2020 Nasıl Geçecek?

    0
    118
    Küresel ticaret mücadeleleri geleceği nasıl etkileyecek? 2020’de dünya ve Türkiye’de beklenen ekonomik gelişmeler neler olacak? Global büyümedeki aşağı yönlü riskler sürerken Türkiye’de üçüncü çeyrek verileriyle ortaya çıkan iyimser hava önümüzdeki yıl etkisini gösterebilecek mi? Bu ve benzeri soruları ekonomi ve iş dünyasının önemli isimlerine sorduk. İşte yanıtları…

    Global piyasalardaki toparlanma sürecinin etkisiyle ABD ve Avrupa’da parasal genişleme kısmen başladı. ABD ile Çin arasındaki ticari müzakerelerin ilk faz anlaşması ve merkez bankalarının attığı adımların etkisiyle 2020’nin ilk 6 ayı için olumlu bir tablo çiziliyor. Finans piyasalarında olumlu yönlü hareketlenme başladı. Peki, bu atmosferden Türkiye nasıl etkilenecek? Gelişmiş ekonomilerdeki faiz indirimleri, Türkiye’nin sunduğu yüksek getiri küresel sermaye akımları için çekici bir unsur olacak mı? Uzmanlara göre ilk etapta Türkiye’ye bir miktar sermaye girişi bekleniyor. Aynı zamanda buradan çıkma planları olanlar varsa bunun azalacağı tahmin ediliyor.

    Türkiye’de ekonomi yönetimi para ve maliye politikasının hemen hemen tüm araçları kullanılarak büyüme desteklemeye çalışılıyor. Ekonomi yönetimi üç yıllık planında büyümeyi yüzde 5’te tutmayı hedefliyor. Türkiye’de kredi ya da fonlama alanlarında alternatifler artmaya başlıyor. Bu durum büyümeyi nasıl etkileyecek? Bu ve benzeri konuları iş ve ekonomi dünyasının önemli temsilcileriyle konuştuk. Four Seasons Hotel Bosphorus’ta bir araya geldiğimiz Piri Reis Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Fiba CP CEO’su Yurdaer Kahraman, CRIF Türkiye Genel Müdürü Kerem Özgür Araç, Seger Ses ve Elektrikli Gereçler Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Selim Baykal ve Mazars Denge Çin Masası Koordinatörü Halil İbrahim Topal dünya ve Türkiye ekonomisindeki beklentilerin yanı sıra faaliyet gösterdikleri alanlarla ilgili önemli bilgileri bizimle paylaştılar. İşte ayrıntılar…

    Erhan Bey, 2018’den bu yana dünya ekonomisinde büyüme, hep tahminlerin altında gerçekleşiyor. Bu durumun en önemli nedenleri nelerdir?

    ERHAN ASLANOĞLU: Son iki yıldır, birçok uluslararası kuruluşun tahminleri de hep revize edilerek aşağı yönlü geldi. Örneğin geçen yıl yaz aylarında 2019 dünya büyümesi 4.1 beklenirken bu rakam 3’e çekildi. Bunun elbette birçok nedeni var. Ancak en temel faktörün ABD ile Çin ticaret savaşı gibi gözüküyor. Aslında bu durum 2019’un başında çok net bir şekilde görüldü. Olumsuzluk özellikle ABD’de satın alma endeksi rakamlarına net bir şekilde yansıyınca FED harekete geçmekte daha fazla gecikmedi. ABD’de FED önce sabırlı olacağım dedi.

    Sonra sabredemedi. Faiz indirimine başladı. Ardından Avrupa faiz indirimi yaptı. Bu gelişmeler hem Avrupa’da hem ABD’de parasal genişlemeyi kısmen başlattı. Ayrıca birçok merkez bankası da faiz indirimi ve parasal genişlemenin farklı versiyonlarını uyguladı.


    Erhan Bey, ekonomi kötüye gidiyor kaygısıyla gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin aldığı tedbirler büyüme sorunlarına yansıdı mı? Finans piyasaları bu durumdan nasıl etkileniyor?

    ERHAN ASLANOĞLU: Ekonomideki büyüme kötüye gidiyor kaygısı ülkeleri harekete geçirdi. Dünya ekonomisinde, 250 trilyon doları bulan borç kaygının en önemli nedenlerinden biri. Öyle ya ekonomideki her yavaşlama bu borç nasıl ödenecek endişesini artırıyor. Reel tarafın büyüme sorunu acaba finans sektörüne yansır mı kaygısı da finans piyasalarının risk iştahını azaltacak bir faktör oldu. Bundan sonra da olacak. Şimdi geldiğimiz noktada ticaret savaşının seyri en temel faktör olma özelliğini koruyor. Ticaret savaşına yönelik birinci faz anlaşma ile bir ateşkes noktasına gelindi ABD ile Çin arasında. Bu çok önemli. 2020’nin temel belirleyeni olacak diye düşünüyorum.

    ABD ile Çin arasındaki mücadele bana göre bir hegemonya mücadelesi. Burada ticaret savaşının ötesinde bir ideoloji savaşı var. Teknoloji savaşı var. Birisi dünyanın en büyük diğeri dünyanın ikinci büyük ekonomisi. Bu mücadelede biri birinci diğeri birinciliğini korumak istiyor. Dolayısıyla uzun yıllar sürecek bu mücadele.

    Selim Bey, Türkiye’de ve Çin’deki iki fabrikanız ile kendi alanızda dünyadaki 10 büyük firmadan biri olarak gösteriliyorsunuz. Bir sanayici gözüyle 2020’den beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?

    SELİM BAYKAL: Diğer tüm sektörlerde olduğu gibi Türk otomotiv yan sanayi de global ekonominin seyrinden etkileniyor. Küresel yavaşlama üretim ve satışlarımızı düşürdü. İşlerin yeniden açılması, canlanması ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarının ne düzeyde seyir edeceğiyle doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları tüm dünyada ticareti kısıtlıyor. ABD-Çin anlaşması sağlanır ve Brexit süreci de iyi bir şekilde atlatılırsa Türk otomotiv yan sanayinde işlerin önü açılır. Brexit nedeniyle özellikle Avrupa’daki belirsizlik üretim rakamlarına negatif yansıyor. Ancak, 2020’den umutluyuz.

    Yurdaer Bey, Türkiye’deki görevinize başlamadan önce Avrupa ve Asya’daki 20 ülkede 130 AVM’yi yeniden yapılandırdınız. Bu deneyimlerinizden yola çıkarak sizin dünya piyasalarındaki 2020 beklentileriniz ne yönde?

    YURDAER KAHRAMAN: Dünyada beklenen büyüme oranı yüzde 3 civarında. Dünya artık eskisi gibi değil. Dünyada yaşanan gerilimler bir anda bitmeyeceğine göre Türkiye’nin kendi rolünü bulması gerekiyor. Sadece ABD ile Çin arasındaki ticaret müzakereleri değil örneğin ABD, Almanya ve Rusya arasında Kuzey Akım-2 Projesi sorunu var. Bu nedenle sadece kendi ülkemize değil dünyaya bakmamız lazım. Türkiye’nin ihracatındaki artış umut verici. Aynı zamanda İthalatta hedefler kondu. İngiltere ya da Güney Kore gibi ülkelerin ihracatının düşüşe geçtiği dönemde ihracat artışımızın önemini görmek gerekiyor.

    Kerem Bey, siz Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: Hükümetin 2020 için büyüme hedefi yüzde 5. Nitekim son dönemde birçok uluslararası kuruluş (OECD, IMF, Fitch) ve uluslararası yatırım bankaları Türkiye ekonomisinin gelecek yıl yüzde 3-4 civarında büyümesinin beklediğini açıkladı. Gelişmiş ülke merkez bankalarının genişleyici para politikalarının da etkisiyle global görünüm Türkiye gibi ülkeleri destekliyor.

    Erhan Bey, ABD’deki seçimin sonucu ABD-Çin arasındaki ekonomik müzakerelere nasıl yansır?

    ERHAN ASLANOĞLU: ABD seçimleri sonrası bu ticaret savaşının Trump seçilse de seçilmese de tekrar alevleneceğini düşünüyorum. Bu savaş Trump seçilirse muhtemelen bu daha şiddetli olacak. Bir demokrat seçilirse belki dozu biraz daha düşük olacak. Öyle ya da böyle bu mücadele mutlaka olacak. Bunları 2020 sonrası için düşünmemiz lazım.

    ABD seçimi kasımda. Finansal piyasalar bahsettiğimiz nedenlerle pozitif havayı satın aldığını görüyoruz. Örneğin borsalara yansıyor. Genelde finans piyasalarının bir moddosu vardı. Mayısta sat tatile git gibi. Risk almak istemezler çoğunlukla. Önümüzdeki yaz aylarında bu pozitif havanın yavaş yavaş dağılacağını düşünüyorum. Yaz dönüşü ABD seçimlerine girileceği için daha oynak ve hafif hafi aşağı giden bir yönde olacak. Ama bu olumsuz havanın büyümeye yansıması biraz zaman alır. Finans piyasaları ilk reaksiyonu verir ama global büyüme gelecek yılın tamamında bu yıldan daha iyi olur. Fakat finans piyasaları yılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş risk iştahını azaltmaya başlayacak kanaatindeyim. ,

    Erhan Bey, alınan faiz indirimleri kararları ve benzeri tedbirlerin global büyümeye etkisini gösterecek mi? Bu doğrultuda 2020’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

    ERHAN ASLANOĞLU: ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının ilk faz anlaşması, merkez bankalarını attığı adımlar 2020 ilk altı ayı için olumlu bir tablo çizeceğini düşünüyorum. Finans piyasalarında da gördüğümüz hareketler yeşil filizler, böyle biraz güneşli günler olacak. 2020’nin ilk yarısı en azından bu yıla göre daha iyi geçecek. Büyüme tarafında olumlu etkiler göreceğiz. Büyümede biraz toparlanma sinyalleri göreceğiz.

    Para politikaları etkisini genelde 6-18 ay içinde gösterir. Bu yılın yaz aylarında yapılan indirimlerin etkisini 2020’de daha net göreceğiz büyüme tarafında. Bu arada İngiltere’nin AB’den çıkış kararı yani Brexit’in piyasalardaki etkisi önemliydi. Ancak bu kararın ardından bir ticaret anlaşması olacağı için piyasaların kavgalı dövüşlü bir senaryodan daha pozitif bir moda gittiğini görüyoruz. Tüm bunlara bakarak önümüzdeki dönemde global anlamda biraz daha pozitif bir hava bekliyorum.

    Erhan Bey, 2020’de global ekonomide beklenen olumlu tablodan Türkiye nasıl etkilenecek?

    ERHAN ASLANOĞLU: Dış finansman ihtiyacı olan bir ülkeyiz. Dolayısıyla söz konusu atmosfer Türkiye’ye olumlu yansıyacak. Türkiye’nin jeopolitik olarak ABD ile ilişkileri arasında ekstra, ilave bir sorun yaşamayacağı varsayımıyla. Türkiye’ye bir miktar sermaye girişini beklemek buradan çıkış ihtimali varsa bunun azalacağını düşünmek gerçekli olur diye düşünüyorum. Türkiye ekonomi yönetimi büyümeyi yüzde 5’te tutmak gibi 3 yıllık bir hedef açıkladı. Şimdi bu yılın son çeyrek verileri, öncü göstergeler bize 5 civarı hatta biraz üstü bir çeyreklik büyümeye işaret ediyor. Bunu kredi büyümesinden anlayabiliyoruz. Yılı yüzde 0.5’e yakın artıda kapatırız.

    Yani ekonomi yönetimin hedefi tutar. Benim tahminim gelecek yılın ilk 6 ayında bu yılki ivmenin kısmen devam edecek. Yani şu son çeyrekteki ivmenin devam edeceğini tahmin ediyorum. Büyüme 5-5.5 olmasa bile 4-5 büyüme olacak. Ötelenmiş talebin devreye girmesi, kamunun maliye politikalarının devreye girmiş olması görece düşük faizin bir süre devam etme ihtimalleri bunu destekleyecek.

    Ama yılın ikinci yarısında ben Türkiye’nin yüzde 5 civarı büyümesinde bir kayıp olacağını düşünüyorum. Krediyle büyüyen bir ülkeyiz. Kredi büyümesini yüzde 15-20 olması gerekiyor ki biz yüzde 5 büyüyelim. Kredi büyümesinin olumlu olması için hem finans, bankacılık sektörünün yüzde 5 ve üzeri büyümenin kalıcılığı konusunda inancının daha fazla olması gerekiyor. Ancak o zaman kredi verme konusunda istekli olunur. Burada henüz o noktayı göremiyorum. Bankalarında finansal kurumlarında gelecek yıl tahminleri 3-4 civarında.

    Türkiye’de faizin inmesi ötelenen talepleri harekete geçirecek mi?

    ERHAN ASLANOĞLU: Tüketim talebi en önemli unsurlardan biri. Faizin inmesi talebi artıracak bir unsur elbette. Ancak ötelenen talebin beklenen bir ivme ile gelmeyeceğini düşünüyorum. Mutlaka geçen yıla göre daha iyi olacak. Ancak bu yılın eylülünde gördüğümüz o ivmenin birkaç ay içinde yerini biraz daha yavaş bir tarafa alacağını, iç talepteki bu yavaşlamanın Türkiye’de büyümeyi aşağı çekeceğini düşünüyorum. Özetle yılın ilk altı ayı biraz yukarı sonra yatay ve aşağı yönlü seyir bekliyorum. İlk 6 ay 4-5, ikinci altı ay 2-3 arası bir büyüme ile 3.5-4 civarı bir büyüme olacağını düşünüyorum. Çok olumlu şartlar olur, dünya pozitif olur, bizde bir takım reform süreçleri beklentilerin iyileştirir böyle bir süreç yaşarsak jeopolitik risklerimiz azalırsa büyüme 5’e yakın bir rakamda olabilir. Büyümenin sürdürülebilir olması için Yeni Ekonomi Programı’ndaki (YEP) makro, mikro değişimleri mutlaka başarması gerekiyor. Türkiye’nin mevcut kırılgan ıkları azaltacak bir değişime dönüşüme ihtiyacı var.Türkiye yerli enerji kaynaklarını daha fazla ön plana alan, ithalatını azaltan, tasarrufunu artıran, bu tasarruflarla yatırımını artıran ve onu ihracata dönüştürebilen bir değişim yapmalı. Bugüne kadar teşviklerle, desteklerle teknoloji ya da katma değeri yüksek ürünlerle öne çıkmaya çalıştık. Ancak arzu ettiğimiz noktaya gelemedik. Dünyada örneklerine baktığımızda Asya ülkeleri çok başarılı. Avrupa’da Polonya gibi örnekler var. Bizde buralardan dersler çıkarabiliriz. Bizim yapımıza, sosyolojimize uygun bir kamu özel işbirliği çıkarmalıyız. Tüm bunları yaparken Türkiye kendine özgü bir modeli ortaya çıkarmalı. Kamu özel sektör işbirlikleri gerçekleştirilmeli. Örneğin yüzde 40 kamu, yüzde 40 özel sektör ve yüzde 20’si halka açılmış şirketler oluşturulmalı. Merak edilmesin bu durum dünyada hiç yadırganmayacak. Zira dünya 2020’nin sonlarında 1930’ların versiyonuna benzeyen bir korumacılık dönemine girecek. Bu nedenle korumacı planlama küresel anlamda yaygınlaşacak.

    Yurdaer Bey, dış pazarlara açılma planları olan firmalarımız için önerileriniz neler olabilir?

    YURDAER KAHRAMAN: Hangi ülkeye giderseniz gidin eğer ev ödevinizi iyi yapmamışsanız şansınız yok. Herhangi bir ülkeye gidip bir ofis ya da merkez açmanız artık yeterli değil. Örneğin Çin’in ülkemizde yanlış bir algısı vardı. Artık oraya en iyi ürünlerinizi, en iyi elamanlarınız göndermiyorsanız girdiğiniz gibi geri çıkmak zorunda kalırsınız. FİBA CP olarak yürüttüğümüz tüm projelerimizde en değer verdiğimiz nokta sürdürülebilir olması. Bu nedenle bir yatırım kararı almadan önce söz konusu coğrafya hakkında detaylı saha araştırmaları yaparız.

    Yurdaer Bey, hangi projeler üzerinde çalışmalarınız var? Yeni yatırım planları yapıyor musunuz?

    YURDAER KAHRAMAN: Gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki tüm yatırımlarımızda bu hassasiyetimizi devam ettiriyoruz. Değer verdiğimiz yatırımlarımızdan biri olan M1 Adana’nın renovasyonunu tamamladık. Yaptığımız yeni düzenlemelerle kiralanabilir alanı 77 bin metrekareden 90 bin metrekareye çıkarttık. 2017’de resmi açılışını yaptık. AVM’miz operasyonda iken bu çalışmaları gerçekleştirmek gerçekten büyük bir operasyon ve emek gerektiriyor.

    Türkiye’nin önde gelen Ticari Gayrimenkul yatırımcılarından biri olarak, yurtiçi ve yurtdışında başarıyla faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Hali hazırda Türkiye, Çin, Romanya ve Moldova’da 10 AVM, beş ofis binası, dört rezidans kompleksi ve iki sinema kompleksi operasyonlarını yürütüyoruz.

    Yurtdışında; Çin’de Star Mall, Romanya’da; Plaza Romania, Bucuresti Mall, Plaza Romania Ofis, Anchor Plaza Ofis, Metropol Ofis, Incity Rezidans, Select Rezidans, Movieplex Sinemaları ve Moldova’da; Shopping Malldova yatırımlarımız ile varlık gösteriyoruz. Türkiye’de ise yönetimini üstlendiğimiz Gebze AVM, sahibi olduğumuz; İnegöl AVM, M1 Adana AVM, M1 Gaziantep AVM, M1 Konya AVM, M1 Kartal AVM İstanbul, Kartal Rezidans, Ofishane İstanbul ve Sinepark Gaziantep ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. Toplamda 600 bin metrekareden fazla kiralanabilir alan ve bini aşkın mağaza ile hizmet sunuyoruz.

    Yurdaer Bey, Çin’deki AVM’nizde hedeflenen doluluk oranlarına ulaştınız mı?

    YURDAER KAHRAMAN: Çin’de 10 milyon nüfusa sahip Shenyang şehrinde çok değerli bir AVM projesinin sahibiyiz. Yaklaşık 115 bin metrekarelik kiralanabilir alana sahibiz. Star Mall projemizde de diğerlerinde olduğu gibi önemli yenilemelere imza attık. Piyasa ihtiyaçlarından yola çıkarak yaklaşık 20 bin metrekarelik üç katlı bir alanı renove edip, 30 yeni mağaza ekledik. Şu anda yüzde 98 doluluk oranı ile çalışmalarımızı yürütüyoruz.

    Çin AVM sektörü geçen yıl yüzde 6 oranında büyüdü. Ülkenin nüfusunu düşündüğümüzde bu düşük bir rakam. Bizim beklentimiz yüzde 11 yönünde idi. Piyasa koşullarına baktığımızda Çin’deki operasyonumuzun gerek doluluk oranı gerekse ağırladığı markalarla başlı başına bir başarı hikâyesi olduğunu düşünüyorum. Çin’de gelecek yıllarda orta sınıf çok güçlenecek. Gelecek beş yılda bu segmentin 500 milyon insana ulaşması bekleniyor. Bizim alışveriş merkezimizi bu sınıfa hitap ediyor. Buradaki AVM’de uluslararası markaların yanı sıra Çin markaları da var. Çinli markalar çok ciddi bir şekilde büyüyorlar. Yüksek kaliteli markaların Çin’de sayısı artıyor.

    Halil Bey, Çinli firmalarla işbirliği planları olan ya da orada yatırım planları yapan şirketlerimiz nasıl bir yol izlemeliler?

    HALİL İBRAHİM TOPAL: Çince bilmeden de Çinlilerle iş birliği yapabilirsiniz. Çin’den ihracat yapan veya yurtdışında yatırımları olan Çin menşeli firmaların çoğunda artık İngilizce konuşan personel bulunuyor. Eğer iyi düzeyde İngilizce konuşabiliyorsanız bu kişiler vasıtasıyla Çinli firmalarla çalışabilirsiniz. Bununla birlikte, Çinlilerle rahat iletişim kurmanın en hızlı yolu, onların dilinde konuşabilmektir. Çince her ne kadar zor bir dil olsa da sempati uyandıracak ve toplantılarda açılışı yapabilecek 5 kelimeyi ezberleyebilirsiniz. Bu, aynı zamanda Çin kültürü hakkında da bilgi sahibi olmak anlamına gelmektedir. İyi düzeyde Çince bilgisi, Çinlilerin batı kültürlerinden farklı düşünce sistemini anlamak için en önemli etken.

    Kerem Bey, global trendleri en yakından takip eden bir isimsiniz. Yeni dünyaya hazırlanan şirketlerimiz nasıl bir yol izlemeliler?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: PSD2’nun (Ödeme Sistemleri Direktifi 2.0) devreye alınması ile finansal verinin sahipliği aynı zamanda bireyin kendisine de sunuluyor. Bu yapısal değişim Open Banking (Açık bankacılık) ile finansal kurumların dışındaki firmalara da kredi değerlendirme imkanı ve ürünlerinin yanı sıra müşterinin ödeme deneyimini de farklılaştırma imkanı sağlıyor. Dünyada birçok Fintech’in bu alanda katma değerli
    ürünler sunmak için çalışma yaptığını görüyoruz.

    CRIF Türkiye olarak bu yeni dünyaya hazırlanmak adına, Türkiye’de yerleşik Fintechlerle iş birliklerimiz söz konusu. HASO (Hemen Al Sonra Öde) Platformu ile 2019 yılı başından beri B2C alanında öncelikle e-ticaret firmalarına açık hesap ve taksit kararının verildiği uygulamaların geliştirilmesinde iş birliği yapıyoruz. Online alışverişlerde firmalar bireylerin onayı ile onların değerlendirmesini yapıp sepet tutarı ve ürüne de bağlı olarak açık hesap taksitlendirme yapabiliyorlar, tahsilat süreçlerini yönetebiliyorlar.

    Kerem Bey, şirketlerimiz dünya ticaretindeki değişen trendlere nasıl uyum sağlamalılar? Bu konudaki önerileriniz nelerdir?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: Dünya ticaretindeki trendlerin etkisiyle son yıllarda şirketler, ürünlerini yurtdışı pazarlara online kanallar aracılığıyla ulaştırıyorlar. Bu durum şirketlere bir yandan rekabet avantajı sağlarken, diğer yandan yerel pazarlarda yeni rakiplerle rekabeti getiriyor. Türkiye’deki büyük şirketlerin yanı sıra KOBİ’lerin de kendi bölgelerinin dışına çıkmaları şart. Bu konuda son yıllarda önemli gelişmeler sağlıyoruz ancak bu yeterli değil. Hızlanmamız lazım. Daha hala KOBİ’lerin çoğunlukla bulundukları ilçenin sınırlarının dışına çıkmadıklarını biliyoruz. Oysa global e-ticaret pazarının 2019’da 3.5 trilyon dolara erişecek. Bu muazzam pazardaki fırsatlardan şirketlerimiz daha çok yararlanabilirler. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan ‘İşlerin Geleceği’ raporuna göre önümüzdeki 10 yılda teknolojinin sanayiye olan etkisi çok daha hızlı bir şekilde artacak. Beklenen gelişmeler arasında mobil cihazlarda internet hızının artması, yapay zeka, büyük veri ve bulut teknoloji kullanımının daha da yaygınlaşması olarak sıralanıyor. Dahası incelenen firmaların yüzde 85’nin 2018-2022 yılları arasında son teknolojik gelişmeleri uygulamak üzere ciddi atılımlara ve yatırımlara hazırlık yaptıkları 2022’den itibaren robotlaşmanın ivme kazanmasıyla sanayideki paylarının yüzde 23 ile yüzde 37 arasında olması bekleniyor.

    Kerem Bey, bugünün dünyasında bilgi, işletmelerin sahip olduğu en değerli üretim faktörü haline geliyor. Artık dünyaya açılmanın yolu veriyi etkin kullanmaktan geçiyor. Bu konulardaki düşünceleriniz nelerdir?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: İşletmelerin en iyi kararları alarak rekabet üstünlüğü yaratmaları için bilginin sistematik ve planlı bir şekilde oluşturulması, sürekli olarak yenilenmesi ve kullanılmasının önemi de arttı. Dijitalleşmenin getirdiği değişimin bir gereği olarak günümüzde veri odaklı hareket etmek çok daha hayati bir anlam taşıyor. Şirketlerin özellikle satış & pazarlama, alacak yönetimi stratejilerinde veri odaklı hareket etmeleri pazar etkinliği, verimliliği anlamında bir zorunluluk haline geliyor. Veriyi etkin kullanamayan şirketlerin yola devam edemeyeceği bir dünya söz konusu.

    Kerem Bey, Türkiye olarak ne durumdayız? Büyük şirketlerin yanı sıra KOBİ’ler tarafında da veriye dayalı yönetim anlayışı gelişiyor mu?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: Son yıllarda büyük şirketlerin yanı sıra KOBİ’ler tarafında da veriye dayalı yönetim anlayışının geliştiğini görüyoruz. Özellikle ekonomide yaşanan daralmanın da etkisiyle şirketlerin, veri ve analiz taleplerinde önemli bir artış var. Ancak bu yeterli değil. KOBİ’lerde işler hala geleneksel yöntemlerle sürdürülüyor. Bu da çağın sunduğu olanakların kullanılamamasına neden oluyor. Bir tarafta dünyanın dört bir yanına açılmaya çalışan KOBİ’ler varken, diğer yanda bulunduğu ilçenin sınırlarının dışına çıkmayan çok sayıda KOBİ var. Geleneksel yöntemlerle ticaret yapan firmalar, şirketler mevcutta olduğu gibi sadece kendi ilçesinde satış yapmaya devam edecek. Bırakın başka bir ülkeye ürün satmayı kendi ilçesinin sınırını bile aşamayacak. Bunu mümkün kılmanın yolu da veriyi doğru kullanmaktan geçiyor. Dünyaya açılmak için öncelikle kendi ilçesinden bulundukları ile ve Türkiye’ye açılmaları lazım. Bunun için de bilgiye ve veri analizine dayalı şirket yönetim anlayışının geliştirilmesi lazım, yerel alacak sigortasından faydalanılması ve finansal okur yazarlığın arttırılması çok önemli.

    Çünkü bugün artık müşteri veli-nimet değil veri-nimet haline geldi. Artık rekabetçi piyasa şartlarında kazanmak, yaratıcı hamlelerin yanı sıra zamanında alınan sağlıklı kararlarla mümkün olabiliyor. Özellikle hızlı değişen pazarlarda ve kar marjlarının küçüldüğü alanlarda veriye dayalı yönetim, aynı hızda gelişen teknoloji ve analiz yöntemleri ile işletmelere daha isabetli kararları hızlı almalarına yardımcı olacak ve katma değer yaratacak yenilikleri mümkün kılacak potansiyeli sağlıyor. CRIF olarak, firmaların bilgiye dayalı kararlar alabilmelerini sağlayan katma değerli çözümler sunuyoruz. Global olarak 200’ün üzerinde ülkeden 300 milyon firmanın yer aldığı veri tabanımız ile müşterilerimizin yurtiçi ve yurtdışında potansiyel müşteriler ve tedarikçiler bulmasına destek oluyoruz. Aynı zamanda müşterilerimize, ticari ilişki içinde bulundukları veya ticari ilişkiye girecekleri firmalar hakkında risk raporları sağlıyor ve böylelikle ticari karar alma süreçlerine hızlı ve etkin bir şekilde destek oluyoruz. Ayrıca CRIF olarak müşterilerimize “Kredi Yaşam Döngüsü”nün her aşamasına yönelik gelişmiş ve daha bütünleşik çözümler sunarak ayırt edici bir rekabet avantajı sağlamayı amaçlıyoruz. Bilgiye dayalı erken uyarı sistemi ile şirketlerin olası bir sorunu önceden fark edip, çözüm yolları bulabilmelerine de imkân sağlıyoruz.

    Kerem Bey, e-ihracat konusunda şirketlere katkı sağlayacak ürün ve hizmetleriniz var mı?

    KEREM ÖZGÜR ARAÇ: “D&B Hoovers” ile sunduğumuz çözümlerle ihracatçı şirketlerin daha verimli aksiyonlar belirlemesine destek sağlıyoruz. Örneğin ihracatçılar geçmiş yıllarda yurtdışında müşteri ararken, hedeflerindeki ülkeye seyahat ederek ya da yurt dışı fuarlara katılarak potansiyel müşterilerini bulmaya çalışıyorlardı. Tahmin edileceği gibi bu süreç şirketlere ciddi zaman kaybı ve maliyet getiriyordu. “D&B Hoovers” ile ihracatçılarımız, 200 ülkede 150 milyondan fazla firma bilgisine bugün oturdukları yerden bir kaç dakika içerisinde ulaşabiliyorlar. “D&B Hoovers” kullanıcıları özelinde yapılan global araştırmalar da gösteriyor ki; dünya genelinde “D&B Hoovers” altyapısı kullanan şirketlerin potansiyel müşteri belirleme süreçleri üç kata kadar hızlanırken, satış kapatma oranları yüzde 60 oranında yükseliyor ve firmaların cirolarında yaklaşık yüzde 10 oranında artış sağlanabiliyor.

    Ayrıca 200 ülkede potansiyel müşterileri tespit ederken, buralardaki bütün firmalar için “CRIF Ticari Bilgi Raporları” da sunabiliyoruz. İhracatta başarılı olmak için doğru hedef pazarın belirlenmesi, gerçek potansiyel müşterinin bulunması ve bu müşterilerin iflas, ödeme risklerinin değerlendirilmesi gerekiyor.

    Halil Bey, iş insanlarımız Çin’de ticari müzakereler yaparken nelere dikkat etmeliler?

    HALİL İBRAHİM TOPAL: Çince ve Çin tarihine vakıf olmasalar dahi Çin ile uzun zamandır ticari ve kültürel iş birlikleri yapabilen kişilerin en büyük meziyeti sabırlı olmalarıdır. Siz ve ekibinizin Çin iş kültürü üzerine alacağı profesyonel tavsiyeler, işbirliği süreçlerinizin daha rahat geçmesine ve yanlış anlaşılmaların engellenmesine fayda sağlayabilir. Toplantı organize etmek, notları kayda geçirmek, iş planı hazırlamak sizin için önemli olabilir. Çin’le iş yaparken kültürlerini anlamak bunlardan çok daha önemlidir. Göreceksiniz ki eğer bu bilgilerden yoksunsanız yaptığınız diğer tüm hazırlıklar zaman kaybı olarak kalacak. Mağrur tavırlar Çinliler tarafından pek hoş karşılanmaz. İfadelerinizde ve davranışlarınızda Çinlilerle yakınlık kurmaya çalıştığınızı göstermek sizin lehinize olur. Doğrudan ve kesin bir tavır her zaman tahmin ettiğiniz gibi olumlu sonuçlar üretmeyebilir, esnek olmaya gayret gösterin. Çinli bağlantılarınız ile öncelikle karşılıklı güven kurmaya çalışın. Tüm görüşmelerinizde alçakgönüllü ve saygılı bir üslup kullanın. Seçtiğiniz kelimelere dikkat edin, “Hayır” gibi olumsuz ifadeler kullanmaktan sakının. Çinlilerin bunun yerine, “Değerlendireceğim, Belki, Neden olmasın veya Zaman gösterecek” şeklinde ifadeler kullandığını göreceksin. Toplantınız sonrası sizler için hazırlanmış iş yemeklerine iştirak edin. Hem siz hem de ekibiniz sabırlı ve sakin olmaya özen gösterin. Çinliler iş birliklerini büyütmeye ve ticaretlerini geliştirmeye çok isteklidirler. Onların içinde bulundukları koşullara saygılı ve sabırlı yaklaşırsanız sizin için ne kadar esnek olacaklarına şahit olabilirsiniz.

    Halil Bey, Çinli iş insanlarının iş yapış şekillerini daha iyi anlamak adına hangi konulara dikkat çekilebilir?

    HALİL İBRAHİM TOPAL: Çin kökenli firmalar uluslararası arenada boy gösteriyorlar. Birçok ülkeden farklı çok uluslu firma Çin’de yatırımlarını hızlandırıyor. Çin’in İpekyolu projesiyle daha çok iş insanı Çin’e seyahat etmeye başlıyor. Binlerce yıldır ticaretin merkezlerinden biri olan Çin’e seyahatlerinizde dikkat edilmesi gereken küçük ama önemli tüyolardan bazıları:

    Çinliler sıcakkanlı ve yardımsever insanlardır. Türkiye’den ve diğer Batı medeniyetlerinden farklı birçok yönleri vardır. İnternette yapacağınız küçük bir araştırma size Çin seyahatinizde birçok konuda avantaj sağlayacaktır. İşinizle ilgili küçük bir detay vermek gerekirse kartvizitinizi iki elinizle verin ve muhatabınızın kartvizitini iki elinizle alın. Bu bir saygı belirtisi olarak görülüyor. Aldığınız kartvizitleri asla bir kenara atmayın. Dikkatlice okuyun, toplantı masasında önünüze özenle yerleştirin. Toplantı bitiminde kartvizitleri itinayla dosyanıza yerleştirin. Bu ve benzeri birçok önemli detayı internette yapacağınız bir araştırmayla rahatlıkla bulabilirsiniz.

    Halil Bey, Çinli pazarı Türkiye turizmi açısından çok büyük bir potansiyele sahip olduğu belirtiliyor. Bu potansiyelin yeterince değerlendirildiğini düşünüyor musunuz?

    HALİL İBRAHİM TOPAL: Çin pazarı Türkiye turizmi açısından muazzam bir potansiyel taşıyor. Bunun için Türkiye, Çin’den Türkiye’ye gelen turist sayısını uzun vadede yıllık 4 milyona çıkartmayı planlıyor. Bu hedefe ulaşılabilmesi için öncelikle bu kadar Çinli turiste hizmet verebilecek bir altyapının oluşturulması gerekiyor. Çin pazarı Türkiye turizmi açısından büyük bir potansiyel taşımaktaysa da bu potansiyelin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi için Çinli turistle kendi dilinde iletişim kurabilme ve ona daha iyi hitap edebilme kapasitesinin artırılması, ulaşım imkanlarının geliştirilmesi, tur operatörlerinin ve diğer ilgili kurumların uzun vadeli stratejiler geliştirerek çalışmalarını buna göre şekillendirmeleri, kültür ve sanattan başlayarak spor turizmine kadar uzanan bir yelpazede ürün çeşitliliğinin sağlanması ve Türkiye’nin Çinli turist nezdinde tanıtımının daha etkin bir şekilde yapılması şart.

    Selim Bey, Tesla’nın tedarikçileri arasına girerek önemli bir başarıya imza attınız. Öncelikli bu projede yer almayı nasıl başardınız?

    SELİM BAYKAL: Bunun için ekip arkadaşlarımız çok iyi bir hazırlık yaparak Tesla’ya gidip sunum yaptılar. Onlarda bizim faaliyetlerimiz incelediler. Süreci iyi bir şekilde yöneterek bu süreçlerin sonucunda Tesla için üretim sözleşmesi imzaladık. Bunda elektrikli araç kornalarındaki çalışmalarında edindiğimiz tecrübenin etkisi hayli fazla oldu.


    Selim Bey, aynı zamanda yerli otomobilin kornasını üretiyorsunuz. Bu ve diğer yeni projelerinizden söz eder misiniz?

    SELİM BAYKAL: Yerli otomobil projesini üreten ekipten bu yönde bir talep aldık. Yakın zamanda yerli otomobilin detayları ve korna ile ilgili kısımlarda kotasyon aldık. Bu projenin yanı sıra farklı global markalarla pazara sunacakları yeni modellerinin kornalarını üretmemize yönelik görüşmelerimiz devam ediyor.


    Selim Bey, firmanız hakkın bilgi verir misiz?

    SELİM BAYKAL: Tamamen yerli sermayeli bir şirketiz. Bursa’da Çin’de iki fabrikamız var. Şirketimizin yıllık 20 milyon adet üretim kapasitesi var. Bugün ülkemizde ve dünyada önemli araç üreticileri ile yaptığımız anlaşmalarla elektrikli ve havalı korna üretiminde bir marka haline geldik. Dünya devi markaların kornalarını tedarik ediyoruz. ABD, Avrupa, Afrika ve Asya’da olmak üzere dünyada 70’in üzerinde ülkeye satış yapıyoruz. Türkiye’de rakibimiz yok. Ancak Çin’de 300 den fazla firma ile rekabet halindeyiz. Yeni yatırım planlarımız var. Önümüzdeki dönemde otomasyon ve teknolojiye yatırım yapmayı planlıyoruz. Ancak bu sayede rekabet avantajı sağlayabiliriz.