‘Türkiye’de kriz ortamı olduğunu zannetmiyorum’

0
54

Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “Türkiye’de bir kriz ortamı olduğunu zannetmiyorum. Öyle bir şey hissetmiyoruz” dedi.

Ersin Özince, Vodafone Türkiye’nin ana sponsorluğunda, Capital ve Ekonomist Dergileri’nin öncülüğünde düzenlenen CEO Club Dijital Bankacılık Zirvesi’nin ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

“Yeni neslin bankacılık sektöründe havale gibi bazı işlemlerin ücretli olmasını kabul etmediği, bunu aşmak için neler yapılabileceği” sorusu üzerine Özince, “Keşke her karşılığını alabildiğimiz hizmete ücret veriliyor olsa” dedi. 

>> Bu hafta gözler Merkez’in faiz kararında

Bankacılıkta ciddi rekabet olduğuna işaret eden Özince, şöyle konuştu: 

“Yıllarca dedik ki ‘İsteyenler ücretsiz kredi kartı alsın’. Buna rağmen bu bankacılık dünyada eleştirilirken, bize bu hoş geldi. İktidarı ve muhalefeti bu işi beğendi. O kadar pahalıya mal oldu ki bu bize. Mali sektörün gelişmesine o kadar çok ihtiyacımız varken, çok daha önemli hususları bunun arkasına koyduk. Bedavaya ürün gelişimi olmaz. Fiyattan şikayet etmek çok saçma. Fiyatın çaresi piyasadır. Meslek hayatım boyunca şahit olduğum bir tane rekabeti engelleyici hareket olmamıştır. Çatır çatır rekabet vardır. Düşünebiliyor musunuz, bir uçta dünyanın en büyük yatırımcıları ve diğer uçta devlet kuruluşları… Türkiye’deki bazı yanlış uygulamalar olmakla beraber, dosya ücreti gibi, bunlar başka eksiklikleri dengelemek içindi. Bu konuda kötü bir algı var ve ne yazık ki tüketici burada bir kez daha istismar ediliyor. Bu defa da bunun hukuki takibini yapanlar arasında istismarcılar var. Piyasa kendini regüle ediyor.”
 
“Bankacılık sektöründe özellikle özel sermayedar artık yavaşlamaya başlıyor” 
Türkiye’de bankacılık sektörünün herhalükarda uluslararası emsallerine nazaran daha iyi büyüdüğünü belirten Özince, geçen yıllardaki kadar olmasa da bankacılık sektörünün yüzde 10’ların üzerinde büyüyebileceğini söyledi.

Bankacılık sektöründe giderek sermayedarın, özellikle de özel sermayedarın artık yavaşlamaya başladığına dikkati çeken Özince, “Yavaşlamanın da bana göre nedenleri Türkiye’nin istikrarsızlıkları, belirsizlikler… Hele şu seçimleri geçelim, yeni parlamenter aritmetiği görelim, ekonomi yönetimini görelim, ondan sonra tahmin ediyorum doğru değerlendirmeler yapmak mümkün olacak. Ama sonuç itibariyle bankacılık, girenlerin dahi karını transfer edemediği bir alan olduğu için, yani ne kadar çok ‘Para kazandı’ diye yazsanız yatırımcısı için o kadar cazip bir sektör olmaya devam etmiyor” ifadelerini kullandı. 

Özince, bankacılık sektöründe bireyselden kurumsala doğru bir kayış olduğu yorumunu içeren bir soru üzerine şöyle konuştu: 

“Başta enerji olmak üzere büyük boyutlu altyapı yatırımları, bankacılık sektörünün aktiflerinin çok büyük bir bölümünün oraya kaymasına neden oldu. Bu zaten aritmetik gereği. Yani bir nükleer santral veya bir köprü finansmanı herhalde milyon tane tüketici kredisi veya kredi kartına tekabül eder. Öte yandan tüketimi kısıtlayıcı bir takım işlemler oldu. Bu ondan ötürü. Yoksa bir yerden bir yere kaydığımız yok. Bütün ihtiyaçlar cevaplanmaya çalışılıyor. Ama perakende tarafa kayış daha ziyade kaynak yapısından da ortaya çıkıyor. Yabancı döviz kaynak rahat bulundu uzun zaman. Kurumsal krediler o nedenle belki biraz artmış oldu. Yoksa Türk Lirası (TL) bazında bakıldığında tüketici finansmanı yine artarak devam ediyor. Öbürü daha baskın çıktı. Yoksa kayış yok. Tüketiciden uzaklaşma diye bir şey mümkün değil. Orada da çok şiddetli rekabet devam ediyor”
 
“Kısıtlamaların çok sonuç verdiğini düşünmüyorum”
Tüketici kredilerinin ihtiyaç tarafında artış olduğu ve bu trendin devam edip etmeyeceğine yönelik soruya Özince, “Ben prensip olarak kısıtlamaların çok sonuç verdiğini düşünmüyorum. Çünkü bir finansman ihtiyacı varsa bu banka üzerinden değilse satıcı üzerinden karşılanmaya çalışılır. Yani bunun bir çaresi bulunur; illa bankadan kredi almak şart değil. Ama sonuç itibariyle şunu gördük ki üretmeden tüketen bir toplum olmanın sürdürülebilirliği yok ve yavaş yavaş da hız kaybediyoruz” yanıtını verdi. 

Özince, “Kurla ilgili bir endişeniz var mı?” sorusunu şöyle cevapladı: 

“Var tabii. Herkesin ne kadar varsa benim de o kadar var. Tabii ki uluslararası dalgalanmalara en fazla maruz kalan bir ülke olmak, hele finans alanında, yatırım alanında iş yapanlar açısından çok daha riskli. Ama bunun çaresi de mali sektörümüzün derinleştirilmesi ve tabii ki hepimizin istikrara inanması. Herkesin sürekli istikrara omuz vermesi lazım. Yani sandalı sallamanın hiçbir faydası olmadığını görüyoruz. Önemli olan sandalın dengeli olmasıdır. O da mali sektörün derinliğidir. Mali sektörümüz son derece sığ. Bu sadece dövizde değil, borsada da kendini sürekli gösteriyor.”

Ersin Özince, “TL fonlama konusunda bankacılık sektöründe bir sıkışma söz konusu mu?” sorusuna karşılık şunları söyledi: 

“TL fonlama diye bir şey yok. TL fonlama ikincil piyasalar oluşturulamadığı için sadece mevduat kaynaklı pasiflere bağlı kaldı. Benim yıllardır üzerinde durduğum, bilhassa gayrimenkul sektörünün kendi fonlamasını yapabileceği gayrimenkul piyasalarını, benzerleri, bizden daha erginleri doğrultusunda kurabilseydik TL fonlamasını rahatlatabilirdik. TL fonlamasının vadeli yapılamaması Türkiye’nin finansal istikrarsızlığını, dövizden borsaya kadar her şeyi etkileyen en önemli neden. Yani siz temelinizi ne kadar kuvvetli tutarsanız o kadar güçlü ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olursunuz. TL enstrüman çeşitliliğinin olmaması tasarrufçuyu da son derece sıkıntılı bir durumda tutuyor. Vadeli mevduattan başka enstrüman yok elimizde. İstanbul Finans Merkezi olması için önce bunların yapılması gerekirdi.” 
 
“Türkiye’de bir kriz ortamı olduğunu zannetmiyorum”
Ersin Özince’ye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ekonomide şu andaki bu geçici kriz aşılacaktır” sözleri ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Son dönemlerde bankalara vurmak, bankaları hırpalamak moda. Bu son derece yanlış” ifadelerine ilişkin yorumu da soruldu.

Siyasetçilerin düşüncelerini değerlendirmeyi doğru bulmadığını belirten Özince, şöyle konuştu:

“Bu konuda daha önce yaptığım beyanlar doğru yansımadı veya doğru anlaşılmadı. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanımızın değerlendirmesine atfen veya cevaben değil ama ben Türkiye’de bir kriz ortamı olduğunu zannetmiyorum. Öyle bir şey hissetmiyoruz. Ama ‘Kriz olmaz’ diyerek de çalışacak, iş yapacak lüksümüz yok. Çünkü ciddi olarak borca dayalı bir büyüme ihtiyacı içindeyiz. Onun için de istikrar diyorum işte. ‘İstikrar lazım’ derken ‘İstikrarsızlık kriz nedenidir’ demek amacıyla söylüyorum.

Öte yandan, ‘Bankacılık sektörüne vurmak…’ Bankacılık sektörünün de muhakkak hataları olmuştur ama serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde çok fazla bir sektöre vurursanız bunun arkasında sadece iktisadi değil siyasi nedenler de arıyorum ben artık. Dünyada moda oldu diye, dünyada çok büyük sıkıntılar oldu diye, bankacılık sektörünün bir takım sathi yönlerini değil aslında çok daha temel yönlerini değerlendirmesi lazım Türkiye’nin. Yani bankacılık sektöründe keşke biz masrafı konuşacağımıza, bankacılık sektörünün ne kadar ulusal ekonominin yararına iş gördüğünü tartışıyor olabilsek.”

Türkiye ve Avrupa bankacılık sektörü arasındaki kıyaslamaya ilişkin soru üzerine Özince, “Avrupa çok farklı bir bankacılık sıkıntısı içinde. Ben Avrupa’nın iyi olduğuna işaret etmek istemedim. Bunlar müreffeh ülkeler. Bizim bankacılığımız mı kalmış Avrupa ile kıyaslayacak. Önce insan hakkını, serbest piyasa ekonomisi olması için önce insanların tamamen serbest ve eşit bir ortamda olması gerekir. Eşit imkan da bana göre önce eşit eğitimden gelir” yorumunu yaptı.