Vize sadece ‘vize’ değildir!

0
52

Tüm Avrupa Birliği’nde vizesiz seyahat için; dönemin Başbakanı Davutoğlu, çok değil 2016 Haziran ayı için tarih vermişti. 2016 yılı başında yasaların en kısa zamanda çıkarılacağını ve artık Türk vatandaşlarının AB üyesi ülkelere vizesiz seyahat edebileceğini açıklamıştı. Bu açıklama; o dönemdeki geçerli pasaport sahibi Türk vatandaşlarının sayısından ve ortalama seyahat istatistiklerinden yola çıkıldığında çok değil 1-1,5 milyon vatandaşımızı ilgilendiriyordu. Sayı az gibi görünse de bu “özgürlüğün” yarattığı hava çok olumluydu. 

Bir buçuk yıl önce AB’ye vizesiz gidebilmeyi hayal ettiğimiz noktadan ABD ile “vize krizine” gelindi. ABD; “Müslüman yasağı” olarak bilinen 5 müslüman ülkeye (Libya, İran, Suriye, Yemen ve Somali) uyguladığı gibi bir yasak getirmedi. Sadece Türk vatandaşlarının; göçmen vizesi hariç; Türkiye’den vize alabileceği faaliyetlerini durdurdu, yani “vize dükkanlarını” kapattı! Türk vatandaşları diğer ülkelerdeki ABD konsolosluklarından vize alabiliyorlar ancak bu hem meşakkatli, hem de masraflı bir süreç olduğundan pratikte vize yasağına benzer bir sonuç doğuyor. Doğal olarak karşılıklılık prensibi nedeniyle Türk tarafı da eş/benzer bir yasağı hayata geçirdi. Bu yazı yazıldığı sırada bu sınırlamaların esnetilmesi ile ilgili karşılıklı heyetlerin görüşmelerinin başladığı ve ilerleme kaydedildiği haberleri geliyordu. “İlerleme” deniyorsa benim bundan anladığım; tamamen kalkmasından çok; sağlık, eş/akraba konuları veya eğitim gibi konularda bazı esneklikler sağlanabileceğidir.
 
Vize; kendi ülkenize gelebilecek insanların sayısını sınırlamak ve gelmek isteyenlerinde arasından sizin istedikleriniz seçme şansı veren bir uygulama. Bunu ne kadar sıkı tutar, ince eleyip sık dokursanız o kadar az sayıda insan ülkenize gelir, ne kadar gevşek tutarsanız o zaman da elini kolunu sallayan ülkenize girer. Ülkeler arasındaki dostluğa, ticarete ve kültürel bağlara bağlı olarak vize uygulamaları ülkeden ülkeye doğal olarak farklılık gösteriyor. Ancak son birkaç on yılda özellikle havacılık ve teknolojideki gelişmeler ülkeler; arasındaki fiziki mesafeleri kısaltmış, seyahat imkanlarını misli şekilde artırmıştır. Hal böyle olunca da vize artık “ateşsiz silah” olarak da kullanılabilir hale geldi. Özellikle de bizim gibi gelişmiş ülkelere mal ve hizmet ‘satmak’ isteyen gelişen ülkelere karşı…
 
Bir de buna bizim gibi Ortadoğu’ya komşu, Batı’nın politikalarında farklı politikalar izleyen bir ülke iseniz bu silah çok daha fazla kınından çıkabiliyor. Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısını yaptığı AB bölgesine vizesiz seyahatin mümkün olduğu durumla, AB ülkelerinin vize konusunda “cimri” davrandıkları bir ortamın, dış ticareti ne kadar olumsuz etkileyeceği hepimizin malumu.
 
Bölgemizde yaşanan savaş hali, ülkemizde geçtiğimiz yıl yaşanan bombalı terör eylemleri, yabancı sigorta şirketlerinin Türkiye’yi “kapsama alanlarından” çıkarmalarına neden olmuştu. Özellikle sağlık sigortalarının Türkiye’yi kapsamadığı yabancı yatırımcılar ve işadamları; artık mal almak, görüşmeler yapmak için Türkiye’ye gelmekten çekinir hale gelmişlerdi. Türk işadamları mal satabilmek, tekstilciler koleksiyonlarını tanıtabilmek için artık onların ayağına gider olmuşlardı. Şimdilik yok ancak önümüzdeki günlerde AB ile gerilen ilişkiler; “vize silahının” gündeme gelmesine neden olacak olursa, özellikle ihracatçı iş adamlarımız bir kez daha zorlanabilecekler.
 
ABD ile olan vize krizinin devamı halinde bunun sadece ABD ile sınırlı kalması ihtimali de düşük. Dünyanın süper gücünün “vize kısıntısı” yaptığı bir ülkeye, başka ülkelerin de ‘soğuk’ bakmaları ihtimali artacaktır.
 
Bu nedenle vize meselesini sadece basit bir “seyahat izni” olarak algılamaktan çok “ticaretin anahtarı” olarak görmekte büyük fayda var. Özellikle de büyüme stratejisini bizim gibi ihracat dayandırmış bir ülke için!