‘Türkiye’nin sorunu çok ama uzun vadeli potansiyeli var’

0
37

Kısa süre önce İstanbul’dan döndüm. Burada Merkez Bankası Başkanı’nın yanı sıra resmi yetkililer ve belli başlı yatırımcılarla da görüştüm.
 
Ayrıca taksi sürücülerinden dükkân sahiplerine kadar günlük hayatın içinde, sıradan insanlarla da konuştum. Bu tür temaslar her zaman bilinen araştırmalar ve raporların ötesinde içerden bilgi üretir.  Dünyanın en büyük sekizinci gelişen ekonomisiyle ilgili olarak pazar hakkında istihbarat toplamak çok büyük bir şanstı.
 
Günümüzde İstanbul yalnızca Türkiye’nin değil aynı zamanda Doğu Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu’yu kapsayan geniş çaplı bir bölgenin de mali merkezi. Öte yandan, Türkiye gelişmekte olan ülkelerin nasıl gelişmişlik statüsü kazanabileceğiyle de ilgili bir test alanı. Bundan dolayı da, sıcak para akışı, para birimi savaşları, faiz politikası ve enflasyonla mücadele gibi konular dahil, gelişmiş ve gelişmekte olan piyasalar arasındaki etkileşimlere maruz kalan bir ülke.
 
Türkiye’den hem iyi hem de kötü haberlerle döndüm. İyi haber şu ki bankacılık sistemi iyi işliyor ve enflasyon da dizginlenmiş durumda.
 
Kötü haber ise halen Türk piyasalarının dünyadaki tüm gelişmekte olan ekonomileri etkileyen olumsuz trendlerin pek çoğuna maruz kalmaları. Merkez Bankası faiz oranlarını düşürmesi, ihracat ve turizmi teşvik etmek amacıyla lirayı devalüe etmesi için siyasi baskı altında.
 
Bu da, para birimi savaşlarına sürüklenen bir ülkede görülebilecek tipik bir durum. Tabii ki para birimi değeri etrafında patlak verem savaşlarda sonuç ekonomik büyüme değil enflasyondur; nitekim Brezilya ve Avustralya’da kısa süre önce yaşanan deneyim bunu gösteriyor.
 
Türkiye’nin eğitimli nüfusu, iyi bir altyapısı, güçlü ihracatı ve turizmi var ve stratejik olarak Hazar ve Orta Asya bölgelerinden Balkanlar ve Orta Avrupa’ya enerji koridoru durumunda.
 
Bu tablo da Türkiye’nin düzenli bir büyüme sağlayabileceğini ve Çin ve Rusya gibi sermaye fazlası olan ülkelerden doğrudan yatırım çekebileceğini ortaya koyuyor.
 
Türklerin bireysel tasarruf oranları düşük; tüketiciler kredi kartlarını ve tüketici kredisi gibi kanalları kullanarak sonsuz harcama peşindeler. Bankalar da ellerinde bol miktarda mevduat olduğundan kredi genişlemesinden memnunlar. Türkler genellikle paralarını lira olarak mevduat hesabına yatırıyor; faiz oranları yüzde 8 ya da biraz üzeri.
 
Hisse ve tahvil gibi pek çok yatırım aracı bankaların verdikleri yüksek faiz oranlarıyla rekabet edemediğinden bu durum sermaye birikimini engelliyor. Bunun sonucunda da, Türkiye az yatırım yapıyor ve kolay kredinin de etkisiyle çok fazla tüketiyor. Bu kredi patlaması ABD’de 2007 yılında yaşanan subprime fiyaskosuna benzer şekilde kredi balonu sönmesine yol açabilir.
 
Bu köpük dinamikleri sadece tüketici kredisiyle de sınırlı değil. Hem ikamet amaçlı hem de ticari emlakta hızla artan fiyatlar ve her yerde süregelen inşaatlar da balon riski yaratıyor.
 
Bu konut patlamasında yine ucuz banka kredilerinin etkisi var. Bunlara talep büyük ölçüde Çin, Rusya, Arjantin, Venezüella, Suriye ve Mısır gibi siyasi ve ekonomik belirsizliklerin olduğu ülkelerden para çıkarmaya çalışan zengin uluslararası alıcılardan geliyor.
 
Her şeye rağmen Türkiye uzun vadede halkı, endüstrisi, altyapısı ve stratejik lokasyonlarına dayalı muhteşem büyüme potansiyeliyle son derece çekici bir yeni gelişen Pazar. Bununla birlikte, gelecek iki yılda yüksek enflasyon, para birimi devalüasyonu ve kredi balonu yatırımcılar için potansiyel sorunlar yaratabilir. Ayrıca jeopolitik konumdan kaynaklanan tehlikeler de var.
 
Yatırımcılar hisseleri dikkatlice seçmeli ve devalüasyon, enflasyon ve kredi balonlarının sönmesinden kaynaklanabilecek bankacılık risklerine karşı tetikte olmalı.
 
Türkiye uzun vadeli potansiyeli olan ama aynı zamanda kısa vadeli siyasi ve ekonomik sorunları da barındıran tipik, büyük bir gelişen pazar ekonomisi.
 
Öngörüler doğrultusunda, doların değer kaybetmeye başlaması halinde 2015 yılı sonu ya da 2016 yılı başlarında Türkiye pazarına uygun giriş noktasına bakacağız.