Mesleki eğitime Alman teknolojisi desteği

0
98

Türk ekonomisini teknoloji odaklı bir üst seviyeye taşımaya destek amacıyla Almanya, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçekliği Türk meslek okullarına uygulamak için girişimde bulundu.

TÜRKİYE İLE ALMANYA tarihi, ekonomik ve siyasi bağları çok eskilere dayanan iki ülke. Bu ilişkilerde dönemsel iniş çıkışlar yaşansa da, temelleri sağlam ve sarsılmaz. İki ülke arasındaki ticari rakamlar her zaman tepelerde ve bu da kanıksanmış bir tablo. Ancak şu günlerde Almanya’nın asıl bir başka önemi, dünyayı dönüştürme yolunda olan dördüncü sanayi devriminde başı çeken ülke olması. Ve Almanya bu teknolojik know-how’ını Türkiye’nin eğitim sistemine katmaya ve de Türk iş dünyasının çok ihtiyaç duyduğu mesleki eğitimle buluşturmaya hazırlanıyor. Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği geleneksel yılbaşı balosunda Fortune Türkiye’ye özel bir röportaj veren Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dr. Markus C. Slevogt, Türkiye’de meslek eğitimi veren okullarda Almanya’daki sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin uygulanması için Türk Eğitim Bakanlığı’yla görüşmelerde bulunulduğunu belirtti. Bu henüz çok yeni bir proje ancak gerçekleşirse mesleki eğitim süresinde yüzde 80 gibi bir kısalma olabilecek ve aynı zamanda eğitimin kalitesi artacak. Nitelikli işgücü Türkiye ekonomisinin de sıçrama yapması için kilit önemde.

Baloyla ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz? Baloyu düzenlemenizdeki amaç nedir?

Odamızın Yeni Yıl balosu bir gelenek. Bu Türkiye’deki sekizinci balo. Odanın 900’den fazla üyesi var ve bu tür bir etkinliği düzenlemekten de büyük zevk alıyoruz çünkü bize, üst düzey şirketlerin üst düzey yöneticilerinin son derece seçkin bir ortamda bir araya gelmesine ve Türk-Alman iş ilişkilerinin kutlanmasına fırsat sunuyor.

Geçmiş yılı değerlendirecek olursak, Türk-Alman ticaret ve iş ilişkileri bağlamında neler söyleyebilirsiniz?

2018 ikili ilişkiler açısından çok iyi bir yıl oldu. 2017 çok zorluklara doluydu ve neyse ki geride kaldı. Türkiye ile Almanya arasında 37 milyar euro’luk bir ikili ticaret hacmi söz konusu. Türkiye’den Almanya’ya ihracatta iyi bir artış oldu. Bunun nedeni tabii önemli ölçüde, Türkiye’den alınan her şeyin daha ucuza gelmesiydi. Bu katalitik bir etki. Öte yandan, Almanya’dan ithalatta düşüş oldu ki bu da anlaşılır bir şey. Yine aynı nedenden dolayı (döviz kuru). Ama genel olarak çok iyi bir yıldı. Oda olarak, 2018 yılında ikili ilişkilere vurgu yapmak ve bu ilişkileri geliştirmek için çok fazla çalıştık.

Pek çok üst düzey Alman yetkilinin, Alman bakanların Türkiye ziyaretleri oldu ve aynı şekilde, Türkiye Cumhurbaşkanı Almanya’yı ziyaret etti. Bu ilişkilerin özellikle iki alanda derinleştirilmesi söz konusu: İlki, daha teknoloji odaklı iş faaliyetleri, ikincisi ise Türk-Alman işbirliği çerçevesinde, Türkiye’yi daha teknoloji yönelimli bir ekonomiye taşımak. Türk-Alman ticari ilişkileri bu alanlara özellikle odaklanıyor. Tüm bunların tepesinde de eğitime vurgu yapıyoruz. Eğitimdeki işbirliği son derece pragmatik, mesleki çerçevede ele alınıyor. Almanya’da bu segment Alman işgücünün daha nitelikli hale gelmesine, beceri sahibi olmasına katkıda bulunuyor.  Biz bunu Türkiye’de de pekiştirmek istiyoruz. Bu bağlamda Türk Milli Eğitim Bakanı’yla yakın ve yoğun temaslarımız var. Bu 2018’de lanse edilen, memnuniyet verici bir girişimdi ve şimdi bu yıl bunu biraz daha hızlandırmak istiyoruz.  Mesleki eğitimi sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklikle bütünleştirerek geliştirmeyi arzu ediyoruz.  Artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik eğitim süresinde yüzde 80’i aşkın bir kısalma sağlayabiliyor. Bu, Türk iş gücünü yeni bir eğitim düzeyine taşıma açısından da çok önemli. Kısacası, teknoloji ve eğitimde çok yoğun temaslarımız ve işbirliği var.

Bu anlattığınız çok önemli bir konu. Uygulama nasıl olacak? Almanya’dan eğitimciler mi gelecek?

Belki ilk başta gerekli olabilir. Sanal gerçeklik merkezleri kurulacak ve bu merkezlerde, ilk başta Almanya’dan ya da bu alanda ileri başka ülkelerden belli bir süreliğine eğitimciler gelebilir. Bu kişiler Türkiye’ye gelip yardım eder. Burada eğitilen Türk öğretmenler de bu çalışmayı sürdürür. Evet, başlangıç aşamasında belki iki, üç yıl bu tür sanal gerçeklik merkezlerinde eğitim için yurtdışından öğretmenler gelebilir.

Bu plan üzerinde halihazırda çalışıyoruz ve Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası olarak geçen yılın son iki ayında Türk yetkililere bu tür bir öneride bulunduk.  Yani aslında bu çok yeni bir şey. Türk tarafının bunu incelemesi, analiz etmesi gerekiyor. İki tarafın da bu süreci Türk sistemine nasıl mükemmel şekilde entegre edeceğini iyice anlaması şart. Çünkü eğitime yapılan herhangi bir yatırım, bu konudaki herhangi bir yaklaşım basit, dolaylı değil doğrudan ve Türk tarafı için de anlamlı olmalı. Bizim ticaret odamızın da bağlı olduğu Almanya’daki ticaret odası 150 yıldır mesleki eğitimi resmi olarak onaylayan bir kurum.  Ve bu sertifikasyonlar da en az üniversite eğitimi kadar iyidir. Almanya’daki genel olarak eğitim ve mesleki eğitimin DNA’sı çok kuvvetlidir. Ancak biz Almanya’daki eğitim sistemini ‘kopyala yapıştır’la Türkiye’ye uyarlayamayız çünkü her ülkenin kendi tarihi ve kendisine ait bir DNA’sı vardır. Bundan dolayı da hangi tür ilginç ve yararlı projelerin hızlı sonuca vardıracağını bulmalıyız.  Şimdi bunun üzerinde çalışıyoruz. Eğitim aynı zamanda Türkiye’nin teknoloji temelli bir ekonomiye sıçrama yapması için de gerekli. Halihazırda Türkiye’de teknoloji bir yerlerden geliyor ve burada pek çok şeye monte ediliyor. Tabii ki bu sofistike bir şekilde yapılıyor ancak Türkiye’de ARGE harcamaları GSYİH’nin yaklaşık yüzde 1-1,5 kadarı oysa Almanya’da bu oran yüzde 3-3,5 düzeyinde.

Teknolojide ileri olan Almanya aynı zamanda dördüncü endüstri devriminde de başı çeken bir ülke; bu konuda Alman şirketlerinin Türk şirketlerine katkısından, bir işbirliğinden söz edebilir miyiz?

Kurum olarak bizlerin Türk şirketlerine teknolojinin, dijitalizasyonun nasıl kullanılacağına dair bir danışmanlık sunması söz konusu değil. Bizler yalnızca kolaylaştırıcı bir görev üstleniyoruz, iki tarafı bir araya getiriyoruz. Nitekim kısa süre önce dijitalizasyonla ilgili bir event düzenledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden getirttiğimiz konunun uzmanları dijitalizasyonun farklı boyutları hakkında konuştular. Bu seminerlerde blockchain, büyük veri gibi güncel konular ele alındı. Hatta kripto para uzmanları da konuştu. Kirpto para bugünlerde çok yoğun tartışılan bir konu. Bizim görevimiz know how’ın nasıl aktarılacağını gösterebilecek doğru insanları getirmek.

2019 yılı Türk ekonomisi için zorlu bir yıl olacak. Bu durumda, Türkiye’deki Alman şirketleri nasıl bir pozisyon belirlemeyi düşünüyor. Yatırımlara devam mı yoksa daha temkinli, tasarruflu bir yaklaşım mı söz konusu?

Kanımca her ikisi; yani burada iki taraflı bir durum söz konusu. İş stratejisi hep üretkenlik ve verimlilik odaklıdır. Her şirket gereksiz para harcamamaya hep dikkat eder. Stratejisi her zaman verimliliğe odaklıdır. Ancak aynı zamanda fırsatlara da bakar. Almanya’dan yeni döndüm ve yatırımcılarla görüşmelerim oldu. Almanya’daki önde gelen eyaletlerinden birinin başbakanıyla da bir görüşmem oldu. Konu Türkiye’deki yatırımların teşvik edilmesiyle ilgiliydi ve bu konuda olumlu bir yaklaşım olduğunu gördüm. Uzun vadeli yatırım sanırım koşulların zorlayıcı olduğu dönemlerde daha elverişli oluyor. Bu gibi zor koşullarda varlık fiyatları düşüyor ve fırsatlar doğuyor. Eğer her şey pik noktada olursa, o halde niye yatırım yapalım ki? Evet, bazı zor aylar geçirdik ve belki önümüzde de zorlu bir süreç bizi bekliyor. Ama normalde bu, yatırım hakkında düşünmek için doğru bir zaman. Fiyatlar pazara girmek için cazip olabilir ve hatta belki mevcut yatırımın kapsamını genişletmek için de fırsat sunabilir. Ama Türkiye her zaman özellikle lojistik üssü olarak iyi bir yatırım ortağı.  Kuşak ve Yol Projesi bağlamında bu lojistik önemi daha da artıyor.

Çin halen yükselen bir güç. Almanya Çin’i nasıl görüyor? Tehdit mi fırsat mı?

Hayır, Çin bir tehdit değil. Her zaman bir fırsat olarak görüldü. Almanya yıllar önce Çin’e yatırım yapmaya başladı. Çin’deki en önemli yabancı yatırımcılardan biri Almanya. Bundan dolayı tehdit değil. Çin’e ilk ziyaretlerimde belki biraz naiftim. Çin hakkında konuşurken yeni gelişmekte bir piyasa olarak söz ediyordum. Ama Çinli muhataplarım buna itiraz ettiler. Onlar ülkelerini niçin yükselen bir piyasa ekonomisi olarak gördüğümü sordular. Bizi yanlış anlıyorsunuz çünkü büyük resmi görmüyorsunuz, bizler bizim bir numaralı konumumuzu talep ediyoruz, dediler. Bu anlaşılabilirdi. Nitekim birkaç yüzyıl geriye dönüp baktığınızda Çin’in bir zamanlar inovasyona odaklı, açık ara çok büyük bir ekonomi olduğunu görüyorsunuz.

Kuşak ve Yol projesine gelince, bu girişim Almanya ve Türkiye açısından benzerlikler doğuruyor. Almanya Avrupa’nın merkezinde ve Türkiye de bütün bir bölgenin merkezinde. Her ikisi de bu lojistik konumundan daha fazla yararlanmaya çalışacak. Proje doğudan batıya bir bağlantı oluşturuyor. Ve hem Almanya hem Türkiye bu bağlantı zincirinin halkaları. Örneğin, Üçüncü Boğaz Köprüsü demiryoluna uygun tek köprü. Bu Boğaz’da taşımacılığı düzenleme açısından bir inovasyon. Bu köprü Kuşak ve Yol projesi için çok önemli. Üçüncü havalimanı keza, ayrıca Almanya, Duisburg limanı da aynı şekilde… Avrupa’daki en büyük nehir bazlı liman. Sonuç olarak, Almanya ve Türkiye’nin bu girişimdeki rolü çok önemli.