye’ye yönelik gelişmeler de gündemdeki yerini koruyacak. Yurtdışında ise ekonomik verilerin yanı sıra seçim takviminin kabarık olması piyasaları da yakından ilgilendirecek. Bilindiği gibi ekim ayının ilk haftasında Avusturya’da ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimleri, 8 Kasım’da ABD’de başkanlık seçimi, kasım sonunda ise İtalya’da anayasa referandumu yapılacak. Avrupa’daki seçim sonuçlarının Avrupa Birliği’nin geleceğini nasıl şekillendireceği merak ediliyor. Bu seçimlerin ardından Brexit’te olduğu gibi Auxit, Quitaly tartışmaları piyasaların gündeminde yer alabilir.

Öte yandan, ABD başkanlık seçimleri de ABD Merkez Bankası’ndan (FED) rol çalarak ekim ve kasımın ayında daha fazla gündemdeki yerini koruyabilir. Bilindiği gibi başkanlık yarışının Cumhuriyetçi adayı Donald Trump, FED’in faizleri düşük tutmasını eleştirmiş, göreve geldiğinde Başkan Janet Yellen’ı görevden alacağını ifade etmişti. Nitekim Yellen de, 21 Eylül’deki Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısı sonrasında soruları yanıtlarken, partizan politikaların FED’in kararları üzerinde etkisi olmadığını dile getirmişti. FED’in eylül ayındaki toplantısında faiz artışını pas geçmesi, yeni başkanın politikalarını görmek istediği şeklinde de yorumlanmıştı.
Tüm dünyanın Mayıs 2013’ten bu yana ne yapacağını merakla beklediği FED’in politikaları ABD seçimlerinin ardından değişir mi? ABD seçimleri için geri sayımın başladığını hatırlatan ve son anketlerin Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump ile Demokratların adayı Hillary Clinton arasındaki yarışın belirgin bir şekilde kızıştığına işaret ettiğini belirten FED eski Araştırma Direktörü Erkin Şahinöz şöyle diyor: “Çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan tüm anketlerin ortalamasına göre Clinton yüzde 44,9, Donald Trump da yüzde 44 halk desteğine sahip durumda. Yüzde 11 civarında olan kararsızların başta Ohio ve Florida olmak üzere kritik ‘salıncak eyaletlerdeki/swing states’ eğilimi hiç kuşkusuz ki seçim sonucunu belirleyecek. Söylediklerinin çoğu ‘çok doğru’ ama geri kalanları da ‘çok yanlış, radikal ve ırkçı’ görünen Trump’ın son dönemde iki önemli salıncak eyalette durumu başa baş noktaya getirdiği görülüyor. Kampanya boyunca Obama’nın ekonomideki başarısını öne çıkaran, ABD halkının ilk siyahi başkandan sonra ilk kadın başkanı seçeceğine fazla güvenerek zayıf bir seçim kampanyası yürüten Clinton’ın yaşadığı sağlık sorunları da son dönemde ivme kaybetmesinde etkili oldu.”

Şahinöz’ün verdiği bilgiye göre, yapılan analizler 1929 yılından beri 10 kez cumhuriyetçi, 12 kez de demokrat başkan tarafından yönetilen ABD’de ekonomi ve piyasaların demokratların yönetiminde çok daha iyi bir performans gösterdiğini ortaya koyuyor. Ancak, bu analizler bilimsellikten oldukça uzak. Şahinöz, bunu şöyle anlatıyor: “Mesela, iki dönem başkanlık yapan Obama özelinden bakalım. Obama, ABD tarihinin kanımca en talihli başkanlarından biri. 2009 yılında göreve geldiğinde 2008-2009 krizinin en kötü dönemi yaşanıyordu. ABD ekonomisi bir enkazdı, kapitalizmin sembolü bankacılık sistemi çökmek üzereydi, 1929 Buhranı’ndan sonraki en ağır ekonomik kriz yaşanıyordu. FED tarihte görülmemiş agresiflikte bir para politikasını devreye soktu. Faizleri yüzde sıfıra çekerek parayı ucuzlaştırdı, tahvil alımlarına başlayarak parayı bollaştırdı. ABD ekonomisi toparlandı. Krizden çıktı ve yedi yıldır da sağlıklı bir şekilde büyüyor. FED’in hamleleri cumhuriyetçi bir başkan da olsaydı farklı olmayacaktı. Ama FED’in başarısı demokratların ve Obama’nın hanesine yazıldı. Söylemek istediğim, finansal piyasaların getirisine bakarak ekonomide demokratlar ya da cumhuriyetçiler daha iyi demek akılcı değil.”

ABD borsa endeksi S&P500 şirketlerinin gelirlerinin yarısı ABD dışından sağlanıyor. Bu piyasaların kaderini ABD dışı dinamiklerin de belirlediğini gösteriyor. Ayrıca ekonominin bulunduğu konjonktür, para ve maliye politikalarının durumu, şirketlerin kâr görünümleri, değerlemeler gibi yüzlerce faktör finansal piyasaları etkiliyor. “Bu nedenle Trump mı yoksa Clinton mı gelirse finansal piyasalar daha iyi performans gösterir sorusuna bilimsel bir cevap verilemez” diyen Erkin Şahinöz, bilimsel çalışmalarla da yönetimdeki partiyle finansal piyasa performansı ilişkisinin istatistiksel anlamda önemsiz olduğunun tespit edildiğini hatırlatıyor. Şahinöz, “Elbette dokunuş farklılıkları vardır ama ABD’nin iç ve dış politikaları (ekonomi yönetimi dahil) seçilen başkana göre temel konu ve ilkelerde değişmez. Tüm bunları söylemekle birlikte finansal piyasa katılımcılarının Clinton konusunda biraz daha iştahlı olduğu gerçeğini de belirtmekte yarar var. Son olarak da şunu ekleyeyim, merak etmeyin; Trump gelirse seçim öncesinde söylediklerinin çoğunu yapamaz, Janet Yelllen’ı da görevden alamaz” değerlendirmesinde bulunuyor.
 
‘FED’İ ANLAMAK ZORDU, SİYASET DAHA ZOR’
Önümüzdeki dönemde ABD başkanlık seçimlerinin piyasalarda FED’den rol çalacağını ifade eden Ekspres Yatırım’ın Yatırım Danışmanlığı Grup Müdürü Erdoğan Turan da, “Clinton-Trump yarışında, başlarda magazin konusu olan Trump çok güçlü bir aday olarak ilerliyor. Dünya piyasalarında da Trump göreve gelirse ne değişir tartışmaları devam ediyor” diyor. Turan’a göre, Trump’ın keskin söylemleri piyasalarda tedirginlik yaratmasa da en azından FED’in duruşu, izlediği politikalar konusunda Trump’ın eleştirileri göz ardı edilemiyor. Turan, “Trump, Yellen’ı ve izlediği düşük faiz politikasını Obama’yı destekler nitelikle bulduğunu ve göreve gelirse Yellen’la çalışmak istemediğini açıkladı. Trump daha sıkı bir para politikası, faiz artırımı istiyor. Bunun yanında göçmenleri sınır dışı etmekten, Çin’e ithalat vergisi koymaktan, nükleer silah kullanmaktan bahsediyor. Koltuğa oturmadan önce söylenenler ile koltuğa geçince yapılanların bir olmadığını Obama döneminden de biliyoruz. Fakat Trump seçilirse bu söylemlerin piyasalarda tekrar hızlıca hatırlanması mümkün” diyor. Turan da, “8 Kasım yaklaştıkça piyasaların FED aralıkta faiz artırır mı sorusundan ziyade Trump gelirse gerçekten ne olacak sorusunu soracağına şahit olacağız” değerlendirmesinde bulunarak, çünkü Trump’ın korumacı politika görüşlerinin bir yerlerde risk olarak görülebileceğine dikkat çekiyor.

“Önümüzdeki aylarda siyaset FED’in önüne geçecek derken sadece ABD Başkanlık seçimlerini hesaba katmıyoruz” diyen Turan, Avrupa’daki seçimleri hatırlatıyor. Ekim ayında İtalya’da anayasa referandumu yapılacak. İtalya Başbakanı Renzi referendum sonrası kaybederse çekileceğini açıkladı. İtalya’da bir genel seçim söz konusu olursa AB karşıtları güç kazanabilecek ve bu ihtimal Brexit sonrası AB için çok sevimsiz bir tablo ortaya çıkarabilecek. Erdoğan Turan, “Sorunlu bankacılık sektörü ile birlikte AB’den ayrılma taraftarlarının güçlendiği İtalya senaryosu İngiltere’nin ardından iplik söküğü gibi ayrılışlar gelecek düşüncesini kuvvetlendirebilecek. Özetle, en azından önümüzdeki iki ay piyasalar FED faiz artırır mı artırmaz mı tartışmalarını bir kenara bırakıp siyasete odaklanmak zorunda kalacak. FED’i anlamak zordu, siyaseti çözmek ise daha zor olabilir.”