Galatasaray sıralarından Göbeklitepe’nin taşlarına, Tadlem Turizm’in kurucusu Ayhan Çakmur bir ömürlük yolculuğu anlatıyor… Hızdan çok, anlamı arayan bir tempo.
İlk cümle, yüzüme hafifçe eğilen yaşlı adamdan geldi: “Yanlış biliyorsun.”
Yıl 1994 olmalı. Perge antik kentinde Agora’yı anlatıyordum. Çarşıydı, pazar yeriydi, klasik metinlerde öyle geçer.
Sakallı yaşlı adam taşı tuttu, “Burada insanlar kırbaçlanıyordu,” dedi.
Beni o gün değil, yıllar sonra ikna etti bu cümle. Çünkü taşın dili geç konuşur.
Ayhan Çakmur, sohbetimizin ortasında, bu anıyı anlattığında, arkeolojinin neyle ilgili olduğunu bir kez daha anladım: Gördüğümüzü sanmakla, gerçekten görmek arasındaki sınırı ayırt etmek.
Galatasaray’dan Göbeklitepe’ye
Ayhan Çakmur’un hikâyesi, 80’lerde Galatasaray Lisesi’nin son sınıfındayken Fransızca bildiği için tur otobüsüne atılmakla başlıyor.
Elinde kokart yok, ama tarih sevgisi var, yabancı turistlere şehri anlatıyor.
“Üçüncü saatte rehber olmadığım anlaşılıyordu,” diyor.
Ardından üniversitede arkeoloji ve sanat tarihine yöneliyor. “Biz Galatasaray’dan iki kişi girdik bu bölüme. Diğerleri işletmeye, mühendisliğe gitti.
” Babasının istediği gibi ‘adam akıllı’ bir meslek yerine, o, taşların ve toprağın hafızasına yöneliyor.
Almanya’ya gidiyor, dil öğreniyor, kalbinin sesi onu geri çağırıyor.
Çünkü anlatacak çok şey var.
“Türkiye bir müze ülke,” diyor, “ama yaşayan müze.”

Kitapçı, kalp krizi ve Tadlem’in kuruluşu
Babası 2001’de vefat edince, anlamsızlığı tadıyor. Her şeyi bırakıp bir kitapçı açıyor.
Rumeli Caddesi’nde 420 metrekarelik bir alanda entelektüel ve derin sohbetler yapılıyor, ama kasa hızla boşalıyor.
“Nişantaşı’nda oturuyordum, ama içeri her gün zarar yazıyordu.”
Dönüş yine turizme. kendi ajansını kuruyor: Tadlem Turizm
Derken pandemi…
“YouTube kanalına sardım. 20 bin kişi oldu, sonra 100 bin, sonra turlar istendi.
” Göbeklitepe’ye 48 saatte 48 kişi yazıldı. “Kapalı gişe başladık, ardından devamı geldi,” diyor.
Kalp krizini Vietnam’da geçiriyor, bir müzenin ortasında.
“Ama yosun yedirdiler, iyi geldi.”
Şimdi “bilgiyle yavaş yolculuk” yapıyor.
Taşın getirdiği
Hızlı tüketim turlarını, Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ını bir günde okutmaya çalışan programlara benzetiyor.
Onunki yavaş anlatı, sezgiyle örülmüş bir tür törensellik.
Harran’da kızının fenalaştığı bir tepeye bir daha çıkmıyor.
“Orada bir şey var,” diyor.
Göbeklitepe’de, Fas’ın çarşılarında, Karahantepe’nin suskun taşlarında da aynı sezgi devrede.
“Ben bilgi satıyorum,” demiyor, “bilgiyi birlikte deşifre ediyoruz,” diyor.
Bazen turun yarısı iptal oluyor.
“Meğer başka bir felaketten korunmuşuz,” diye açıklıyor.
“Voltron gibi,” diyor, “frekanslarımız uyuşuyor. O yüzden herkes sanki 30 yıldır tanıdığım kuzenim gibi geliyor.”
Fine Travelling’in peşinde
Kimi turistler “Şunu da görecek miyiz?” diye ısrar edince kibarca reddediyor:
“O zaman sizi başka ajanslara yönlendireyim.”
Çünkü bu, bir programdan çok; bir eşlik etme, bir hikaye kurma, hatta belki bir içsel yolculuk etme meselesi.
“Enerjimizi bozmasınlar,” diyor.
Ve ekliyor: “Bir gün belki benim yerime güvendiğim rehberler götürecek ama aynı ruhla.”
Turizmin sadece ekonomi olarak görmüyor, aynı zamanda kültürel misyon olduğuna inanıyor.
“Türkiye’nin kişi başı kültür harcaması 2,3 euro, Almanya’da 47 euro. Ama bu değişiyor.
O değişimi hissetmiş birisi olarak, fine dining’den çok, fine travelling’in peşinde.
Sakallı adamın sezgisi
Bir zamanlar Perge’de elini taşa koyan sakallı bir adam vardı; uzaktan gelmişti, ama gördüğü şey buraya çok yakındı.
“Çarşı değil, köle pazarı,” demişti Agora için.
Ayhan Çakmur o günü anlatırken gülümsüyor:
“O zaman inanmadım. Ama taş bazen geç konuşur.”
Bugün hâlâ kurucusu olduğu Tadlem Turizm’le Anadolu’nun taşlarına kulak veren turlar düzenliyor.
Kimi zaman Vietnam’ın tapınaklarına, Kamboçya’nın taş ormanlarına, kimi zaman da Mısır’ın piramitlerine, Fas’ın dar sokaklarına uzanıyor.
Göbeklitepe’den Kapadokya’ya uzanan rotalarda taşların dilini okuyor.
Ama bir farkla… Bildiğini anlatmaktan çok, taşın ne söylediğini birlikte anlamaya çağırıyor.
Yıllar önce Belçika aksanıyla söylenmiş bir cümle, bugün onun kendi rehber hikayesinde sessizce yerini almış duruyor:
“Bazen bir turistin sezgisi, bir rehberin yıllarca aradığı cevaba dönüşür.”