Yapay Zekada ihtiyacımız Ferhan Şensoy

0
58

İSTANBUL’U SATIYORUM’DA adım adım ilerleyen senaryo, bir yapay zeka algoritmasını aratmayacak güzellikle bu iş için kullanılan öğrenme motorlarından birinin temeline oturabilir. Ya da İçinden Tramvay Geçen Şarkı bu iş için kullanılabilir. Diğer tiyatro oyunlarının kurgularından da farklı düzeyde örnekler alınabilir ama beni en çok etkileyen İçinden Tramvay Geçen Şarkı’da işçi ile kızı arasında geçen konuşmadır.

Babası (Ferhan Şensoy) kızına (Hümeyra) biraz da neşeli bir şekilde ülkede yaşananları anlatırken sohbet, fabrikada kurşun kalem üretiyoruz diye silah üretilmesi noktasına kadar gelir. Kız, babasına “sen bunu yedin mi” minvalinde bir soru yönelttiğinde “İşçi sınıfı yer mi” yanıtını alır ve arkasından katarsis… Siri’nin kendisine küfredildiğinde sohbeti kesmesi kadar etkileyici bir akış.

Ancak Şensoy’un düşünce yapısında asıl etkili olan müzikal dahil farklı biçimleri denediği oyunları kadar süreci eleştirel değerlendirmeyi bilmesi. Bunlardan ilki ürün geliştirmeye ve ikincisi de gerçek zamanlı analitiğe karşı düşüyor. İkincinin en çarpıcı örneklerinden biri, “adam tiyatro bileti almaya kapıcısını gönderiyor” şeklindeki sözleriydi. Sol duyarlılık bu sözlere derhal kapıcıları aşağılama yaftası ile yanıt verdi. Halbuki bir ürünün yaşam çevriminin bütün aşamalarını kontrol etmeye dayanan sürdürülebilirlik modeli buradaki konudan farklı bir şey değil. Eğer birisi, gideceği tiyatro oyununun biletini “bize şuradan bir bilet al, akşam hanımla gidip izleyelim” diye aldırtıyorsa bu, muhtemelen çok da gerek olmayan bir etkileşimin başlangıcını oluşturuyordur. Bu izleme alışkanlığının günümüzdeki karşılığı, bir performans gösterinin karanlıkta sergilenen bölümünde canlı yayın başlatıp cep telefonunun ışığı ile ortamın canına okumaktır. Bu da, ikinci ekran ya da üçüncü ekran kullanmaktan son derece farklıdır. Bunları neden yazıyorum? Çünkü robot konuşmaya başlayınca birileri çıkıp üçüncü dünya savaşını robotlar çıkacak diyor ve kendisine vokal yapan koca bir koroyu yanında buluyor. İlk iki dünya savaşını insanlar kendi başlarına çıkarma gücünü bulurken bugün neden işin robotlara devredilmesinin gerekeceği bir muamma. Ama insan zekası böyle çalışıyor.

Ferhan Şensoy, Ashton Kutcher’in Steve Jobs’ı canlandırdığı Jobs filmini bir kez daha izlerken aklıma geldi. Ben filmde yazılımcıyı kovma sahnesine takık olduğum için kaçırdığım ayrıntılar varmış. Bunlardan biri de, Jobs’ın 10 bin dolar gibi o döneme göre düşük bir fiyattan satılmasının yerinde olacağının planlamasını yaptığı bilgisayarlarının daha çok kâr getirsin diye yüksek fiyatla satılmaya çalışılması ve bunun sonucunda pazarın IBM’e kaptırılması Jobs’ı delirtir. Yönetim kurulunda bir aptalın hatasını üstlenmeyeceğini söyleyerek şirketten uzaklaştırılmasına neden olacak yola girer ve kısa bir süre sonra kumpasa kurban gider.

Bu değerlemenin bir benzeri Şensoy’da tiyatro salonundaki bölgeler bazında vardı. İndirimli biletle salona girebilirdiniz ama arkada ya da balkonda oturmak koşuluyla. Şensoy, hem ucuz bilet alıp hem de en önde oturmanın mümkün olmadığını anlattığında ne yalan söyleyeyim anlamamıştım. Ancak bu değerlemenin çok doğru olduğunu bugünden geriye bakınca rahatlıkla görebiliyorum. Aksi takdirde yüksek ücretle oraya gelenleri enayi yerine koymuş oluyorsunuz.

Bunların hepsinin ötesinde bu değerler sistemini oturtmadığınızda kendinizi ve çevrenizi ileri taşıyacak bir ekosistemden de mahrum kalıyorsunuz. Ortalıkta bir değer olmayınca her şey anlamsızlaşıyor. Taksim Gezi Parkı’nın yanına tonlarca beton dökerek yapılan köprünün tamamlanmasının ardından parka asılan “Gezi Parkı’nı Harbiye’ye bağlayacak olan ekolojik bir yaya üstgeçidi inşa ediyoruz. Yayalar köprüyü kullanarak araç trafiğine girmeden Taksim ve Harbiye istikametine kesintisiz olarak ulaşabilecekler” yazılı pankart bu sarmalın eseridir. Kaldırımda giderken eşime araba çarpması bir kenara, bizim hangi Ar-Ge’miz “ekolojik köprü” diye bir şey yarattı ve neresinden yarattı?