Tarihin Akışı

    0
    164

    “Tarih vardır Tolstoy’un hayal ettiği gibi; içinde çarların ve generallerin bile fırtına önünde bir yaprak gibi sürüklendiği, ağır ağır hareket eden, devasa bir hava sistemi. Ve bir de Hollywood’un hayal ettiği tarih vardır; çarın doğru veya generalin hatalı adımı ile her şeyin değişebildiği tek satırlık bir hikaye. İçten içe hepimiz Hollywood insanıyız. “Eğer” senaryoları yaratmayı severiz-eger X hiç olmasaydı, eğer Y olmus olsaydı?- çünkü kişisel kararların fark yaratacağına inanmak isteriz: böylece X veya Y olmasa tarih tamamen farklı bir yol izleyebilirdi… Hepimiz birer unsur (etken) olduğumuzdan unsurların etkin olmasından çıkarımız vardır.” Louis Menand

    Stiglitz Fukuyama’nın ünlü makalesine (sonra kitaplaştırdı) atıfta bulunarak Neoliberalizmin Sonu ve Tarihin Yeniden Doğuşu başlıklı bir makale yayınladı. Makaleye baz olan pek çok bölgede gerçekleşen gösterilere ek olarak (Fransa, İspanya, Lübnan, Irak, Arjantin, Şili, Hong Kong vs) son 1 hafta içinde Bolivya ve İran’da yaşananlardan sonra ben de amatör bir merakla tarihin neresinde olduğumuzu paylaşmak istiyorum. Olan biteni açıklamanın 3 yolu var gibi görünüyor. Komplo teorileri (Rothschild’lar, Rocekfeller’lar  falan filan), kapitalizm, neoliberalizim, başarısı tartışmaya açık para politikaları (QE, sıfır faizler vs) üzerinden gitmek ve son olarak tarihin akışı ve bunu modellemeye çalışmak. ABD ve Avrupa’nın kurup kurallarını koyduğu dönemin sonunda veya uç bir noktada olabilir miyiz? Tarihi döngüler içinde inceleyen isimlerden birisi olan Prof Peter Turchin. Sosyal stabiliteyi bozma potansiyeline sahip 4 dinamik paylaşıyor. İşgücü arzı talebini aştığı ve gelirin düştüğü bir ortam. ABD için tam geçerli olmasa da dünyanın pek çok köşesinde var olan ve robotik teknoloji ile artması beklenen bir durum. Göçmen krizini de bu dinamiklere ekleyebiliriz, 2. Dünya Savaşı sonrası en büyük göç hareketi yaşanıyor. İkinci dinamik ise elitler arasında mücadele (ABD güzel bir örnek). Üçüncü dinamik devlet yapısının zayıflaması (Venezuela örneği). Ve son olarak dış dinamikler. Eski Yunanda “politik döngü” anlamına gelen Anacyclosis modelinde demokrasi ulaşılan son aşama değil. Politik döngünün duraklarından bir tanesi. Demokrasi, oligarşi, popülizm, halk hareketleri birbirini takip eden ve asılında birbirini yaratan dinamikler. Bu noktada Fukuyama’nın tezi tekrar okunabilir.

    ABD’yi genel bir fikir vermesi için kullanacağım. Tabloda gördüğünüz üzere ücretlerin GDP içinde payı azalıyor. Bu gelir eşitsizliğini tetiklediği gibi orta ve alt gelirli kesimlerin kazançlarının yıllar itibarı ile sabit kalması da demek. Üst gelir grubu büyürken kendi içinde yapısı da değişiyor. 20 yıl önce dev ABD şirketleri denildiğinde bankalar, petrol ve otomotiv şirketleri akla gelirdi. Bugün ise en büyükler listesini teknoloji şirketleri oluşturuyor. Artan “elit” sayısı elitler arasında da bir kavga demek. NYC ve Silikon Vadisi arasında bir güç kavgası. Ancak yukarıda bu çekişme olurken popülizm kitleleri kendisine çağırıyor. Avrupa’da her seçimin ardından eskiden uçta olan bir partinin koalisyon ortağı olacak oy sayısına sahip olduğunu okuyoruz. Normalde, örneğin 1945’ten sonra, elitler kitlelerdeki rahatsızlığı kendilerine desteğe çevirmek için sistemi reforme ediyorlar. Refah devleti, azınlık ve kadın haklarında iyileşme vs. tabii SSCB gibi bir tehdidin de rolünü küçümsememek gerek. Bugün ise faizler tarihin en düşük seviyesinde, gelir eşitsizlik eski rekorlara doğru gidiyor, devletler yüksek oranda borçlu, merkez bankaları bilançoları trilyon dolarlarla ifade edilir halde, katma değer sağlayan pozisyonlar azalıyor, eğitimin maliyeti ve kaldıracı düşüyor. İklim krizini de eklediğimizde global ekonomik istemin ufak tefek düzeltmelerle normalleşmesi zor görünüyor.