Portföy şirketlerinde kartlar yeniden dağıtılıyor

0
51

QNB Finansportföy, önümüzdeki döneme ilişkin hedeflerini fon büyüklüğü üzerine değil, fon getirileri üzerine kurmuş. Şirketin Genel Müdürü Egemen Erden, hedeflerinin sürdürülebilir olması gerektiğine dikkati çekerek, “Hedefimiz fon performansı olarak her zaman ilk çeyreğin içinde yer almak. İlk 5 şirket içinde olmak gibi bir hedefimiz yok. Ama fon getirilerinde ilk 5’te olmak gibi bir hedefimiz var. Bunu sağladığımızda büyüklükte doğal olarak gelecektir” diyor. Şu anda fon yönetimi pazarında yüzde 1 pazar payı bulunan şirket, önümüzdeki döneme ilişkin uzmanlaştığı alanlarda büyümek istiyor. Şirketin iyi olduğu alan da kendini hisse senedi ve esnek fonlarda gösteriyor.

Bu arada Egemen Erden, bir Ironman (Demiradam). Yani bir gün içinde yüzme ile başlayıp, bisiklet ve maraton koşarak yapılan yarışı tamamlayarak Ironman unvanını almış bir sporcu. Erden’in Ironman yolculuğu diyabet hikâyesiyle başlıyor. Spora başlayan Erden, zamanla hedeflerini yukarı taşımış. Buradaki deneyimlerinin yaptığı işe yansıyıp yansımadığı konusunda Erden şunları söylüyor: “Kimse benden böyle bir sonucu beklemiyordu. Aksine olur mu diyenler oldu. Dayanıklılık sporlarının size kazandırdığı belli öğretiler var. Bunları iş ve özel hayatınızda da kullanabiliyorsunuz. Örneğin, strese dayanıklılık. Yani yaptığınız her işte bir üretim için stresi kullanmak zorundasınız. Bu beklenenin üzerinde sonuçlar için kapasitenizin üzerinde çalışmanız anlamına geliyor. Gelişmek için stres gereklidir. Burada da stressiz çalışıyorsak, yeterince çalışmıyoruz demektir. Ama bu pozitif bir stres. Çünkü, bize üretkenliği öğretiyor. Diğer taraftan, antreman programlarında da vardır bu; yani bir gün kendinizi çok zorladığınızda, sonraki gün toparlanma sürecine girmelisiniz, dinlenmelisiniz. Bu işimizde de böyle. Orta ve uzun vadeli başarıyı hedeflediğimizde, stres yükledikten sonra toparlanma sürecini de sağlayacak bir yönetim stretejisi uygulamalısınız. Bunu spor hayatımda yaparken iş hayatında da uyguladığımı fark ediyorum.” Erden’e göre, herkes nasıl stres vereceğini bilir ama o toparlanmayı yönetmek ayrı bir farkındalık gerektiriyor.

QNB Finansportföy’de de ekibiyle birlikte bu dengeyi kurmak istediklerini belirten Erden, spora başlarken ilk motivasyonunun kızıyla uzun yılları birlikte geçirmek olduğunu, daha sonra faydalarını görerek çıtayı yukarıya taşıdığını söylüyor. Erden, bu süreçte yapamayacağını söyleyenlerin de olduğunu belirterek, “Başardıkça bakış açınızda değişiyor. En büyük engel aslında düşünce yapımız. Bu nedenle, QNB Finansportföy’de de bir şey yapmak istediğimizde “neden olmasın” diye düşünüyorum” diyor.

HİSSE FONLAR DA FARK YARATIYOR
Erden’in bu bakış açısının şirket çalışanlarını da motive ettiği görülüyor. Geçtiğimiz yıl hisse emeklilik fonları ortalama yüzde 45 prim yaparken, QNB Finansportföy’ün yönettiği Cigna Finans Emeklilik’in hisse fonunun getirisi yüzde 65’i aştı. QNB Finansportföy, ağırlıklı olarak hisse senedi ve hisse senedi bazlı esnek fonlar ile likit fonlarını yönetiyor. Erden, buraların güçlü oldukları ve fark yaratabildikleri alanlar olduğunu söylüyor.
Bu arada, 2018 yılı özellikle emeklilik fon yönetiminde rekabetin yoğun olacağı bir yıl olacak. Çünkü, bir emeklilik şirketinin kurucusu olduğu fonların en fazla yüzde 40’ını bir portföy şirketinin yönetebileceğine yönelik uygulama devreye girdi. Bu da bir emeklilik şirketinin en az üç portföy yönetimi şirketiyle çalışması anlamına geliyor. Bu nedenle katılımcılarının emeklilik dönemlerinde iyi bir getiri sunmayı hedefleyen emeklilik şirketleri, iyi getiri peşinde olacak. “Yüzde 40” kuralını olumlu bir karar olarak değerlendiren Egemen Erden, rekabetin her ortamda olması gerektiğini söylüyor. Şu anda yönettiği portföy büyüklüğünün yüzde 50’si emeklilik fonlarından oluşan QNB Finansportföy, Cigna Finans Emeklilik’in fonlarını yönetiyor. Ziraat Emeklilik ve Hayat ile de anlaşma imzalanmış. Bir emeklilik şirketiyle daha görüşmeler yapılıyor.

Bireysel emeklilik sektörü, Otomatik Katılım uygulamasıyla hızla büyürken yeni rekabet alanı fon getirileri olmaya başladı. “Yüzde 40” kuralı nedeniyle bu yıl fon sektöründe kartların yeniden dağıtıldığı bir yıl olacak. Erden, bu nedenle sektörde “yönetim ücretleri” üzerinden fiyat rekabetinin yaşanacağına dikkati çekiyor. Ancak, fiyat konusunda agresif politikalar izleyen kurumlar, bunun orta vadede sürdürülebilir olmadığını görecektir. Erden’e göre, bu nedenle sektördeki taşlar 2019’da yerine oturacak ve rekabet fiyattan getirilere yönelecek.
Diğer yandan, sektör içindeki oyuncuların stratejilerle ayrışacağını ifade eden Erden, “Bu da sağlıklı bir durum. Herkesin aynı işi benzer yapıyor olmasından ziyade, herkes iyi yaptığı işe odaklanacak. Bu nedenle 2018 yılının ana teması, bunların yerine oturacağı hareketli bir yıl olacak” diyor.

Bu gelişmelerin en büyük motivasyonunun emeklilik sistemini büyütmek olduğunu söyleyen Erden, emeklilik katılımcılarının tasarruflarının artmasıyla sistemin daha geniş bir tabana yayılabileceğini kaydediyor. Bilindiği gibi hükümetin de öncelikli konularından biri Türkiye’deki tasarruf oranlarını artırmak. Cari açığın ilacı olacak tasarrufların artması için 2013 yılından bu yana bireysel emeklilik destekleniyor. Yüzde 25 devlet katkısı uygulamasının ardından, 2017’de Otomatik Katılım devreye alındı. 9 Şubat tarihli verilerine göre, bireysel emeklilikte fon tutarı 68,7 milyar TL, devlet katkısı ise 10,3 milyar TL’yi aştı. Katılımcı sayısı ise 7 milyona yaklaştı. Otomatik Katılım’da ise 2,1 milyar TL’lik fon, 3,9 milyon çalışan var. Sektörün büyümeye devam ettiğini kaydeden Erden, Türkiye’de tasarruf oranlarının artmasının yapısal sorunlardan cari açığın yönetilmesinde önemli bir rol oynayacağını belirtiyor.

TEŞVİKLER SİSTEMİ BÜYÜTÜYOR
Bireysel emeklilik sektörü teşviklerle hızlı büyüse de fonların GSMH’ya oranı hâlâ gelişmiş ülkelerin gerisinde. Gelişmiş ülkelerde emeklilik fonlarının GSMH’ya oranı ortalama yüzde 17, Türkiye’de yüzde 5-6 seviyesinde bulunuyor. “Hızlı büyüyecek bir potansiyelimiz var” diyen Erden, sistemin tabana yayılabilmesi için bireylere iyi anlatılması gerektiğine dikkati çekiyor. Erden, Otomatik Katılım’da sistemden çıkışların yüksek olmasını hatırlatıyor. Sistemden çıkış oranı yüzde 60’larda. Bunun önüne geçebilmek için cayma hakkı 2 aydan 6 aya çıkartıldı. Yani, Otomatik Katılım’la sisteme üye olan bir kişi istediği takdirde 6 ay içinde sistemden çıkış yapabilecek. Ancak Erdem, bu sürenin “6 ay sistemde kalma zorunluluğu” şeklinde uygulanmasının daha iyi olacağı önerisinde bulunuyor. Çünkü, çıkmak isteyenler için 2 ay ya da 6 aylık süre fark etmiyor. Ancak, zorunlu olarak belli bir süre sistemde kalırsa, getirileri ve sistemin faydalarını görerek çıkmaktan vazgeçebilir. Bu tür uygulamaları “tecrübe” olarak ifade eden Erden, daha sonra bu tür değişiklikler olabileceğini ifade ediyor.
 Emeklilik fonlarının getirilerine uzun vadeli bakılması gerektiğine dikkati çeken Erden, 5 veya 10 senelik vadelerde getirilerin enflasyonun üzerinde olduğuna dikkati çekiyor. 2017 yılı hisse piyasaları için iyi bir yıldı. BIST yüzde 46 prim yaptı. Büyüme odaklı politikaların hisse piyasasına yaradığının altını çizen Erden şu değerlendirmede bulunuyor:

“2017 yılı hükümetin ekonomiyi tekrar ayağa kaldırmak için mali politikalarını bu yönde kullandığı bir yıl oldu. Özellikle KGF ile başlayan dalga yıl içinde farklı politikalarla sürdü. Yurtdışında da likidite bolluğunun devam etmesi ve risk algısının pozitif olması, gelişmekte olan ülkelere para girişinin sürmesini sağladı. Bu faktörlerin birleşmesi hisse piyasasına olumlu yansıdı.” Yılın başında kimsenin bu kadar iyi bir yıl olmasını beklemediğini kaydeden Erden, ocak ayında yaşanan devalüasyonu hatırlatıyor. Ancak, hükümetin aldığı hızlı ve etkili aksiyonlar, tedirginlikleri dağıttı. Bu arada, yurtdışında emeklilik fon portföyü içinde hisse oranı yüzde 50’lerin üzerinde. Türkiye’de ise yüzde 15’lerde. Hisse fonlarındaki iyi getiriler, emeklilik fonlarında da bu oranın artmasını getirebilir.

“Bu yıl geçen yılki başarı tekrarlanır mı?” sorusunu ise Erden şöyle yanıtlıyor: “Ciddi bir büyüme yılından geliyoruz. Bunu sürdürebilir miyiz? Piyasadaki yaşanabilecek riskler bunu ne derece tehdit eder konusunu tartıştığımız bir ortamdayız. Global konjonktürdeki risk algısı devam ediyor. Yani, hâlâ likiditenin gelişmekte olan piyasaları olumlu etkilediği bir süreçteyiz. Ama diğer taraftan ABD 10 yıllıkları yükselişe geçmiş durumda. Artık veriler daha kritik olmaya başladı. Türkiye olarak kırılganlıklarımızın yüksek olduğu bir yapıdayız üç-dört yıldır. Hem jeopolitik hem politik gelişmeler olsun. Bu kapsamda, esnek fonları öne çıkartıyoruz. Risk algımız temkinli olmakla beraber devam ediyor.”