ECB ışıkları söndürdüğünde herkes eve dönecek

0
44

 BERNANKE’NIN 2013 YILINDA verdiği sinyalden sonra faiz artışlarının geleceği ve ardından da FED’in bilançosunu pasif bir şekilde küçülteceği net bir şekilde açıklanmıştı. Dolayısı ile özellikle gelişmekte olan ülkelerin kendisine “çeki düzen” vermek için yeterli süresi vardı. Oysa daha önemli olan bir dinamik özel sektörün yani yatırımcıların elinde bulunan fonların hareketi olacak. Oxford Economic’in hesaplarına göre 2017 yılında bono piyasasında 1.2 trilyon dolar civarında olan uluslararası sermaye hareketleri 2018 ve 2019 yıllarında ortalama 500 milyar dolara gerileyebilir. Bu zaten yükselen enflasyon, artan global risk algısı ve hızlanan büyüme nedeni ile yukarı hareket eden bono getirilerinde daha da sert bir yükseliş anlamına gelebilir. Euro bölgesi yatırımcıları ECB’nin varlık alımları nedeni ile domine ettiği daha doğrusu likidite ve getiri bırakmadığı yerel bonolardan kaçarak uluslararası piyasalara girdiler. Ve son 4 yıl için sınır ötesi bono yatırımlarında 1 numara olarak öne çıktılar. Onların yaptığı alımlar neticesinde sadece Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda değil ABD gibi gelişmiş piyasalarda da bono getirileri ekonomik dinamiklerin gerektirdiğinden daha düşük seviyelerde seyretti. Euro bölgesi bonolarının değerlerinin düşeceğini/getirilerin artacağını düşünüyorum. Ancak akım üzerinden baktığımızda şayet Alman bundları 1 veya 1.5% getiriye yükselirse, ortada bir kriz olmadığı varsayımı ile, Avrupalı yatırımcıların önemli bir kısmı 2.90%’dan ABD tahvili yerine bunları tercih ediyor olacaktır. Medyada çıkan bazı analizlerde ülkelerin verdiği faiz oranları karşılaştırılır ve sıralama yapılır. Oysa ciddi bir fon tahvil yatırımı yaparken kur riskini de hedge edecek
yani bir gidere daha katlanacaktır. Bu nedenle kurlarda volatilitenin yükseldiği bir dönemde sadece yüksek faiz getirisinin yabancı yatırımcılar için çekici olacağını varsaymamamız gerekiyor. Öte yandan belki de asıl tartışmamız gereken konu “bono yatırımının” doğru bir yatırım olup olmadığı. Nakit akımınızın netleşmesi maksadı ile alınan sabit getirili enstrümanların portföylerde yeri ve önemi tartışılamaz. ABD tahvillerinin 1926-1982 yılları arasında reel getirisi sıfır oldu. O tarihten 2010’ların başına kadar olan yıllık getirisi ise 6.67%. Reel getirilerin çok daha düşük olmasını ve özellikle devlet tahvillerinde sorunlar yaşanmasını bekliyorum. Unutmamak gerekiyor ki bazen fanatik bir şekilde tavsiye edilen Altın 1980’lerde 800 dolar zirvesini gördükten sonra aynı seviyeyi ancak 2007’de bir kez daha görebildi.