‘Borçlular cenneti’ ne zaman cehenneme döner?

0
35

Türkiye’den bahsetmiyorum tabii ki… Avrupa’daki şirketlerden söz ediyorum! Borçlu şirketler bir yandan yüzde 0,40’lık eksi faiz ortamında düşük faiz öderken, diğer yandan Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) özel sektör tahvillerini almaya başlamasıyla yepyeni bir fırsatı daha yakaladı.

ECB; ilk aşamada parasal genişlemeyi yapabilmek için, üye ülkelerin çıkarmış oldukları tahvilleri alıyordu. Ancak bu tahviller teknik olarak “tükenince” veya getirileri eksiye dönünce yeni yöntemleri devreye soktu. Bunların başında da özel sektör tahvillerini almak geliyordu. Sadece ECB mi? Japon Merkez Bankası (BoJ) da geçtiğimiz ay şirketlerin bonolarına yatırım yapan borsada işlem gören fonları (ETF) satın alabileceğini açıklamıştı.

Mart ayında aylık alımları 60 milyardan 80 milyar euro’ya yükselten ECB şirket tahvillerini de almaya başlayacağını açıklamıştı. 12 Ağustos itibariyle de yapmış olduğu şirket tahvili alımları 16 milyar euro’ya ulaşmış durumda. Yine de yeterli “makbul” tahvil olmadığından alımlar istenen hızda gerçekleş(e)miyor.
Şirketler de bu durumdan istifade etmenin basit ve hızlı bir yolunu bulmuş. O da, önce kapalı devre tahvil ihraç et, sonra da bunları ECB’ye sat! Normal koşullarda büyük miktardaki tahvil borçlanmaları halka arz ediliyor. Bireysel ve kurumsal yatırımcılar da ihale veya halka arz yoluyla yapılan bu satışlardan tahvilleri alıyor. Diğer bir yöntem de “kapalı devre arz”. Bu yöntemde sınırlı sayıda ve önceden anlaşılmış koşullarla ve yine önceden anlaşılmış alıcılara satış yapılıyor. Son haftalarda ikinci yöntem ile büyük miktarda tahvil ihraç ediliyor, ihracın hemen sonrasında bu ihraçlar ECB’ye satılıyor. Wall Street Journal’ın haberine göre İspanyol petrol şirketi Repsol’un 500 milyon, enerji şirketi Iberdrola’nın 200 milyon euro’luk kapalı devre tahvili ihraçtan kısa bir süre sonra ECB’ye satılmış.

Az kaldı… Merkez bankaları ya doğrudan şirketlere borç verecek, ya da şirketlerin ihraç ettikleri tahvilleri doğrudan alacak. Reeskonttan geçtim, doğrudan borç verir hale gelecekler. Hatta bankacılık sistemini bile devreden çıkaracaklar. Borçlular için adeta cennet! Peki bu cennet ortamı daha ne kadar devam edecek? Kim bu saadet zincirini kıracak? Piketty’nin 21.Yüzyılda Kapital eserinde bahsettiği “süper profesyoneller” güçlerini korumaya devam ettiği sürece bu zinciri kırmak kolay olmayacak. Apple başta olmak üzere ABD şirketleri neredeyse üste faiz alacakları kadar ucuz borçlanmaları ile kendi hisselerini satın alıyor. Hem hisse başına temettü performanslarını artırıyorlar, hem de hisse senetlerinin fiyatlarını yükseltiyorlar. Wall Street’te son üç-dört yıldaki yükselişin ve son haftalardaki tarihi rekorların ardındaki en önemli sebep bence buydu.

Bazı yatırım bankalarının türev işlemleri için tutmak zorunda oldukları teminatlara da eksi faiz uygulamaya başlamışlar. Eksi faiz daha nice sorunlar yaratacak. Henüz başındayız. Peki bu dönemin sona erdiğini söyleyecek “işaret fişeğini” kim çakacak? İhtimaldir ki bu görev yine FED’e düşecek. FED Başkan Yardımcısı Fischer’in “Hedeflerimize çok yakınız” açıklaması belki eylül ayını değilse de aralık ayını işaret ediyor olabilir.

Kasım ayındaki başkanlık seçiminden önce FED’in faiz artırmasını bekleyenlerin sayısı neredeyse bir elin parmakları kadar. Aralık ayı için de beklentiler henüz katılımcıların yarısına bile yaklaşabilmiş değil. Haziran ayında bir artış, aralık ayında da ikinci artışı bekleyen birisi olarak hiç değilse birini “tutturacağımı” düşünüyorum. Bu artış negatif faiz dönemini bitirir mi? Japonya ve AB dışındaki ülkeler için belki…
Asıl mesele FED’in önümüzdeki faiz artışından sonra faiz artışlarına devam edip etmeyeceği. Bunu ancak bir sonrakinin ne zaman yapılacağını duyduktan sonra söylemek mümkün olacak.