Yapay Zekanın Bir Sonraki Adımı: TARIM

    0
    604

    ABD’de bulunan Abundant Robotics firması tarafından geliştirilen elma toplama robotu, Harper Adams Üniversitesi’nin arpa dikim, bakım ve hasat için geliştirdiği otonom drone’larını test ettiği girişimler, yapay zekanın tarım sektöründeki devriminin habercisi. Peki Türkiye yapay zeka ile geliştirilen akıllı tarım ve uygulamaları alanında hangi yenilikler ve buluşlara odaklı? 

    ŞULE LALELİ

    Konya Ovası’nın uçsuz bucaksız buğday tarlasında çalışan çiftçi Mehmet, akıllı telefonundaki uygulama haritasını incelemeye dalmış. Tarlasının her bir bölümü için en uygun koruma dozu önerisini uygularken, bir yandan da elindeki hasat ile ilgili hayati tarımsal kararlar alıyor. Bir başka coğrafyada Trakya’da, küçük yaştan beri ailesinin tarım işleriyle uğraşan 20 yaşındaki Ahmet, “1.150 dönüm ekili arazimiz var. Bunlardan 780 dönümü pamuk, 260 dönümü (arpa ve buğday) nitrat solunumu programında ve 110 dönümü organik yonca” diyor ve ekliyor: “Toprağı ve tarımı seviyorum. Teknoloji sayesinde daha çok verim alıyoruz. Tarlada ailece çalışıyoruz. İlk yıl dedelerimle birlikte beş kişiydik. Bugün ise üç kişiyiz ancak daha çok ekili arazimiz var” diyor.

    2019’da akıllı tarım teknolojisinden istifade ederek pamuk ekili arazilerine meteoroloji istasyonları yerleştirdiklerini belirten Ahmet, zamanla su kullanımını azaltmayı başardıklarını söylüyor. Tarlasına kurduğu basit bir devre ile gerekli verileri alıyor. Oluşturulan algoritma aracılığıyla bitki su tüketimini hesaplıyor. Tarımsal veri tabanı oluşturuyor.

    TÜM BUNLAR CONNECTED AGRICULTURE yani son yılların en önemli kavramlarından biri olan dijital tarım demek. Bu yöntemle çiftçinin sürdürülebilir üretim yapabilmesi için koşullarını en iyi hale getirmeyi hedefliyor. Araştırmalara göre 2050 yılında dünyanın gıda ihtiyacı yüzde 70 oranında artacak. Dijital tarım, nesnelerin interneti ile inovatif bir şekilde gelişirken, ekimden sulamaya, hastalıkla mücadeleden iklim önlemlerine kadar birçok alanda fayda sağlayacak tarımsal teknolojilere de yelken açıyor. Otonom robotlar ve drone, sensörler ve nesnelerin interneti bu teknolojinin bileşenlerini oluşturuyor.

    İnsan emeğini otomasyonla güçlendirmek birçok sektör için yükselen bir trend. Tarım ise istisnai değil. Birçok açıdan tarım tekrarlayan eylemlere ve standart süreçlere sahip bir alan olduğundan robotlar ve otomasyonun kullanılması için aslında ideal sektörlerden biri. Ekim, sulama, hasat ve tasnif için bu ürünleri kullanmak çiftçiye zamandan ve en önemlisi bütçeden tasarruf sağlıyor. Traktör ve benzeri araçlar tarımın kalbi. Ülkemizde halen bir insan tarafından yönetilen traktörler kullanılıyor olsa da yakın zamanda şoförsüz araçları da görebiliyor olacağız. Bu modern tarım araçları tarlada sınır haritaları oluşturabiliyor, yol planlama yazılımını kullanarak tarla yollarını programlayabiliyor. Bununla birlikte bazı traktörler, görüntüleme sistemleri, navigasyon, GPS, uzaktan izleme ve kumanda için nesnelerin interneti ile donatılmış vaziyette. Bu da çiftçiye çok daha yetenekli bir yardımcı sağlamak anlamına geliyor. Bu teknolojik gelişmeler insanların makineleri aktif olarak sürekli kontrol etmeye olan ihtiyaçlarını da önemli ölçüde azaltıyor. Kısaca, tarımın yapay zekayla ilişkisi giderek güçleniyor….

    Tarımda yapay zeka uygulamalarını tarımsal robotlar, toprak ve ürün izleme, analitik tahmin şeklinde gruplara ayırmak mümkün. Bugün yeni yeni geliştirilen tarımsal robotların kullanılması için çalışmaların devam ettiği görülüyor.Tarım sektöründeki robot uygulamaları açık alan ve kapalı alan robotları olarak sınıflandırmak mümkün. Daha çok gıda sektöründe kullanılan kapalı alan robotlarına karşın açık alan robotları, tarımın en son teknolojilerini içeriyor. Kamera, sensör ve navigasyon sahip oldukları donanımlardan bazıları. Daha çok meyve ve sebze hasadında kullanılan bu robotlar, hasadı otomatik olarak işleme özelliğine de sahip. Üstelik hasat robotlarına ek olarak ekim-dikim, sulama, budama, ilaçlama, mera ve silaj robotları da açık alan robotları arasında yer alıyor. Huwawei’nin Akıllı Tarım Piyasa Araştırması’na göre, 2015 yılında 13,7 milyar dolar olan dünya akıllı tarım pazarı, 2020 sonunda 26,8 milyar dolara yükselecek. Peki Türkiye bu pazar için neler yapıyor? Hangi girişimlerle öne çıkıyor?

    CUMHURBAŞKANLIĞI 2020 PROGRAMI verilerine baktığımızda, 2019’da 16 milyar 974 milyon lira olan tarımsal destekler, yüzde 29.4 oranında artışla 21 milyar 968 milyon liraya çıkmış durumda. 2020 yılı bütçesi için tarımsal desteklemelere ayrılan kaynak 22 milyar lira olarak belirlenmişti. Tarımsal desteklerle ilgili ayrıntılar en yüksek desteğin hayvancılığa verileceğini gösteriyor.

    2019 yılında 4 milyar 693 milyon lira olan hayvancılık destekleri, 2020’de 6 milyar 602 milyon lira olarak belirlenmiş. Artış oranı yüzde 40.7 olacak. Hububat, bakliyat, yağlı tohumlar, çay ve diğer fark ödemesi yapılan ürünlere yönelik destekler ise yüzde 27.3 oranında artışla 4 milyar 590 milyon liradan 5 milyar 842 milyon liraya yükselecek. Gübre, mazot, fındık, organik tarım, iyi tarım, toprak analizi gibi desteklerin yer aldığı alan bazlı tarımsal destekleme ödemeleri 4 milyar 439 milyon liradan yüzde 24.9 artışla 2020’de 5 milyar 546 milyon lira ödeme yapılacak. Destek miktarı azalan tek ürün grubu organik tarım olacak. 2019’da 369 milyon lira olan organik tarım desteği ise yüzde 37.2 azalma ile 232 milyon liraya düşecek.

    TÜRKİYE VE AKILLI TARIM, üreticiler, özel sektör, birlik ve  kooperatifler ile kamu ve üniversitelerden oluşan bir sektörün ortak alanını ifade ediyor. Son yıllarda hem dünyada hem de ülkemizde tarıma yön veren akıllı tarım sistemleri birçok firma tarafından da destekleniyor.Ayrıca bağımsız olarak hem ülkemizde hem de dünya çapında bağımsız olarak çalışan binlerce kişi, IoT destekli teknolojileri kullanarak tarım alanlarının gözetlenmesini ve araştırılmasını sağlıyor.

    Tarım teknolojileri ve akıllı tarım konusunda öne çıkan iş fikirlerinden biri, Agritech oluşumu. Türkiye’de akıllı tarımın geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla Agritech projesi sürdürülüyor. Projeye 300’e yakın üye destek veriyor.  Bir diğeri ise Farmbot. Yeni nesil teknolojilerin en ilgi çekicilerinden birisi olarak kabul edilen Farmbot sayesinde, açık kaynaklı sistem ile beraber otomatik bir şekilde tarım yapabilme olanağı sağlanıyor. Robot şeklinde olan bu aletin farklı başlıkları ile tohum ekebiliyor, sulayabiliyor ve ürünlerin sağlık durumlarını analiz edebiliyorsunuz. Farmbot, bilgisayar ve akıllı telefonlarla da kolay bir biçimde takip edilebiliyor. Libelium ise IoT konusunda hemen her alanda çözüm üreten firmalardan biri. Tarım alanında akıllı sulama sistemleri, izleme sistemleri ve iklimlendirme sistemleri gibi onlarca çözümü mevcut.

    Boğaziçi Üniversitesi, Harran Üniversitesi ve T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ortaklığı ile Türkiye’de tarımın dijitalleşmesi için yeni bir başka proje hayata geçti. Projeyle, Şanlıurfa Harran Ovası’nda bulunan üretici arazisinde gerçekleştirilen çalışmada teknoloji kullanımı ile tarım dijitalleştiriliyor. Aralık 2019’da başlayan projeyle 10 dönümlük tarım arazisinde pamuk ekimi tamamlanırken, dijital ekipmanların kurulumu yapılarak veri toplama süreci başladı. Projede hedef, kaynakların korunarak, pamuk üretimindeki verimliliğin yüzde 20’ye kadar artırılması.

    Akıllı Tarımın Öncüsü mottosuyla inovatif ve katma değer yaratan çalışmalara imza atan OYAK Grubu şirketlerinden HEKTAŞ ise inovatif ve katma değer yaratan çalışmalara imza atmaya devam ediyor. Akıllı Asistan mobil uygulaması ile sadece fotoğraf çekilerek üründeki hastalıklar kolayca tespit edilebiliyor, zirai ilaç uygulamasına yönelik güncel ve doğru bilgiler üreticilerle paylaşılıyor. Bölgesel hava durumlarıyla ilgili geçmiş veriler paylaşılıp geleceğe yönelik tahminler de sunuluyor.

    Ne zaman ne kadar yağış olacağını öngörebilen bir çiftçi ne kadar ve ne zaman sulama, gübreleme ve ilaçlama yapması gerektiğini biliyor. Bu öngörüleri sağlayan tarla.io platformu. Hedefi, Türk çiftçisini ülkenin en karlı işletmeleri haline getirmek. Bugüne kadar EuroCloud Avrupa’da ve Türkiye’de en yenilikçi bulut servisi ödülünü, Birleşmiş Milletler Cleantech Su verimliliği kategorisinde en iyi proje ödülünü alan tarla.io,Konya Şeker,Toros Gübre ve Türkcell gibi büyük firmalarla çalışıyor.

    **************************************

    Görüşler:

    Dr. Selim Uçer /Doktar Kurucu Ortağı

    ‘Tarım teknolojilerinde global lider olmak zorundayız’

    Tarım alanında teknolojinin birçok boyutta sosyal etkilerini gözlemleyeceğimiz bir döneme giriyoruz. Bu boyutlardan ilki kuşkusuz verim artışı. Dünya nüfusundaki artış ve bu nüfusun zenginleşmesi ile kalori ihtiyacındaki yükselişten dolayı her 20 sene içerisinde tarımsal üretimin en az yüzde 50 artması gerekiyor. Daha önce 60’larda traktörlerin, 80’lerde kimyasal gübrelerin, 2000’li yıllarda ise hibrit tohumların ortaya çıkması ile bu artış yakalandı. Önümüzdeki 20 yıl için ise BM’nin bu konuda en büyük umut alanı olarak adlandırdığı alan, tarımda dijital teknolojilerin ve yapay zekanın kullanımı.

    Tarımda dijital teknolojilerin kullanılması ile bitkisel gelişimin sanal ortamda modellemesini yapmak, en uygun tohum seçimi, besleme, koruma, sulama ve diğer yetiştiricilik kararlarını vermek mümkün. Bu sayede verim 2.5 kata kadar artıyor ve birim alandan elde edilen gelir yükseliyor.

    Diğer bir etkisini gözlemleyeceğimiz boyut ise daha sağlıklı gıda üretimi olacaktır. Yüksek ilaç ve gübre kullanımı sağlığımızı ve doğayı her geçen gün daha fazla tehdit ediyor. Topraklar tuzlanıyor, organik madde miktarı azalıyor, doğada kalıntı birikimi artıyor. Dijital teknolojiler ise girdi kullanımını ortalama yüzde 25 düşürüyor. Dijitalleşme ile bir hastalık riskinin seviyesini gün gün takip etmek ve risk olmadığı durumlarda gereksiz ilaçlamanın önüne geçmek mümkün. Aynı zamanda dijital toprak analizi teknolojileri anında sonuç verdiğinden her gübreleme öncesi uygulanabilmekte, bu sayede toprağa sadece eksik ve bitkinin gelişimi için ihtiyaç duyulan gübreler verilebilmekte. Böylelikle gereksiz gübre kullanımı büyük oranda engelliyor. Bunların dışında tarıma teknolojinin etki edeceği boyutlar ise uydu görüntüleri üzerinden her ürün için ekim alanı hesaplanması ile makro arz planlamasının kolaylaşması, izlenebilirlik çözümleri ile tarladan sofraya ürünün takibinin mümkün olması ve dijital kooperatif birlikleri ile küçük üreticilerin gelirlerinin ve üretiminin artması gibi alanlar olacaktır.  Özetle daha sağlıklı ve daha ucuz gıdaya erişim için bilgiye dayalı üretim yapmak zorundayız. Doktar olarak biz de kendimizi tarımsal bilgi şirketi olarak tanımlıyoruz ve bu dönüşüme önderlik ediyoruz. Bilgiyi ortaya çıkarabilmek için ise nesnelerin interneti tabanlı sensör ve uzaktan algılama teknolojileri geliştiriyor, gelen verileri bilgiye dönüştürebilmek için bitkinin matematiğini modelleyen yapay zeka algoritmaları oluşturuyor ve tüm bunları kullanıcı dostu yazılımlar ile üreticilere ve kurumlara sunuyoruz. Bununla birlikte tarım muhafazakar bir sektör. Teknolojik dönüşümü yaratmak için ise sadece teknolojiyi geliştirmek maalesef yetmiyor. Dönüşüm için teknolojinin dışında, farkındalık, motivasyon, yetkinlik ve bilgi seviyesinin de artması gerekiyor. Bu nedenle ürettiğimiz teknolojilerin yanı sıra hem tüm bunlar için zirai danışmanlık ve teknik eğitim sağlıyoruz, hem de motivasyon ve farkındalığın artması için tarım alanında diğer öncü kurumlarla işbirliği içerisinde sosyal etki ve dönüşüm programları yürütüyoruz. Bu doğrultuda bugüne kadar binlerce üreticinin teknolojiyi deneyimleyerek sahiplenmesine ve gelirlerini katlamalarına şahit olduk. Ülkemiz açısından değerlendirdiğimizde ise büyük bir tarım ekonomimiz var, ancak tarımsal girdilerde büyük oranda dışa bağımlıyız. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tarımda her 100 liralık değerin 25’i teknolojiden gelecek. Bu bağlamda bu teknolojileri yerli olarak üretmek hem dışa bağımlılığı azaltmak hem de teknolojinin üreticiye uygun fiyattan ulaşmasını sağlamak açısından büyük önem taşıyor.  Örnek vermek gerekirse bizim bazı ürünlerimizden önce bu teknolojiye ulaşmak isteyen üreticiler 10 kat fazla para vermek zorundaydı, bu da yaygınlaşmasını önlüyordu. Anadolu iklimsel özellikleri ve toprağında yetişebilen ürün çeşitliliği açısından Dünya’da eşsiz bir coğrafya, ülke olarak nüfusun yüzde 20’si halen tarımdan besleniyor. Bu nedenlerle bu coğrafyanın avantajlarını da kullanarak tarım teknolojilerinde global lider olmak zorundayız. Biz bu motivasyonla çalışıyoruz, bugün onlarca ülkede dünyanın en büyük gıda tarım ve gıda firmaları Doktar ürünleri ile Ar-Ge’lerini yapıyor, verimlerini artırıyor. Hedefimiz üç yıl içerisinde global genişlemeyi tamamlayarak tüm dünyada tarımsal üretimi teknolojilerimizle güçlendirmek. Geliştirdiğimiz teknolojiler global rakiplerinin ürünlerinin oldukça ilerisinde; bu nedenle bu sene itibari ile 5 farklı ülkede oluşturduğumuz yapılanmayı hızla en büyük 20 tarım ekonomisinde tamamlamayı ve global pazarda lider pozisyonu almayı hedefliyoruz. Biz iki sebeple tarımı seçtik. Birincisi hali hazırda analitik düşüncenin ve teknolojinin tarım alanında kullanımının çok düşük olması, ikincisi teknoloji ile yaratılabilecek değerin çok yüksek olması. Bununla birlikte daha sağlıklı gıda üretimi, artan verim ile açlık sorunu ve gıda fiyatlarının yüksekliği gibi dünyevi ve büyük problemlere çözüm üretmek ise bizi sürekli motive tutan unsurlar oldu.” www.doktar.com 

    ***************************************************

    Ali Rıza Ersoy

    Ion Academy Kurucusu

    Endüstri 4.0’dan Tarım 4.0

    ION Academy ile birlikte neleri hayata geçiriyorsunuz?

    Uzun yıllar teknoloji şirketinde çalıştıktan sonra iki yıl önce ikinci baharıma başladım. Köy çocuğu olduğumuz için toprağa tekrar geri döneceğimiz kesindi ve yerleşke olarak Urla’nın Barbaros Köyü’nün ovasını seçtik. ‘”ON Village’”adıyla mütevazı çiftliğimizi oluşturduk. İçine bağımızı diktik. Bunu yaparken de Permakültür prensiplerine göre yaptık. Permakültür nedir diye baktığımızda ‘Ormana bak, orman ne yaparsa yap, ormanın yapmadığını yapma’ şeklinde özetlenebilecek bir akım. Dolayısıyla da modern tarımın bize dikte ettiği birçok yanlışı yapmayarak, burada başarılı bir şekilde tarım yapmaya çalışıyoruz. Ama asıl hayalimiz Türkiye’nin ilk ‘Eksi Karbon Çiftliğini” kurmak. “Eksi karbon” nedir derseniz, “sıfır karbon”u hepimiz biliyoruz artık. Yani öylesine yaşam alanları gerçekleştirelim ki, karbon ayak izini sıfırlayabilelim. Bunu işyerlerimizde, fabrikalarımızda, evlerimizde her yerde uygulayabilelim. Ancak eksi karbon yeni bir kavram. Bunun bir tık ötesi de diyor ki; sıfır emisyon yetmez, geçmişteki hatalarımızı da temizlememiz gerek. Bizim de buradaki en büyük hayalimiz, beş teknolojiyi kullanarak, 60 yıl boyunca ben ve ailemin gereksiz yere kullandığımız uçaklar, seyahatler, arabalar giyim-kuşam gibi karbon ayak izini temizlemek yolunda yol almak. Yaptığımız hesaplara göre bunu 15-17 yıl içinde temizleyebileceğiz. Daha sonra “eksi karbon”a geçeceğiz. Yani bu gezegenden ayrılırken de gezegene dönüp, ‘Sana bile  borcum yok’ diyebilmeyi istiyoruz.

    Peki hangi teknolojiler bunlar? Güneşin fotovoltaik yani ışık enerjisi ve güneşin ısı enerjisi. Rüzgar enerjisi, biyogaz yani atıklarımızı önce gaz sonra da yenilebilir elektrik enerjisine çevirebilmek ve son olarak da topraktan ısı pompası. Yani iki metre toprağın altından yaz- kış 18 derece olan ısıyı konutlarımıza getirmek. Bu beş teknolojiyi kullanarak elde ettiğimiz yenilenebilir elektrik enerjisini, şebekemize bastığımızda, o kadar fosil kaynaklara daha az ihtiyaç duyulacak.  Böylece, geçmişin hatalarını temizlemeye başlıyoruz. 15-17 yıl içinde geçmişteki hatalarımızı temizleyip, eksi karbon moduna geçebilmeyi hedefliyoruz. Tüm bu çabalara başladık ve tahminen 6 ay içinde tamamlayacağız. Sonbaharda ise salep üretimine geçeceğiz. İzmir Büyükşehir Belediyesi desteği söz konusu. Dijital tarım teknolojilerini kullanarak yapacağız. Urla ilçesinin Barbaros Ovası’nın salep orkideleriyle kaplı olduğunu görmek istiyoruz. Salep bu coğrafyanın endemik bitkisi.

    Ama asıl çarpıcı olan “PermAgro 4.0” felsefesi. Nedir bu derseniz, ziraat mühendisi arkadaşım Esra Karagöl ile beraber oturduk dünyaya bir manifesto yazdık. Çünkü Permakültür’e alıştık ve bu alanda çok başarılı olduk. Ama geçmişe özen gösterenler dijital dünyadan çekiniyorlar. Oysaki teknoloji olmadan ilerlemek mümkün değil. Dolayısıyla, geçmişin saygın permakültür öğretisinin yanına, çağımızın teknolojilerini ekleyebilir miyiz diye düşündük. Bunun adına da “PermAgro 4.0” dedik. 4.0 kısmını ise Endüstri  4.0 dan yani 4. sanayi devriminin yani dijitalleşmesinin teknolojilerinden aldık. Sonuç: Geçmişin dorğularını, bugünün teknolojileri ile kucaklaştırmak.

    Girişimcilere nasıl liderlik ediyorsunuz?

    Ülkemizde çok hızlı bir şekilde tarım bazlı girişimcilik kültürü gelişiyor. Kontak halinde olduğum  “Akıllı Mantar” ve “VAHAA” start-up’larıyla çalışıyoruz. Gençler tutkulu, heyecanlı ve çok teknolojik yaklaşımları var. İyi işler çıkarıyorlar. Ama öncesinde başlayıp, uzun yol almış olanlar var. Doktar, Tarla.io veya Topraktan Sofraya gibi girişimler çok yol aldılar. Peki biz Barbaros köyümüzde ne yapıyoruz? Genç arkadaşlarla beraber kooperatifimizi kuruyoruz. Onlar gençliğini, ben de teknolojik bilgimi ortaya koyacağım. Salep, kara buğday veya lavantacılık olsun, ileri teknolojileri kullanarak yapay zekayı da kısmen kullanarak, Barbaros Vadisi’ni geleceğin dijital tarım vadisi yapmak için çalışıyoruz. Ayrıca dikey tarıma da başladık. Bu yolda da önemli çalışmalar gerçekleştireceğiz.  

    Bugüne kadar neler gerçekleşti?

    TABİT örneğini vermek istiyorum. Bugün Aydın’ın Koçarlı ilçesinde zannedersem Türkiye’nin en dijital çiftliklerden biri yer alıyor. Onlarca mühendis geleceğin tarım teknolojilerinin donanım ve yazılımlarını üretiyorlar ve uyguluyorlar. Gerçekten ziyaret edilmesi gereken bir dünya. Ülkemizde çok sayıda bu tür girişimler olacaktır. Prototipler ama çok başarılılar. İzmir’de Tarım 4.0 Derneği’ni de kurduk. Geleceğin tarım teknolojilerinin uygulamalarının ülkemize yayılması için elimizden geleni yapacağız. Tarım 4.0 nedir? Önce Endüstri 4.0 anlamak gerekir. Malum, bundan 150 yıl önce su buharının devreye girmesiyle 1.Sanayi Devrimi dediğimiz aslında makineler çağı başlamıştı. Ondan 100 yıl sonra elektriğin devreye girmesiyle, seri üretim yani ikinci sanayi devrimi başladı. 1960’larda ise elektroniğin devreye girmesiyle, otomasyon çağı başlamış ve  3. Sanayi Devrimi diye adlandırmıştık. Bugün  ise son on yılda da endüstrilerin dıjitaleşmesiyle 4. Sanayi Devrimi’ni yaşıyoruz. Siber- Fiziksel sistemler, bulut teknolojileri, büyük veri ve analizi, artırılmış gerçekçilik gibi teknolojiler sanayi 3.0’dan 4.0’a geçiş olarak tanımlanıyor. Bu teknolojilerin tamamını fabrikalarımızda kullandığımız gibi, toprak altı/üstü tarımda da kullanabilyoruz. Bu ülkemiz için müthiş bir fırsat.

    Dijital tarım teknolojileri konusunda Türkiye’nin fırsatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Hollanda örneği sık kullanılan bir örnekTekrarlayalımHollanda’nın yüzölçümü Konya ilimiz kadar. Türkiye’nin dörtte biri yani 17 milyon nüfusa sahip bir ülke. Ancak,  ABD’den sonra dünyanın 2. büyük tarım ihracatçısı ve tarım ihracatı 100 milyar euro civarında. Ülkemizin ise 20 milyar euro civarında. Bizden beş misli daha fazla tarım ihracatı yapıyorlar. Muhteşem bir coğrafyaya sahibiz. Dört mevsimi yaşıyoruz. Müthiş topraklarımız, ormanlarımız, ovalarımız var. Ancak tarımda çalışanların yaş ortalaması 56’ları buldu. Barbaros Köyü’nden de bunu görebiliyorum. Gençlerimiz ya turizmde, ya da sanayi için büyük şehirlere göç etmiş durumda. Bugün Urla’da ovamızın büyük bir çoğunluğu Türkiye’deki pek çok ova gibi tarım için kullanılamıyor. Halbuki biz “ION Village” çiftliğimizde ne kadar iyi tarım yapılabileceğini gördük. Peki bu boşluğu nasıl dolduracağız? Dijital tarım teknolojileri Yani Tarım 4.0 sayesinde. Aydın’da olduğu gibi, genç nüfusu tekrar geri çağıracağız. Ancak bunu bildiğimiz konvansiyonel yöntemlerle değil, Tarım 4.0 olarak tanımladığımız yöntemlerle yani çağımızın dijital teknolojilerini kullanarak, tarımı ‘tu kaka’ halinden kurtararak yapacağız. Corona bunu bize gösterdi. Önce tuvalet kağıtlarına, sonra da makarnaya saldırdık. Gıdasız, tarımsız olmayacağının farkına vardık. Gençleri tekrar kırsallara çekerek, ileri teknolojileri uygulayarak Türkiye’nin önünü ileri tarımla çok açacağımızı bilmeliyiz. Bugün 7.5 milyar olan insanoğlunun nüfusu,  sadece 30 yıl sonra 2050’de 9.8 milyarlara ulaşacak. Bütün bu nüfusu beslemek için tarım geleceğin en stratejik sektörü haline gelecek.. Endüstri 4.0 Devrimi’ni, Viyana’dan Çin Seddi’ne kadarki coğrafyada, uygulayabilecek en yüksek potansiyelli ülkeyiz. Ayni beceriyi, Tarım 4.0 içinde kullanabilirsek, “gelişmekte” olan ülkeden “gelişmiş” ülkeye geçişin sihirli formülünü bulmuş olacağız.”

    *************************

    Episome Biyoteknolojik Ürünler

    Çev. Yük Müh. Elif Afacan

    ‘Kimyasal gübrelemede öncü buluşlara liderlik edeceğiz’

     “Episome Biyoteknoloji, Atatürk Fen Lisesi’nden tanışan iki arkadaş olan Dr. Murat Balaban ile M.Bahadır Kılınç tarafından 2014 yılında kuruldu. Başta küçük bir ekiple Gebze Teknopark’ta laboratuvar çalışmaları yürütülürken ürünün ticarileştirilebilmesi için finansman arayışına girildi. Eylül 2015 itibariyle ŞEHİR TTO’nun Teknoloji Transferi Hızlandırıcı Programı’na katılındı. Program kapsamında ürün özelliklerini ve faydalarını artırarak müşteri segmenti genişletilip ilk yatırım için Diffusion Capital Partners ile anlaşmaya varıldı. DCP’ den toplamda 2 milyon USD tutarında yatırım alındı. Yatırıma ek olarak, KOSGEB Ar-Ge İnovasyon Desteği’ ni alarak çalışmalar gerçekleştirildi. Sonrasında KOSGEB Endüstriyel Uygulama Desteği ile çalışmalara devam edildi.Bu süreçte, kağıt çamurundan biyogaz üretimine olanak sağlayan selülaz enzimi temelli, Epicellulyse XT adlı patentli bir teknoloji ürettik. EpiCellulyse XT, kağıt sanayisinin atığı kağıt çamurunun güvenli bir şekilde bertaraf edilmesini ve yenilenebilir enerji üretimi için biyogaz üretim tesislerinde kullanılabilir hale getirilmesini sağlıyor. Kağıt sanayi atıkları teknoloji sayesinde dünyada ilk defa biyogaza ve organik gübreye çevriliyor. İlk olarak Türkiye’de önemli bir kağıt üreticisi olan Çorlu’da Modern Karton’un fabrikasında pilot tesisimizi kurduk. Bu sayede burada sistemin çalıştığını ve dünya çapında atık geri kazanımında yeni bir şeyler söylediğimizi herkese göstermiş olduk.Türkiye ve Avrupa’da yeni fabrikalarla çalışmak ve ürün-teknoloji tedarik etmek ikinci adımımız. Bu amacımız doğrultusunda da dünya çapında pek çok firma ile görüşmelerimiz devam etmekle beraber Almanya’daki bir kağıt fabrikasından ilk kontratı almış bulunmaktayız. Nihai hedefimiz ise tabii ki dünyada bu teknolojinin geçerli ve kalıcı olmasını sağlamak. Bu çalışmalar devam ederken Episome Ar-Ge şapkasını hiç çıkarmadan yeni ürünler geliştirmeye ve yeni patent başvuruları yapmaya devam edecek. Projemizin devamı olarak kağıt çamurundan başka orman ürünleri gibi diğer parçalanması zor selülozik atıklardan enerji üretimi için enzimler üretmeyi de planlıyoruz. Episome olarak Türkiye’de tarım alanında kimyasal gübrelemeden kaynaklı yaşanan problemlere çözüm olması için yeni ürünler elde ettik. Dünyada yaygın şekilde kullanılan mikroorganizma içerikli bitki ve toprak destekleyici ürünlerin İstanbul’daki üretim tesisimizde tamamen yerli olarak üretimini gerçekleştirdik. Episome Biyoteknoloji bünyesindeki biyoreaktörlerde tamamen doğal (GDO’suz) bakteriler kullanılarak gerçekleştirilen üretimler sonrasında sera ortamında kontrollü denemeler yaptık. Yapılan denemeler sonucunda ürettiğimiz bakterilerin bitki gelişimine olan pozitif etkilerini gözlemledik. Sonrasında geliştirdiğimiz ürünleri Green Zebra adı altında markalaştırdık. Green Zebra çeşitlerini organik tarım sertifikalı Narköy’de çeşitli sebze ve meyveler üzerinde kontrollü deneyler yaparak test ettik. Testler sonucunda Narköy’den de oldukça olumlu geri dönüşler aldık ve referanslarımıza ekledik. Green Zebra Tarım ürünleri, topraklı ve topraksız tarımda, besin ve minerallerin mikroorganizmalar aracılığı ile bitkiye geçişini kolaylaştırmayı ve bu yolla bitkinin daha hızlı ve güçlü büyümesini amaçlayan ürünlerdir. Özellikle organik tarımda, biyolojik gübre kullanımı ve tarım zararlılarıyla biyolojik mücadele giderek yaygınlaşmaktadır. Sağlıklı bir toprağın yapısında çeşitli bakteriler bulunmalıdır fakat kimyasal gübreleme ve ilaçlama sonucunda zarar görmüş topraklarda biyolojik çeşitlilik giderek azalmaktadır. Tarımda kullanılan bakteriler sayesinde hem gübre konusunda dışa bağımlılığın azaltılmasını hem de giderek verimsizleşen topraklarımızın geri kazanılmasını öngörmekteyiz.”

    Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı

    Meltem Bakiler Şahin

    Tarımsal IoT çözümlerimiz, maliyetleri düşürüyor

    Akıllı Tarım adına geliştirdiğiniz projelerden bahseder misiniz? 

    Vodafone Grubu 50’yi aşkın ülkede 100 milyondan fazla nesneye hayat veren, dünyanın en büyük IoT hizmet sağlayıcısı. Globalden gelen bu tecrübemizi Dijital Tarım İstasyonu ürünümüze aktardık. Dijital Tarım İstasyonu, verimlilik ve tasarruf aksiyonlarıyla istikrarlı ve sürdürülebilir tarımı destekleyen yenilikçi bir ürün. Toprağın nemini ve kalitesini, hava durumunu anlık takip ediyor, haşere, doğal afet gibi konularda erken uyarı veriyor. Tarımsal IoT çözümlerimizin verimli kullanılması halinde üretimde ve kalitede en az yüzde 25 artış, girdi maliyetlerinde yüzde 50’ye kadar tasarruf sağlanabiliyor.

    Türkiye’de tarımda dijitalleşme hangi seviyede? Sizce sürdürülebilir tarım için ne yapılmalı?

    Dijital tarımın Türkiye’ye yayılması için; çiftçimizi bilinçlendirmeli, bu yolda yapacakları her yatırımın onlara kar olarak döneceğini göstermeliyiz. Sürdürülebilir tarımın en önemli unsurunun ise data toplayan, analiz eden, işi şansa bırakmadan üretim planları yapmamıza yardımcı olan teknolojiler olduğu görüşündeyiz. Tarım ve Orman Bakanımızın 2020 yılını tarımda dijitalleşme yılı olarak açıklaması da geleceğe dair beklenti ve umutlarımızı güçlendiriyor.

    *****************************

    Rakamlar

    5G, tarım ve tarımdaki işlerin doğasını önemli ölçüde değiştirecek

    Tarım sektörünün değiştiğini, Türkiye’nin nüfusunun yaş ortalaması 27 iken üreticilerin yaş ortalamasının 54 olduğunu, dünya genelinde ise ortalamanın 52 olduğunu belirten Semi Hakim, “Yaş ortalamasının artması ve insanların tarladan uzaklaşması, tarımın dijitalleşmesi hedefinde önemli bir adım olacaktır.

    75 Milyon

    2020 yılı sonunda tarımsal veri toplayan cihazların ulaşacağı rakam.