Yeşil Elektrik Ticaretiyle Türkiye Aslında Ne Yapmak İstiyor?

By Fortune Türkiye

İzmir Hyatt Regency Otel’e girerken ilk dikkatimi çeken şey, koridorda yükselen düşük frekanslı diplomasi trafiğiydi. Geniş ve aydınlık lobide katılımcılar ağır adımlarla salona yöneliyor, salon girişinde Türkçe ve Azerice konuşmalar birbirine karışıyordu. Program kartlarının kontrolü, kayıt sıraları ve ciddi bir hazırlık havası… Her şey, sıradan bir toplantıdan fazlasını işaret ediyordu. Türkiye-Azerbaycan 4. Enerji Forumu, TÜREK 2025’in gölgesinde değil, tam merkezindeydi. Ama daha yerime oturmadan aklımdan şu soru geçti: Türkiye’nin yeşil elektrik ticaretine dair bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, asıl hedefi neydi? Salt enerji ihracatı mı, yoksa bundan fazlası mı?

Salonda yerimi aldığımda, kürsüye ilk çıkan isim Azerbaycan Enerji Bakanı Perviz Şahbazov’du. Konuşmasına, Türkiye ile enerji alanında yürütülen ortaklığın “stratejik bir zorunluluk” olduğunu vurgulayarak başladı. Onun sözlerinde karşılıklı güven ve tamamlayıcılığın altı çiziliyordu: “Güçlü bir Azerbaycan-Türkiye enerji ortaklığı, hem ülkelerimiz hem de bölge için stratejik bir zorunluluktur.” Bu yalnızca diplomatik bir ifade değil, aynı zamanda enerji sektörünün temel gerçeklerinden biriydi. Boru hatlarından yenilenebilir enerjiye kadar genişleyen bu iş birliği, sadece petrol ve doğal gazı değil; yeşil hidrojen, karbon yakalama teknolojileri ve enerji depolama sistemleri gibi 21. yüzyıl konularını da kapsıyordu. Forum kapsamında oluşturulan 6 çalışma grubu — hidrokarbon, yenilenebilir enerji, elektrik piyasası, regülasyon, verimlilik, madencilik — bu dönüşümün somut göstergesiydi.

Şahbazov’un ardından kürsüye Azerbaycan Cumhurbaşkanının İklim Temsilcisi ve COP29 Başkanı Muhtar Babayev çıktı. Babayev, iki ülkenin küresel enerji güvenliğinde her zaman “sorumlu ortak” olduğunun altını çizdi. Ancak asıl dikkat çekici olan, Türkiye’nin yeni iklim yasasına yaptığı özel vurgu ve bu yasanın “tarihi bir kararlılık örneği” olarak tanımlanmasıydı. Bu ifade nezaketin çok daha ötesindeydi. Türkiye artık yalnızca enerji tüketen değil, enerji geçişinde aktif rol oynayan bir aktör olarak görülüyordu. Aynı şekilde Azerbaycan da yenilenebilir enerji yatırımlarıyla bu yeni enerji dilini öğreniyor, hatta bazı yerlerde konuşmaya başlamıştı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ise kürsüye çıktığında, daha büyük resmi çizdi. Sözlerinin merkezinde iki kavram vardı: tamamlayıcılık ve güven. Türkiye ve Azerbaycan’ın jeostratejik konumu, kaynak çeşitliliği ve altyapı yetkinliğiyle birbirlerini tamamladığını vurguladı. Burada dikkat çeken örneklerden biri, Azeri-Çırak-Güneşli ve Şahdeniz sahalarında yürütülen ortak çalışmalardan Şafak-Asiman’a, oradan Karabağ ve D-230 gibi yeni projelere uzanan enerji zinciriydi. Bu zincirin bir ucu TANAP’a, diğer ucu Iğdır-Nahçıvan Doğalgaz Boru Hattı’na dayanıyordu. Yani mesele yalnızca enerji arzı değil; bölgesel barışa katkı ve diplomatik bağların derinleşmesiydi.

Bayraktar konuşmasında elektrik iletimine özel bir parantez açtı. Türkiye-Nahçıvan elektrik hattı ve Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-Bulgaristan arasında yürütülen Yeşil Elektrik İletimi ve Ticareti Projesi, enerjinin artık yalnızca yer altından değil, sınırlar üstü bir düzlemden aktığını gösteriyordu. Özellikle yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin Avrupa’ya taşınması, Türkiye’yi yalnızca bir köprü değil, merkez ülke konumuna getiriyordu. Ve belki de forumun asıl mesajı da burada saklıydı: Enerji artık sadece üretim değil, erişim, paylaşım ve ortak gelecek inşası demekti.

Forumun sonunda Bakan Bayraktar ile Şahbazov’un imzaladığı protokol, kağıt üzerinde klasik bir işbirliği belgesi gibi görünse de, alt metni oldukça güçlüydü: Türkiye ve Azerbaycan, bundan sonra sadece iş birliği değil, birlikte yön belirleme iddiası taşıyor. Bu, yalnızca hükümetler arası değil; kamu-özel sektör bileşenleriyle daha geniş bir çerçevede yapılandırılan bir vizyondu. Ve o vizyonun içinde enerji, artık sadece bir “ürün” değil, geleceği birlikte yazmanın ana diliydi.

Forumdan ayrılırken fark ettim ki artık enerji diplomasi masalarında konuşulan megavat değil, güven. Kilometre değil, ortak vizyon. Ve sanırım bu yüzden bu forum, yalnızca teknik değil; aynı zamanda politik, kültürel ve duygusal olarak da anlamlıydı. Soruya dönersek: Yeşil elektrik ticaretiyle Türkiye aslında ne yapmak istiyor? Cevap, sadece bir ihracat politikası değil… Cevap, yeni bir ortak gelecek kurmak.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...