Yeşil sahalardan yatırımcılığa

0
80

GÖKHAN İNLER’DE ILK TANIŞMADAN itibaren kendisini gösteren özellik, net olması. Group Medya’nın Profilo AVM’deki geniş ofisinin içindeki stüdyolarına gitmek için AVM’nin girişindeki Strabucks’ta buluştuğumuzda tanışma kısa ve samimi. “Merhaba, ben Gökhan” diyor ve tokalaşıyoruz. Ancak Gökhan’ı tanımak için tokalaşmanın üzerinden bir dakika kadar geçmesi gerekiyor.

Oluşturduğum çekim konsepti için tedarik edilen takım elbise, top ve forma gibi aksesuarların stüdyoya taşınması gerekiyor ve mesafe hiç de kısa değil. Gökhan, çekim için Damat Tween’den alınan iki takım elbiseyi ve bir başka poşeti sırtlanıp “biz taşırız” diyen arkadaşlarına “sporcu adamız, ne olacak” yanıtını veriyor. Bu ikna edici bir yanıt; üstüne gidilmiyor.

Daha sonra toplantı odasında oturup görüşmeye başladığımızda herkes Türk kahvesi içerken o sadece su içiyor. “Gökhan sadece su içer” deniyor ve “başka bir şey almaz mıydınız” sorusuna geçilmiyor bile. Aynı netlik, Gökhan İnler’in futbol kariyerinin ardından kendisine çizdiği rotayla ilgili olarak de mevcut. Futbolun ardından iş hayatına güçlü bir giriş planı var. İnler, bunun için şimdiden teorik ve pratik hazırlıklarına başlamış durumda. Kendisini hayatın normal akışı içinde bu yeni role göre metamorfoz tadında yeniden şekillendiriyor. O kadar net ki, “başka bir şey almaz mıydınız” diye sormak burada da mümkün değil.

Zihinsel ve fiziksel olarak nereye kadar gidebilirsem futbolda devam etmek isteyen İnler’in birinci önceliği futbol olsa da her spor gibi futbolda belli yaşlara kadar oynanabiliyor. “Sonrasında yine futbolun içinde sahaya yakın olacağım planlarım var” diyen İnler, “Futbol kariyerimi sonlandırdığımda Türkiye’deki yatırımlarımla iş dünyasına sağlam bir giriş yapmayı planlıyorum. İlgi alanlarıma paralel farklı sektörlerde de projeler geliştireceğim. Planlarım arasında özellikle spor ve futbol endüstrisiyle ilgili yatırımlar var. Ama şu an yürüttüğüm ve işin içinde olarak takip ettiğim iş kollarından bahsetmek isterim size. Bunlar, vakıf, evler ve eccopasta projesi” diye anlatıyor. Vakıf, inşaat ve eccopasta projesini 1, 2 ve 3 diye numaralayarak anlatması antrenmanlı geldiğini gösteriyor. O zaman bir kontratağa sıra geliyor.

Bu noktaya kadar gelmesinin hikayesini sorarak akışını kırmaya çalışıyorum. Ama rahat bir biçimde topu oraya geçirmeyi başarıyor.

“Ben futbolu çok istedim, çocukluğumdan beri. Sadece futbolu düşünüyordum. İş falan düşünmüyordum. Kalbimi yüzde 100 futbola bırakıyordum. Sonra zamanla tecrübe kazandım. İlk önce doğduğum yer olan İsviçre’deydim. Orada kulüplerde oynadım” diye anlatıyor. Sonra büyük transferler oluyor. Udinese ve Napoli…
Gökhan, “O transferler benim için çok önemliydi çünkü dil, yaşam tarzı, yemek… Her şey değişti. Annem babam olmadan kendim gitmem ayrı bir baskıydı ama bunu aşmayı başardım” diyor. Dili öğreniyor ve İtalya’da sekiz sene yaşıyor. Bunun oldukça uzun bir süre olduğunun altını çizen İnler, tatillerinde de “İtalya’nın güzel adalarına” giderek ülkenin mutfağını ve ülkenin kendisine bakarak öğrendiğini söylüyor.

Bu dönemde İsviçre’de yatırım yapmaya başlayan İnler, “O zaman yatırımları menejer ile yapıyordum ve fazla ilgilenmiyordum. İki sene önce menejerden ayrıldım. Kendi işlerimi kendim başarmak istedim. Artık ben karar verebilirim” diyor. Bu, futbol hayatının ardından İnler’in iş hayatında nasıl ilerleyeceği konusunda en kritik ve açıklayıcı ifade olarak görünüyor.

Bunun ilk adımı olarak vakfını şimdiden hayata geçirmiş durumda İnler. “Vakıf benim için çok özel ve önem verdiğim bir konu” diyen İnler, İnler Spor Eğitim Vakfı’nın (İSEV) yasal işlemleri geçen sene tamamlanıyor ve vakıf çalışmaya başlıyor. Vakıf klişelere değil, Gökhan’ın futbolculuk deneyimi sırasında gördüğü ihtiyaçlara hitap etmesi ile dikkat çekiyor. Yabancı dil eğitiminin de vakfın gündeminde olması bu nedenle şaşırtıcı değil.
İnler, “Profesyonel uzman bir kadro ile onlara sadece spor eğitimi vermek değil, sağlıklı beslenme, düzenli uyku gibi konularda alt yapısı sağlam oyuncular yetiştirmek amacım. Özellikle yabancı dil eğitimlerini sağlamak çok önemli. Ben şahsen bu yabancı dil eğitimine ayrıca önem veriyorum çünkü futbol kariyerim boyunca beş dil bilmenin avantajını yaşadım ve iş hayatına girerken de bunun değerini daha net görebiliyorum” diyor ve kendi deneyimi ile devam ediyor: “Dil bilmem İsviçre, İngiltere ve İtalya da oynarken inanılmaz bir avantaj sağladı bana. Adaptasyonum daha hızlı oldu. Bu çocuklarda bunu çok hakkediyorlar. Tabii en büyük hedeflerimizden biri de gerek ülkemizde gerek de yurtdışındaki spor kulüplerinde oynabileyecek, alt yapısı sağlam, iyi eğitim almış profesyoneller yetiştirmek. Bu güzel hedefleri gerçekleştiren bir elçi olabilmek çok büyük bir gurur. Vakfı kurmamın ve her aşamasında ekibimle beraber işin içinde olmamın en önemli sebebi, çocuklara bu imkanı sağlamak.”VAKIF ŞIMDIDEN YOLA ÇIKMIŞ OLSA DA diğer alanlar henüz şekillenme aşamasında. Futboldan sonra ne yapabilirim diye düşünen İnler, hobilerini işe çevirmeye yöneliyor. Bir hobisi evler olan İnler, tasarım ve inşaattan dekorasyona kadar birçok alanla ilgileniyor.

“Mesela İsviçre’de yatırım yaptım ve orada bir evim var. Onu gençlik yıllarımda Udine’de tanıştığım bir mimar arkadaşım ile birlikte kendim yaptım” diyor. Bu arkadaşıyla tanıştığında “öylesine” birkaç ürün alan İnler, daha sonra bu mimar ile arkadaş oluyor ve İsviçre’de kazandığı para ile yaptığı ilk evin tasarımını birlikte yapıyorlar. İnler, “A’dan z’ye her şeyi birlikte yaptık. O evde her noktayı bilirim. Ben bu konuda titizim. Işıkların nereye geleceğine kadar birlikte hesapladık. Müthiş bir ev çıktı. Evin fotoğraflarını çektirdik. Cep telefonumda var. Gösterebilirim. Belki beğenirsiniz” şeklinde konuşuyor. “Müthiş bir ev” diye kendi görüşünü belirttikten sonra bu sonucu karşısındakine empoze etmeye çalışmaması, titizliği ile birlikte İnler’in bundan sonraki iş hayatındaki başarısında önemli bir etken olmaya aday. Zaten futbol hayatı bunun kanıtını oluşturuyor. Yaptığı işi en ince ayrıntısına kadar bilerek iş adamı olmak -finansı da bilmek koşuluyla- yenilmezliğin formülünü oluşturuyor.
İnler, hobim dese de tasarım işinin hayatındaki yeri daha büyük ve buradaki başarısı da aynı formülle şekillenmişe benziyor. İnler’in bu alanda bugün geldiği noktayı anlatırken kullandığı formel ifadeler dikkat çekici: “Mimarlık, dizayn, tasarım dünyası da küçük yaşlardan itibaren ilgimi çekiyor. Çocukluk hayallerimden biri idi dekorasyon ile ilgili dizayn yapabilmek. Uzun yıllar İsviçre ve İtalya’da yaşadığım için o iki ülkenin piyasa değerlerini de bildiğimden, yakinen tanıdığım işinde çok başarılı bulduğum mimar bir arkadaşımla ortaklaşa bir design ve inşaat firması kurduk Ağırlıklı villa ve lüks rezidans inşaat projeleri üzerine faaliyet gösteriyoruz. 20-40 konutluk adetlerde iş hacmimiz oluyor. Ayrıca bu inşaat işlemleri bittikten sonrada profesyonel kadromuzla beraber a’dan z’ye evleri tasarlıyoruz.”

FUTBOLCU VE IŞADAMI KIMLIKLERI arasındaki geçişte nasıl bir değişim olacağını anlamak için bu iki anlatıma bakmak yeterli. İfadeler biraz değişse bile İnler’in özü ve yaptıkları aynı kalıyor. Bunu anlamak için evleriyle ilgili hislerini sormak yeterli. İnler’in “İsviçre ve İtalya Sardunya’da ve İstanbul›daki Zekeriyaköyde bulunan evlerimin dizaynımı kendim yaptım mesela. Birkaç arkadaşımın evini de ayrıca tasarladım. İç dekorasyondan çok keyif alıyorum. Daha çok doğal malzeme kullanmayı seviyorum. Yapılan malzemeye dokunmayı seviyorum. Dekorasyonda müşterilerimizin de zevklerine göre hareket ediyoruz ama ağırlıklı ahşap ve ahşap bazlı malzemeleri kullanıyoruz. Ahşabı gri, bej ve beyaz renkle kombinlemeyi çok seviyorum. Tasarladığımız bir masaya dokunduğumda son hale gelene kadar nasıl işlemlerden geçtiğini, nasıl büyük bir emek olduğunu bilerek hissederek çalışmak bana kendimi çok iyi hissettiriyor. İşimi aşkla yaptığımı hissedebiliyorum” şeklindeki sözleri İnler’in insani boyutunu ortaya koyuyor.
Gökhan İnler, profesyonel futbolcu olmak için birlikte yola çıktığı diğer arkadaşlarının bazılarının kendisinden çok daha yetenekli olduğunu ancak kendisinin çok çalışarak bugünkü noktaya ulaşmasına karşın bu disiplini yakalayamayan diğerlerinin –yetenekli olmalarına rağmen- geride kaldığını belirtiyor. Futbolla geçen yıllarda İnler’in karakterinde de önemli bir değişiklik gerçekleşiyor. Başlarda yumuşak başlı olan İnler, zamanla daha dik duran birine dönüşüyor. Takımda ya da sahada birisinin kendisiyle problemi olduğunda geçmişte içine kapanıp “bana neden böyle davranıyor” diye kendisini sorgulayan İnler, zaman içinde kendisiyle problem yaşayanların karşısına çıkıp “benimle meselen ne?” diye sorgulamaya başlıyor. Yaptığı her işte olduğu gibi bunun da arkasında bir felsefe var: kimse onuı sevmek zorunda değil ama aynı takımdayken kendisine küs olunması mümkün değil. İsviçre milli takımı kaptanlığına giden yolu, bu tavrın doğruluğunun kanıtı… Belki bunu oyunculuktan yöneticiliğe geçiş olarak İnler’in hikayesinde daha öne çıkan bir yere koymak yerinde olabilir. Bugüne gelindiğinde şekillenen işadamı kimliğinde de bunun önemli bir payı olduğu görülüyor. Oyuncu ve kaptan kimliklerinin bileşimi ilgi çekici bir formülü ortaya çıkarıyor.

“Biraz da titiz, ayrıntıcı bir yapıya sahip olduğum için detaylarla uğraşmak onların üzerinde düşünüp yaratıcılığımı ortaya koymayı seviyorum. Aklıma koyduğum her şeyi hayata geçirmeyi seviyorum. Profesyonel   futbolcu olmam bana her yaptığım işte çok çalışkan olmamı, çok emek vererek her detayı düşünen bir kişilikle amacına hedeflenen ve gerçekleştiren bir birey olmamı öğretti. Profesyonel iş hayatımda da bu mottoyu uygulamaya çalışıyorum” diyen İnler’in gelecek planları yemek ve spor olmak üzere iki alana odaklanıyor.

YEMEK TARAFINDA, ECCOPASTA IŞI İnler’in yemek yemek, yemek yapmak ve güzel tatları keşfetmeye dayanan hobisinin işe dönüşmüş olacak. Pizzada Napoli’yi tek geçen ve Türkiye’de 200-300 gramlık makarna porsiyonlarının lüpletilmesine anlam veremeyen İnler, kendi yemek işinin arka planını “İtalya, İsviçre ve İngiltere’de uzun yıllar yaşadığım için bu kültürlerdeki yemekleri ve global mutfakların en iyileri ile karşılaşma sansım oldu. Yemek yapmayı çok seviyorum. Boş zamanlarımda arkadaşlarıma yemek yaparım. Özellikle İtalyan mutfağında hem damağıma hem de elimin lezzetine çok güveniyorum” sözleriyle anlatıyor. İnler, “Türkiye’de yaşadığım sürede gördüklerim bana –çok da iyi bir gözlemci olduğumdan- İstanbul yeme içme hayatında hala İtalyan mutfağının doyum noktasına ulaşmadığını düşündürüyor. Biz Türklerin en yakın olduğu damak tadına uyan en yakın mutfak İtalyan Mutfağı. Bu nedenle uzun bir çalışmanın ardından kendimin de en sevdiği tatlardan biri olan yüzde 100 Orijinal İtalyan Mutfağı “Ecco Pasta” markasını Türkiye’ye getiriyorum. Bunun için hummalı çalışmalarımız devam ediyor. İstanbul’a en uygun lokasyonda 300-350 metrekare büyüklükte tam donanımlı mutfağa sahip bu mekanı açacağız… Mutfak detayları markanın kriterlerine göre belirlenecek. Master-şef İtalyan asıllı olacak ve tabii ki Türk şef ve kadromuz olacak” diyor ve “Açılıştan sonraki hedefimiz eğer sevilir ve talep görürse -ki ben çok inanıyorum buna- diğer büyük illerimizde hatta Bodrum ve Çeşme gibi yazlık popüler mekanlarda da şubelerini açma hedeflerimiz var” diyor.

Gökhan İnler, yeme-içmenin yanında hayatının en önemli parçası olan futbol ve spor ile ilgili olarak kafasında bazı iş alanları kurgulamış durumda. “Dışardan çok rahat çok kolay gibi görünen bir spor futbol. Ama öyle değil. Yıllarca, her antrenman, her karşılaşmada futbolda ki bazı eksiklikleri tespit ettim. Bu anlamda sporda teknolojinin ve teknik ekipmanların kullanımını arttıracak, spor kurumlarının ve sporcuların hayatını kolaylaştırabilecek yeni ürünleri Türkiye pazarın entegre etmek istiyorum” diyor.

Futbolun ekonomisindeki değişim de burada yapılacak işlerin önemini artırıyor. Dört Büyükler’in kurtuluş formülü: Şampiyonlar Ligi KPMG Football Benchmark ekibi, Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline kalan sekiz takımın yedisinin finansal kârlılık açıkladığını ve bunlardan bir önceki yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılamayıp kasayı dolduramayan Roma’nın bu grupta vergi öncesi zarar açıklayan tek kulüp olduğunu tespit ediyor. Bayern Münih, son altı yıl boyunca en yüksek vergi öncesi kârı kaydederek, en iyi yönetilen kulüplerden biri olurken Türkiye’de bu seneki Galatasaray şampiyonluğundan önceki ki sezonu şampiyon bitiren ve Şampiyonlar Ligi’nde yer alan Beşiktaş, Mayıs 2017 faaliyet dönemi sonunda 4,7 milyon TL’lik net kâr elde ederek UEFA gelirinin önemini bir kez daha gösterdi.

Şampiyonlar Ligi’nde 2,765 milyon euro değerindeki Barcelona’nın 453 milyon euroluk Roma’ya elenmesine ve 1,33 milyon euro değer biçilen Liverpool’un yıldızlar topluluğu Manchester City’yi devirmesine dikkat çeken KPMG Türkiye Spor Sektör Lideri Hakan Uçak, futbol takımlarının kadroları için yaptıkları ciddi yatırımların başarıyı garantilemediğini belirtiyor. Uçak, ‘’Başarıda futbol takımlarının finansal büyüklükleri değil, takımı oluşturan oyuncuların ne kadar uyumlu oldukları önem arz ediyor” diyor.

Bu ifade Gökhan’ı futbolun geleceği için gerekli birikime sahip bir kimlik olarak karşımıza çıkarıyor. Bu da İnler’in hayalleri ile birleşen İçinde yaşadığım sektörü analiz etmek iyi gözlem yapmak futbolcuların ve antrenörlerin ve tüm futbol dünyasının işini kolaylaştıracak bazı özel ürünlerin teminini düşündürüyor. Örnek vermemiz gerekirse terapi makinesi, buzlu makineler gibi… Bu ürünlerle o an saniyeler içinde fayda sağlanabiliyorsunuz. Mesela terapi makinesi kapsamında lazer ultrason gibi özel malzemeler var. Sahada sakatlandığınızda hızlıca ultrason çektirerek belki zaman kaybetmeden büyük bir sakatlığı önlemiş olabiliyorsunuz ve doğru tedavinin uygulanmasını sağlıyorsunuz. Buzlu makineler ve içerikleri ile gene acil müdahaleler yapılarak herkesin hayatında zaman kazanılmasına sebebiyet veriyor. Özetlemek gerekirse, gelecek nesil sporcu ve sporcu adaylarının son jenerasyon teknolojik imkanlarla daha rahat, sağlıklı ve konforlu futbol oynamalarını kolaylaştırmak istiyorum” diyor. İnler, hayatını yönlendirdiği hobilerini işe çevirme yolculuğunda birikimi ile bunları gerçekleştirmek için avantajlı bir konumda bulunuyor. Ancak süper kahraman gibi görünen Gökhan’ın da bir Aşil Topuğu var: yaka iğnesi. Takım elbiseli fotoğraf çekiminde kravat yerine yaka iğnesi tercih eden Gökhan, iğnenin küçük vidasını yardım almadan takamayıp yere düşürünce üç beş dakika yerlerde parça arandı. Gökhan’ı Süleyman Orakçıoğlu’nun elinden bizim arkadaşlarımızdan birinin keskin gözleri kurtardı.