Daha yeni başlıyor

0
62

TÜRKIYE BILIŞIM VAKFI (TBV) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı’nın özenli bir çalışma ile ortaya çıkardığı yeni kitabı Daha Yeni Başlıyor, dijitalleşme dalgasını doğru yerden yakalama konusunda paha biçilmez değerlendirmeler içeriyor. Faruk Bey’in kendisinde daha fazlası var. Kanyon Suvla’da kitabını tanıtmak için düzenlenen toplantıda kitabını baskıdan önce okumaları için arkadaşları ve dostları ile paylaştığını söyleyince hemen Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’na sordum “size de gönderdi mi” diye. Bülent Bey, kitabı okuduğunu ve beğendiğini söyledi; beğenmesinin sebebini ise şöyle açıkladı: “Ben teknolojiye onun kadar yakın değilim ama benim de anlayacağım şekilde yazmış.” Brookings Institute’a akıl veren birinin kitabını beğenmemenin çok da mümkün olmadığını söyledim; güldü. “Hala onlara akıl vermeye devam ediyor” dedi.
 
Birkaç sene önce Brookings Institute ile Türkiye Bilişim Vakfı arasında kurulan işbirliği zeminini anlatmak için düzenlenen, Kanyon Konyalı’daki yemeğin sonunda sorduğum soru üzerine verdiği yanıt, kitabın üzerinde oldukça uzun bir düşünme ve çalışma sürecinin söz konusu olduğunu düşündürdü. Faruk Bey, daha yerli ve milli otomobil tartışması ortada yokken Türkiye’nin bu konuda dünya trendlerinin tepesine oturacak bir yakalım belirlemesi gerektiğini söylemişti. Konuyu ayrıntılı konuşma fırsatı bulamadan bir sonraki randevularımıza gitmek üzere ayrılmıştık.
 
Teknoloji ile tanışıklık anlamında Bülent Eczacıbaşı’na göre tam karşısında bulunan duayen Kemal Cılız da kitabın 60’ıncı sayfasına kadar gelmeyi başarmış biri olarak kitabı çok iyi olduğunu söyledi.
Kemal Bey, “Kendi görüşlerine de yer veriyor ama çok iyi araştırmış. Her bölümde çok uzun bir kaynakça listesi bulunuyor” dedi. Hem akademisyen hem de girişimci yanı bulunan Cılız’ın bu yorumu da önemli.
Ancak benim için daha ilgi çekici yorumu yapacak kişi başkaydı. Toplantının sonlarına doğru Faruk Bey’in yanına gidip “Samimiyetle söyler misin, neden bu kitabı bu kadar uğraşarak yazdın” diye sordum. Faruk Bey, “Yapmak gerekiyordu” dedi ve sonrasında derse başladı:
 
 Dinsel kurumlar hariç bugünkü kurumların hepsinin Fransız Devrimi’nin ardından geçen 200 yılda ortaya çıktığını ve bugünün ihtiyaçlarına yanıt verememeleri boyutu ile sorgulanmaları gerekiyordu. “50 yıl önce benim eğitim görürken karşılaştığım kurumla oğlumun 10 yıl önce eğitim aldığı kurumların aynı olmaması gerekiyor” dedi.
Haklıydı ve bu kadar çaba harcayarak bu kitabı üretmesi için bu yeterince güçlü bir neden oluşturuyordu. Faruk Bey ile sohbetimiz bu noktada bir kez daha kesintiye uğradı. Bir gazeteci arkadaşım oradan ayrılıyordu ve Eczacıbaşı’na “Sonraki kitaplarınızı merakla bekliyoruz” dedi. Faruk Bey’in yanıtı daha fazla konuşmaya yer bırakmıyordu: “Ben yazar olma peşinde değilim. Bu kitabı birşeyleri değiştirmek gerektiğini düşündüğüm ve bunları tartışmak istediğim için yazdım.”
Teknoloji dünyasında reklam, pazarlama ve satış gibi alanlarda değil gerçekten teknolojinin içinde olan isimlerde bu tür tavırlarla daha sık karşılaşmaya başladım. Geçen sayımızda TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik ve Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Başkanı Rahmi Aktepe’nin Sanayi 4.0 konusunda harekete geçmek gerektiğine işaret eden sözlerine yer vermiştim. Hemen hemen aynı günlerede Siemens AG Yönetim Kurulu Üyesi Klaus Hermlich, sohbetimizin sonunda “Geçenlerde bir basın toplantısında soru soran gazetecilere ‘şimdi harekete geçme zamanı, haydi harekete geçelim’ dedim diye” başından geçen bir olayı ayrıntılı olarak anlatmaya başlamıştı.
 
Ve bunların ardından Faruk Eczacıbaşı’nın kitabı geldi. Sanırım havada bizi çok kötü etkileyen bir virüs var. Daha ağırbaşlılarımızdan sayılabilecek Siemens Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Geliş bile Bayern Münih-Beşiktaş maçının oynandığı günlerde Münih’te yaptığı toplantıda –bütün geceyi hastanede geçirmesine karşın- Türkiye’nin kalkınması için Ar-Ge fabrikaları kurması gerektiğini büyük bir heyecanla anlatıyordu.
Teknolojideki büyük dönüşüm ve bunun bireylerin hayatında yarattığı büyük değişimin ardından kurumsal tarafta da yansımasını bulması gerektiğine duyulan inanç, belki de bu “gençlerin” kanını kaynatan bu durum.

Ancak benim için en heyecan verici olan, diş hekimim Selim Pamuk’un muayenehanesinde yaptığımız teknoloji tartışmaları. Selim Bey, ağzımı video kalitesinde görüntüleyip 3D baskı ile yaptığı protezleri ile ağzımdaki enkazı bir sanatçı edasıyla bir şeye benzer hale getirirken
bunun iş modelini nasıl değiştirdiğini anlatıyor. “Randevu yönetimi” ile bu modelde çok daha fazla sayıda hastaya bakarak iş hacmini artırmanın mümkün olduğunu söyleyen Selim Hocam, Anadolu deneyimine de sahip bir isim olarak bu şekilde köyünden kasabaya tedaviye gelen diş hastalarının aynı gün içinde işlerini bitirerek geri dönebildiklerini anlatıyor. Bu ilk anda hesaplayamayacağınız kadar büyük bir zamansal ve ekonomik verimlilik artışı yaratıyor.
Dişçi koltuğunu bilgisayar destekli tasarım/üretim (CAD/CAM) analizinin yapıldığı bir mekana çevirebilen Selim Hocamla sohbet ederken Faruk Bey’in harekete geçmekten neyi kastettiğini çok iyi anlıyorum. Bu sayıdaki Çığır Açan Kadınlar dosyasını hazırlarken de aynı şeyi hissettiğimi söyleyebilirim.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu başta olmak üzere Türk yazarlarının İstanbullu aydınların Anadolu’da nasıl “Yaban” kaldıkları konusunda yazdıklarını hatırlayınca maceranın heyecanı daha da artıyor. Bakalım bu yeni teknolojik dönüşüm dalgası ortaya ne çıkaracak.

Daha yeni başlıyor.