‘Turizm Sektöründe Kadın Çalışan Oranını Artırmak Üzere Fırsat Yaratılmalı’

0
1111
Ayça Bilgin - Turizm Profesyoneli

Türkiye’de turizm sektöründe kadın çalışanların oranı, tüm sektörlerin ortalamasının yaklaşık 4 puan üzerinde. Ancak toplama baktığımızda Türkiye’de turizm sektöründe her 10 çalışandan halen yalnızca 3’ü kadın. Turizm sektörünün deneyimli ismi ve profesyoneli Ayça Bilgin, sektördeki kadın çalışanlar ve gelece dönem turizm sektörüne yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Kadın çalışan oranı güçlü şekilde artan bir sektörden bahsediyoruz; bugünkü oranlar yeterli mi? Kadın çalışan sayısı nasıl arttırılabilir? Turizm sektöründe kadın olmak üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Kamu ve özel sektörde pek çok kuruluşun kadın çalışan sayısını ve yönetici kademelerindeki kadın oranını artırmaya yönelik çalışmalarda bulunduğu günümüzde, turizmdeki mevcut durumu değerlendirmek ve sektörün kadınlar için sunduğu fırsatları daha görünür kılmak faydalı olacaktır.

Türkiye’de turizm sektöründe kadın çalışanların oranı, tüm sektörlerin ortalamasının yaklaşık 4 puan üzerinde bulunuyor; ancak toplama baktığımızda Türkiye’de turizm sektöründe her 10 çalışandan halen yalnızca 3’ü kadın. Avrupa genelinde baktığımızda ise, turizm sektöründe çalışan kadınların oranı yüzde 60’a yaklaşmış durumda. Sektör olarak kapatmamız gereken büyük bir açık bulunuyor ve bu verileri, bu açığı kapatmaya yönelik çalışmalarımız için bir başlangıç noktası olarak kabul etmemiz gerekiyor. 

İstihdam piyasası pandemi ardından tüm dünyada bir dönüşüm sürecine girmişken, işgücünde çalışan açığı, turizm sektörü açısından günden güne daha da öne çıkan bir gündem konusu olmayı sürdürecek. Özel sektör olarak bizler, kamu ve eğitim kurumlarıyla birlikte bu konudaki çözümlerimizi geliştirmeyi sürdürmeliyiz. Sektörün tüm paydaşları olarak turizmde istihdam konusunun temeline inmeye başladığımız bu dönem, kadınların sektöre katılımının arttığı ve cam tavanı aşmanın kolaylaştığı bir ortam oluşturmak için de bir fırsat sunuyor.

Turizmin bir yandan eğitim hayatı devam ederken eş zamanlı olarak işin mutfağına girerek gerçek anlamda deneyim kazanılabilen bir sektör olması, onu diğer sektörlerden ayrıştırıyor. Turizm gibi meslek odaklı eğitimin yoğun olduğu sektörler, sağladığı kalıcı meslek fırsatlarıyla kadın istihdam oranlarının sağlam temellere dayanmasına da katkıda bulunuyor. Turizm, aynı zamanda küresel istihdam piyasasıyla yüksek entegrasyona sahip ve çalışanlarına dünyanın her yerinde fırsatlar sunan bir sektör.

Turizm sektöründe çalışan bir kadın olarak kendi geçmişime baktığımda, bu sektörün bana okuldan mezun olur olmaz yurt dışı deneyimi kazanma, henüz 26 yaşındayken otel genel müdürlüğü görevi üstlenme, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen şirketlerinde yönetici kademelerinde bulunma fırsatları sunduğunu görüyorum. Bu gibi fırsatları, eğitim çağındaki kızlarımız ve gençler açısından da daha görünür kılmanın önemine inanıyorum.

Sektör genelinde halen daha az sayıda kadın çalışanımız olmasına rağmen, hem Türkiye’de hem de küresel ölçekte turizm sektöründe kadınlar için istihdam fırsatı her yıl büyüme ivmesi göstermeye devam ediyor.

Özellikle kadınlar tarafından doldurulan üst düzey pozisyonlarda sektör açısından halihazırda bir gelişme kaydedildiğini gözlemleyebiliyoruz. Ancak önümüzde hala kat etmemiz gereken bir yol var. Kadınların lider olduğu pozisyonlar dahilinde önümüzdeki süreçte olumlu gelişmeler görmeye devam edeceğimize inanıyor, Türkiye ve dünyadaki meslektaşlarımla birlikte sektördeki bu heyecan verici ve gerekli olan dinamiklerin bir parçası olmayı dört gözle bekliyorum.

Pandemi ekseninde turistlerin beklenti ve taleplerinde ne gibi değişimler görüldü?

Pandemi ardından turizm sektöründe daha önce de elbette önemli olan ‘güvenlik ve sağlık’ önlemlerini daha titiz şekilde alma ve bu önlemleri alenen tüketici ile paylaşma, taahhütlere dahil etme çalışmaları çok daha fazla önem kazandı. Aynı zamanda da işletmelerin eskiye göre ‘daha esnek’ politikalar geliştirme zorunluluğunu doğurdu.

Bununla birlikte sürdürülebilirlik anlayışı konusunda geçmişe göre bilinç de artmaya başladı. Küresel turizm büyümesinin getirdiği aşırı kalabalık şehirler, çevresel bozulma, hava yolculuklarından kaynaklı yüksek karbon emisyon salınımı gibi sorunlar son yıllarda daha çok konuşulmaya başlandı. Çevresel duyarlılık ve çevre bilinci günden güne artarken, bireyler de daha sürdürebilir şekilde seyahat etmeyi daha çok tercih ediyor. Ancak bu konuda ne yazık ki halen istenilen düzeyde bir farkındalık oluşmuş değil. Bu yöndeki çalışmaların daha hızlı etkin bir bilince dönüşmesi için turizm sektörü gibi dinamik bir kültürün buna mutlaka öncülük etmesi şart görünüyor. 

Pandemi ile beraber değişen ve beklenti çeşitliliği yaratan alışkanlıklardan biri de temassız teknoloji kullanımı. Mobil check in, kiosklar üzerinen menü seçimi gibi alışkanlıkların daha yaygın hale geleceği şimdiden ön görülüyor.

Esneklik ise pandemi sonrasında şüphesiz en çok duyduğumuz kelimelerin başında geliyor. “Esnek çalışma”, “esnek çalışma alanları” iş hayatında ciddi bir dönüşüme işaret ederken, seyahat politikalarının da daha esnek hale geldiğini ve bunun uzun süre devam edeceğini ön görüyoruz.  

Aynı zamanda salgın sürecinde pek çok kişi uzaktan çalışmaya geçerken, bozulan iş-yaşam dengesi nedeniyle çalışanların hafta sonu kafa dinleme ihtiyaçları da arttı. lüks bir kaçamak yerine doğa ile iç içe rahatlatıcı gastronomik çeşitliliğin olduğu gezi planlarının daha öne çıkacağı, “rahatlamanın” gerçek bir lüks haline geleceği aşikar görünüyor. 

Turizm sektöründe dijitalleşme sürecini ve bunun kuşaklar arası etkileşimini nasıl yorumlarsınız?

Pandemi sonrası hayatımıza giren yeni normal anlayışı ve günümüzün teknolojik gelişmeleri ardından etkisini bir çok alanda hissettiğimiz dijital bir dönüşüm sürecindeyiz.  Kurumlar için ise teknolojiyi ana odağa almak, bunun gücünü tüm kurum parametrelerine entegre edebilmek adeta kaçınılmaz bir gerekliliğe dönüştü. Bugün iş dünyası; trendlere hızlı adapte olan çok daha çevik ve aynı zamanda bunu yaparken de çalışan odaklı bir anlayış geliştirmek zorunda. Turizm sektörü de tıpkı diğer sektörler gibi rotasını dijitalleşmeye çevirmek, bunu yaparken de çalışanı ve çalışanın yeteneklerini merkezine alarak teknolojiyi işinin her alanında etkin şekilde kullanmaya gayret ediyor.  Bu sebeple teknolojinin içine doğan Alfa kuşağı -şu an her ne kadar henüz çocuk yaşlarda olsa da- birçok sektörün gelecek planlarını şekillendirmesinde büyük rol oynuyor.
Aynı şekilde tıp ve uzay bilimleri konusunda birçok gelişimi artık doğal bir tepki ile takip eden, uzaktan çalışma, uzaktan eğitim, pandemi gibi yeni kavramları bizzat deneyimleyip hayatının bir parçası haline getiren Z kuşağı da turizm sektörü dahil birçok sektörünün radarından hiç çıkmıyor. 

Her alanda olduğu gibi turizm sektörü de bu dönüşümü yakından takip ediyor. Aksi taktirde gelişen dinamiklerin gerisinde kalarak, gelir ve prestij kayıplarının söz konusu olabileceğinin bilinci ile kendini güncellemeye devam ediyor.  Zira dijitale odaklı iş geliştirme sistemleri bugün yalnızca pazarlama alanında değil; turizmin her kolunda; tüketicinin satın alma aşamasından tutun ürünü deneyimleme aşamasına, görüş bildirme sürecine kadar gelir ve memnuniyet yönetiminin de önemli bir unsuru haline gelmiş durumda. Z ve Alfa kuşaklarının bu değişim dinamiklerine diğer kuşaklara göre daha hızlı adapte olduğu gözle görülür bir gerçek. Bu sebeple de dijitalleşen turizm sektörüne ve dijital platformların en önemli kullanıcısı olan Z kuşağının ve arkasından yetişen Alfa kuşağının bu sektördeki rolüne, önceki kuşaklara göre farklılıklarına ilişkin birçok araştırma günümüzde oldukça ilgi çekiyor. Bu araştırmaların, bu jenerasyonların sadece tüketici rolü kapsamında değil aynı zamanda ‘birer çalışan’ olarak da irdelenmesi ise ayrıca önem arz ediyor. Her geçen gün sosyal yaşamda ve iş yaşamında etkisini ve ağırlığını artıran dijitalleşme ve ilgili platformların en etkin kullanıcıları olan ve olması beklenen bu iki  kuşağın turizm hizmetlerini hangi şekillerde ve nasıl kullanabileceğini irdelemeyi amaçlayan birçok çalışma yapılıyor.

  Z ve Alfa nın yanında X ve Y Kuşaklarının da seyahat yönündeki beklentisi değişiyor mu? 

Yapılan çalışmalar elbette geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki karşılaştırmalar, alışkanlık değişimleri üzerine odaklanıyor. 1965 ile 1979 yılları arasında doğan bireyleri kapsayan X kuşağı tüketimin gözle görülür şekilde arttığı, deyim yerindeyse art arda icatlara tanıklık eden kuşak olarak anılıyor. Sektör açısından değerlendirildiğinde ise harcama gelirleri sonraki kuşaklara göre genellikle yüksek olan X kuşağındaki bireylerin seyahat eğilimlerinin halen en fazla olduğu görülüyor.  Ekonomik açıdan daha geniş olanaklara sahip olan bu kuşağın temsilcileri, diğer kuşaklara göre daha çok tatile çıkma ihtiyacı duyuyor. Tabir yerindeyse tatili tüm yıl bekledikleri bir sosyalleşme fırsatı olarak görüyorlar. Dinlenme, rahatlama sehayat etme tercihini belirleyen başlıca unsurlarken tarihi ve doğal yerleri görme, kültürel değerleri ziyaret etme, yakınlarını, akrabalarını ziyaret etme arzusu turizm faaliyetlerinin şeklini belirliyor. Bu yüzden seçmiş oldukları destinasyonun bu değerlere günümüzde halen ne denli sahip çıktığını çıkıldığını detaylıca irdeliyorlar. Karar verirken ağırlıklı olarak geçmiş deneyimlere tutunan, tanıdık önerileri ile mütevazı seçimler yapan bir kitle olarak görülseler de trendlere bir göz atmadan da karar vermiyorlar. 

1980 ve 1995 yılları arasında doğanları içine alan Y kuşağı ise internet kavramının yeni ortaya çıktığı bir dönemde dünyaya geldiği için siyah beyazdan renkli TV’ye, ev telefonu olmadığı günlerden akıllı cihazları aktif bir şekilde kullanıma geçmeye kadar devrimsel nitelikte birçok teknolojik değişime şahitlik etmiş bulunuyor. Bu kuşağın bir önceki nesile kıyasla bireysel ve özgür kararlar almaya ve bu yönde istek ve beklentilerini kolaylıkla ortaya koymaya, değişime daha açık bir profil olduğu görülüyor.  Hem geleneksel değerlere sahip çıkan hem yeni dünya trendlerine oldukça iyi bir denge ile uyum sağlayan bu kuşak, talepleri oldukça fazla ve değişken olan, verdiği paranın karşılığını alma konusunda titiz, teknolojiye merak duyan, ancak alışılmış hizmet değerlerini de tecrübe etmek isteyen,  sıradan olanı sevmeyen, yenilikçi bir tüketici profili sunuyor ve buna göre hizmet sunumu istiyor. 

Z ve Alfa Kuşağının sektöre bakış açısını nasıl yorumlarsınız?

Günümüzde takibi yakından yapılmaya başlanan adeta daha önce hiç benzeri dünyaya gelmemiş bir nesil olarak da bakılan 1996-2010 yılları arasında dünyaya gelen bireyleri kapsayan Z kuşağı ise “gelişmiş teknolojinin yaygın ve agresif şekilde kullanıldığı bir zaman diliminde dünyaya gelen” bir nesil olarak anılıyor. 2 yaşından itibaren dil öğrenebilme, akıllı cihazları erken yaşta kullanabilme, eğitim hayatına erken yaşta başlama fırsatları nedeniyle de teknolojik imkânların adeta içinde büyüyen bir nesil olarak tarihe geçiyor. Motor becerileri ve zekâ düzeylerinin diğer nesillere göre yüksek olduğu öngörülen bu nesil, bugün gerek tüketici gerek çalışan rolleri ile “dayanışma odaklı, yaratıcı, güvenliğine düşkün, harcadığı paranın ve emeğinin karşılığını somut olarak sorgulayan, daha bireysel, teknoloji odaklı seçimler yapan, sanal sosyalleşme türlerine daha alışkın olmaları nedeniyle de yalnız yaşamaya ve yalnız seyahat etmeye meyilli” bir profil çiziyor.  

 Turizm açısından değerlendirildiğinde ise  X ve Y kuşaklarına göre çok daha genç olan, çalışma hayatının en genç nesli olan Z kuşağı temsilcileri gelir durumu az olması nedeniyle seyahate daha az bütçe ayırabiliyor. Seyahat seçimlerinde ise, daha bağımsız hareket edebilecekleri hizmet türlerine, oyun& eğlence ve spor olanakları olan seçeneklere, sağlıklı yaşam odaklı alternatif turizm çeşitlerine ilgi duyuyorlar. Turizm faaliyetini yalnızca konaklama yapacağı yer ile değil verdiği sınırlı paranın karşılığını en etkin şekilde sunacak bir “destinasyon seçimi“ olarak değerlendiriyorlar.  Özetle seyahat sebebi her  ne olursa olsun ( tatil, iş vb.) gittiği yerde yeni tatlar keşfetmeye, yeni deneyimler elde etmeye odaklı bir bakış açısı ile kodlanıyorlar. Karar vermelerinde ise öncelikli olarak dijital platformlardaki yorumlar, trendlere uyum, fiyat ve hizmet politikalarındaki istikrar ve sürdürebilirlik politikalarının işlevselliği etkili  oluyor. Resepsiyona uğramadan odasına güvenle çıkabildiği mobil check-in imkanı sunan, sorunsuz ve sınırsız Wi-fi kullanımı yapabildiği, menüsünde ihtiyaç duyabileceği sağlıklı, vegan ürünlerin bulunduğu, az temaslı ve dialoglu, temiz ve güvenli bir hizmet türü sunan, çevreye duyarlı işletmeler açık ara öncelikli tercihi oluyor.

Henüz tek başına seyahat etmeye başlamamış olan 2011 ve 2025 yılları arasında doğan/doğacak bireyleri kapsayan Alfa kuşağının ise Z kuşağında olduğu gibi yaşam tarzlarını ve seyahat tercihlerini şekillendiren baskın unsurun teknoloji ve teknolojik gelişmeler olduğu görülüyor. Şu an seyahat satın almalarının büyük bir bölümünü ebeveynleri ile yapan, kelimenin tam anlamıyla teknoljinin içine doğmuş Alfa kuşağı da Z kuşağı kadar hatta belki de daha da çok sorgulayan bir karakterde yetişiyor. Dijitalleşme dönüşümüne adapte olan, çevreye duyarlı pazarlama ve işletme politikaları ile ön plana çıkan, taahhütlerini alenen duyuran ve bunun arkasında duran işletmelere yönelecekleri de şimdiden açıkça öngörülebiliyor.