Türkiye ve dünya ekonomisi zorlu bir sınava hazırlanırken, tarihte eşi benzeri görülmemiş küresel dayanışmanın kapıları aralanıyor. Bu iyimser bir yaklaşım mı? Yoksa sadece bir temenni mi? Ülkemizin en önemli ekonomistleri ve global arenada söz sahibi şirketlerin yöneticileriyle 2021’i değerlendirdik.
ERSAN TAYLAN ÇIPLAK
Pandemi sürecini yönetmek devletlere, firmalara ve bireylere bundan sonra vazgeçilmez bazı gerçekleri öğretti. Aynı zaman- da yeni çalışma düzeninden şehir hayatına bakışa kadar asırlık alışkanlıklarımızı kökten değiştirdi. Muazzam bir dönüşüm içindeyiz. Yaşadığımız bu dönüşüm diğerlerinden çok farklı. Küresel salgının ağır şartları altında 21. yüzyılın rekabet kural- ları yeniden belirleniyor. Üstelik bunlar bir sır değil. Her şey gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Firmalar üretim, tedarik, tüketim ve etkileşim biçimlerini baştan sona değiştiriyorlar. Yeni dönemi anlayıp, ona uyum sağlama yete- neği kazanmak, tüm dünyada kabul gören bir gerçek. Değişimi tetikleyen en önemli unsur ise teknoloji…

Teknoloji her alanda kendi dinamiklerini getiriyor. Teknoloji tabanlı yeni bir dünya kuruluyor. Geleneksel iş modelleri yok olu- yor. Sürekli yenilik en güçlü yöntem haline geliyor. Holdingler, sanayi kuruluşları, kamu kurumları muazzam bir dönüşüm içindeler. Yeni yeni iş- letmeler ortaya çıkıyor. Aynı zamanda eşi benzeri görülmemiş bir rekabet ortamı oluşuyor. Bu süreçleri, 2021’de dünya ve Türkiye ekonomisindeki beklentileri Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin, Citibank Türkiye Genel Müdürü Emre Karter, İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi, Finansal Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar ve CRIF Türkiye Ülke Müdürü Selim Tezel ile konuştuk…

PROF. DR. EMRE ALKİN
Emre Bey, ülkemizde mevcut kırılganlıkları azaltacak nasıl bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz?
Prof.Dr.EmreAlkin: Ekonomik problemlerin çözülemeyeceği ne inanmıyorum. Nihayetinde bunlar insan kararlarıysa asıl önemli olan niyettir. Sadece geçmişe bakmak bile bazı hataları görmek için yeterli olabilir. 1950’lerde yapılan hataların tekrar- landığını görüyoruz. Örneğin piyasayla, uluslararası kurumlarla itiş kakış olmamalı. Bunların doğru şeyler olmadığını, müzakereye açık olunması gerektiğini ortaya koymak lazım. Ne yazık ki bunlar yapalım demekle de olmuyor. Üç önemli unsuru yani adalet, hak ve özgürlükler ile eğitim problemini çözmemiz şart. Özetle yapısal reformları benimseyerek çıkış yolu bulabiliriz. Hani başka ülkeler normal bir şekilde ilerlerken bizde lüzumsuz dalgalanmalara girmeden ferah bir şekilde yaşayabileceğimize inanıyorum. Dünyanın en uzun köprüsünü ya da en derin tünelini yaparak kalkınan hiçbir ülke görmedim. Kendi kendine yeterliği olmayan bir ülkenin kalkınma imkanı yok. Eğer vatandaş, devlete veya bir siyasi erke muhtaç kalsın diye bir yaklaşım uygulanıyorsa bunu bilemem. Ama vatandaşların kendi kendine yettiği bir ülkede mutlak suretle kalkınma da gerçekleşir. O yüzden büyümeyle kalkınmayı bizim gibi ülkelerde ayırt etmekte zorluk çekiyorum.
Ege Bey, TCMB’nin rezerv güçlendirme yolunda nasıl bir strateji izleyeceğine yönelik mesajlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Ege Yazgan: Yeni yükümlülük biriktirmeden (Örneğin yeni bir borç almadan) bir tek cari işlem fazlası vererek rezerv biriktirilebilir. Türkiye geçmişte bunu yaptı. Özellikle, resesyon dönemlerinin (Öncesinde TL ciddi oranda değer kaybına uğrar) cari işlem fazlası verdiğimiz zamanlardır. Böyle bir durum önümüzdeki yıl için söz konusu değil. Ekonomi ilk altı ayda yavaşlayacak ama yıl cari açık verilerek bitecek. Bunun dışında sermaye akımları Türkiye’ye yönelirse ve döviz fazlası oluşursa Merkez Bankası döviz alım ihaleleri ile hem döviz kurunu stabilize edebilir hem de rezerv biriktirebilir. Merkez Bankası bu duruma işaret ediyor. Her ne olursa olsun rezerv biriktirmek için döviz alımı yapacağım demiyor.

Emre Bey, 2021’de yatırımlara güven veren bir toparlanma görebi- liyor musunuz?
Prof. Dr. Emre Alkin: 2021’de yüzde 4-5 arası bir büyüme olacağını düşünüyorum. Maalesef işsizlik yüzde 13-14 arası sabit kalır. Enflasyon çift hanede ama daha düşük devam eder. Bütçe açığımız büyük ihtimalle yüzde 4.5-5 civarında olacak. Cari açık ise yüzde 3-3.5 civarında olacağını tahmin ediyorum. Türkiye’nin büyürken cari açık vermek gibi yapısal bir sorunu olduğunu hatırlata- lım. Mevcut şartlarda “V tipi” toparlanma devam ediyor. “W” olursa yandık. Umarım mutasyona uğrayan virüs başımıza bela açmazsa… Pandeminin yan etkileri 2023’e kadar devam edeceği için bütçe açığı ve vergi gelirleri konusunda iyimser değilim. Dolayısıyla bu konuda hayal görmeye gerek yok. 2023’te bütçe açığımızın milli gelire oranı hala yüzde 3 seviyesinin üzerinde kalabilir. Ancak bunu doğal karşılamak lazım, dünyanın sonu değil. Yeter ki kamu, harcamaları doğru şekilde önceliklendirsin.
Emre Bey, Türkiye ekonomisine dair 2021 öngörüleriniz nelerdir?
Emre Karter: Türkiye ekonomisi tek bir sek- töre dayalı bir ekonomi değil. Ayrıca, geniş bir demografik yapıya sahip. Diğer ülkelere nazaran daha rahat büyüyebilir bir modeli var. 2021’in 1. çeyreğinde ekonomideki COVID-19 etkisinin devam etmesini beklemekle birlikte aşıların etkisini göstermesiyle birlikte ikinci çeyrekten itibaren pandeminin etkisinin azalmasını bekliyoruz. Dünya ekonomi- sinin yüzde 4 küçüldüğü bir yılda Türkiye ender büyüyen ülkelerden biri oldu. 2020 için yüzde 1’ler seviyesinde olan büyümenin 2021’den itibaren artmasını bekliyoruz. Bu dönemde enflasyona da odaklanmamız gerekiyor. Enflasyonun da birinci çeyrek sonrasında düşüş trendine girmesini bekliyoruz. Cari açığa baktığımızda ise altın ithalatının azalması ve pandemi ertesinde turizm gelirlerinin artması ile birlikte azalmasını bekliyoruz. Diğer yandan, geçtiğimiz sene azalan ve son birkaç haftadır yükselme trendine giren portföy yatırımlarının, yani bono ve hisse senedi yatırımlarında da artışın devam etmesini bekliyoruz. Bununla birlikte doğru- dan yatırımların da artmasını bekliyoruz.

Ege Bey, yatırımlara güven veren bir toparlanma bekliyor musunuz?
Prof.Dr.EgeYazgan: Son açıklanan verilerde, yatırımlarda ciddi bir toparlanma gördük ama bunun önemli bir bölümünün altın olduğu görüldü. Yani istediğimiz toparlanma henüz yok. Ancak sermaye akımları canlanırsa bu durumda talep çekişli bir yatırım görebiliriz. Ben bunun gelecek yıl için değil ama sonraki yıl için mümkün olabileceğini düşünüyorum. Ancak bu sefer 2010 sonrasında olduğu gibi uzun soluklu olmaz. Türkiye tüm bu senaryolara hazırlıklı olmalı.
Ege Bey, 2021’i nasıl görüyorsunuz?
Prof.Dr.EgeYazgan: Türkiye pandemi döneminde hızlı kredi büyümesi ile hızlı bir toparlanma yaşadı. Bu yılı pozitif büyüme ile bitiren ender ülkelerden biri olacak. Ancak bunun maliyeti de döviz kurunda ani değer kaybı ve yükselen enflasyon oldu. Şimdi bunları kontrol altına almak için ilk 6 ayda yavaşlayacak. Yavaşlama daha uzun sürer mi bir resesyona evrilir mi ? Zannetmiyorum. Ancak bu pandeminin seyrine bağlı. Eğer yaza doğru pandemi yavaşlar ve iyimserlik başlarsa, biraz da turizm yardım ederse, resesyon olmaz. Ama yüksek bir büyümeyi beklememek lazım. Her hâlükârda işsizlik ciddi bir problem olmaya devam edecek. Yoksulluk konusunda da devletin müdahelesini gerektirecek bir yıl olabilir.

Erkan Bey, yeni dönem için belirlediğiniz temel stratejiniz nedir?
ErkanKafadar: Artık hepimizin görebildiği gibi, uzun vadede iş süreçlerinde kritik adımlarını dijitalleştirebilen, daha yüksek otomasyon için gerekli adımları atan, sabit maliyetlerini doğru yapılandıran ve coğrafyadan bağımsız satılabilen dijital ürün ve servislere odaklanan şirketler rakiplerine göre daha iyi pozisyonda olacaklar. Bu aslında salgından önce de böyleydi fakat içinde bulunduğumuz durumda her şeyi baştan düşünmek ve planlamak gerekiyor. Biz şirketlerimiz bazında bu konulara uzun bir süredir odaklanıyoruz. Bu dönemde belirli sektörlerde ne kadar doğru konumlandığımızı görme fırsatımız da oldu. Lojistik sektörü için geliştirdiğimiz dijital çözüm eTA’nın bu dönemdeki başarısı uzun vadede attığımız doğru adımların bir göstergesi. Dijital iş modellerinden faydalandığımız bir diğer şirketimiz de Borusan Araç İhale. Uzun süredir üzerine yatırım yaptığımız bir ikinci el araç değerleme sistemimiz bulunuyor. 2020 yeni stratejik plan dönemizin ilk yılıydı. Biz bu dönemde stratejik planımızı yatırımların daha kontrollü ilerleyeceği, sektörlerdeki talep gelişimlerini gözlemleyerek adım atacağımız şekilde yaptık. Bizim için kritik önemi olan inşaat ve otomotiv gibi sek- törler var. 2021’in bu sektörler açısından olumlu bir yıl olacağını öngörüyoruz. Özellikle otomotiv sektörü bizim çok boyutlu olarak hizmet ettiğimiz bir sektör. Mevcut gelişmelerden sonra da büyük çerçevede bu plandan sapmamayı planlıyoruz. Dijital alandaki yaptığımız mevcut yatırımlarımızı devam ettirmek, şirketler bazında dönüşüm adımlarına odaklanıp, şirketlerimizin finansal sağlığını korumak ve müşteri memnuniyetini en yüksek seviyede tutmak asli hedeflerimiz. Şirketlerimize belirli kabiliyetler kazandıracak, az ama büyük etki yaratacak çeşitli yatırım projelerini de hayata geçirmeyi değerlendireceğiz. Bir yandan da Türkiye’deki ekosistemin içinde bulunan start-up’larla belirli şirketlerimiz, çalışmalarını sürdürüyor. Bu dönem sonrasında bu ortaklıkları daha da arttırmak niyetindeyiz.

Selim Bey, normalleşme adımları ile birlikte geldiğimiz aşama sizce bir dönüş trendi için yeterli bir başlangıç mı? Bu aşamadan sonra hangi adımların atılması gerekiyor?
SelimTezel: Hükümetler ve merkez bankalarının, COVID-19’un salgını ile mücadele kapsamında 20 trilyon dolara yaklaşan devasa parasal ve mali tedbirlerine rağmen 2020, 1929 Büyük Buhran’dan bu yana küresel sistemin yaşadığı en kötü yıllardan biri olarak tarihe geçti. Bugünlerde salgın hız kazansa da aşının bulunması, sorunun çözümüne dair beklentileri arttı. Başka bir ifadeyle aşının bulunmasıyla tünelin ucunda ışık belirdi. Şu aşamada gelinen noktada, kontrol dışı durumlara fazlaca odaklanmak yerine, dönüşüm ile birlikte elde edilen yenilikler ve bunların getirdiği faydalara odaklanmak ve sürekliliğini sağlamak gündemde olmalı.
Selim Bey, ekonomide 2021 beklentileriniz nelerdir?
Selim Tezel: Bugün hâkim olan beklenti; aşı tedavisinin devreye hızla girmesiyle 2021’in ilk yarısından itibaren belirsizliklerin azalacağı ve COVID-19 virüsünün kontrol altına alınabileceği yönünde. Bu beklentinin gerçekleşmesi halinde özellikle 2021’in ikinci yarısından itibaren küresel ticaretin ve dünya ekonomisinin toparlanma sürecine girmesini bekliyoruz. Bu durumda dahi gerek hükümetler gerekse merkez bankalarının gelecek yılda destek politikalarını sürdürmelerine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Çünkü küresel ekonominin pandemi öncesi dönemi yakalayabilmesi için hayatın yeniden ve tam olarak olağan akışına dönmesi gerekiyor ama bu da zaman alacak. Türkiye ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’nın son zamanlarda attığı adımlar gelecek yıldan itibaren Türkiye eko- nomisinin yeniden istikrara kavuşmasında ve güçlü bir hikaye yaratmasında önemli bir rol oynayacak. Güçlü bir potansiyele sahip olan Türkiye’nin 2021’de hızlı toparlanacak ekonomilerden biri olacağını düşünüyorum. Ayrıca COVID-19 sürecinde küresel tedarik zincirinin yaşanan sorunlar nedeniyle yeniden yapılanması Türkiye için çok önemli fırsatlar yaratacak.
Emre Bey, 2021 küresel ekonomik beklentiler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Emre Karter: Avrupa ve ABD’nin ciddi şekilde toparlanma sürecine girmesini bekliyoruz. Bu da bu da bizim için bir avantaj, özellikle ihracatımızı arttırmamız için önemli bir fırsat. 2020’de global ekonomide yüzde 4’e yakın daralma beklemekle birlikte 2021 için bizi daha iyi bir senaryonun beklediğini düşünüyoruz. Dünya ekonomisinin 2021’de yüzde 5’lere yakın toparlanmasını bekliyoruz. Önümüzdeki yıl aşısının dünyada gelişmiş ülke- lerde birinci yarıda devreye girmiş olmasını bekliyoruz. Ancak gelişmekte olan ülkelerde aşının nüfusun geneline yayılmasının daha uzun bir sürece yayılabilir. Bu nedenle, covid ertesi görmeyi beklediğimiz toparlanma gelişmekte olan pazarlarda daha çok 2022’de etkili olacak. Eğer ki aşı, gelişmekte olan pa- zarlarda daha önce yayılırsa bunun da dünya büyümesine olumlu yansıması olacak.
Emre Bey, ülkemizde potansiyel büyümeyi destekleyecek en öncelikli alanlar nelerdir?
Prof. Dr. Emre Alkin: Dijital dönüşüm ve yüzde 100 otomasyon kabiliyetini sahip sektörler için yatırım yapılmalı. Aslında dijital dönüşümü de ıskaladık. 2010-2017 dönemlerinin ekonomiden sorumlu devlet bakanı bana, “Türkiye’de zaten Silikon Vadisi diye bir şey hayal” dedi. Oysa o dönem Silikon Vadisi bile çoktan eskimişti. Sayın bakana bunu söyledim. Ancak, bizde eğitim yetersizliği nedeniyle dijital yatırım yapılamayacağını, dijital ürün çıkaramayacağını iddia eden bir siyaset anlayışı var. Neyse ki bu anlayış değişiyor. Değiştiğini görüyoruz ama çok geç kaldık. Türkiye’nin katma değerini yükseltmenin en etkili yolu doğrudan insana ve dijital altyapıya yatırım yapılmasıdır. Hiçbir aslı astarı olmayan temelsiz söylemlerle devam edersek bu önemli fırsatı yine elimiz- den kaçıracağız. O yüzden var gücümüzle kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına Türkiye Cumhuriyeti’ne fiber optik ağlarla donatmalıyız. Başka yolu yok.
Emre Bey, küresel ekonominin seyrini belirle- yecek en önemli unsurlar neler olabilir?
Prof.Dr.EmreAlkin: Borç, işsizlik, ileri teknoloji ve ilaç firmalarının hızlı yükselişi dünyanın gündemini belirleyecek. Bunları iyi izlemekte fayda var. İşsizlik politik ve sosyal açıdan rahatsız edici seviyelere yükselecek. İleri teknoloji devleri, ilaca yatırım yaparak artık önlenemez çok güçlü hatta neredeyse piyasayı kendi istekleri doğrultusunda eğip büktükleri bir hale doğru ilerliyorlar.
Ege Bey, küresel ekonominin seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof.Dr.Ege Yazgan: Her şey pandeminin seyrine bağlı. Eğer yıl sonuna doğru pandemi aşı sayesinde kontrol altına alınırsa, bir iyimserlik ve toparlanma başlar. Sonraki yıl da devam eder ama gelişmiş ülkelerde, yüksek bir büyüme olması mümkün değil, yavaş bir büyüme olacak. Borç seviyelerinin çok yüksek olduğu bir dünyada, düşük büyümenin sorun olmaması için faizlerin düşük kalması lazım. Bu da enflasyonun ne zaman geleceğine bağlı. Çok yüksek miktarda para yaratıldı. Bu paranın harcama olarak dönmemesi ve enflasyona sebep olamaması mümkün değil ama zaman alabilir. Enflasyon geldiğinde ise faizlerin artması borç sorunlarını devreye sokacaktır. Bu arada bu para yavaş büyüyen dünyadan hızlı büyüyen gelişmekte olan ülkelere yönelebilir. Gelişmekte olan ülkeler bu dönemi iyi değerlendirmek zorunda. Çünkü arkasından büyük bir fırtına gelecek.
Erkan Bey, normale dönüş sürecine doğru ilerlerken şirket yöneti- cileri için size göre en kritik kararlar, uygulamalar neler olacak?
Erkan Kafadar: Yeni normal olarak tanımlanan dönemi aktif ve doğru şekilde yönetmek gerekiyor. Bu dönem içerisinde yöneticiler olarak değişiklikleri öngörmeli ve daha önemlisi kabul- lenmeliyiz. Normale dönüş başladığında yaklaşık bir yıl gibi bir süredir oldukça farklı bir hayatı yaşamış olacağız. Bunun birçok sonucu olacak. Birkaç konunun özellikle kritik olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri elbette ki pandemi sürecini yönetmek olacak. Grup genelinde çalışanlarımızın, şirketlerimizin ve paydaşlarımızın sağlığı pandemi bitene ya da etkileri geniş çaplı olarak azalana kadar odaklanmamız gereken en kritik konu. Bu bir yıl içerisinde vazgeçilmez olduğunu düşün- düğümüz ya da bir alternatifini göremediğimiz birçok kavram olmadan hayatımızı sürdürebildiğimizi yaşayarak tecrübe ettik. Özellikle genç kuşakta eğitim, ofis, iş arkadaşlığı, şehir hayatı gibi kavramlara olan bakış açısının, uzun yıllardır iş hayatında bulunan bireylerin zaman içerisinde kalıplaşmış yaklaşımlarını farklılaştırmasını sağlayacağını düşünüyorum. Bu kapsamda uygulamalarımıza bir örnek olarak daha önce bahsettiğim; yeni düzen çalışma düzenine geçiş olacak.
Emre Bey, önümüzdeki dönemde firmaların hangi alanlarda deste- ğe ihtiyaçları olacağını düşünüyorsunuz? Bunun için ne tür katkılar yapmayı planlıyorsunuz?
EmreKarter: Pandemi döneminde hep birlikte gördük ki likidite anlamında güçlü olan, ihracat yapan ve tek sektöre yoğunlaşmamış firmalar nispeten bu dönemi daha rahat atlattılar. Bu tecrübe ile firmaların bankalardan beklentisi sadece likidite değil, firmaların ticaretine, yönetim kalitelerini yükseltmesine destek olacak bankalar ile çalışmak olacak. Bu bağlamda, Türk şirketlerinin dünya ticaretinden ve tedarik zincirinden daha fazla pay almalarına destek olmayı hedefliyoruz. Citi’nin dünyada 65’in üzerinde ülke Exim Acentaları ile ilişkisi bulunmakta, bu vesileyle Türkiye’nin dış ticaret stratejisini uzun vadeli krediler ile destekliyoruz. Bu doğrultuda Türkiye’nin ihracat stratejisine elimizden geldiğince destek olabileceğimize inanıyorum.
Emre Bey, yeni dönemi beklerken firmaların, patronların, yöneticilerin nelere dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?
Prof.Dr.Emre Alkin: Biran evvel iç ve dış paydaşlarla yüzleşsin-
ler. Yani bu şirket nedir? Şimdiye kadar personelini memnun edebilmiş mi? Patronu mutlu çalışanı mutsuz bir şirket olmaz. Tedarikçileriyle nasıl çalıştıklarını sorgulasınlar. Müşterilerinin kendileri hakkında neler düşündüklerini doğru bir şekilde öğrensinler. Kendi kendine yetmeyi öğrenmemiz lazım. Yoksa ikinci bir iş durması yaşanırsa firmayı ayakta nasıl tutarız? Bunlara yanıt bulsunlar. Eski performansa geri dönmeyi nasıl yapacaklarına karar vermeliler. Bunları yönetişimle yapmak gerekiyor. Yönetimi bırakın profesyoneller yapsın. Yönetimle yönetişim arasındaki farkı kabul ederek, personelle birlikte, koordineli bir şekilde eski performansa dönmek için bir senaryo yazmak zorundayız. Sonra- da bunu icraya geçirip kontrol temeliyiz. Kritik konulardan biri de yeni normali keşfetmek. Yani bundan sonra eğer büyürsem piyasaya nasıl şekil vereceğim ya da bu olmayacaksa piyasaya göre nasıl şekil alacağım? Bunlara yanıt bulalım. Bütün bunların yanı sıra sürekli değişim içinde olabilme kabiliyeti kazanmalıyız.
Ege Bey, yeni dönem beklentileri oluşuyor. Bu süreçte firmalara nelere öncelik vermeliler?
Prof.Dr.Ege Yazgan: Türkiye’de firmalar mutlaka teknolojiye yatırım yaparak verimliliklerini arttırmak zorundalar. Bu alanda devlet mutlaka yön gösterici olmalı. Aynı zamanda firmalara destek verici mekanizmalar geliştirmeli. Ancak bunları yapar- ken seçici davranılması gerekiyor. Yani herkese değil sadece verimliliklerini artırabilecek olanlara kaynakları ayırmalı.
Selim Bey, yeni dünya düzenine hazırlanan şirketlerimizin önü-
müzdeki dönem için gündemlerindeki en kritik konular neler olmalı?
SelimTezel:Şirketler açısından en temel konu dijital dönüşüm olacak. Türkiye’de, dünyanın dört bir yanına açılan KOBİ’ler olduğu gibi, ilçesinin sınırlarının dışına dahi çıkmayan KOBİ’ler var. E-ticaretin her gün katlanarak büyüdüğü bir dünyada bu tür KOBİ’lerin gelecekte ayakta kalmaları mümkün değil. Dünya e-ticarete koşarken bizim, bu oyunun dışında kalmamız düşünülemez. Geleneksel yöntemlerle ticaret yapan şirketler, önümüzdeki dönemde bırakın başka bir ülkeye ürün satmayı kendi ilçesinin sınırını bile aşamayacak. Dolayısıyla KOBİ’lerimizin dünyaya açılmak için e-ticaretin olanaklarını kullanarak öncelikle kendi ilçesinden, bulun- dukları ile ve Türkiye’ye açılmaları lazım.
Selim Bey, tüm sektörlerde her boyutta işlet- menin gündeminde birinci sıraya yükselen dijital dönüşüm konusunda şirketler nasıl bir yol izlemeliler?
Selim Tezel: Geldiğimiz noktada dijital dönüşümü sağlamadan, gerek ülkeler gerekse şirketlerin inovasyon, sürdürülebilir büyümeyi sağlamaları ve küresel rekabette başarılı olmaları artık mümkün görünmüyor. Şirketlerimizin durumuna baktığımızda hızlı bir uyumlanma sürecine girildiğini görüyoruz ama henüz gidilecek çok yol var. Nitekim TÜBİSAD tarafından açıklanan Türkiye Dijital Dönüşüm Endeksi 2020 verileri de 2019’a göre bir iyileşme sağlamış olsa da Türkiye’nin dijital dönüşüme uyumu açısından kat etmesi gereken önemli bir mesafe olduğuna işaret ediyor. Şirketler açısından baktığımızda dijital dönüşümü gerçekleştirebilmesi için ekosistemin iyileştirilmesine ve bütüncül bir stratejiye ihtiyaç var; öncelikle bir yol haritalarının olması lazım. Elindeki dijital yeteneklerin doğru değerlendirilmesi, çalışanların dijital yeteneklerinin geliştirilmesi lazım. Şirketlerin, müşteri deneyimini en iyi şekilde kullanmaları için zaman kaybetmeden satış, sipariş, ürün müşteri davranışı ve geri bildirim verilerinin bir araya getirilebileceği ve gerçek zamanlı karar almayı sağlayacak altyapı ve süreçleri tasarlaması gerekiyor. Diğer yandan e-ihracatta, e-ticarette başarılı olmanın yolu da veriyi etkin kullanmaktan geçiyor. Günümüzde veriye dayalı yönetim, aynı hızda gelişen teknoloji ve analiz yöntemleri ile işletmelere, daha isabetli kararları hızlı almalarına yardımcı olacak ve katma değer yaratacak yenilikleri mümkün kılacak potansiyeli sağlayacak. Türkiye’nin dijitalleşmesi açısından gereken yeterliliklere bakıldığında, kullanım maliyetleri konusundaki olumlu tablonun altyapı ve beceriler için geçerli olmadığı görülüyor.
Emre Bey, bankacılık sektörü bu dönem en çok hangi problemlerle uğraştı? Sektörün önün- deki en büyük sorunlar nelerdir?
Emre Karter : Zorlu bir yıl oldu. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde ciddi bir kredi büyü- mesi yaşadı. Özellikle faiz ve fonlama maliyetindeki düşüş ile eylül ayına kadar karlılık ve kredi büyümesi yüksek seyretti. Bankalar net faiz gelirlerindeki artışları 2021’de yaşanabilecek olası aktif kalitesindeki bozulmayı göz önünde bulundurarak kredi karşılıklarını arttırma yönünde kullandılar. Bu bakımdan net karlılık, diğer ülkelerle karşılaştırdığımız- da halen yüksek olmakla birlikte geçtiğimiz senelere oranla görece düşük kaldı. Özellikle eylül ayı ile birlikte faiz hadlerindeki artış, kredi talebinde azalmaya ve kredi hacimlerin- de durulmaya neden oldu. Yılın son çeyreğin- de de bu trendin devam ettiğini görüyoruz. Tüm zorluklara rağmen bankalar sendikasyon kredileri gibi dış yükümlülüklerini makul oranlarda çevirmeyi başardılar. Uluslararası finansal kurumlardan, makul oranlarla uzun vadeli borçlanma gerçekleştirebildiler. Özellikle ekim-aralık dönemindeki sendikasyonlara baktığımızda, bankaların yüzde 90- 95’lere varan oranlarla bu kredileri yenilediklerini görüyoruz. Pandemi döneminde, bu gayet başarılı bir performans. Aynı zamanda diğer senelere göre daha limitli olsa da Türk bankaları uluslararası sermaye piyasalarında tahvil ihraçlarını sürdürdü. Hızlı kredi büyümesine rağmen bankalar sermaye yapılarını korumayı başardı.
Emre Bey, bankacılık sektörü açısından 2021 beklentileriniz nelerdir?
Emre Karter: Geçmiş yıllara nazaran karlılık ortamının daralmasıyla bankalar için 2021’de aktif kalitesinin yönetimi daha da önem kazanacak. Kredi büyümesinin doğal olarak geçmiş senenin altında gerçekleşmesi beklenebilir. Maliyet yönetimi de yine önemli olmaya devam edecek. Tüm bunların yanında yatırımcıların Türkiye’ye ilgisinin arttığını gözlemliyoruz. Yeni ekonomi yönetiminin de yarattığı olumlu hava ve bu doğrultudaki normalleşme politikaları ile özellikle yurtdışı fonlama kanallarından daha uygun koşullarla fon bulma imkanı getirebilir.
Erkan Bey, hem üretimde hem de distribüsyonda var olduğunuz otomotiv sektöründeki beklentileriniz nelerdir?
Erkan Kafadar: Otomotiv, bizim için stratejik önemi olan sektörlerin başında geliyor. Bu sektörde, Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Şu anda yaşadığımız geçici dönemin etkilerinden bağımsız olarak özellikle Türkiye’de otomotiv sektörünün büyüyeceğine inancımız tam. Biz de yatırımlarımızı, kapasitemizi ve ürünlerimizi buna göre planlayıp, buna göre yönetiyoruz. Bulunduğumuz tüm işlerde otomotiv sektörüne en üst seviye ve en güncel teknolojiyle hizmet edebilecek noktadayız. Çelik boru işimizde otomotiv sektörüne daha iyi hizmet vermek adına önemli bir yatırım yaptık. Bu yatırım teknolojimizi geliştiriyor, ürün portföyümüze katkıda bulunuyor ve sektöre hizmet verme kapasitemizi yüzde 50’den fazla artırıyor.
Erkan Bey, 2020’de şirketlerinizin finansal performanslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erkan Kafadar: Petrol fiyatlarında yaşanan çarpıcı düşüşün etkisiyle ana pazarlarımızdan olan çelik doğalgaz ve petrol borusu talebinde yaşanan daralma 2020’de bizi oldukça zorladı. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen portföy çeşitliliğimiz sayesinde bu yılı da başarılı bir şekilde geride bırakıyoruz. 2020, Borusan Grubu olarak hedeflerimize ulaştığımız, karlılık olarak ise hem 2019’u hem de bütçemizi aştığımız bir yıl oldu. 2020’nin pandemi öncesi, ilk çeyreği tüm şirketlerimiz için oldukça iyi geçmişti. Her bir şirketimiz ilk çeyreği hedeflerinin üstünde gerçekleşen hacim ve karlılıkla kapattılar. Mart ortasında ülkemizde de hissedilmeye başlayan salgın olmasaydı 2020 yılının beklentimizin çok daha üzerinde sonuçlanan bir yıl olması kaçınılmaz olurdu. Pandemisi döneminde yurt dışındaki işlerimizin bazıları olumsuz etkilenirken bazıları da güçlü performansını sürdürdü.
