Ayşegül İldeniz’in işi geleceği resmetmek

0
87

Ayşegül İldeniz, Intel’e 1998 yılında Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi’nden sorumlu pazarlama müdürü olarak katıldı. Sırasıyla Intel Türkiye Genel Müdürü, 67 ülkeyi kapsayan Türkiye, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanı ve EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi) yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.

2013’te Silikon Vadisi’nde çalışmaya başladı ve Intel Yeni Teknolojiler Dünya Başkan Yardımcısı oldu. Intel, 2017’de 40 milyar dolara ulaşacak giyilebilir teknoloji pazarının en büyük oyuncusu. İldeniz’in işi, geleceği dizayn etmek. Yepyeni teknolojilere ve bunların kullanım biçimlerine yön veriyor. Son derece renkli bir iş kadını. Dünyanın uç noktalarına trekking’e gidiyor, arkeolojik kazılara katılıyor, adrenalin bağımlısı, ekstrem sporlar yapıyor, tarihi dilleri öğreniyor, dünyayı geziyor, insanları anlamaya çalışıyor, tarihle bugünü birleştiriyor. İldeniz, yoğun programı arasında Silikon Vadisi’nden Fortune’un sorularını yanıtladı.
 
Intel’de kısa sürede Yeni Teknolojiler Bölümü Dünya Başkan Yardımcılığı’na yükseldiniz. Türkiye’yi Silikon Vadisi’nde temsil eden “en yüksek rütbeli” kadın unvanını taşıyorsunuz. Yöneticiliğiniz süresince karşılaştığınız belirsizlikler nelerdi ve üstesinden nasıl geldiniz?
Güçlü bir ekibim olmasaydı bu kadar başarılı olamazdım. Sanıyorum ki pek çok yöneticinin krizlerden ya da belirsizliklerden çekinmesinin en büyük nedeni, birlikte çalıştıkları ekibe güvenememeleri. Bana kalırsa en iyi önleyici tedbir doğru adamlara sahip olmaktır. Başkanlığım boyunca çok sayıda insan işe aldım ve sağlam bir ekip kurdum. Ciro itibariyle, dünyanın en hızlı gelişen bölgelerinde çoğu yıl en çok büyüyen şirket olduk. İnsan kaynağımız nitelikli olmasaydı bunu başaramazdık. Bir belirsizlik anında ekibinizle bir bütün olarak hareket edebilmelisiniz. Ekibinizi tanıdığınız kadar sektörünüzü ve pazarınızı da tanımalısınız tabii. Türkiye’de, krizle çalkalandığımız bir dönemde, teknolojiyi kullanmayan ve neden kullanması gerektiğini de bilmeyen insanlara teknolojiyi anlatmak da karşılaştığım zorluklardan biriydi. Bilgisayar ve teknoloji sayesinde hayatlarının kolaylaşacağını, zenginleşeceğini, aldıkları eğitimin iyileşeceğini, daha güzel sosyal faaliyetlere dahil olabileceklerini, katma değer yaratma güçlerinin artacağını anlatmaya ve bunun bir lüks değil bir ihtiyaç olduğunu izah etmeye çalıştık. Hedefler koymak, bir vizyon çizmek, dünya trendlerinin nereye gittiğini tespit edip en büyük getirinin nerede olacağına karar vermek, sanki çok bilinmeyenli bir denklemi çözmeyi gerektiren bir oyun gibi geliyor bana. İş hayatına bu şekilde bakmamın her zaman faydasını gördüm diyebilirim.
 
Dinamik pazarlara girme konusunda nasıl bir strateji izliyorsunuz?
Kendi adıma bir değerlendirmede bulunursam, bu kadar hızlı gelişen geniş bir coğrafyada böyle bir şirketi yönetebilmenin en iyi yolu, elinizden geldiğince bütün sorumluluğu ve karar verme yetkisini ekibinize vermeye çalışmak. Ben de mümkün olduğunca doğru insanlar seçmeye, bütün sorumluluğu ve karar verme yetkisini çalışma arkadaşlarıma vermeye çalışıyorum. Ekibimle çok yakın çalışırım. Doğru ve uyumlu, kendi kendini yönetebilen bir ekip oluşturmaya, ekibime amaç ve hedefi çok net biçimde vermeye dikkat ediyorum.
 
Bugüne kadar zor pazarlarda çalıştınız. Gelişmekte olan pazarlarda kriz riskine karşı nasıl bir yönetim izlediniz?

Bir düzen oturturken benimsediğim bir sistem var. Temel hedef yeterince büyük bir hedef olmazsa, takımınız hiçbir zaman istediğiniz sıçrama yeteneğini edinemez. Ortalama hedefler, ortalama performanslar doğurur. Bu sıçramayı yapabilmek için dünya trendlerinin tespitini yapmak ve açıkları yakalamaksa bundan sonraki adım. Eksik ne? O sıçramayı hangi eksik üzerinden yaratabiliriz? Bu açıkları hedefinizi başarmakta kullanmalısınız. İlk hedefim en büyük pazarlarda yani Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyeti, Suudi Arabistan ve Mısır’da çok başarılı olmaktı. Buradaki insanlar teknolojiyi kullanmak istiyor ama buna nasıl erişeceklerini ve bunu nasıl kullanacaklarını bilemiyorlardı. Biz de bilgisayar ve teknolojinin erişilemez olduğu algısını kırmak için oranın en büyük oyuncularıyla ve kimi zaman da devletle işbirliği yaptık. Oyun planımızı, bu insanların yüzünü teknolojiye çevirmek üzerinden kurguladık ve öyle büyük bir başarı yakaladık ki, neticede stratejimizi dünyaya ihraç ettik. Doğru sistemle, doğru insanlarla, doğru analizlerle ve kendine güvenle yarattığımız bu strateji şu anda “World Ahead” ismiyle anılan bir programa dönüştü. Doğru insanları işe alıp ülke müdürleriyle ülke ofisleri kurduk ve bölgenin en büyük oyuncularıyla bir ortaklık ağı yarattık.
 
Belirsizliği nasıl okuyorsunuz?

1998’de Intel’de Doğu Akdeniz ve Afrika olarak anılan fakat şimdiki ismi Türkiye, Orta Doğu ve Afrika olan bölgenin pazarlama müdürü olarak çalışmaya başladım. 1998 yılında Türkiye’de pazar oldukça küçüktü ve ülkenin bilgisayar penetrasyonu çok azdı. Başarılabilecekler konusunda çok büyük bir heyecan duyuyordum fakat pazarlamasını yaptığımız ürün konusunda henüz bölgede net bir algı oluşmamıştı. Yapılanma yavaş yavaş ilerlerken 2001 yılında, ülkemizde çok derin bir ekonomik kriz patlak verdiğinde Türkiye genel müdürlüğüne terfi ettim. O yıl sektörde tam yüzde 50’lik bir küçülme yaşandı. Bu kriz ve belirsizlik dönemini atlatmak için, hayatımın geri kalanında bana çok önemli bir yol gösterici olan cesur bir karar aldım. Bütün bu küçülmeye rağmen, merkez ofisi yatırımları artırmaya ikna ettim. Fakat şunu unutmamak lazım: Evet, büyümenin yaşandığı dinamik pazarlara girmek cesaret gerektiriyor ama asıl öne çıkacağınız an, o pazara başkalarının olmadığı bir vakitte girmekten geçiyor. Böylesi cesur kararlar alabilmek için yönetimin desteğini almanız şart. Doğru zamanda doğru riski alabilmeniz için, bütün o belirsizliği doğru okumanız gerekiyor. Öngörümüz, Türkiye’nin gelecekte Avrupa’nın en büyük beş pazarından biri olacağı ve bölgenin en büyük tüketici potansiyellerinden birine sahip olduğuydu. 2004’te Türkiye, Orta Doğu ve Afrika Bölge Başkanlığı’na atanmamın en büyük sebebinin, herkesin küçülmeye ya da en azından pasif kalmaya odaklandığı bir kriz döneminde kendinden emin bir risk almış ve karşılığını fazlasıyla görmüş olmam olduğunu düşünüyorum. Türkiye örneğinde yaptığımız başarılı hamle sayesinde, daha büyük bir bölgede de aynı atılımı gösterebileceğime dair hem bende hem de çevremdekilerde bir güven oluşmuştu. Genel müdür olduğum yıllarda da Türkiye hep en hızlı büyüyen ülkelerden biri oldu.
 
Giyilebilir teknolojilerin geleceğiyle ilgili neler düşünüyorsunuz?
“Giyilebilir teknolojiler” Nesnelerin İnterneti teknolojileri içindeki en önemli konu başlıklarından biri konumunda. Düne kadar hayal olan giyilebilir teknolojiler, hayatımıza hızlı bir giriş yaptı. Giyilebilir teknoloji ile bilgisayar teknolojilerini günlük hayata entegre ederek kullanıcılar tarafından giyilebilen her türlü elektronik cihaz ya da ürünü kast ediyoruz. Bunları kol saatinden gözlüğe, gömlekten vücut üzerine yerleştirilen silikon çiplere kadar genişletmek mümkün. 2017 yılı itibariyle söz konusu pazarın ekonomik büyüklüğünün 45 milyar dolara ulaşması, pazarda toplam 300 milyon adet ürün olması bekleniyor. Intel bu alanda yatırım yapan şirketlerin başında geliyor, giyilebilir teknolojiler alanında pazara yön veriyor. Intel’in buradaki asıl başarısı ise teknoloji ile giyilebilir nesneleri bir araya getirirken en önemli noktayı yani estetik kaygıları gözden kaçırmaması. Moda ve teknolojinin birleşimi gerçekten heyecan verici ancak giyilebilir teknolojiler alanında kişinin kendi tarzına uygun, moda eğilimlerini göz önünde bulundurmayan ürünlerin geleceği yok. Çünkü “İçimizdeki Ben”i yalnızca giydiklerimizle değil, yaşadığımız çağda kullandığımız ürünlerle de dışa vuruyoruz. Bu nedenle Intel olarak giyilebilir teknolojilerin yakın bir gelecekte hayatımızın vazgeçilmezi olmasında modanın çok ama çok büyük bir rolü olacağına inanıyor, hem dünya çapında hem de ülkemizde bu alanda öncü işlere imza atıyoruz. Moda, müzik, akıllı robotlar ve amatör geliştirici (maker) hareketi dünyasında yepyeni deneyimlerin öncü örneklerini vermeye başladık. Mesela New Balance, yeni modeline sensör yerleştirdi. Spor markası, 3D yazıcı teknolojisiyle ürettiği yeni modelinde Curie adındaki çipimizi kullanıyor. Bu sayede kullanıcıların aktivitelerinin akıllı telefonlardan takip edilmesini sağlanıyor. Yine İsviçreli lüks saat üreticisi TAG Heuer tarafından tasarlanan, Intel teknolojisiyle desteklenen ve Android Wear işletim sisteminin sunduğu olanaklardan faydalanan “TAG Heuer Connected” geçtiğimiz yıl satışa sunuldu. Diğer akıllı saatlerden farklı olarak klasik bir şıklık sunan “TAG Heuer Connected” firmanın klasik saat modellerinden Carrera’dan temel çizgiler taşıyor ve var olan akıllı saatlerin çok üzerinde özellikler de barındırıyor. Ancak burada da moda ve şıklık vurgusunu teknolojiyle bir araya getirmekle yetirmedik daha da öne çıkardık.
 
Teknolojiyi insanın mahremiyetini ihlal etmeden ilerletmenin ve insan hayatının zararsız bir parçası yapmanın yolu sizce?
Doğru noktadan ele alındığında teknolojinin ne kadar faydalı olabileceğini Intel’de geçirdiğim 17 yılda bizzat gözlemledim. Teknolojinin toplumun çok farklı ve dezavantajlı kesimlerinin hayatını nasıl zenginleştirdiğini, dönüştürdüğünü gözlemlediğim için, bu olguya olumsuz yaklaşmam mümkün değil. İnsanların hayatında fark yaratacağını düşündüğüm eğitim programlarını hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı yerlerinde devletlerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa yürüterek ilerlemeye, bizzat katkıda bulunmaya çalışıyorum. Bence bizim görevimiz, teknolojiyle şekillenen olumlu bir tablo çizip onu gerçekleştirmeye çalışmak. Bireyi teknolojinin bir parçası yapmak, mağduru değil. Farklı düşünmeye devam etmek ve bunu aynı zamanda teşvik etmek gerekiyor. Dünya üzerinde şu anda 7 milyar insanın 7 milyar farklı gelecek yaratabildiği, düşünce sürecinde daha aktif bir şekilde yer alabildiği, sosyal hayattaki varlıklarını güçlendirdiği, yönetim konusunda daha aktif söz alabildiği, çok daha açık ve farklı bir toplum oluşturabileceği bir şekilde kullanabiliriz teknolojiyi. Kişisel bilgilerin saklanması ve paylaşılması, kimin hangi bilgiye erişiminin nasıl gerçekleşeceği, hangi bilgilerin izin gerekmeksizin analiz edilebileceği, bireyin mahremiyetinin sınırlarının ne olacağı sorularının çok sesli bir şekilde tartışılması şart.
 
Intel, yeni işbirlikleriyle inovatif çözümler konusunda gelecekte hayal gücünü ne kadar zorlayacak?
Bir hayalperest olarak ben Intel’de işi hayal etmek ve çeşitli sektörler için bunu hayata geçirmek olan insanlarla birlikte çalışıyorum ve bundan ötürü gerçekten çok mutluyum. Bizim için hayal etmek asla bitmeyecek bir süreç. Dolayısıyla Intel’in önümüzdeki dönemde yine hayal gücünü zorlayacak teknolojiler geliştireceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun pek çok örneğini Türkiye’de de sunduk ve sunmaya devam edeceğiz.
 
Başarılı olmaya yönelik ipuçlarınız neler? Sizce başarı tesadüf mü?
Ben yapı olarak her zaman çok enerjik bir insandım. Heyecanı ve adrenalini çok seviyorum. İşimi çok seviyorum, benim için adeta bir hobi gibi. Bu da büyük bir keyifle çalışmamı, yoğun ve yorucu tempoya keyifle katlanmamı sağlıyor.

Öte yandan iş ve özel yaşam dengemi korumak, kişisel hobilerime zaman ayırmak için de ekstra çaba sarf ediyorum. Çok sayıda tutkum ve farklı ilgi alanlarım var. Bunların içinde en büyük tutkum tarih ve arkeoloji. Kendi deneyimimden yola çıkarak gençlere tavsiyem, öncelikle her zaman sevdikleri, hobi olarak gördükleri işi yapmaları. Böylece her zaman kendi alanlarında başka insanlara göre çok daha verimli olacaklardır ve yılmadan zorlukların üstesinden gelebilirler. Dünyayı gezmek, farklı ülkeleri, farklı kültürleri tanımak da özellikle her geçen gün sınırların daha da kaybolduğu, giderek daha global hale gelen iş dünyasında onları başarıya daha da yaklaştıracaktır.
 
İyi bir lider mi iyi bir yönetici misiniz?
İnsanın her başarısı, bir sonrakini getiriyor. Şu anki işimde, yani Intel Yeni Teknolojiler Bölümü Dünya Başkan Yardımcısı olarak Intel’in geleceğini resmediyorum; yepyeni teknolojilere ve bunların kullanım biçimlerine yön veriyorum. Artık global düşünmem, kuzey kutbundan Latin Amerika’ya, Çin’den Afrika’ya dünyanın farklı yerlerindeki insanların ortak noktalarını, ihtiyaçlarını, hayallerini doğru bir şekilde tespit etmem ve bunu yönlendirmem lazım. Bunu kavramadığım sürece bu işi yapma olasılığım yok. Dolayısıyla iş hayatımla ilgili kararlarda hep büyük pencereden bakmaya özen gösteriyor ve bir lider gibi davranmaya çalışıyorum. Bana göre lider olmak yönetici olmaktan daha zor. Hem işinizi iyi yapmalı hem de en zor dönemlerde en çalkantılı dönemlerde gemiyi en az zararla karaya yaklaştırmalısınız. Onun için kendimi hep bulunduğum ortamlarda bir lider gibi konumlamaya çalıştım. İş hayatında yönetici olunabilir ama yaratıcı bir lider olmak zordur.