“Türkiye, Yeni Bölgesel Sanat Ekonomisinin Stratejik Platformu”

By Fortune Türkiye

Avrupa’nın tarihsel kültürel birikimi sanatın referans noktası olmaya devam ediyor; Türkiye ise üretim, yenilik ve içerik üretme kapasitesiyle bu mirası güncelliyor. Koleksiyonerliğin lüksten entelektüel değere evrilmesinin en önemli göstergesinin uluslararası entegrasyon olduğunu söyleyen Sevil Dolmacı Sanat Danışmanlık Şirketinin Kurucusu ve Sanat Danışmanı Sevil Dolmacı, “Bugün bölgemizdeki sanat alıcıları yalnızca eser edinmiyor; Avrupa ve Amerika’daki köklü kurumların bilgi birikiminden danışmanlık alıyor, kendi koleksiyonlarını global sanat tarihinin referansları üzerinden konumlandırıyorlar. Bu yaklaşım, uzun vadede hem daha kalıcı hem de küresel ölçekte tanınan bir kurumsallaşma kültürü yaratıyor“ diyor.

Art Basel’in Katar’a, Frieze’in Abu Dhabi’ye yönelmesi sizce sadece bir fuar hareketi mi, yoksa kültürel güç dengelerinde daha geniş bir değişimin göstergesi mi?

Art Basel’in Katar’a, Frieze’in Abu Dhabi’ye yönelmesi, bölgeyi artık sadece alım gücü yüksek bir pazar olarak değil, kültürel üretim ve stratejik konumlanma merkezi olarak gördüğünü gösteriyor. Yıllarca New York–Londra–Basel üçgeni etrafında dönen güç dengesi, bugün Doğu’nun finansal, diplomatik ve kültürel yatırımlarıyla yeni bir merkez inşa ediyor. Körfez ülkeleri artık sadece alıcı/koleksiyoner değil oyun kurucu bir aktör olarak rol değiştiriyor. Nasıl mi; müzeler inşa ediyorlar, sanat politikaları geliştiriyorlar, bienaller ve fuarlar kuruyorlar, global fon ve satın alma bütçeleri yaratıyorlar. Bunun yansıra kültür diplomasisi yeni jeopolitik araç olarak görülüyor. Abu Dhabi ve Qatar kültürü; yumuşak güç, uluslararası prestij, global konumlanma, yatırım aracı olarak kullanıyor. Bu nedenle fuarlar sadece sanat ticareti değil, stratejik diplomasi platformu hâline geliyor. Sanat, artık enerji ekonomilerinin yani kısaca petrol sonrası ekonomik modelin kültüre kaymaya başlaması olarak değerlendirilebilir. Çünkü kültür; sürdürülebilir, görünürlük üreten, global ilgi yaratan bir alan olarak devlet politikası olarak ele alınıyor. 

Sevil Dolmacı Sanat Danışmanlık Şirketinin Kurucusu ve Sanat Danışmanı Sevil Dolmacı

Orta Doğu’nun yükselişi, küresel koleksiyonculuk dinamiklerini nasıl yeniden şekillendiriyor? Bu süreci “yeni bir İpek Yolu” olarak görmek mümkün mü?

Orta Doğu’nun yükselişi sadece bölgesel bir sanat ilgisi değil, küresel koleksiyonculuk dinamiklerini yeniden inşa eden bir durum. Bugün Körfez’de ortaya çıkan kültürel altyapı, müzeler, koleksiyonlar, rezidans programları, akademik ağlar, yalnızca pazar payı yaratmıyor; sanatın dolaşım yollarını yeniden tanımlıyor.

Bu süreçte koleksiyoner profili de değişiyor: sadece satın alan bir figürden, kültürel diplomat ve ekosistem kurucuya dönüşen yeni bir koleksiyoncu tipi görüyoruz. Al Nahyan, Al Thani, Al Sabah gibi hanedan koleksiyonlarıyla başlayan süreç, bugün bölgesel iş insanları ve yeni kuşak koleksiyoncular tarafından daha sofistike, daha küresel bağlamda sürdürülüyor.

Bence burada “yeni bir İpek Yolu” tanımlaması fazla romantik değil, tam tersine çok yerinde. Çünkü tarihsel İpek Yolu, ticaret kadar fikir ve estetik değişimini de taşımıştı. Bugün sanat akışının ekseni Londra-New York’tan Abu Dhabi-Doha-Riyad hattına kısmen kayıyor. Yani taşınan/değişen sadece sanat fuarları, müze markaları, bienaller vs. değil, kültürel yön/yol değişimi. 

Ayrıca bu hat artık yalnızca alım-satımın geçtiği bir pazar değil; üretimin, akademik tartışmanın ve kültürel temsilin kurulduğu yeni bir merkez olmaya başladı. Bu yüzden Orta Doğu’nun yükselişi, geçici bir ekonomi hikâyesi değil; küresel kültürün ağırlık merkezinin doğuya doğru kalıcı kaymasının işareti.

Bugün kısaca yeni bir İpek Yolu’ndan söz edebiliriz; ama bu defa taşıdığı şey ipek ve baharat değil, kültürel güç ve estetik gündem.

Avrupa’nın kültürel birikimi, Türkiye’nin üretim kapasitesi ve Körfez’in yatırım gücü bugün sanat ekosisteminde nasıl bir sinerji yaratıyor?

Avrupa’nın tarihsel kültürel birikimi sanatın referans noktası olmaya devam ediyor; Türkiye ise üretim, yenilik ve içerik üretme kapasitesiyle bu mirası güncelliyor. Körfez’in yatırım gücü ise tüm bu değeri küresel ölçekte görünür kılan itici bir motor. Bugün bu üç bölge, aslında birbirinin eksik bıraktığı alanı tamamlıyor: Avrupa’nın kültürel sermayesi, Türkiye’nin yaratıcı üretimi ve Körfez’in ekonomik dinamizmi birlikte yeni bir sanat ekosistemi yaratıyor. Değişim başladı…

Bölgedeki koleksiyoner profilinin lüksten entelektüel değere yönelmesi, sanat piyasasının geleceğine nasıl yansıyor?

Koleksiyonerliğin lüksten entelektüel değere evrilmesinin en önemli göstergesi ise uluslararası entegrasyon. Bugün bölgedeki sanat alıcıları yalnızca eser edinmiyor; Avrupa ve Amerika’daki köklü kurumların bilgi birikiminden danışmanlık alıyor, kendi koleksiyonlarını global sanat tarihinin referansları üzerinden konumlandırıyorlar. Bu yaklaşım, uzun vadede hem daha kalıcı hem de küresel ölçekte tanınan bir kurumsallaşma kültürü yaratıyor. 

Bu yaklaşım aslında dünya sanat tarihinde yeni bir sayfa açıyor. Çünkü artık yalnızca Batılı merkezlerin belirlediği bir hikâyeden değil, Orta Doğulu sanatçıların, alıcıların ve profesyonellerin aktif biçimde yer aldığı yeni bir sanat tarihi yazılımından söz ediyoruz. Bölgenin bilgiye dayalı, küresel ölçekte entegre koleksiyon anlayışı; Orta Doğu’yu artık sadece izleyen değil, anlatının bizzat yazan aktörü hâline getiriyor. 

Orta Doğu’da sanatın kültürel alanın ötesine geçip ekonomik bir güç aracına dönüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orta Doğu’da sanat artık sadece kültürel bir ifade alanı değil; ekonomik diplomasi, şehir markalaşması ve yatırım stratejilerinin merkezinde konumlanıyor. Bu dönüşüm hem ülkelerin yumuşak güç kapasitesini artırıyor hem de yeni bir ekonomik ekosistem yaratıyor. Bugün sanat; turizmden gayrimenkule, yaratıcı endüstrilerden küresel marka değerine kadar çok geniş bir ekonomik zinciri tetikleyen bir güç hâline geldi. 

Türkiye’nin Avrupa ile Orta Doğu arasında üstlendiği köprü rolü, sanat piyasasında nasıl bir stratejik avantaj yaratıyor?

Türkiye, yalnızca coğrafi bir geçiş noktası değil; kültürel mirasıyla Avrupa’ya, yaratıcı üretim kapasitesiyle bölgesel pazara, tarihsel ve ekonomik bağlarıyla Orta Doğu’ya uzanan çok katmanlı bir merkezdir. Bu üç hattın kesişiminde yer almak, Türkiye’yi hem sanat üretimi hem de koleksiyon hareketliliği açısından benzersiz bir buluşma noktası yapıyor. Dolayısıyla Türkiye, bir ‘köprü’den ziyade yeni bölgesel sanat ekonomisinin stratejik platformu olarak konumlanıyor.

Sevil Dolmacı Gallery’nin bölgesel etkileşimi güçlendiren konumu, çağdaş sanatın artık sadece Batı’dan ithal edilen değil, Orta Doğu’dan da ihraç edilen bir vizyon hâline gelmesinde nasıl bir rol oynuyor?

Sevil Dolmacı Gallery olarak biz yalnızca Batı’dan eser ve sanatçı ithal eden bir yapı değiliz, aynı zamanda Türkiye ve Orta Doğu’nun sanat üretimini küresel dolaşıma sokan aktif bir platformuz. Dubai–İstanbul ekseninde kurduğumuz iletişim ve koleksiyoner ağı, bölgenin sanatını artık sadece alıcı değil aynı zamanda ihraç eden bir vizyonla tanımlıyor. Bu etkileşim özellikle Orta Doğulu sanatçıların uluslararası sahneye çıkışını hızlandırırken, küresel sanat anlatısında yeni bir coğrafi merkez inşa ediyor.

Bunun somut örneklerini çok net görüyoruz. Örneğin kısa süre önce İstanbul galerimizi ziyaret eden Jack & Shanaz Langson Institute ve Museum of California’nın kurucusu olan önemli koleksiyoncu çift, yalnızca Avrupalı isimlerle değil Ekrem Yalçındağ, Ebru Döşekçi ve Hiba Kalache gibi Türkiye ve Orta Doğu’dan sanatçılarla da tanıştılar. Bu buluşmalar sayesinde bölgeden sanatçıların uluslararası koleksiyonlara dahil olmasına doğrudan aracılık ediyor ve aslında kültürel dolaşımı tersine çeviren yeni bir akış yaratıyoruz.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...