Bir adam geldi, bağlantıyı Wi-Fi’de değil, bir çocuğun gülüşünde aradı. Kalmak bazen bağlantı meselesinden önce bağ meselesidir. Türkiye, dijital göçmen haritasında görünmeyen bir sinyal veriyor olabilir mi?
Alanya’da öğlen öncesi. Güneş yumuşak, rüzgâr hafif.
Anjeliq Downtown Hotel’in bahçe kafesinde, gri saçları rüzgârda hafifçe dalgalanan bir adam kahvesine uzanıyor. Masada defter, yanında tablet, bakışı ileride denizi süzüyor.
İsmi Andreas Wil Gerdes.

Malta’da yaşıyor ama dijital göçebe, girişimci. Türkiye’de ilk defa düzenlenen Dijital Göçebe Festivali konuşmacısı. Sekiz çocuk babası. Hayatı boyunca şirket kurmuş, satmış; sonra kendini “bağlantı” fikrine adamış.
Ama şimdi internete değil insanlara bakıyordu.
“İnternet burada hızlı değil,” dedi, gülümseyerek.
“Ama insanlar çok hızlı bağ kuruyor.”
Ve sonra, sesi hafifçe ciddileşti:
“Türkiye’de çocuk ayrı bir kıymet görüyor. Avrupa’da bu hissedilmiyor.”
Peki, bu sözün dijital göçebeyle ilgisi neydi?
Birazdan, bağ kurmanın yeni bir anlamını öğrenecektim.
Türkiye’de çocukla yürümek
Yıllar öncesinden anısını paylaşıyor.
“İki yaşındaki oğlumu İstanbul’a getirdiğimde, insanlar onu sokakta kutladı.”
Kutlamak derken doğum gününden bahsetmiyor. Bahsettiği çocuğun varlığına duyulan neşeydi.
Andreas’ın anlattıkları, internet hızı, vize süreci ya da freelance vergilendirme gibi teknik başlıkların çok ötesindeydi.
“Türkiye’de aile sadece bir yapı değil; bir değer,” diyordu.
“Ve dijital göçebe bunu hissederse, kalır.”
Ona göre bir göçebenin kalıcılığı, kira avantajıyla açıklanamazdı. Asıl mesele, aidiyet duygusuydu.
Bansko’dan Alanya’ya bakmak
Andreas için Türkiye yeni bir ihtimaldi ama karşılaştırma yaptığı yer belliydi…
Bulgaristan’ın küçük kayak kasabası Bansko.
Yaz aylarında dijital göçebelerin akınına uğrayan bu yer, onun deyimiyle bir “yaşam laboratuvarı”ydı.
“Biz orada sistemi kurduk,” diyor. “Ama siz zaten öyle yaşıyorsunuz.”
Türkiye’nin avantajının kültürün içinden geldiğini söylüyor.
“Birlikte yaşamayı biliyorsunuz. Komşuluk, akrabalık, beraber zaman geçirme kültürü…”
“Bunlar dışarıdan getirilecek bir modelle değil, içeriden hatırlanarak gelişiyor.”
Belki de Türkiye’nin ihtiyacı sadece elindekine farklı bir gözle bakabilmek.
Dijital göçebe ekonominin parçası
Andreas’ın dijital göçebeye dair bakışı klasik turizm söyleminin dışında.
Ona göre dijital göçebeler otelden çıkan bir turist gibi gelip gitmez. Yerel ekonomiye dokunan, talep eden ve üretmeye açık insanlar.
“Bir göçebe sabah kahvesini sokak kafesinde içer,” diyor.
“Ama akşam oradaki bir yazılımcıyla birlikte proje geliştiriyor olabilir.” O artık sadece tüketici değil; topluluğun bir parçasıdır.
Dijital göçebeyi ağırlamak yalnızca kira geliri elde etmek anlamına gelmiyor. Yerel hizmetlerden dijital girişimcilik kültürüne kadar birçok alanda etkileşimden bahsediyor.
“İnsanlar hâlâ dijital göçebeyi misafir gibi görüyor.” Oysa onlar misafir olmaya gelmiyor, ait olmaya geliyor.
Ve bu, ekonomide kısa vadeli harcamadan çok daha büyük bir etki anlamı taşıyor.
Almanya’da dondurma, Türkiye’de kahkaha
Andreas’ın gözlem gücü sadece ekonomik ya da teknolojik sistemlerle sınırlı değil. Zaman zaman küçük detaylarda, büyük toplumsal farkları yakalıyor.
“Berlin’de akşamüstü bir dondurmacıya gidin,” diyor.
“65 yaş üstü insanlar yalnız oturur, çocuk yoktur, kahkaha yoktur. Sessizlik hâkimdir.”
Bir mekândan söz etmiyor, toplumsal enerjinin biçimini tarif ediyor.
Türkiye’deki atmosferi ise başka kelimelerle anlatıyor.
“Burada bir kafeye girin; çocuklar, ebeveynler, yaşlılar aynı masada.”
“İnsanlar birbirine bakar, gülümser. Bu sadece alışkanlık değil, bir yaşam sinyalidir.”
O sinyalin adı, aidiyetti.
Ona göre dijital göçebe, Wi-Fi’den önce bu sinyale bağlanır.
“Kalmak için hız değil, karşılanmak gerekir,” demesi boşuna değildi.
Online yetmez, bağ gerekir
Andreas’ın dijital göçebe haritasında ülkeler internet hızına göre değil, bağ kurma biçimine göre ayrılıyor.
Ona göre bazı ülkeler bağlantı kurar ama bağ kuramaz. Bazıları ise teknolojik altyapısı sınırlı olsa dahi insan sıcaklığıyla kalıcı etki yaratır.
“Buralarda insanlar size bakar, bir şey söyler, temas eder,” diyor.
“Bu, dijital göçebe için hızdan daha kıymetlidir.”
Konuşurken “ekosistem” ya da “platform” gibi kelimeler kullanmıyor.
Onun dünyasında bağ kurmak bir altyapı değil, bir davet şekli.
“İyi bir bağlantı sizi online yapar, ama iyi bir insan bağı sizi orada tutar.”
Andreas’a göre, dijital göçebenin haritasını asıl onlar çiziyor.
Kahvesinden bir yudum aldı. Bahçedeki insanlara baktı.
Sonbahara rağmen Alanya’nın güneşi sıcaktı.