Yarışçı işadamı Aytaç Biter’in arabaları

0
338

Aytaç Biter, TNB Bilgisayar’ın genel müdürü olarak Toshiba’nın bilgisayarlarını en ince ayrıntısına kadar biliyor. Pist yarışçısı kimliği ile aynı birikime otomobiller konusunda da sahip.
 
TNB Bilişim Genel Müdürü Aytaç Biter, diğer şapkası olan otomobil yarışçılığında 2015’e Imola’da iki kupa ile iyi bir başlangıç yaptı. Asıl takip ettiği yarış olan Avrupa Şampiyonası öncesinde ısınma turu sayılabilecek İtalya Endurance Champions Cup sınavı için çıktığı pistte Levent Kocabıyık ve Fatih Ayhan birlikte oluşturdukları BMW M3 takımının son pilotu olarak üçüncü sırada başladığı yarışı birinci bitirdi. Sıralama turlarında dördüncü olan takımın istikrarlı bir biçimde yükselerek birinciliğe uzanması ve bunu yaparken BMW tarafından da BMW takımları içindde en başarılı seçilmesi, pilotların otomobillerini çok iyi tanımasına ve birlikte hareket etmeyi bilmesine dayanıyor. Biter, bu konuda tartışmasız olarak iyi.

Pilotların mı otomobilleri yoksa otomobillerin mi pilotları sürdüğünün tarışmalı olduğu Formula 1’in önemli pistlerinden Imola, bu konuda çok iyi bir turnusol kağıdı. Efsanevi Pilot Ayrton Senna’nın geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybettiği 4 bin 909 metre uzunluğundaki ve 22 virajlı pistte atılan turlar hem mental hem de fiziksel bir test. Biter, bu testin İstanbul’da otomobil kullanmaktan daha farklı olduğunu ifade ediyor: “Pistte adrenalinle karışık çok keyifli bir şey; İstanbul’da otomobil kullanırken ise daha riskli daha huzursuz daha rahatsız oluyorsun. İstanbul’da otomobil kullanmak, yarış pistinde otomobil kullanmaktan daha riskli” diyor.

Trafikte her an her yerden birinin çıkabilecek, birinin arkadan gelip çarpabilecek ya da emniyet şeridinden birinin gelip otomobilin önüne direksiyonu kırabilecek olması, riskli sözcüğünün arka planı. Bu liste daha da uzayabilir ve ortaya koyduğu tablo, yarışa göre hazırlanmış bir ortamda, ne yapacağı az çok belli olan birbirinin benzeri insanlarla, altı noktadan bağlı kemer, kaskın ve bütün güvenlik önlemleri ile tasarlanmış koşullarla aradaki farkı en ince ayrıntısına kadar ortaya koyabiliyor. Risk bir kenara bu, Biter’in sözleriyle çok rahatsızlık verici bir süreç.

“İkisini karşılaştırmak bile anlamsız. Birisi spor, diğeri eziyet” diyen Biter, yine de çok sayıda madde ile bu karşılaştırmayı yapabilme gücüne sahip. Biter, elektrikli otomobili BMW i3, hibrit model BMW i8 ve spor otomobilinin karşılaştırmasını da aynı güzellikte yapabiliyor. İlgi çekici olan, i3’ün bu karşılaştırmada sadece çevreci özellikleri ile değil performansı ile de kentli bir otomobil olarak kendisini ortaya koyması.

Biter, “Elektrikli otomobil her şeyden önce stresi azaltıyor. Elektrikli otomobilin içi sessiz, sakin. Daha ferah bir ortam var” diyor. Teknik tarafta ise, elektrikli otomobil bataryalarla desteklendiği ve bataryalar ağırlığını dengelemek için kullanılan karbon fiber gövdenin altına yerleştirildiği için hafif gövdeli ve tamamen çevreci bir otomobil ortaya çıkıyor. BMW’nin ön konsol ve kapı içleri gibi bölümleri bütünüyle ağaç köklerinden üretmiş olması ise, çevreci özelliğin simgeselliği aşan boyutunu oluşturuyor.

Biter, “Otomobilin çevreci olması insanın hoşuna gidiyor. İkincisi, benzinciye üç aydır gitmiyorum. Bu müthiş bir duygu” diyor. Eve gidince ve ofise gelince prize takmak şehir içi kullanım için gerekli şarjı yapmak anlamına geliyor. Biter’in hayatında bunun uygulaması, jargonundan daha iyi oturmuş durumda: “bir depo beş liraya doluyor” dediğinde kast ettiği pillerin şarj olması.

Elektrikli otomobillerle ilgili diğer tartışma konusu olan menzille ilgili olarak da bir şarjda 140 ila 180 kilometre gidebildiğini ve bunun kendisi için yeterli olduğunu söylüyor. Her gün şarja takmasının pratikte menzil tartışmasını anlamsız hale getirdiğini ekleyen Biter, “O yüzden şehir için en iyi otomobil olduğunu söyleyebilirim. Her ne kadar alışveriş merkezlerine ve ara noktalara şarj istasyonları kuruluyor olsa da, belki şehirlerarası çok yolculuk yapanlar için çok uygun olmayabilir şu aşamada” şeklinde konuşuyor.

“Şehir içinde en iyi” değerlendirmesinin kriterleri, küçük, hafif, pratik, hızlı şeklinde sıralanıyor. Vites değiştirme diye bir şeyin olmaması ve torkun ya da tüm gücün anında tekerleklere verilebilmesi Biter’in yarış pilotu bakışıyla “inanılmaz.”

Daha etkileyici olan kalkış performansı. Biter, “0-60’ta benim M3 otomobilimden daha hızlı. İlk kalkışta en iyi otomobil diyebilirim. Çok süper otomobillerim oldu. Ne onlardan yavaş ne de daha az zevkli” diye ekliyor. Küçük olmasının sağladığı manevra kabiliyeti ile karbon fiber gövde ile bataryanın aşağıda olmasının ağırlık merkezini yere yakın bir noktaya taşımasının sağladığı denge sürüş performansını yukarı çeken etkenler.

Manevi tarafta ise, bambaşka bir etki söz konusu. “Günahlarımı azaltıyormuşum gibi geliyor” diyen Biter, “Çok gürültülü otomobiller kullandım. Şimdi bu tüketimi neredeyse sıfır olan, emisyonu sıfır olan, gürültüsüz ve çevreye daha saygılı bir otomobil kullanıyorum. Böyle bir tatmin de var” şeklinde konuşuyor.

Hibrit bir model olan BMW i8’de 1500 cc’lik üç silindirli bir motorun da olması, başka duygusallıklar yaratıyor. İki tekerin elektrikle ve iki tekerin de yanmalı motorla tahrik olduğu sistem, o güçteki bir spor otomobilin benzin tüketimini ciddi biçimde aşağı çekiyor. O güçteki bir spor otomobilin rahatlıkla 20 litrenin üzerinde gerçekleşen benzin tüketimi, 3 ile 8 litre arasına çekiliyor.

E-drive tuşuna basıldığında sadece elektrikle gitmek de mümkün olsa da sadece elektrikle gidildiğinde menzil daha kısa oluyor. Tabii elektriğin yeterli olmadığı durumlarda, bu modda da motor gerektiğinde devreye giriyor. Benzin ve elektrik birlikte kullanıldığında ise benzin tüketimi çok aşağı çekilirken performans çok iyi bir düzeyde tutuluyor. Biter, “i8’in sportif avantajı var: hem performans, hem estetik; hem de performansa rağmen çok düşük tüketim. Bu anlamda i8 çok keyifli bir otomobil ama iki kapılı olduğu için ve daha sportif olduğu için günlük kulanım için biraz daha zor; en azından inip binme açısından. Ama çok keyifli” diyor.

Sessizlik ve sükunet, i3’te olduğu gibi i8’de de önemi bir özellik ancak spor moduna geçildiğinde spor otomobil sesi geliyor; hatta hoparlör desteği ile otomobilin içinde biraz daha yüksek ses de elde edilebiliyor.

i8’in benzinci performansı ise, benzin deponun ucuza dolmasının verdiği keyifte ifadesini buluyor. Biter, “Benim eski spor otomobilde depo 400 liraya doluyordu. i8’in deposu ise 150 liraya doluyor. Daha az benzin alıp daha çok kilometre gitmek ve üçte bir ila dörtte bir tüketmek tabii ki çok zevkli” diyor.

Yarışmakla ilgili sportif zevkini pistte tatmin eden Biter, bu iki seçeneğini dönüşümlü olarak değerlendirerek şehirde normal bir benzinli otomobil kullanmayı bıraktığını kaydediyor. Biter’in pistlerde elde ettiği başarı ve tatmin atbaşı gidiyor. İmola’nın ardından asıl yarış sezonunda Avrupa Binek Otomobiller Kupası’nın (ETCC) Macaristan’da düzenlenen ilk yarışından ikincilikle ayrılan Biter, skor olarak da tatmin olmuş durumda. İmola’da üçüncü sırada başlayıp birincilikle bitirmenin yanında Macaristan’da Formula 1’in de koşulduğu efsanevi Hungaroring pistinde de ikincilik elde etti.

2014’te Avrupa dördüncüsü olan Biter, o zamana kadar Türkler tarafından alınmış en iyi dereceyi elde ederken bu sene ilk üç ve mümkünse birinciliği hedefliyor. Şu ana kadar hiç ilk üçe girilmemiş olması bunu bile iyi bir iddia gibi gösterebilir ama Biter böyle düşünmüyor. “Üçüncülük iyi bir iddia olmasa gerek” diyen Biter, geçen sene yarış bazında üç defa üçüncülük elde ederken elde edemediği birincilik ve ikincilikleri bu seneye devretmişti. Hungaroring bu açıdan iyi bir başlangıç olmuşa benziyor. Biter’in bunun ardından büyük önem taşıyan Monza’da da birinciliğe tırmanması ise tam bir rahatlama anlamına geliyor.

 Heyecanın pistte giderilmesi, elektrikli otomobillerle yaşamı daha cazip hale getiriyor. Ancak yeni bir konu, şarj etme sisteminin yönetilmesi. Cep telefonu, tablet, dizüstü bilgisayar gibi cihazların yanına eklenen elektrikli otomobil, birinden birini şarj etmeyi unutma ihtimalini yükseltiyor. Biter’in burada kurduğu sistem bu riski minimize etmeyi sağlıyor. “Otomobilde iki tane USB port var; zaten her zaman takılı USB yedek şarjım var. Otomobile biner pilimi, tabletimi, telefonumu şarja takıyorum” diyor. Ancak Biter’in geleceğe yönelik planları daha zengin. ABD’de Tüketici Elektroniği Şovu’nda (CES) gördüğü, i8 için geliştirilmiş endüktif şarj sistemi ile şarj şimdiden kalbini çalmış. Bu sistemde cihazları hiç fiş takmaya gerek kalmadan sadece bir yere bırakarak temassız şarj etmek mümkün oluyor. Biter, “Bunlar da gelecek mutlaka ama şimdilik fişi takmak gerekiyor. O kadar çok cihazım var ki bu da benim için alışkanlık oldu zaten” diyor.

Günlük yoğun kullanımda pilin yetmemesi de mümkün olabiliyor ama çifte telefonlu Biter için bu da sorun değil: birinin bittiği yerden diğer ile hayatını sürdürmeyi başarıyor. En kötü durumlar içinse, kartvizit büyüklüğündeki bir şarj cihazı joker olarak yanda taşınıyor. Son olarak aldığı slim-fit şarj cihazı ise bir klasöre ya da dosyaya yerleşecek şekilde dosya kağıdı büyüklüğünde tasarlanmış. Dört tane portu ve 8 bin miliamper kapasitesi ile Biter’in şarj etme kapasitesini iyice artıran bu ürün, yolda kalma ihtimalini iyice aşağı çekiyor.

Biter örneği, elektrikli otomobillerin kent hayatına katılması ile ortaya çıkacak yeni yaşam tarzı hakkında iyi bir fikir veriyor. İşin özeti olarak Biter, “sonuçta her şey elektrik” diyor. İster yarış pistinde, ister telefonun ucunda olsun elektriğin önemi tartışmasız görünüyor; tabii şarjın bitmemesinin de.