Ekonomik sistem önerisi olarak eşitlikçi feminist ekonomi, bugün SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin düzenlendiği çevrim içi bir toplantıda akademisyenler, ekonomistler ve kadın hareketi temsilcileri tarafından tartışıldı. Toplantıda sunum yapan Prof. Dr. İpek İlkkaracan, pandeminin ekonomi üzerinde “toplumsal cinsiyetlendirilmiş bir etkiye sahip” olduğunu ve daha önceden var olan cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini söyledi. SEBLA KUTSAL
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği “Bir Ekonomik Sistem Önerisi: Eşitlikçi Feminist Ekonomi” konulu toplantısı bugün akademisyenler, ekonomistler, kadın hareketi temsilcileri ve basın mensuplarının katılımıyla gerçekleştirildi. Zoom üzerinden yapılan toplantıda, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İpek İlkkaracan “Mor ve Yeşil Ekonomiye Geçiş” konulu sunumunu paylaştı. SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Kurucu Başkanı Gülseren Onanç’ın moderatörlüğündeki toplantıya ayrıca, Greenwich Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak görev yapan Özlem Onaran, ekonomi gazetecisi-yazar Osman Ulagay ve Ankara Üniversitesi’nden iktisatçı Doç. Dr. Emel Memiş Parmaksız konuşmalarıyla katkıda bulundu.
Küresel feminist ekonomi ve iklim adaleti için öneriler
Kendisini “feminist ekonomist” olarak tanımlayan Prof. Dr. İpek İlkkaracan sunumunda, toplumsal cinsiyet eşitliğinin makroekonomik dengelerle ilgisini ve büyümeye katkısını anlattı. Birleşmiş Milletler Nesiller Boyu Eşitlik Forumu kapsamında hazırlanan ‘İnsanlar ve Gezegen İçin: Küresel Feminist Ekonomik Adalet Gündemi’ raporundan alıntılar yapan İlkkaracan, küresel feminist ekonomi ve iklim adaleti için gerekli olan kilit değişim ve dönüşüm önerilerinden söz etti. Ana akım ekonomi modellerinin aksine; üretken bir ekonomi olmaya yönelik orantısız önlemlerden feminist, sömürge karşıtı ve yeşil bir yapıya geçiş, insan haklarını ve gezegenin refahını büyüme ve GSYH’nin önüne koyma ve hatta gerekirse ekonomik küçülme bu öneriler arasında yer alıyor. İlkkaracan, yine ana akım ekonomi yaklaşımlarının ihmal ettiği, ama feminist iktisat bakış açısına göre ekonomide önemli yer tutan ‘bakım ekonomisi’ne dair bilgiler verdi.
Türkiye’de ücretsiz bakım emeğinin yüzde 86’sı kadınlara ait
İlkkaracan’ın Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerinden yola çıkarak aktardıklarına göre, Dünya genelinde kadınların ücretsiz bakım emeği, 2 milyar tam zamanlı işe denk geliyor. Bu verilerden yola çıkılarak, Türkiye’de ücretsiz bakım emeğinin yüzde 86’sının kadınlara ait olduğu tahmin ediliyor. Bu oran 18,3 milyon tam zamanlı işe denk geliyor. Bu da, bakım ekonomisi göz ardı edilerek, kadınların emeğinin görünmez hale getirildiği anlamına geliyor. Bakım ekonomisinde cinsiyete dayalı ayrımcılık sonucunda kişiler “zaman yoksulluğu” ile de karşı karşıya kalıyor. Memiş, Masterson ve Zacharias’ın kentli kadınlar üzerinden yaptığı çalışmaya göre, 36-50 yaş arası kadınlar erkeklerin altı misli zaman yoksulu. Bu durumun düzelmesi için erkeklerin sosyal bakım ve ev içi emek açısından kadınlarla eşit iş paylaşımı yapması gerekiyor.
Pandemi, eşitsizliği derinleştirdi
İlkkaracan’ın deyişiyle “toplumsal cinsiyetlendirilmiş bir etkiye sahip olan” Kovid 19 pandemisi, çoğunlukla kadınlardan oluşan bakım ekonomisi emekçilerinin mağduriyetini daha da artırmış görünüyor. Sağlık ve eğitim alanlarında talep ve çalışma saatleri artarken, çalışma koşullarının kötüleştiğini, ayrıca hane içi emek açısından da talebin arttığını belirten Prof. İlkkaracan, pandeminin daha önceden var olan eşitsizliği derinleştirdiğini ve bu etkinin tüm dünyada ve tüm kesimlerde gözlemlendiğini vurguladı. KONDA’nın Nisan 2018 – Mayıs 2020 Anketleri’nin sonuçlarını hatırlatan İlkkaracan, pandemiyle birlikte günlük ücretsiz çalışma süresinin kadınlarda 1,6 saat, erkeklerde ise 0,8 saat arttığını ifade etti.
“Toplumsal altyapıya yatırım verimliliği artırır”
Sunumun ardından konuşan ekonomi profesörü Özlem Onaran, ana akım iktisat modellerinin toplumsal altyapı yatırımlarını kapsamadığı dile getirdi. Ekonomik ayrımcılıklar ve eşitsizliklerin ekonomik büyümeyi zayıflattığını düşünen ABD’li ekonomist Joseph E. Stiglitz’in modelinin başarılı bir örnek olarak gösteren Onaran, sağlık, eğitim, çocuk bakımı ve sosyal bakım gibi toplumsal alanlarda altyapıya yapılacak yatırımların, uzun vadede artan verimlilik anlamına geldiğini söyledi. Onaran, adil ve sürdürülebilir bir kalkınmanın; hem yeşil fiziksel hem de mor toplumsal altyapı alanında kamu yatırımlarını, adil ücret ve çalışma koşullarını, çalışma süresinde kısalmayı ve cinsiyetçi ücret, istihdam ve bakım emeği farklarının ortadan kaldırılmasını gerektirdiğini belirtti.
“Bir şeyleri değiştireceksek çok kararlı olmamız gerekiyor”
Özlem Onaran’ın ardından konuşan ekonomist ve gazeteci-yazar Osman Ulagay, bir önceki konuşmaya atıfta bulunarak, Stiglitz’in modelinin ABD’de uygulandığını ve çok işe yaradığını dile getirdi. “Neoliberal sistemin pandemi epizodu, insanlığı suçüstü yakaladı. Hükümetleri birçok ekonomik hamleyi yeniden düşünmeye zorladı” diyen Ulagay, sürdürülebilirliğin çok daha kapsamlı ele alınması gerektiğinin anlaşıldığını, ancak radikal bir dönüşümün gerçekleşmesinin demokratik sistemler içinde zaman alacağını, değişime direnen grupların bulunduğunu söyledi. Mor ekonomi perspektifini içinde bulunduğumuz pandemi sonrası ekonomik kriz koşulları perspektifinden değerlendiren Ulagay, IMF’in 2021’de 154, 2022’de 159 ülkenin kemer sıkma politikası uygulayacağı, bu politikaların 2025’e kadar süreceği yönündeki tahminlerini hatırlatarak, “Bir şeyleri değiştireceksek çok kararlı olmamız gerekiyor” dedi.
“Türkiye öncü olmalı”
“Osman Hoca’nın söylediklerini devam ettirmek istiyorum” diyerek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Emel Memiş Parmaksız, “Tarihsel olarak baktığınızda, kırılma noktalarında, hep gerçekleşemeyeceğini düşündüğümüz paradigma değişikliğinin, böyle zamanlarda kabul edilebilirliğinin yükseldiğini görüyoruz. İnsan hakları açısından baktığımızda, dönüşümün hep toplumsal eşitsizliğin toplumsal krizlerle derinleştiği zamanlarda geldiği gözlemliyoruz” dedi. Mor ekonomi ve iklim adaleti çağrıları için zamanlamanın doğru olduğunu belirten, bu fikirleri sahiplenen, Birleşmiş Milletler gibi önemli kuruluşların bulunduğunu ifade eden Parmaksız, mor ekonomi kavramının sahibi olarak, Türkiye’nin bu konuda dünyaya bir öncülük etmesi gerektiğini söyledi.