Şirketler, 2022 Risklerine Karşı Nasıl Hazırlık Yapıyor?

0
118

Dünya COVID-19 pandemisi ile mücadele, hızlı dijitalleşme, değişen iklim koşulları, artan işsizlik ve adaletsiz paylaşımla karşı karşıya. Türkiye, mevcut riskleri azaltacak adımları nasıl atacak? Şirketler, yenilikçi teknoloji ve iş modellerine geçerken, sürdürülebilirlik yaklaşımlarıyla dünya için fayda ve değer yaratabilecekler mi?

ERSAN TAYLAN

Sürdürülebilir iş birliği ve refah artışı için, sadece ticari anlaşmalar ve ortak yatırımlar yetmiyor. Ticari etik kuralların tekrar hatırlanması ve uyulmasının gerekliliği artık yadsınamaz bir gerçek. En büyük sorun teoride yeşil ekonominin nimetleri ve gerekliliği üzerinde anlaşsak da uygulamadaki politika tutarsızlıkları ortada. Öyle ya da böyle pandemi süreci bundan sonra geri dönüşü olmayacak bazı gerçekler öğretti. Kurumların, şirketlerin hatta bireylerin asırlık alışkanlıkları baştan sona değişiyor. Yeni dönemi anlayıp ona uyum sağlama yeteneği kazanmak, tüm dünyada kabul gören bir gerçek. Bu dönüşümü, 2022’de dünya ve Türkiye ekonomisindeki beklentileri Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, HSBC Türkiye CEO’su Selim Kervancı, Revo Capital Kurucu Ortağı Cenk Bayrakdar ve TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı Sani Şener ile konuştuk. İşte ayrıntılar…

Türkiye ekonomisine dair 2022 beklentileriniz nelerdir?

PROF. DR. SELVA DEMIRALP: Kurda yaşanan olağanüstü hareketlilik ve sürekli açıklanan yeni düzenlemeler ileriye yönelik tahminleri zorlaştırıyor. 2022’de düşük faize dayalı politika tercihi tıkanma noktasına gelecek. Bu nedenle de geri adım atılacağını düşünüyorum. Ancak, o noktaya gelmeden önce düşük faiz politikasını sürdürebilmek amaçlı, yan etkileri gidermeye çalışacak araçların piyasaya sürüleceğini tahmin ediyorum. 2022’de Türkiye ekonomisini bekleyen en büyük kırılganlığın halihazırdaki düşük faiz politikasının yarattığı kur ve enflasyon riskleridir. 2021 sonu enflasyonu muhtemelen yüzde 25 civarında olacak. 2022 ilk yarısında ise TL’deki değer kaybının getirdiği gecikmeli etkilerle yüzde 40’ları aşan bir enflasyon söz konusu olabilir.

Enflasyonla mücadele merkez bankalarının görevidir. Artan enflasyona karşı bir merkez bankasının elindeki en güçlü silah faiz artışıdır. Bizde ise bunun tam tersi bir uygulama söz konusu. Eylül 2021’den itibaren yürürlüğe konulan Yeni Ekonomi Modeline (YEM) göre faizler düşük tutulup TL zayıflatılarak ihracatın artması ve bu şekilde de döviz talebi düşürülerek enflasyonun düşeceği iddia ediliyor. Yani tüm dünyadaki uygulamaların tersine enflasyonun faiz artırarak değil faiz düşürerek indirileceğini savunan bir model bu. İktisat yazınında bir karşılığı olmayan bu modelin halihazırdaki kırılganlıklarımızı daha da artırmasından endişe ediyorum. 2022’de faiz indirimlerinin devam etmesi ya da faiz artırımına gidilmemesi durumunda kırılganlıklarımız daha da artacak. Bu noktada en kritik konulardan bir tanesi içerideki döviz talebinin tutulması olacaktır. Dövize endeksli mevduat (DEM) bu amaçla geliştirilmiş bir enstrüman. Eğer bu enstrümanla kısa vadede döviz talebini tutma konusunda başarı sağlanabilirse, o zaman kurdaki artış kontrol altına alınabilir. Düşük faiz politikası devam ettirilir. Bu başarı uygulanacak politikalara olan güvene bağlı ki bu konuda önemli çekincelerim var.

Dünya ekonomisi için 2022 yılı beklentilerinizi paylaşır mısınız?

HAKAN ARAN: Enflasyon beklentilerinin dünya genelinde başarıyla yönetilmesi önümüzdeki dönem için kilit önem arz ediyor. Dünya ekonomisi, pandeminin ikinci yılında aşılamaların salgının etkisini hafifletmesi ve alınan ekonomik önlemlerin süregelen desteğiyle hızlı toparlanma kaydetti. IMF verilerine göre 2020 yılında yüzde 3,1 küçülen dünya ekonomisinin, 2021 yılını yüzde 5,9’luk bir büyüme ile tamamlaması ve 2022 yılında da büyüme eğilimini büyük ölçüde sürdürmesi bekleniyor. Öte yandan, bu hızlı toparlanmanın da bir sonucu olarak ciddi boyutlara ulaşan arz kısıtları ve iklim değişikliği kaynaklı gelişmelerin de etkisiyle hızlı artan gıda ve enerji fiyatları enflasyonist baskıların küresel ölçekte endişe verici boyutlara ulaşmasına neden oldu. Üretici fiyatlarındaki yıllık artış oranları birçok ülkede çift haneli seviyelere ulaştı. Tüketici fiyatları enflasyonu da ABD ve Almanya gibi önde gelen ekonomilerde 90’lı yıllardan bu yana görülen en yüksek seviyelere çıktı. Bu nedenle, enflasyon beklentilerinin dünya genelinde başarıyla yönetilmesi önümüzdeki dönem için kilit önem arz ediyor.

2022 yılında küresel ekonomik görünümün; pandemiye bağlı gelişmelerin yanı sıra büyük ölçüde arz yönlü kısıtların nasıl seyredeceğine ve enflasyonist baskıların ne ölçüde kalıcı nitelik taşıyacağına bağlı olacağını düşünüyorum. Ayrıca, iklim değişikliği kaynaklı risklerin ve bu risklere karşı alınacak önlemlerin de küresel ekonomi ajandasında üst sırada yer almaya devam edeceği kanaatindeyim.

Küresel ekonomik beklentileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

SELIM KERVANCI: Yayılım hızı yüksek ve mevcut aşılara dirençli varyantların ortaya çıkması pandeminin ekonomik toparlanma üstündeki etkisi hakkında belirsizlikleri artırıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde aşıya erişim imkanları ve bu ülkelerin aşılanma hızları çok düşük. Pandemi ile mücadele kapsamında ülkeler arasındaki farklılıkların, 2022’de de global ekonomi ve istikrara yönelik belirsizlikleri sürdürmesini bekliyorum. Bunun yanında 2022’de piyasalara yön verecek diğer bir kritik konu da başta FED olmak üzere birçok ülke merkez bankasının kalıcı enflasyonla mücadele için sıkı para politikasına geçişi ve faizleri artırmaya başlaması olacak. Türkiye ekonomisi de global ekonomideki dalgalanmalardan etkilenebilir.

Türkiye’de yatırımlara güven veren bir toparlanma görebiliyor musunuz?

SANI ŞENER: 2022’de küresel ekonomide pandemi ve olası yeni varyantlara bağlı risklerin devam edeceğini öngörüyoruz. Enflasyona bağlı fiyat artışları ve para piyasalarındaki istikrarsızlıklar da özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi yavaşlatabilir. Öte yandan kriz var diye duramayız, üretmeye ve fırsatları değerlendirmeye devam etmemiz gerekiyor. TAV olarak pandemi döneminde Kazakistan’ın Almatı Havalimanı satın almasını gerçekleştirdik ve bu yıl operasyona başladık. Yine ortağımız Fraport’la Antalya Havalimanı ihalesini kazandık. Krizi yönetirken finansal ve operasyonel yeteneklerimizle uyumlu fırsatları değerlendirmeyi sürdürdük. Türkiye orta ve uzun vadede yatırımcılar için ciddi fırsatlar sunuyor.

2022’de toparlanma bekliyor musunuz?

CENK BAYRAKDAR: Şirketler önce risk ve kriz ortamında karşılaşabileceği genel ve özel şartları belirlemeli. Yöneticilerin, pazarın ve sunulan ürün, hizmetlerin önümüzdeki 12-18 ay içinde hangi noktada olacağına dair bir fikri olmalı ve buna göre atılması gereken adımları belirleyip, geriye dönük olarak çalışmalı. Bu kapsamda olası nakit açıklarını ve bunun etkilerini farklı senaryo çalışmaları yaparak hazırlanmalı ve sonuçlarına göre gereken likitide opsiyonlarını değerlendirmeli. Risklere karşı hazırlık yapılırken yöneticilerin günlük olarak operasyonlarını ve satışlarını, müşteri memnuniyetini ve satış kanallarını, mümkün olduğunca gerçek zamanlı olarak takip edebilmesi ve aksiyon alabilmesini gerekiyor.

Girişimlerimize de her zaman söylediğimiz, en yüksek maliyet, yeni müşteri kazanımıdır. Elinizdeki müşteriye ek satış yapmak, daha düşük maliyetli ve genellikle daha düşük kaynak gerektiren bir yoldur. Son olarak da global pazarlara açılabilmek kritik olacak. 2021’de Türkiye girişim ekosistemi rekor kırmaya devam ediyor. Bunun Türk girişimlerine yatırılmayı beklenen 500 milyon dolardan fazla fon ve artan yabancı yatırımcı iştahı ile 2022’de artmaya devam edeceğinden eminim.

Beklenen risklere karşı nasıl hazırlık yapılmalı?

PROF. DR. SELVA DEMIRALP: Sürdürülebilir bir büyüme sağlayabilmek için öncelikle fiyat istikrarının sağlanması gerekiyor. Enflasyon düşmeden faiz indirimlerine gitmek arzu edilen genişlemeci etkiyi yaratmaz. Kısa vadede bir genişleme olsa da faiz indirimlerinin yarattığı enflasyonist etki uzun vadede bu kazanımları geri alır. İlave olarak enflasyonist baskı arttığı halde düşük faiz politikasında ısrar edilmesi durumunda artan risk ve belirsizlikler bir yandan harcama iştahını azaltırken diğer taraftan da kur şokları ile büyümeyi sekteye uğratır. Gerçekten de 2021 son çeyreğinde artan riskler ve enflasyon beklentileri nedeni ile politika faizi düşse bile piyasa faizlerinin artmakta olduğunu görüyoruz. Parasal aktarım mekanizmasının tıkandığı bu ortamda faiz indirimlerinin devam etmesi mevcut riskleri artıracak ve ekonomi üzerinde genişlemeci değil daraltıcı bir etki yaratacaktır.

2022’de bu risklere karşı yapılması gereken geleneksel para politikasına dönülmesidir. İktisat yazınında bir karşılığı olmayan, bu nedenle piyasalarda panik satışlara sebep olan YEM yerine geleneksel politika ile yani politika faizini yükseltmek sureti ile mücadele etmek ekonomik krizi kontrol altına alabilir. Düşük faiz politikasının ve kurda 2021 son çeyreğinde gözlemlediğimiz değer kaybının yarattığı hasar faiz artışı sonrasındaki toparlanma döneminin uzunluğunu belirleyecektir.

Türkiye ekonomisinde, 2022 yılı beklentileriniz nelerdir?

HAKAN ARAN: Ekonomi politikalarına dair güvenin tesis edilmesi; yurt içi finansal piyasaların seyri ve enflasyon açısından kritik önem taşıyor. Türkiye ekonomisi 2021’in ilk dokuz ayında tüketim harcamalarının ve ihracatın güçlü katkısıyla yüksek büyüme sergi- ledi. Yatırım harcamaları da üçüncü çeyrekte bir miktar gerilemiş olmakla birlikte yılın ilk yarısında büyümeye yüksek katkı sağladı. Yılın son çeyreğine ilişkin öncü göstergeler iktisadi faaliyetin büyük ölçüde gücünü koruduğunu gösteriyor. Türkiye ekonomisinin 2021 yılını yüzde 10 civarında bir büyüme ile tamamlayabileceğini tahmin ediyoruz. Bununla birlikte, 2021 yılındaki yüksek büyüme performansında pandemi kaynaklı düşük bazın da etkili olduğunu dikkate aldığımızda, 2022 yılında büyümenin devam etmesini ancak aleyhte işleyecek baz etkisine de bağlı olarak ivme kaybetmesini bekliyoruz.

2021, Türkiye ekonomisi için risklerin arttığı bir yıl oldu. Enflasyonla mücadele açısından gerek küresel gerekse yurt içi koşullar daha zorlayıcı bir hale geldi. Fed’in beklenenden daha erken faiz artırımına gidebileceği yönündeki beklentiler, yükselen küresel emtia fiyatları, yurt içinde güçlü seyreden iç talep ve TL’deki değer kaybı enflasyonist baskıların artmasına neden oldu. TL’deki zayıf seyrin sü- regelmesi, 2022 yılı için enflasyona dair tahminde bulunmayı zorlaştırıyor. Fed’in Aralık 2021 toplantısında varlık alımlarını azaltma hızını artırma kararı alması ve Fed üyelerinin önümüzdeki iki yıl için daha hızlı bir faiz artırım süreci öngörmeleri bu yöndeki riskleri artırıyor.

Bu koşullar altında, ekonomi politikalarına dair güvenin tesis edilmesi yurtiçi finansal piyasaların seyri ve enflasyon açısından kritik önem taşıyor. Faaliyet gösterdiğimiz ekosistemdeki tüm değişikliklere ve belirsizliklere rağmen; güçlü bir mali bünyeye sahip olan, teknoloji kullanımında öncü rol oynayan, uluslararası standartlarla uyumlu ve etkin risk yönetim anlayışına sahip olan bankacılık sektörümüzün kapsayıcı ve değer yaratan bir yaklaşımla 2022 yılında da ülkemiz

Firmaların hangi alanlarda desteğe ihtiyaçları olacağını düşünüyorsunuz?

SELIM KERVANCI: HSBC Grubu olarak iklim değişikliğe ile müca- deleye destek olmak için oluşturduğumuz planımız doğrultusunda 2030 yılına kadar sıfır karbon emisyonlu bir organizasyon olacağız. Müşterilerimizin karbonsuz ekonomiye geçiş süreçlerini desteklemek için Grup olarak 2030 yılına kadar 750 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında finansman sağlamayı planlıyoruz. Planımız doğrultusunda, Türkiye’de bankacılık sektöründe sürdürülebilir finansman uygula- malarının artırılması yönündeki çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. 2020’den bu yana birçok farklı sürdürülebilirlik (ESG) temalı işlemlere hem aracılık ettik, hem de kendi kaynaklarımızdan yatırım yaptık. Söz konusu işlemlerle son 2 yılda Türkiye ekonomisine 8 milyar doların üstünde yabancı kaynak kazandırılmasına katkıda bulunduk.

2021’de bu alanda örnek ürün, hizmet ve uygulamaları hayata ge- çirmiştik. 2022’de de müşterilerimizin sürdürülebilirlik yolculuğunda uzmanlığımız ve finansman desteğimizle onların ana ortağı olmayı sür- düreceğiz. 2022’nin de zor, global çalkantıların devam edeceği bir yıl olacağını düşünüyoruz. Bu sebeple, sermayemizi güçlendirme fırsatları- nı değerlendirmeye ve sermayemizi akıllı yönetmeye devam edeceğiz.

Sorunlarını çözmeye odaklanan şirket yöneticilerinin en öncelikli konuları neler olacak?

CENK BAYRAKDAR: Dijital dönüşüme daha erken yatırım yapmaya başlayan, iş yapış şekillerini ve yatırımlarını dijital platformlara geçirmiş olan şirketler hem operasyonel hem de finansal belirsizlik dönemlerinden en az şekilde etkilenerek geçiyorlar. 2022’de yöneticilerin dijital bir lider ol- mayı önceliklendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Doğru yönetilen kriz dönemlerinin fırsatları da içinde barındırıyor. 2022’de şirketler ve yöneticiler iş modellerini yeniden değerlendirecek. Yeni oluşan ihtiyaçlar doğrultusunda yeni pazar potansiyelini değerlendirerek, ürün yol haritalarını revize etmek gerekiyor. Ayrıca dijital dönüşümün şirketlerin misyonu haline getirerek giderleri de kontrol altına alabileceği ve verimli bir operasyonel yapıya ulaşmak için çalışmalar başlatılacak.

Ülkemizde mevcut kırılganlıkları azaltacak nasıl bir dönüşüme ihtiyaç var?

PROF. DR. SELVA DEMIRALP: Mevcut kırılganlıklarımızın azaltılması için kurumsal bağımsızlı- ğın oturduğu, liyakata, hukuk üstünlüğüne ve ser- best piyasa kurallarına dayalı, öngörülebilir, kendi içinde tutarlı, uzun vadeli kazanımlara odaklanan, güven sağlayan bir düzen kurulması gerekiyor.

Rekabetçiliğin teşvik edildiği, eğitim sistemimizin yaratıcı ve özgür düşüncenin gelişmesine imkan tanıyacak bir reforma tabi tutulduğu, üretkenlik artışını hedefleyen bir dönüşüm gerekiyor.

YEM’de de vurgulanan cari açık sorunundan yola çıkarak iki noktanın altını çizmek istiyorum. Birincisi cari açığın makul seviyelere indirilmesi dış kırılganlıklarımızı düşürecek önemli bir konu. Ancak bu cari açığı tamamen ortadan kaldırmak ve cari fazla vermek anlamına gelmiyor. Cari acık dışarıdan net sermaye girişi olduğunu gösterir. Tasarruflardan daha fazla yatırım yapabilme imkanı sağlar. Önemli olan bu borcun etkin ve üretken yatırımlara kanalize edilebilmesi ve bu şekilde üretim potansiyeline katkı verilmesidir.

Mevcut cari açığımızın küçültülmesi konusuna gelince, Türkiye, ithalata dayalı üretim yapısı sebebiyle kronik olarak cari açık veren bir ülke. Cari açığımızın makul seviyelere indirilmesi de dış kırılganlıklarımızı önleyecek önemli bir konu. Ancak cari açık, para politikası ve zayıf TL ile düşürülemez. TL’yi değersiz kılmak ilk aşamada ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatını düşürse de diğer taraftan ithal ara malı maliyetini artırarak nihai ürünlerin fiyatındaki avantajı sınırlayacaktır. Kaldı ki Türkiye’nin ihraç ettiği ürünler fiyat esnekliği düşük, gelir esnekliği yüksek olan ürünler olduğu için zayıf TL’nin getireceği avantaj yaratacağı hasara göre çok sınırlı olacaktır. Cari açığın makul seviyelere çekilmesi rekabetçi, inovasyona dayalı bir sanayileşme politikası ile mümkün olur.

Yabancı yatırımcıların ülkemize bakış açılarını nasıl görüyorsunuz?

SELIM KERVANCI: Global piyasalarda belirsizliklerin öne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Tabii ki bu durum diğer ekonomileri olduğu gibi ülkemizi de etkiliyor. Ancak Türkiye’ye uzun vadeli bakmak gerektiğini düşünüyoruz. Taşlar yerine oturduğunda, ülkemiz sunduğu cazip yatırım fırsatları ile yatırımcı ilgisinde hak ettiği noktaya gelecektir.

Şirketlerin mevcut durumlarını, gereksinimlerini nasıl görüyorsunuz?

CENK BAYRAKDAR: Ülkemiz hem yetenek hem de kaynak açısından zengin bir ülke, bu özelliklerimizle uluslararası pazarlarda rekabet gücünü arttırmamız lazım. Yüksek teknolojik ürünler üreten bir ülke olarak bu teknolojiyi ihraç etmemiz gerekiyor. Bu hem şirketlerin gelir kaynak- larını çeşitlendirmesi hem de ülkemizin ekonomik büyümesi ve kalkınması için önemli. Özellikle geçiş dönemlerinde, şirketlerin veriye dayalı karar vermesi ve bunu gerçek zamanlı takip etmesi önem taşımakta. Şu anda dünyada her gün 2,5 kentilyon bayttan fazla veri üretiliyor, her büyüklükteki işletmenin verileri toplaması, analiz etmesi ve gerçek, eyleme dönüştürülebilir içgörülere dönüştürmesi hiç bu kadar kolay olmamıştı. Biz de “data driven decision making” yani veri kullanımına ve anlamlandırmasına çok önem veren bir fonuz. Değişen tüketici davranışlarına hızlı adapte olma, ve çevik aksiyon alabilmeleri için bütün şirketlerimizin işlerini veri ile yönetmeleri konusunda yönlendiriyoruz.

2022 için belirlediğiniz temel stratejiniz nedir?

SANI ŞENER: Üçüncü çeyrekte başlayan bu görece normalleşme dönemiyle birlikte TAV’ın da dış hat yolcusunda önemli artışlar ya- şandı. Mayıs 2021’de portföyümüze eklenen Almatı Havalimanı dahil baktığımızda 2021’in üçüncü çeyreğinde ciromuz 2019’un üçüncü çeyreğinin yüzde 82’sine ulaştı. Bu dönemde önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 56 artışla 355,7 milyon avro ciro elde ettik. 2021 sonunda 2019’daki yolcu trafiğimizin yüzde 54-55’ine ulaşacağız. Pandeminin seyrine bağlı olarak 2022’de seyahat kısıtlamalarının belli ölçüde devam etmesi riski bulunuyor. Aşılanma oranlarının artmaya devam etmesiyle pandeminin yönetilebilir bir düzeyde kalması ve ülkelerin seyahat kurallarını ortaklaştırması halinde özellikle turizm odaklı destinasyonlarda güçlü talebin devam edeceğini öngörüyoruz.

TAV’ın kuruluşundan bu yana inovasyonu tüm stratejimizin odağına koyuyoruz. Sadece havalimanı işi yaptığımız için bu sektöre odaklanıyoruz ve inovasyon yapabiliyoruz. Bilmediğiniz işi dijitalleştiremezsiniz. TAV Technologies bünyesinde 400’den fazla mühendis çalışıyor. Havalimanları için bilişim çözümleri üretiyoruz. Aynı zamanda kendi iş süreçlerimizi de dijitalleştiriyoruz. Bu dönüşümü uzun zamandır gerçekleştiriyoruz, pandemi bu süreci hızlandırdı.