17 yıl öncesini unutursak…

0
38

2001 krizine bizleri getiren neydi diye baktığımda; devasa bütçe açıklarını, bütçe dışındaki yüzlerce fonu, kamu bankalarının görev zararlarını ve bankalarını kendi cepleri gibi gören banka patronları ilk aklıma gelenlerdi. Yüzde 70-90 arasında seyreden ve neredeyse 10 yılı aşkın devam eden “süper enflasyonu” ve bankaların döviz açık pozisyonlarını da unutmamam gerek. Bütçe dışı fonlar; bir yandan bütçe disiplinini bozarken, diğer yandan da enflasyonu ve kamu harcama disiplinini ciddi oranda “bozuyordu”. Özal’ın mirası olan bütçe dışı yüzlerce fon ve kamu bankaları, kendisinden sonra gelen politikacılar tarafından da hoyratça kullanıldı. O günlerin mali disiplinsizliği sonrasında devasa bir kriz ile karşı karşıya kaldık. Bu krizin sebebi anayasa kitabı fırlatılmasından kaynaklanan bir politik kriz değil, duvara toslamış bir ekonominin daha fazla yola devam etmesine izin vermeyen parasal ve ekonomik bir kriz idi. Nedenine; umarım detaylı çalışmayı yapar isem, orada değineceğim.

Gayri Safi Milli Hasılamızın yüzde 17- 18’ine denk gelen bir maliyet doğuran bu krizi unutur, 2001 krizini hazırlayan şartların yeniden zuhur etmesine neden olur isek, gelecek nesiller bunu asla affetmeyecektir! 2001 krizi gibi bir krizin olmasını beklemiyorum. Ancak bazı kötü alışkanlıklarımız depreşiyor.

En başında 2017 yılı itibariyle; 2002’den bu yana en büyük medar-ı iftarımız olarak dünyaya ‘pazarladığımız’ mali disiplin konusu “esnemeye” başladı! Bütçe açığı planlananın üzerine çıktı, her ne kadar endişe edilen yüzde 2’lerin hemen altında kalınsa da disiplinden uzaklaşılması, Hazine’nin yüzde 120’leri aşan yeniden borç çevirme oranları bu konuda şüphelerin oluşmasına neden oluyor. Aynı minvalde kamu bankalarının her sorunda öne sürülmesi; faizlerin indirilmesinde öncülük, düşük faizli konut ve ihtiyaç kredisi verilmesi; yeniden görev zararları dönemi ile mi karşı karşıya kalacağız sorularını akıllara getiriyor. Kredi Garanti Fonu (KGF) da cabası…

Özal’ın bütçe dışı fonlarına benzer bir mekanizma “Türkiye Varlık Fonu (TVF)” olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı 1980’lerin bütçe ve denetim dışı fonları gibi TVF da hemen her türlü denetimden uzak. Harcama ve kamu varlıkları konusundaki her türlü tasarrufları kamu denetiminde uzak olarak kurulan bu fon; henüz herhangi önemli bir icraata imza atmamış olsa da bu ihtimal her an mevcut ve gelişmelere göre hızlanabilecek de…

Kurumların erozyonu da işin bir başka boyutu. Anayasa mahkemesi gibi en üst düzeydeki bir hukuk müessesesinin kararı bir alt mahkeme tarafından “ka’ale alınmayabiliyor”! Böylesi bir hukuki altyapı kurumlar arasındaki hiyerarşinin yanı sıra, kurumlar arası işbirliğinin de bozulması olarak algılanacaktır.
Ve tabii ki en önemlisi; savaş koşullarını göz ardı etsek de; devletteki kurumsal hafızanın zayıflaması da yeni sorunları beraberinde getirecektir. 2001 krizini canlı olarak yaşamış bürokratların görevlerini yeni nesillere bırakmaları doğal. Ancak o günleri yaşamış olanlardan bir “hafıza aktarılmamış” ise o gün yaşananları, benzer maliyetlerle yeniden yaşama ihtimalimiz artacaktır!