‘Türkiye’de büyüme dar bir alanda gerçekleşti’

0
30

Dünyanın önde gelen ekonomistlerinden Daron Acemoğlu, gelecek 10 yılın Türkiye için çok kritik olduğuna dikkat çekti. 2001 krizi sonrasında Uluslararası Para Fonu’nun zorlamasıyla enflasyonla mücadele programının başlatıldığını, bütçe disiplinin sağlandığını, İhale Kanunu çıkarılarak şeffaflığın artırıldığını, bunun sonucunda da kurumların daha kapsayıcı hale geldiğini ve hızlı büyüme süreci içerisine girebildiğini belirten Acemoğlu, ancak Türkiye’nin bu anlamda henüz kritik köşeyi dönemediğine dikkat çekerek şunları söyledi; “Türkiye’de bugün politikacılarla konuşmadan, anlaşmadan küçük bir süpermarket bile açamazsınız. Yine Türkiye’de devlet kontrolü dışında iş yapmak mümkün değil. 2001 sonrasında başlayan şeffaflaşma ve kapsayıcılık bugün çok azaldı. Yolsuzluk sorunu çözülemedi” dedi. Bu anlamda gelecek 10 yılın Türkiye için çok kritik olduğunu belirten Acemoğlu, Türkiye’de siyasi otorite ve kurumların kapsayıcı bir süreç içerisine girmemesi durumunda her şeyin zamanla yok olacağını savundu. Kapsayıcı bir süreç içerisine girmenin ise sadece liderle olmayacağını, sivil topluma ihtiyaç olduğunu vurgulayan Acemoğlu, Türkiye’de devletin kontrolünün arttığını bunu kırmadan uzun süreli ekonomik başarının yakalanamayacağını savundu.

Türkiye’nin siyasi-ekonomik analizinin sağlıklı yapılabilmesi için Osmanlı İmparatorluğu’na da bakmak gerektiğini belirten Acemoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürücü büyüme sisteminin tipik örneklerinden biri olduğuna dikkat çekti. Odeabank tarafından “Türkiye Ekonomisinin Bugünü ve Geleceği” başlığıyla düzenlenen zirvede konuşan Acemoğlu, “Osmanlı’nın yönetim modeline baktığımızda katılım yok, sivil toplum yok. Devlet bir grup elitin elinde” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nde de bu durumun değişmediğini ileri süren Acemoğlu şunları söyledi; “Türkiye’ye baktığımızda tüm büyük şirketlerin devlet kontrolü veya desteği ile büyüdüğünü görüyoruz. Bu anlamda büyük şirketlerin tarihi aynı zamanda tekel tarihidir. Türkiye’de büyüme geniş tabanlı değil dar bir alanda gerçekleşti. Türkiye’nin büyüme tarihi büyük şirketlerin, İstanbul, İzmir’in büyüme tarihidir.” Acemoğlu, bu nedenle Türkiye’nin istikrarlı büyümeyi sürdüremediğini sürekli olarak büyüme-kriz ikilemi ile yaşadığını vurguladı.
 
Zengin-fakir uçurumu 40 kata çıktı
Dünyada en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında olan Acemoğlu, Adam Smith’in, modern iktisadın başladığı nokta olarak kabul edilen “Ulusların Zenginliği” kitabını 1776 yılında yazdığında dört kat olan en zengin ile en yoksul milletler arasındaki uçurumun bugün 40 katına çıktığını hatırlattı. Bu durumun neden kaynaklandığını tarihsel örneklerle açıklayan Acemoğlu, bilinenin aksine uluslararasındaki zenginlik ve fakirlik farkının coğrafi faktörlerden kaynaklanmadığını ileri sürdü.

Acemoğlu, “Güney Kore ile Kezay Kore aynı özelliklere sahip iki ülke. Ancak zenginlik anlamında aralarında uçurum var. Birkaç petrol ülkesi dışında coğrafi faktörlerin hiçbir katkısı yok” dedi. Kültürel değerlerin zenginleşme üzerindeki etkisinin de sınırlı olduğunu hatırlatan Acemoğlu, yine Güney Kore ve Kuzey Kore üzerinden bakıldığında bugün oluşan kültürel farklılıkların gelir uçurumunun nedeni değil sonucu olduğunu vurguladı. Liderliğin zenginleşmede rolünün olabileceğini ancak sanıldığı kadar güçlü olmadığını belirten Acemoğlu, “Birçok ülkede liderlerin başarısı o ülkenin başarısı olmuyor. Örneğin Kuzey Kore’de başarılı bir liderlik var ama bu ülkenin başarısı olmuyor” diye konuştu.
 
Demokrasi için seçim yeterli değil
Uzun süreli ve istikrarlı büyümenin; özel mülkiyet hakkı, hukuk devleti, sivil toplum anlayışının yerleştiği, meslek özgürlüğü, fırsat eşitliğini destekleyen kapsayıcı ekonomik kurumlarla mümkün olduğuna dikkat çeken Acemoğlu, demokrasinin olmadığı bir sistemde kapsayıcı kurumların olamayacağını vurgulayarak şunları söyledi;

“Demokrasi için beşyılda bir seçim yapılması yeterli değil, kuvvetler ayrılığının oturmuş olması ve sivil toplum anlayışının güçlü olması lazım. Tüm politik gücü bir lidere, partiye verirseniz kapsayıcı olmaktan çıkar. Bu lider kendi çevresinin çıkarlarını daha fazla önemser.” 200 yıldan beri büyüyen ülkelere bakıldığında bu ülkelerin kapsayıcı ekonomik kurumlara sahip olduğunun görüleceğine dikkat çeken Acemoğlu, “Çünkü kapsayıcı kurumlar, yatırımı, üretkenliği, yeniliği teşvik ediyor” dedi. Kapsayıcı kurumların aksine dışlayıcı kurumlara sahip olan ülkelerde ise kısa vadede büyümenin sağlanabileceğini ancak bu büyümenin yenilikçi, üretken ve uzun süreli olmayacağına dikkat çeken Acemoğlu, dışlayıcı, sömürücü siyasi sistemler ve kurumların sadece elit bir grubu desteklediğine dikkat çekti.